Diyeti bozmadan yiyebileceğiniz pankekin bu tarifini sizde evinizde çok kolay bir şekilde yapabilirsiniz. Hem lezzetli hem de pratik olarak yapabileceğiniz pankeki un ve şeker kullanmadan yemek mümkün! Akçaağaç şurubu ile zayıflama formüllerinden yola çıkarak evde akçaağaç şuruplu pankek yapımını sizler için araştırdık. Orijinal pankek tarifi nedir? Yapımı kolay pankek tarifi hangisi? Pankek kilo aldırır mı? İşte diyet bozdurmayan unsuz ve şekersiz pankek tarifi…

Çalışan kimselerin hafta sonu tatilinde kahvaltı keyfini doyasıya yaşayacağı lezzetlerden birisi de yapımı oldukça kolay ve zahmetsiz olan pankekler gelir. Puf puf kabarıklığı ve katmanlı görünümü ile gözümüzü doyuran enfes bir kahvaltılık pankek tarifi, hemen hemen herkesin damak zevkine uygun enfes tatlar arasında yerini alır. Orijinal yapımında Akçaağaç şurubunun kullanıldığı pratik pankek tarifinde malzemeler arasında belirtilen bu şurup Beyonce gibi dünyaca ünlü isimlerin detoks olarak uyguladıkları yöntemlerden biridir. Metabolizma hızını hareketlendiren akçaağaç şurubu mide ve bağırsak problemlerini de ortadan kaldıracaktır. Vücut için oldukça sağlıklı olduğu bilinen Akçaağaç şurubunu dilerseniz sizde pankek yapımınızda kullanabilir, aynı zamanda diyete destek sağlayabilirsiniz. Normal şartlarda baktığımızda karbonhidrat değeri yüksek olan ve hazırlarken de un ve şeker gibi malzemelere yer verilen pankek, diyet yapan kişilerin uzak durması gereken yiyeceklerden biridir. Kilo aldırmaya oldukça elverişli olan pankeki, diyettekilerin yiyebileceği özelliklere indirgeyerek unsuz ve şekersiz pankek tarifinin nasıl uygulanabileceğini sizler için sıraladık. Evde kolay pankek nasıl yapılır? Diyet pankek tarifi nedir, orijinal pankek tarifi…

KİLO ALDIRMAYAN UNSUZ VE ŞEKERSİZ PANKEK TARİFİ 

MALZEMELER:

1 tane muz
2 tane yumurta
Bir miktar tuz
Damak zevkine göre tarçın

HAZIRLANIŞI:

Diyet pankekinizi hazırlamadan öce yumurtaları tuzla beraber 5-6 dakika çırpın. Ardından muzu ezerek karışıma ilave edin. Tarçını normal hayatta da tüketiyor ve seviyorsanız, miktarı size kalmış bir şekilde serpin. Pürüzsüz bir karışım elde etmek için daha çok çırpın ve tavaya yağ ekleyerek ısıtın.

Tava ısınınca kepçeyle hamurdan biraz alıp tavaya koyun. 2 dakika kadar bir süre ile pişirin. Üzerine bal ve muz ekleyebilirsiniz.

AKÇAAĞAÇ ŞURUPLU PANKEK TARİFİ! KOLAY VE PRATİK PANKEK YAPIMI

MALZEMELER:

1 tane yumurta
1 su bardağı kadar un
1 çay bardağı süt
1 çay kaşığı karbonat
Sıvı yağ
Akçaağaç Şurubu

YAPILIŞI:

Yumurtayı güzelce çırptıktan sonra unu ve karbonatı ekleyip karıştırın. Sütü az az dökerken kıvamını bulamaç gibi elde edin. Bu esnada gerekliyse un ve süt ilave edebilirsiniz.

Kızdırıp yağladığımız pankek tavasına karışımı döküp daireler elde edip pişirin. Ocaktan aldıktan sonra üzerine akçaağaç şurubu döküp servis edin. Afiyet olsun!

Sonbahar ve kış aylarında her köşe başında bir seyyar satıcı tarafından satılan kestanenin aslında insan sağlığına inanılmaz faydaları olduğunu biliyor muydunuz? Yüzyıllardır farklı şekillerde tüketilen kestane hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Haberin detayında kestaneye ait merak edilen her şeyi bulabilirsiniz. Peki kestanenin faydaları nelerdir?

Kayıngiller ailesine ait olan kestane ağacındaki meyvelerin tüketimi Antik Yunan tarihine kadar dayanıyor. Güney Avrupa’dan Asya’ya kadar tüketimi uzanan kestanenin dışı kalın bir kabukla kaplıdır. İçinde bol et bulunan kestane tama bir karbonhidrat kaynağıdır. Ülkemizde ise en fazla Ege bölgesinde yetiştirilir. Aydın ilinde daha fazla yetiştirilmesine rağmen kestane şekeri imalatı Bursa’da yapılır. Kestane un haline getirilerek de kullanılır. Bunun dışında çörek, kek ve pasta yapımında ham maddedir. Kestane ağacı da meşe ağacı gibi sert bir yapıya sahip olduğundan mobilyacılık da kullanılır. Fransa başta olmak üzere birçok Kuzey Avrupa ülkesinde et yemeklerine eklenir. Sindirimi kolay olan kestane yüksek miktarda lif içermektedir. Yağ oranı az olan kestane, B1, B2 ve C vitaminleri içerir. Günde dört tane tüketildiğinde vücudun ihtiyacı olan enerjinin yüzde yüzü karşılanır. Kabukları kaynatılıp elde edilen su çay olarak tüketilebilir. Bu çay mide asidini dengeler. Bağırsak florasını düzenler. Kısacası sindirimi düzenler.

KESTANENİN FAYDALARI NELERDİR?

Diyabet lifi içeren kestane, düşük şekerli besinler grubuna girer. Şeker hastalarının rahatlıkla tüketebileceği bir besindir. Ayrıca kandaki şeker oranını düzenler. Lif bakımından zengin olması sadece şeker hastalarına değil aynı zamanda kilo vermek isteyen kişiler için de idealdir. 

Yüksek oranda C vitamini içeren kestane, güçlü bir antioksidandır. Bu özelliği sayesinde bağışıklığı serbest radikalli hücrelerden arındırır. Beyaz kan hücrelerinin üretimini destekler. Kanın çoğalmasını sağlar. Ayrıca kan ve bağışıklığa bağlı oluşan hastalıkları engeller.

Kemik sağlığının en temeli magnezyum maddesidir. Magnezyum vücuda alındığında demir emilimi gerçekleştirmek için kullanıldığından vücut bu madde açısından eksiklik yaşar. Ancak kestanedeki yüksek magnezyum hem demir emilimini hem de magnezyumu sağlar. 

B vitamini kompleksi beyinin işlevini artırmada etkilidir. Kestane B vitamini bakımından zengin olduğundan hem beyin hem de sinir hücrelerini yeniler. Özellikle uzmanlar günde dört tane kestanenin hafızayı artırdığını ileri yaşlara görülme ihtimali olan unutkanlığı önlediğini vurguluyor. 

