Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, dünyayı etkileyen ve ülkemizde de vaka tespit edilen Corona virüsü özelinde görüş ve önerilerini paylaşıyor.

“Bu virüse karşı kişisel hijyen ve bağışıklık sistemi en önemli iki konu. Bağışıklık sisteminiz kuvvetli olursa ve hijyene dikkat ederseniz, korkmanıza gerek yok. En etkili maske, kendi bağışıklık sisteminizdir” dedi.

Maalesef Corona Virüs her yere yayıldı ve ülkemizde de görüldü. Çoğunluk panik halinde. Öncelikle sakin olunması gerekir diyen Dr. Ümit Aktaş, “Corona virüsü bağışıklık sisteminiz güçlüyse sizi öldürecek bir virüs değildir. Herkes maske peşinde, maskeler karaborsaya düşmüş durumda. Unutmayın, bu virüse karşı en korucu maske, sizin kendi bağışıklık sisteminiz. Daha koruyucu bir maske yok. Metro istasyonlarında satılan kâğıt maskeler sizi korumaz. Bağışıklık sisteminizi güçlendirmeniz en önemlisi” dedi.

Dr. Ümit Aktaş, Corona virüsünden korunmak için bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin yollarını sıraladı.

İlk olarak zararlı besinleri hayatınızdan çıkarın. Beslenme son derece önemli. Beslenmeyi düzenlemek için hayatınızdan işlenmiş gıdaları çıkarın. Karbonhidratı beslenmenizden çıkarın, her türlü pakete girmiş gıdadan uzaklaşın.

Ardından panik olmayın ve sakin olun. Stresli ve üzüntülü insanların bağışıklık sistemi zayıflar. Yaşam seviniciniz, enerjiniz yüksek olsun. Yaşam sevinciniz yüksek olmadan korunamazsınız.

Üçüncü önemli konu; sigara gibi alkol gibi zararlıların hiç birine yaklaşmayın, bunlar bağışıklık sisteminizi zayıflatan en önemli faktörlerdir.

Bağışıklığınızı güçlendirmek için fermente gıdalarından faydalanın diyen Dr. Ümit Aktaş, “Ev yoğurdu, ev sirkesi ev turşusu, şalgam suyu bol bol tüketin. Bunlar hem antiviraldir hem de bağışıklık sisteminin ilk savunma duvarı olan probiyotikleri bol bol içerir.

Etiniz kuzu eti, tavuğunuz köy tavuğu, balığınız deniz balığı olsun. Sebzelerin hepsini mevsiminde yiyin ve bol bol sakatat tüketin. Sakatatların hepsi, paça çorbası kemik suyu, bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Sizi destekler. Unutmayın virüsten korunmak istiyorsanız ‘En güçlü maskeniz, kendi bağışıklık sisteminiz” dedi.

60 yaş üstündeyseniz mecbur kalmadıkça evden çıkmayın ve toplu taşıma kullanmaktan kaçının, toplu etkinliklere gitmeyin diye öneride bulunan Dr. Aktaş, “Kişisel hijyeninize çok önem gösterin. Ellerinizi sık sık beyaz sabunla etkili bir şekilde yıkayın. Sıvı sabunlar sizi korumaz. Ellerinizi içerden ve dışardan parmak aralarınıza girerek en az 20 saniye günde 10-15 kere yıkayın.

“Bağışıklık sistemini zayıflatan en önemli hastalık diyabettir. Şeker hastalığınız varsa bağışıklığınız zayıftır. Bağışıklık sistemi kürlerini bol bol uygulamanız gerekir. Şeker hastalarının hepsinin karbonhidrattan, şekerden, tahıldan uzak durmaları gerekir. Aynı şekilde kalp damar hastaları, kanser hastaları bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullandıkları için zayıf bir bağışıklığa sahiplerdir. Bu hastaların kendilerini topluluktan tecrit etmesi gerekir. En önemli korunma yöntemi budur” dedi.