Kanı artırıyor ancak lan basıncını düşüren nadir besinlerden biridir. Bu bakımdan kalp ve damar hastalıklarının oluşumunu önler. Aynı zamanda damarların sertleşmesinin de önüne geçerek tıkanıklık gibi durumların riskini azaltır. 

PEKİ KESTANE ALERJİSİ NASIL OLUR? KESTANE ZEHİRLENMESİ NEDİR?

Kestanenin içerdiği bir protein maddesini bağışıklık sistemi kötü bir bakteri olarak algılar ve ona karşı korunma oluştururken vücutta bir takım ciddi komplikasyonlar meydana gelir. Bu duruma kestane alerjisi denir. Aynı şekilde arıların çiçek özlerinden meydana gelen kestane balı ya da kestane şekeri olarak adlandırılanlar içinde geçerlidir.

Kestaneye karşı alerjisi olduğu kimseler tarafından bilinse de bazı kimseler bu durumu bilmez. Özellikle çocuklukta fark edilen bu durum sırasında tüketilen kestane sonucu ortaya çıkan duruma ise kestane zehirlenmesi denir. 

KESTANE ALERJİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Burun bezlerinin şişmesi ile oluşan burun tıkanıklığı, hapşırma,

Boğazların kızarmasına bağlı gelişen öksürme ve hırıltı,

Ciltte gelişen deformasyonlara bağlı kızarıklık, kaşıntı ve dökülme,

Ayrıca gözlerde yanma, yaşarma ve kızarma hissi,

– Dil ve ağız kenarında karıncalanma, 

Solunumda sıkıntı çekme,

Kan basıncı aniden değiştiğinden aşırı terleme ve soğuma yaşanması,

Karın ağrısı akabinde gelişen mide bulantısı ve kusma hissi gibi belirtiler gösterir. İleri boyutlusu ise kişi nefes almakta zorlandığından bilinç kaybı yaşamasıdır. 

KESTANE ALERJİSİ NASIL TEŞHİS EDİLİR? TEDAVİSİ VAR MIDIR?

 Alerjiler kan ve deri prick testleri ile anlaşılır. Öncelikle neye alerjinizin olup olmadığını öğrenmek bir hastanede bu testleri yaptırmalısınız. Lateks alerjisi sıklıkla avokado, muz, kestane, elma, havuç, kavun, patates ve domates gibi besinlerden kaynaklı ortaya çıkar. Kestane alerjisinin belli bir tedavisi yoktur. Belirtilerden en yaygın olan ne ise uzman ona göre ilaç tedavisi uygular. 

Hünnap tat ve görüntü olarak ülkemizde çok bilinmeyen bir meyveydi. Ancak son zamanlarda artan üretimi ile Ekim ayı gelmeden tezgahlarda yerini alamaya başladı. Zeytinden biraz büyük ve bekledikçe büzüşen görüntüsü ile merak konusu olan hünnap hakkında her şeyi sizler için derledik. Yüzde 85 C vitamininden oluşan hünnap hakkına merak edilenleri haberin detayında bulabilirsiniz. Peki hünnap meyvesinin faydaları nelerdir? Hünnap hangi hastalıklara iyi gelir?

Cehrigiller ailesine ait bir ağaç türünde yetişen hünnap meyvesi ilk olarak yeşil bir renkte gelişir. Sonbahar güneşinde bekleyen meyve zamanla kırmızı ve kahve rengi arası bir renge bürünür. Dış yüzeyi hafif sert olan hünnap görüntü olarak zeytine benzer. Yabani olarak bulunduğu gibi bahçelerde özel olarak da yetiştirilir. Yeşil hali ekşi bir tada sahipken rengi koyulaştıkça tadı da tatlılaşır. Çin’den tüm dünyaya yayılan bu meyve alternatif tıpta sıkça kullanılan doğal ilaçtır. Kuzey Afrika, Suriye ve Hindistan’da da bulunur. İklim koşullarına hemen ayak uyduran bir ağaca sahiptir. Ülkemizde Marmara, Batı ve Güney Anadaolu’da da yetiştirilir. İçeriğinde doğal şeker bulunan meyve kurutulup çay ile beraber tüketilir. İçeriğinde yüzde 85 oranda C vitamini bulunduran nadir meyvelerdendir. Bu özelliği sayesinde bir avucu tüm vücudu toksinlerden arındırır. Bağışıklığı güçlendirir. 100 gramlık hünnapta yüzde 7 A vitamini, yüzde 20 B vitamini ayrıca demir, manganez, magnezyum, fosfor, kalsiyum, çinko ve sodyum bulunuyor. Hünnapla ilgili yapılan çalışmalarda meyvenin kanserli hücrelerin oluşumunu azaltığı biliniyor. Zengin bir içeriğe sahip olan hünnap meyvesi doğal bir sakinleştirici özelliği vardır. 

HÜNNAP MEYVESİNİN FAYDALARI NELERDİR?

Mevsim geçişlerinde sıklıkla yaşanılan boğaz enfeksiyonlarına iyi gelen öksürük krizlerini kesmede birebir fayda sağlayan besinlerden biridir. İçerdiği pektin maddesi boğazlardaki tüm balgamı sökerek atmanıza yardımcı olur. Astım ve solunum hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Hemen hemen herkesin bazı yağlı ve karbonhidratlı yiyeceklerden dolayı yaşadığı kabızlık rahatsızlığına iyi gelir. Sindirimi kolaylaştırarak mide ve bağırsaklardaki zararlı bakterilerin oranını azaltır. Uzun süre de tok tutarak kilo vermenize bile yardımcı olur. Ayrıca kilo verirken enerji kaybı yaşamanızı önler. 

Güçlü antioksidan özelliği sayesinde karaciğeri toksinlerden arındırır. Böylece cilt problemlerine yakalanma riskini azaltır. Bağışıklığı güçlendirerek riskli hastalıklara yakalanmayı engeller. Uzmanlar özellikle bu meyvenin sonbahar aylarında düzenli tüketilmesi gerektiğini belirtiyor. 

Günde bir avuç tüketildiğinde bağışıklık sisteminizi hızlı bir şekilde güçlendirir. Kemik ve kas kaybını önler. Çiğ olarak tüketilen bu meyve tükürükteki zararlı salınımların oranını azaltarak ağız ve diş sağlığını da korur.

Potasyum vücuttaki hücrelerin daha sağlıklı işlemesini sağlar. Bu yüzden vücudun günlük ihtiyaç duyduğu minerallerin başında gelir. Hünnap bu bakımından zengin bir meyvedir. Bir fincana yakın tüketildiğinde vücudun potasyum ihtiyacının yüzde 70’ini karşılar.

Yapılan araştırmalara göre hünnap içerdiği maddeler sayesinde sinir sisteminin yapısını korur. Bu yüzden kişinin çabuk sinirlenmesini ya da stres gibi ruhsal durumlar yaşamasının önüne geçmesini destekler. Güçlü bir antidepresan ilaç görevi görür. 

Hamilelikte çeşitli faktörlere bağlı olarak gelişebilen ancak çoğu zaman genetik yatkınlıktan kaynaklanan çatlak lekeleri daha çok göbek, göğüs ve kalça bölgesinde görülür. Çatlak sorunlarıyla ilgili halk arasında sık konuşulan konulardan biri de çatlakların kesin bir çözümü olmadığıdır. Peki çatlak kremleri işe yarıyor mu? Çatlak oluşmaması için ne yapılmalı? Hamilelik çatlaklarına ne iyi gelir? Hamile ve doğum çatlakları için doğal çözüm önerileri neler? Hamilelik çatlaklarına dair bilinmesi gerekenler…

Hamilelik döneminde anne adaylarında görülen fiziksel ve ruhsal değişiklikler genelde 9 ay boyunca devam eder. Ruhsal anlamda oldukça hassas, kırılgan ve narin olan anne adaylarında fiziksel olarak, belirli bölgelerinde büyüme, hormonlardan dolayı çatlaklar ve saç dökülmesi gibi sorunlar karşımıza çıkar. Anne adaylarında bu döneme özel görülen her değişim tatlıdır, ancak bazen alınan kilolardan dolayı vücut yapısı zorlanabilir. Hormonların etkisiyle değişime uğrayan vücut yapısında en yaygın görülen değişim çatlaklardır. Hamilelik döneminde bu tarz durumların yaşanacağını duyan anne adayları çeşitli kaynaklardan araştırarak çatlak oluşumunun önüne geçmeye çalışabilir. Önlem almayan bazı anne adayları çatlak sorunuyla karşılaşmaz. Peki, hamilelikte çatlaklar neden olur? Çatlak oluşmaması için ne yapmalı? Hamilelik ve doğum çatlakları için bilinen en iyi çatlak kremleri neler? İşte yanıtı…

HAMİLELİK ÇATLAKLARI NEDEN OLUŞUR?

Özellikle de hamileliğin son dönemlerine doğru derinin gerilerek yırtılmasıyla oluşan çatlaklar, vücut üzerinde ilk pembe renkte karşımıza çıkar. Başlangıçta pembe olan bu renk ilerleyen zamanlarda mora ve beyaza döner. Hızlı değişen kilo durumu, doğum kontrol hapı, ergenlikteki hormon değişimleri, kortizonlu kremler çatlak yapabilir. Açık tenli kişiler, esmer tenlilere nazaran bu anlamda daha şanssızdır ve çatlağa eğiimlidir.

Hızlı bir şekilde ağırlığı değişen anne adayının elastik yapısı genişler ya da büzülür. Bu durumda çatlakların oluşumuna zemin hazırlar. Yapılan çalışmalardan kesin bir veri elde edilmese de çatlakta ana faktörün genetik yapıyla ilgisinin olduğu düşünülüyor. Sigara, aşırı şeker tüketimi ve güneş ışığı kolajen yapısını zedelediği bilinmektedir.

ÇATLAK KREMLERİ İŞE YARAR MI?

Çatlakları bitiren bir krem mevcut olmasa da derinin yağını ve elastikiyetini koruyarak çoğunlukla lokal kullanılan bazı ürünler çatlakların hafiflemesine yardımcı olmaktadır. Yetersiz miktarda sıvı tüketimi ciltte kuruluğu ve bunun sonucunda çatlaklığı arttıracağı için su tüketimine önem verilmelidir.

HAMİLELİKTE ÇATLAK ÖNLEYİCİ KREMLERİN EVDE YAPILIŞI

Malzemeler:

1 fincan soğuk zeytinyağı, yarım fincan Aloe vera jeli, lavanta

Yapılışı: Yukarıda belirtilen miktarda malzemelerden aloe vera jeliyle zeytinyağını karıştırın. Daha sonra içine 1 tatlı kaşığı lavanta ekleyin. Brenderdan geçirdikten sonra çatlak bölgelere sürün. (Güzellik uzmanı Suna Dumankaya’nın tarifinden…)

Malzemeler:

Tatlı badem yağı ve limon suyu

Yapılışı:

Eşit miktardaki limon suyu ile tatlı badem yağını karıştırıp çatlak problemli bölgelere nazikçe sürün.  (Güzellik uzmanı Suna Dumankaya’nın tarifinden…)

VÜCUTTAKİ LEKELER NASIL GEÇER? DOĞUM LEKELERİNE BİTKİSEL ÇÖZÜMLER

Hamilelik sürecinde görülen lekeler sadece yüz ve ellerde oluşmuyor. Vücudun çeşitli kısımlarında fark edilmeyen lekelerle cilt tonuna göre daha da belirginleşebiliyor. Hızlı kilo artış sebebiyle oluşan çatlaklar doğum sonrası zayıflamaya başlayınca daha çok göze geliyor. Hamilelik sürecinde düzenli bir şekilde doğal bakımlar uygulayarak cilt lekelerin daha seyrek görülmesine ve daha az şiddetli olmasını sağlamak sizin elinizde. 

Özellikle 6. aydan sonra kilo artışları başlayacaktır ve bu süreçte karın etrafında, kol ve bacaklarda çatlaklar görülebilir. 15 kilodan daha fazla kilo alanlar ya da normal kilo artışların daha çok üzerinde kilo alan anne adaylarında 2. ya da 3. aylarda bile çatlaklar oluşabilir. Peki doğum lekelerine iyi gelen bitkisel yağlar neler?

1. DOĞAL ZEYTİNYAĞI

Hamilelik sürecinde en çok işinize yarayacak olan yağların başında gelir. Cildin nemlenmesini sağlarken yağın içerisindeki E vitamini ile cildin yenilenmesini sağlar.

2. BUĞDAY YAĞI

Hem doğum lekeleri hem de cilt yenileyici özelliklere sahiptir. Cildinizi, saçlarınızı ve zayıflayan tırnaklarınızı güçlendirir.

3. İNCİR ÇEKİRDEK YAĞI

Özellikle doğum esnasında oluşan çatlakları gidermekte oldukça etkilidir. Gençleştirici özelliği olan incir cilt maskelerinde direkt etkisini gösterir. Ayrıca gözaltı morlukları ve siyah noktaların temizlenmesinde oldukça işe yarar.

4. BADEM YAĞI

Çatlakların oluşmaması ve cildin esnekliğini kaybetmemesi açısından kullanılan yağlardandır.

Balkan sofralarının en sevilen böreklerinden olan Arnavut böreği, son yıllarda ülkemizde de sık sık pişiriliyor. Mutfakların zahmetli ama enfes kaçamağı Arnavut böreğiyle misafirlerinizi şaşırtabilirsiniz. İşte sizlere hem kolay hem de çok lezzetli Arnavut böreği tarifi:

Nar gibi kızardıkça katlara ayrılmış, ıspanaklı iç harcıyla lezzetine lezzet katmış, el açması göz nuru bir börek tarifi Arnavut böreği sofralarınızn vazgeçilmezi olacak. Sabah kahvaltılarında, 5 çayında, kadın günlerinde tüketebileceğiniz enfes Arnavut böreği belki de en bilinen ve en çok tercih edilen böreklerden biridir. Yapımı biraz zahmetli olsa da doyurucu ve lezzetiyle tadı damaklarda kalacak. Peki orjinal Arnavut böreği nasıl yapılır?

ARNAVUT BÖREĞİ TARİFİ:

MALZEMELER

5.5 su bardağı un
2 yemek kaşığı sirke
2 su bardağı su
Tuz
 
İç harcı için;

3 yemek kaşığı zeytinyağı
700 gram pırasa
Tuz
Karabiber
Kırmızı toz biber
 
Ara katları için;

100 gram tereyağı
Yarım su bardağı sıvı yağ

YAPILIŞI

Pırasaları ince ince doğrayın. Bir tavaya zeytinyağı koyup ısıtın. Ardından pırasaları ilave edip kavurun. Tuz, karabiber ve toz kırmızı biber ilave edip karıştırın ve pırasalar suyunu tamamen çekene kadar iyice kavurun. Soğuması için kenara alın.

Hamuru için olan tüm malzemeleri derin bir kapta birleştirin ve pürüzsüz bir hamur olana kadar iyice yoğurun. Bir sos tenceresinde tereyağını eritin ve derin bir kapta sıvı yağ ile karıştırın.

Tezgahınıza biraz un serpin, hamuru iki bezeye ayırın. Bir bezeyi açabildiğiniz kadar büyük olacak şekilde merdaneyle açın.

Yufkanın ortasına tatlı tabağı yerleştirin ve tabağın kenarlarını merkez alarak 8 eşit parçaya bölün. Tabağın çevresini de kesin. Tabağı kaldırın ve ortadaki parçaya yağ karışımını sürün. Ardından diğer katları üst üste gelecek şekilde tek tek yağlayarak kapatın.

En üstte kalan parçayı yağlamayın. Kat kat olan parçaları tekrar merdaneyle pişirme kabınızdan biraz daha büyük olacak şekilde açın.

Yağladığınız pişirme kabının üzerine açtığınız hamuru yerleştirin. Pırasalı harcı hamurun üzerine yayın.

Diğer hamur parçasını da aynı şekilde hazırlayın. Ve harcın üzerini kaplayın, böreğin kenarlarını elinizle katlayarak şekil verin. Böreğinizi dilimleyin ve üstüne yağlı karışımı sürüp 180 derecede önceden ısıtılmış fırında 45 – 50 dakika pişirin.

Afiyet olsun…

Bebeğine kavuşmayı iple çeken ama doğum süreciyle ilgili birazda kaygılı olan anne adaylarının işine yarayacak bilgiler sizler için derledik. Hamilelik döneminde temel olarak bilinmesi gereken bazı başlıklara detaylardan ulaşabilirsiniz! Doğum zamanının geldiği nasıl anlaşılır? Normal doğum nasıl gerçekleşir? Hamilelikte suyun gelmesi nedir? Yalancı doğum sancıları nasıl başlar? Doğum sonrası adet ne zaman düzene girer? Tüm bu soruların yanıtı haberimizde…

Anne adaylarında doğumun yaklaşmasıyla artış gösteren stres ve kaygı hem anneyi hem de bebeği doğrudan etkilemektedir. Hamileliğin son aylarında değişim gösteren psikolojik etkiler ile anne adayı en ufak bir belirti de bile büyük bir heyecanla doğumun başladığını zannedebilir. Halbuki doğumun başlayacağının ilk sinyalleri sancı, kanama (lekelenme) ve su gelmesidir. Hamileliğin sonlarına doğru daha sık görülen karında sertleşme ve ağrılar doğum belirtisi olarak karıştırılmamalıdır. Bu gibi belirtiler yalancı doğum sancıları’ olarak nitelendirilir. Peki doğuma yaklaştığını belli eden belirtiler neler? Normal doğum nasıl gerçekleşir? Doğum sonrasında adet dönemi ne zaman düzene girer? Doğumu zorlaştıran etmenler neler? Hamilelik döneminde bilinmesi gereken genel bazı bilgiler…

Doğumun başladığını gösteren sancılar 2-3 saatte bir olanlar değil, 10-20 dakika arasında kendini gösteren şiddetli ağrılar olarak bilinmektedir. Doğum başladığı zaman bu sancılara kanama ve lekelenmeler eşlik edebilir. En ufak bir kanama geldiği zaman bile mutlaka doktora gidilmelidir.

Sancıyla gelen su, bazı durumlarda normal gelen akıntıyla karıştırılabilmektedir. Ancak akıntı genellikle anne adaylarında koyu yapışkan ve az miktarda sıvı olarak gelir. Suyun gelmesi de akıntıya göre daha akışkan ve daha fazla gelmesidir. Hatta bazen bacaktan aşağıya akacak kadar bile yoğun gelebilmektedir.

DOĞUMU KİMLER ZOR YAPAR? İLK DOĞUM ZOR MUDUR?

Hamilelik dönemi boyunca gelen aşırı tatlı yeme isteği, anne adaylarının diğer sağlıklı besinleri tüketmesini engeller. Aşırı ve hızlı kilo alımına neden olan şekerler, hem anne adayında hem de bebekte birtakım sorunlar görülmesine neden olabilir.

– Aşırı şeker ne gibi sorunlara neden olur?

Gereğinden fazla tüketildiğinde kan şekerini arttırmasının yanı sıra insülin hormonunun salgılanmasını da arttırır.

Bu da kısa vakitte daha çabuk acıkmanıza sebep olur. Gestasyonel diyabet ya da kalıcı şeker hastalığı gibi rahatsızlıkları tetikleyerek, doğumu zorlaştırdığı, enfeksiyon riskini arttırdığı, tansiyonu yükselttiği ve düşük riskini arttırdığı da bilinmektedir.

– Hamilelikte ne sıklıkla tatlı tüketilebilir?

Haftada iki kez küçük boy kase sütlü tatlı, iki top büyüklüğünde dondurma ya da dört küçük kare kadar çikolata tüketilebilir iken haftada bir kez tulumba, baklava vb. tatlılardan iki küçük dilim yenilebilir.

ANNE ADAYLARINDAN BAZILARI DOĞUMDA NEDEN ACI DUYAR?

Doğum uzun süren ve oldukça zor geçen bir süreçtir. İnsan beyninin günden güne daha çok büyümesi, leğen kemiğinin biçiminin değişmesi ve doğum kanalının daralması doğumu daha acı ve tehlikeli hale getirir. Doğum üzerine araştırma yapan Washburn’un teorisine göre; bebeğin gelişimini tamamlamadan doğması hamilelik sürecini azaltacağından dolayı doğumdaki güçlük de azalmış oluyordu. Ancak Rhode Island Üniversitesi’nden Holly Dunsworth’a göre bu görüş yanlış.

Vücut büyüklüğüne bakıldığında bile insanda hamilelik 37 gün daha uzundur ve daha büyük beyinli yavru doğurur. Bu bulgular Washburn’ün teorisinin doğru olmadığını gösteriyor. Dunsworth’a göre, doğumun 39 haftada gerçekleşmesinin nedeni bebeğin beyni çok fazla büyümeden doğum kanalından kolayca çıkmasını sağlamak için değil, kadının enerji sınırına gelmiş olmasındandır. 

KARBONHİDRAT AĞIRLIKLI BESLENME…

Wells, tarımın getirdiği bazı değişikliklerin doğumu zorlaştırdığı görüşünde. İnsanların yerleşik hayata geçilen ilk dönemlerdeki iskeletlerinin kısa olduğu, bunun protein ağırlıklı diyetten karbonhidrat ağırlıklı diyete geçişin sonucu olabileceği bağlanıyor. Yerleşik hayatla birlikte değişen beslenme biçiminin, dünyaya gelişi de değiştirdiği görüşünü savunan Wells, “Uzun boylu olmayan kadınlarda leğen kemiği de daha dar ve doğum daha zordur.” şeklinde tanımlıyor.

İDEAL DOĞUM ZAMANI NE ZAMAN?

Anne adaylarındaki bazı riskli durumlar veya çeşitli sebepler, pek çok bebeğin normalden daha erken dünyaya gelmesi ile sonuçlanıyor. Halbuki bebeklerin doğmasında normal kabul edilen en ideal zaman 38-41 hafta aralığıdır.

Çünkü sağlıklı bir bebeğin gelişimi tam olarak bu aralıkta tamamlanır. Bu nedenle ABD Kadın Doğum Uzmanları Derneği mümkün olduğunca bebeklerin 39 haftaya kadar anne karnından alınmaması gerektiğini vurguluyor. Çünkü bebeklerin akciğerleri 39’uncu haftada doğuma hazır oluyor.

Bu nedenle bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelebilmesi için akciğer gelişimini tamamlanıp tamamlanmadığına bakıldıktan sonra doğuma karar verilmesi gerektiği belirtiliyor.

DOĞUM SONRASI REGL/ ADET NE ZAMAN DÜZENE GİRER?

Yeni doğum yapan kadınlarda regl kanamasının görülmesi annenin emzirmesiyle bağlantılıdır. Eğer anne bebeğini ek gıdaya başlatmadan yalnızca anne sütü ile besliyorsa yaklaşık 3,5-4 ay sonra ilk regl kanamasını görecektir.

Doğumdan sonra anne bebeğini düzenli olarak emzirmezse bu süreç daha erken zamanlarda ilk iki hafta içerisinde görülebilir. Doğum gerçekleştikten sonra 10 ay kadar bir süre içinde regl görülmediyse mutlaka doktora gidilmelidir.

Regl’ın tekrardan başlaması ve görülme sıklığının düzene oturması, bebeğin emme süresi ve sıklığı ile ilgilidir. Sebebi ise prolaktin isimli süt hormonunun salgılanmasından dolayıdır. Emzirmenin seyrekleşmesiyle yumurtlamada ki baskı kalkar ve regl kanamaları düzene girer.

Doğum vakti yaklaşan anne adaylarında görülen doğum kaygısı, günümüzde sezaryen oranlarını arttırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre en sağlık doğum yöntemi olarak bilinen normal doğumu ayakta da yapabileceğinizi biliyor muydunuz? Daha kolay bir doğum imkanı sunan ‘Ayakta doğum’un ne demek olduğunu, nasıl yapıldığını ve avantajlarını sizler için derledik. Op. Dr. Ayşe Duman’dan çok önemli bilgiler..

Hamileliğin son dönemlerine doğru anne adaylarında artan doğum kaygısı, genellikle daha öncesinde yaşanan sağlık problemleri ya da olumsuz deneyim tecrübelerini paylaşan annelerden kaynaklanmaktadır. Ancak burada es geçilen bir konu var ki o da; her anne adayının doğumu farklı yaşadığıdır. Hamilelik döneminde hatta daha hamile kalmadan önce bile her zaman normal doğum taraftarı olan bir kadının, edindiği yanlış bilgiler yüzünden sezaryen doğum yöntemine doğru kayması oldukça yaygındır. Sezaryen doğum yönteminin zararlı olmaması hatta bazı komplikasyonlarda hayat kurtarıcı bir teknik olmasına rağmen normal şartlarda anne ve bebek sağlığı için normal doğum en ideali olarak görülmektedir. Doğum çeşitleri arasında en sağlıklısı bilinen normal doğumun dışında ayakta doğumda son zamanlarda giderek popüler olmaya başladı. Peki ayakta doğum nasıl yapılır? Doğum çeşitleri neler? Ayakta doğumun faydaları neler? Riski var mı? İşte uzmanından aydınlatıcı çok önemli açıklamalar…

Günümüzde sırf doğum korkusu nedeniyle ‘normal doğum’ yerine ‘sezaryen yöntemi’ni tercih eden anne adaylarının sayısı ise oldukça fazladır. Daha rahat ve sancısız bir doğum için tıpta çeşitli doğum yöntemleri geliştirilse de uygulanacak yöntemin rahatlık kadar sağlıklı ve güvenilir olması da önemlidir. İşte tam da bu noktada anne adaylarının kaygılarını sonlandırarak rahat bir doğum yapma imkanı için ‘dikey doğum koltuğu’ üretildi.

Peki bu dikey doğum koltuğu ne işe yarıyor? Ayakta doğum nedir? Ayakta doğum yapmanın avantajları neler? ‘Yasemin.com editörlerinden Ebrar Albayrak”, Op. Dr. Ayşe Duman’a ayakta doğumla ilgili merak edilen soruları sordu. İşte uzmanından çok önemli açıklamalar…

DOĞUM ŞEKLİ NE ZAMAN VE NASIL BELLİ OLUR?

Hem annenin hem de bebeğin sağlığı için normal doğumun tercih edilmesi gerektiğinin altını çizen uzmanlar, ani gelişen riskli bir durum olmadığı takdirde sezaryeni önermiyor. Ancak, doğum için tüm detaylara bakılsa bile son ana kadar kesin kararın verilemeyeceğine değinen Doğum uzmanları, bazı durumlarda mecburiyetten dolayı sezaryene başvurulabileceğini söylüyor.

Peki, genelde doğum şekli hamileliğin kaçıncı haftasında belli olur?

Anne adaylarında gerçekleştirilen doğum yöntemlerinin herhangi bir kesinliği olmasa da ters bir durum görülmediği takdirde doğum şeklini belirleyebilmek mümkündür. Uzmanlara göre hamileliğin 37. haftasından 40. haftasına kadar bebeğin kilosu, boyu ve anne karnındaki pozisyonu göz önünde bulundurularak tahmini bir doğum şekli belirlenebilir.

Normal doğumun gerçekleştirilemediği durumlar neler?

1- Doğum esnasında bebeğin kalp atışlarında farklılık görülmesi

2- Bebeğin doğum kanalına girmesinde zorluk çekmesi

3- Bebeğin fazla kilolu olması

4- Annenin tansiyon değerindeki inip çıkma gibi durumlarda gerçekleştirilir.

Sezaryenin tercih edildiği durumlar neler?

1- Annenin rahim ameliyatı geçirmiş olması

2- Bebeğin suyunun az gelmesi

3- Bebeğin duruş bozukluğu

4- Bebeğin boynunun kordona dolanması gibi durumlarda gerçekleştirilir.

Normal doğum korkusu yaşayan hamilelerin gönlünü rahatlatacak ve faydalarını duyduktan sonra normal doğum gerçekleştirmek isteyecekleri bilgileri sizler için mercek altına aldık. En sağlıklı doğum yöntemi olarak bilinen normal doğumun anne ve bebek için faydalarını haberimizin detaylarından öğrenebilirsiniz… Peki doğum yöntemlerinden hangisi sağlıklı: Normal doğum mu sezaryen mi? Normal doğumda dikiş atılır mı? Doğumu kolaylaştıran tavsiyeler…

Doğum yaptıktan sonra annenin hızlı bir şekilde toparlanmasını sağlayan normal doğum, günümüzde pek çok anne adayına korkutucu gelse de aslında tercih edilmesi gereken ilk ve en sağlık doğum yöntemidir. Halk arasında dilden dile dolaşan olumsuz söylentiler ya da deneyimler doğum korkusu psikolojisi içinde olan anne adaylarını direkt olarak etkilemektedir. Ancak burada düşünülmesi gereken odak nokta; her kadının bedeninin kendine has özelliklerde olduğu ve herkeste aynı durumların yaşanmayacağıdır. Bunun tıbbi açıdan uygunluğunu en iyi doktorlar belirleyebileceği gibi, tercih edilecek olan doğum yönteminde anne adayının gerek bedenen gerek ruhsal olarak kendini hazırlaması oldukça önemlidir. Normal doğum kaygısı yüzünden ülkemizde giderek artan sezaryen yöntemi, normal doğumla dünyaya gelen bebeklere göre dünyaya daha zor adapte olur ve daha bunun gibi nice dezavantajlar görülebilir.

NORMAL DOĞUM HAKKINDA EN ÇOK MERAK EDİLEN DURUMLAR

A’DAN Z’YE GEBELİK SÖZLÜĞÜ! DOĞUM TERİMLERİ başlıklı haberimizi okumak için

NEDEN NORMAL DOĞUM YAPILMALI? NORMAL DOĞUMUN FAYDALARI…

Anne adayının ve bebeğin sağlığını riske atmadan sağlıklı bir şekilde doğumunu gerçekleştirmesine neden olur. İsminden de belli olduğu gibi her şey doğaldır.

Günümüzde sıklıkla tercih edilen sezaryen, aslında normal doğumun yerine seçilebilecek bir yöntem değildir. Sezaryen doğum, normal şartlar altında yapılmasının tehlikeli olduğu durumlarda başvurulduğu yöntemdir.

Normal doğum yönteminde ameliyat uygulanmayacağı için anesteziye ihtiyaç duyulmayacaktır.

Normal doğum yapacak olan anne adaylarının bebek dünyaya geldikten sonra kanama ve enfeksiyona yakalanma gibi riskleri yok denecek kadar aza inecektir.

Hastanede kalma süresi azalacaktır, hızlı bir şekilde toparlanarak evlerine gidebilirler.

KULAĞA HOŞ GELEN BEBEK İSİMLERİbaşlıklı haberi okumak için

Anestezi almayacağı için bilinci açık olan anneler, bebeklerini daha rahat ve sorunsuz bir şekilde emzirebilir.

Yapılan çalışmalara göre, normal doğum ile dünyaya gelecek olan bebekler doğum kanalından geçerek bazı faydalı bakteriler ile karşılaşacağı ve bununda bağışıklık sistemini güçlendireceği görülmüştür.

– Diğer doğum yöntemlerine göre kıyaslandığında normal doğumda, zaruri durumda çok az ya da hiç müdahale edilmemektedir. Suni sancı verilmeden doğumun kendiliğinden gelişmesi beklenir. Doğum esnasında anne adayının kendini güven içerisinde hissetmesi esas alınır. Bu nedenle ister yatarak ister ayakta hatta çömelerek bile doğum yapıldığı bilinmektedir.

DOĞUM SONRASI BAKIM NASIL YAPILIR?

Hem bedenen hemde ruhsal anlamda birçok yeniliklerin kendini gösterdiği hamilelik dönemi göstergeleri, yalnızca doğum anına kadar değil doğum sonrasındaki en az 3 ayı da kapsamaktadır. Anne vücudunun iyileşme süreci her kadında olması gereken doğal bir süreçtir. Ancak doğru bakım önerileri ile bu süreci hızlandırmak mümkündür. Peki bu süreçte anneler neler yapabilir? İşte o öneriler…

Doğum sırasında gerçekleştirilen Epizyotomi kesiğinin enfeksiyon kapmaması için pedleri 3-4 saatte bir değiştirin.

Tuvaleti yaptıktan sonra,genital bölge temizliği için suyu ılık dökün ve gazlı bezle yavaşça kurulayarak temizleyin. İdrar ve dışkı sonrası daima önden arkaya doğru silin. Günde 1 defa da ılık su dolu küvette 15 dakika kadar oturun. Sıcak kompres ağrılarınızı dindirecektir.

Hamilelik döneminden doğum sonrasına kadar muhakkak uygulanması gerektiği önerilen Kegel egzersizleri, doğum sonrası iyileşmeyi hızlandırır.

”DOĞUMDA BEBEĞİN BAŞININ ÖNDE GELMESİNİN HİKMETİ NEDİR?”haberini okumak için

NORMAL DOĞUMDA DİKİŞ ATILIR MI?

Bebeğin daha kolay çıkması için vajinanın olduğu bölgeye ufak bir kesi atılması ‘Epizyotomi’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerekli görüldüğünde uygulanan bu kesinin doğum sonrası kapanması için dikiş atılması gerekir. Bu dikişler kesinin büyüklüğüne göre farklılık göstermektedir.

Doğum sırasında doktorun atacağı dikiş normal ise dikişlerin düşmesi 1 ay kadar bir zamanı kapsayabilecek iken daha uzunda sürebilir. Ancak Epizyotomi tercih edilmişse dikişler kendiliğinden eriyecektir.

Normal doğum dikişlerinin yeniden açılmaması ve hijyenik olması için bazı müdahalelerde bulunabilirsiniz. İşte o öneriler…

Sıcak kompres uygulayın: İçi sıcak su dolu bir küvette oturarak dikişlerini rahatlatabilirsin.

Tuvalet sonrası ılık su ile bastırmadan üstten bir temizlik yapabilirsiniz.

Kanaman ve akıntın olacağı için pedini sık sık değiştir. Aksi halde enfeksiyon oluşabilir.

NORMAL DOĞUM MU SEZARYEN Mİ? HANGİSİ DAHA SAĞLIKLI?

Hamileliğin son günlerinde doğum stresiyle beraber anne adaylarının kaygılandığını ve kaygı sebebiyle de yanlış bir davranış sergilenebileceğini vurgulayan Op. Dr. Cüneyt Genç, sezaryen doğumun normale göre daha sağlıksız olduğunu belirtti.

Op. Dr. Genç, “Doğum yaklaştıkça anne adayları bebeklerinin sağlıklı şekilde dünyaya gelemeyeceği kaygısıyla sezaryene daha eğilimli oluyor. Halbuki normal doğum sezaryenden çok daha sağlıklıdır.

Normal doğumun güçlüğü sadece bebek çıkana kadardır. Bebeğin ve annenin sağlığı açısından olumsuzluk yaşamayacağı öngörülüyorsa normal doğum tercih edilmeli, sezaryen ilk seçenek olmamalı” cevabını verdi.

DOĞUM YÖNTEMİNE GÖRE DİKİŞLERDE…

Normal doğumun faydalarını saymakla bitiremeyen uzmanların açıklamaları ise şu şekilde:

“Doğum yaptıktan sonra kadınlar dikişleri olsa dahi rahat olur, o gün içerisinde banyo yapabilir hatta bebeklerine yardım almadan bile bakabilirler. Normal doğumda, sezaryendeki gibi karın içi yapışıklıklar görülmez.

Normal doğumda ameliyat yapılmadığından kan kaybı, enfeksiyon riski çok daha azdır. Her normal doğum bir öncekinden daha kolay ve dikişsiz gerçekleşir. Her sezaryen ise öncekinden daha risklidir.”

BEBEĞİN DOĞUM ŞEKLİ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ ETKİLİYOR!

Normal doğum yapan annelerin bebeklerinin bağışıklık sisteminin sezaryenle doğan bebeklerinkine göre daha kuvvetli olduğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Çalışmalara göre sezaryen yöntemiyle doğan bebekler, doğum kanalından geçerken faydalı bakterilerden eksik kalıyor. Bu bebekler annelerinden yeterince bağışıklık kazanamadığından dolayı alerjik hastalıklara daha eğilimli oluyor.

Yapılan yeni bir çalışmada ise 9 kadın ile 10 yeni doğan bebek üzerinde gözlem yapıldı. Doğumun ardındaki 1 gün içerisinde bebeklerin boğaz ve bağırsak kısmından örnekler alındı.

Alınan örneklerdeki bakterilere bakıldığında normal doğum yapılan bebeklerin annelerinin bakterileriyle benzediği, sezaryen ile doğan bebeklerde ise deri bakterilerinin oluştuğu tespit edildi. Ayrıca normal doğum ile dünyaya gelen bebekler ilerleyen dönemlerde enfeksiyonlara, obezite ve kansere daha seyrek karşılaşabilmektedir. 

DOĞUMU KOLAYLAŞTIRAN ALTIN TAVSİYELER

Hamileliğin son dönemlerine doğru anne adaylarında artış gösteren heyecan ve stresler, bebeği de direkt olarak etkilemektedir. Doğum korkusu olan anne adaylarının kendi içinde yaşadığı endişelerin bebeği etkilememesi için bazı noktalara dikkat etmek gerekir.

Peki doğumun daha kolay geçmesi için ne yapılmalı?

1- Psikolojik açıdan daima olumlu düşünün.

2- Doğumun nasıl gerçekleşeceği ve sonrasında neler yapılması gerektiği hakkında bilgilenin.

3- Düzenli olarak egzersiz yaparak vücudunuza güç sağlayın.

4- Doğru taktiklerle nefes alıp verin.

5- Doğumun kendiliğinden başlamasını bekleyin.

6- Sancı esnasında bedeninizi dinleyin.

7- Kendinizi daha rahat hissedeceksiniz doğuma sevdiğiniz birini alın.

8- Doğumu gerçekleştireceğiniz hastaneyi detaylı bir şekilde araştırın.

Kapadokya mutfağının meşhur lezzetlerinden biri olan testi kebabı son günlerde en çok aratılan tarifler arasında. Özellikle Orta Anadolu ve Kapadokya’da hazırlanan testi kebabı için hazırsanız tarifimizi inceleyebilirsiniz. Damaklarda iz bırakan arpacık soğanlı meşhur testi kebabının pratik tarifi bugünkü yazımızda.

Testi kebabı, asıl yöresi Yozgat olsa da Kapadokya ve Orta Anadolu mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri. Ancak Yozgat’lılar bu yemeği Türk Patent Enstitüsü’nden tescillemişler.Testinin ana maddesi topraktır.Doğanın ürünü olması ve testinin özelliği nedeniyle içinde pişen yemekler hem çok lezzetli olur hem et lokum gibi tat verir. Adıl özelliği resmi davetlerde testiyi kıracak olan kişinin kırmadan önce, yapacağı bir işe dair bir söz vermesinin gelenek haline gelmiş olmasıdır.  Tadı muhteşem olan testi kebabının nasıl yapıldığını merak edenler için tarifini mercek altına aldık. 

TESTİ KEBABI TARİFİ:

MALZEMELER

1 kilogram orta yağlı dana kuşbaşı eti
2 adet orta boy soğan
1 baş sarımsak
4-5 sivri biber
3-4 adet orta boy domates
2 yemek kaşığı tereyağ
Tuz, karabiber

Kapak için;

1 avuç un
Su
Ve ağzını aldığı toprak testi

YAPILIŞI

Tüm malzemeleri orta büyüklükte güzelce doğrayın. Bir tencerede baharatlar ve salçayla hafif pişirin. Daha sonra yıkanmış toprak testiye doldurun.

Ayrı bir kabın içerisinde un ve suyla sert bir hamur yapın. Testinin ağzını sıkıca kapatın.

Serçe parmakla delik açıp, fırında yüksek ayarda pişirin.

Servis sırasında testi üst kısmından kırılarak sıcak sıcak tabağa koyabilirsiniz.

Afiyet olsun…

Sonbahar ve Kış aylarında kendini en sık gösteren hastalıklardan birisi grip ve nezledir. Hamilelik döneminde yakalanılan gribe ve soğuk algınlığına karşı Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, bitkisel kür tarifleri önerebiliyor. Bizde doktorunuza sormak kaydı ile uygulayabileceğiniz hamilelikte evde grip tedavisi için haberimizi inceleyebilirsiniz! Grip hamilelere ne iyi gelir? Hamilelikte grip olunca ne yapılmalı? Hamilelikte grip tedavisi nedir? İşte grip hamilelere iyi gelen bitkisel tarifler…

Soğuyan kış günlerinde en çok rastlanan hastalıklardan biri olan grip ve nezle, hemen hemen herkesin korkulu rüyasıdır. Halsizlik, ateşlenme, terleme, baş ağrısı, öksürük ve vücut kırgınlıkları ile kendini gösteren grip gibi bulaşıcı hastalıklar bebeklikte, çocuklukta ve yetişkinlikte olmak üzere her yaş grubunda görülebiliyor iken bu durumdan en çok hamileler etkileniyor. Bebeğinin dünyaya gelmesini bekleyen anne adayları bu süre zarfında gribe yakalanırsa ne yapacakları konusunda tedirginlik yaşayabiliyor. Nedeni ise ilaç kullanamamak ve gribe iyi gelen bazı bitkilerin hamilelikte bebek için riskli bir grupta olduğudur. Bağışıklık sistemi normal zamanlara göre daha güçsüz ve savunmasız olduğu için bu evrede hastalanma ihtimali de yüksektir. Hele de grip gibi bulaşıcı hastalıklar kol geziyorsa! Peki gribe yakalanan hamileler ne yapmalı? Hamilelikte grip bebeği etkiler mi? Evde grip tedavisi nasıl olur? Hamilelikte grip için bitkisel çözümler neler? Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’ndan hamilelikte doğal tedavi yöntemleri…

HAMİLELİKTE GRİP NASIL ANLAŞILIR? GRİP BELİRTİLERİ:

Hamilelik döneminde vücudu kırgınlaşıp ağrıyan anne adaylarındaki bazı belirtiler grip hastalığının başlangıcının sinyalini verebilir. Sağlıkta her alanda olduğu gibi erken tanı ve önlemlerle iyileşme süreci hızlanabilir. Hamilelikte grip belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

-Kas ağrısı

-Kuru öksürük

-Burun tıkanıklığı ve nefes almada güçlük

-Burun akıntısı

-Ateş

-Şiddetli baş ağrısı

-İştahsızlık

-Yorgunluk.

HAMİLELİKTE GRİP BEBEĞİ ETKİLER Mİ, ZARARI VAR MI?

Hamilelik döneminde geçirilen grip hastalığıyla ilgili en çok kaygılanan durumlardan birisi de anne adayına bulaşan gribin bebeğin üzerindeki etkisidir. Hamile kadının vücuduna işleyen grip virüsü normal durumlarda bebeğe zararı dokunmaz. Griple beraber gelebilecek olan bazı komplikasyonlar bebeğin sağlığını olumsuz etkileyecektir. Hamile kadının ateşi 39 dereceye kadar gripten sebep yükselmişse bebek zarar görebilir. Böyle durumlarda erken fark edip uzman yardımı ile önlem almak en doğrusudur.

HAMİLELİKTE GRİP NASIL GEÇER? GRİBE NE İYİ GELİR?

Gribin kendini gösteren en başlıca belirtisinden biri olan ateşlenme durumu karşısında Asetaminofen yöntemi ile tedavi uygulanır. Bu dönemde bol miktarda sıvı içilmelidir. Eğer doktor onay verirse antiviral ilaçlar kullanılır. Bu tür ilaçlar vücuttaki mikropları kırıcı ve çoğalmasını engelleyen haplar ya da şuruplardır. En geç iki gün sonra etkisi kesinlikle fark edilebilecektir. Kesinlikle doktor kontrolünde ilerlenmesi gereken tedavisidir.

İBRAHİM SARAÇOĞLU’NDAN SOĞUK ALGINLIĞI KÜRÜ

 

MALZEMELER:

Nar kabuğu

Karabaş bitkisi

YAPILIŞI:

1,5 su bardağını kaynatıp içerisinde 3 tane demir 1 milyon boyutunda nar kabuğu atıp, 5 dakika boyunca kaynatın. Ardından 3 başak karabaş bitkisi koyup 3 dakika daha kaynatın. Biraz ılıdıktan sonra gün içerisinde 1 kez karnınız aç iken 1 su bardağı kadar tüketin. 1 haftanın sonunda kürü bitirin.

NOT: Doktor onayı almadan kesinlikle uygulamayınız!

HAMİLELİKTE GRİP NASIL HAFİFLETİLİR? GRİBE İYİ GELEN TAVSİYELER

Anne adayı grip olduğu zaman uygulayabileceği bazı ilaçsız yöntemlerle grip tedavisinde iyileşme sürecini hızlandırabilir. Grip olan hamileler ne yapacakları konusunda ilk bilgiyi ve tedbiri doktorlarından aldıktan sonra ev içerisinde de bazı noktalara dikkat etmelidir. Mesela gribi hafifletmek için şu tavsiyelere uyulabilir:

Anne adayının vücudu enfeksiyon kapmadığı müddetçe antibiyotik içilmemelidir. Gribe yakalanmamak için kalabalık mekanlarda AVM tarzı yerlerde uzun süre vakit geçirilmemelidir. Eğer grip olunmuşsa evde yapılabilecek en iyi şey yatakta dinlenmedir. Yatış pozisyonunda baş yüksekte tutulmalıdır. (2 veya daha fazla yastıktan destek alınabilir) Sağlıklı ve dengeli beslenmeye özellikle de C vitamini alımına dikkat edilmelidir. Boğaz ağrısı için pastil kullanılabilir.

Burun tıkanıklığı için tuzlu su içeren burun damlaları kullanılabilir.

GRİP AŞISI OLUNMALI MI? HAMİLELER GRİP AŞISI OLABİLİR Mİ?

Son zamanlarda sıklıkla tartışılan konulardan birisi de grip aşısının yararlı mı yoksa zararlı mı olduğudur. Uzmanlar ise bu konu hakkında grip aşısının faydalı olduğunu savunuyor.

Peki neden grip aşısı olunmalı?

1- Herhangi bir kalp rahatsızlığı olan kişiler, muhakkak grip aşısını olmalıdır. 

2-  Virüslere karşı vücudumuzu korur.

4- Hamileler, hem kendileri için hem de bebekleri için grip aşısı olarak hastalıklara karşı korunmalıdır.

5-  Kemoterapi tedavisi gören hastalarda influenza virüs enfeksiyonundan korunmasını sağlar.

GRİPLE SAVAŞAN DOĞAL KÜR TARİFİ

Malzemeler:

– 2 yemek kaşığı bal

– 1 yemek kaşığı sarımsak suyu

Yapılışı:

Yukarıda bahsedilen malzemeleri boş bir kabın içerisine boşaltın. Macun kıvamını yakalayana kadar karıştırın. Hastalık süresi boyunca her gün kahvaltıdan ve akşam yemeğinden sonra tüketin.

TARÇIN VE ZENCEFİL İKİLİSİ

Malzemeler:

– Yarım tatlı kaşığı tarçın

– Bir tatlı kaşığı bal

Hazırlanışı:

Bir bardak sıcak suyun içine yarım tatlı kaşığı tarçın ilave edin ve için. Ekstra olarak ise yarım tatlı kaşığı tarçını bir tatlı kaşığı bal ile karıştırarak tüketin. En az 3 gün boyunca bu karışımı deneyin.

NOT: Doktorunuza sormadan kürü uygulamayınız…