Fermente gıdaların yanı sıra sofranızda bol bol çiğ soğan ve sarımsak bulunsun diyen Dr. Aktaş, “Kuşburnu bağışıklığınızı destekleyen en önemli meyvelerimizden biridir ve C vitamini deposudur. Ceviz, bağışıklığınızı destekleyen virüslere karşı koruyan en önemli gıdalardan biridir. Zerdeçal ve zencefil aynı şekilde antiviral besinlerdir. Brokolide bağışıklığı destekleyen besinler arasındadır. Fakat brokoliyi çiğ tüketmek gerekir. Yanınızda mutlaka karanfil taşıyın. Karanfil antibakteriyeldir” dedi.

Meme kanseri, kadınlarda en çok görülen kanser tipidir. Meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarının kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkar.

Meme kanseri belirtileri dikkate alınır ve meme kanserine erken tanı konulursa tedavinin başarı olasılığı oldukça yükselir.

Meme Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Meme kanseri belirtileri hakkında bilgi sahibi olmak, meme kanserini henüz başlangıç evresindeyken tespit etmek ve tedavisine başlayabilmek açısından çok önemlidir. Genellikle boyutu en az 1 cm olan kanser kitleleri el ile anlaşılabilir. Kanserli kitle meme dokusuna oranla daha serttir, düzensiz bir yapıdadır ve meme dokusu içerisinde rahat bir şekilde oynatılamaz.

Meme kanserinin belirtileri ise genel olarak şunlardır:

  • Meme dokusunda elle hissedilebilir bir sertlik ya da kitlenin bulunması. (Bu kitle meme dokusu dışında koltuk altında da olabilir.)
  • Memeler arasında sonradan gelişen bir simetri farkı olması
  • Meme ucunda ya da derisinde içe doğru çekilme olması
  • Meme ucunda ve çevresinde renk veya şekil değişiklikleri görülmesi.
  • Süregelen, tanısı konulmuş dermatolojik hastalıklarınızın dışında meme yapısında kızarıklık, yara, egzama ve çatlama gibi deri sorunlarının oluşması.
  • Meme ucunun yön veya şekil değiştirmesi.
  • Meme ucunda genişleme, düzleşme ve içe çökme gibi olağan dışı değişikliklerin gözlemlenmesi.
  • Memede olağan dışı boyut artışının veya şişliklerin gözlemlenmesi.
  • Memede farklı karakterlerde ve şiddetlerde ağrıların oluşması.
  • Nadir olarak gözlemlense de meme ucundan kanlı akıntı gelmesi.

Meme Kanseri Belirtileri, Kendi Kendini Muayene ve Düzenli Taramalar

Meme kanseri belirtileri kendini birçok farklı şekilde gösterebilir. Memede aynı anda ağrı, kızarıklık ve benzeri birden çok belirtinin bulunabileceği gibi yalnızca kitle de bulunabilir. Bundan dolayı, tüm meme kanseri belirtilerini tanımak, meme kanserinin istenmeyen boyutlara ulaşmasına engel olabilmek için çok önemlidir. Hastaların neredeyse %70’i kadar önemli bir kısmı, meme kanserini kendi kendini muayene ederken fark eder. O yüzden 20 yaşını doldurmuş olan kadınların memeleriyle ilgili yaşadıkları sorunları düzenli takip etmeleri ve kendi kendilerini muayene etmeleri erken tanı açısından büyük önem arz ediyor. Kendi kendini muayene, adet bitiminden yaklaşık 1 hafta sonra kadar, adet görmeyen kadınlarda ise kendileri tarafından belirlenen tarihlerde yapılmalıdır. Kendi kendine muayene sırasında öncelikle ayna karşısında meme yapısı gözlemlenmeli, meme dokusu ve koltuk altları el ile kontrol edilmelidir. Meme dokusunda değişiklik ya da sertlik gibi durumlar fark edildiğindeyse en kısa sürede doktora başvurulmalıdır.

Kendi kendine muayene dışında düzenli taramaları da ihmal etmemek önemli. Özelilkle 40 yaş üstündeki kadınların her yıl bir kere mamografi çektirmeleri, risk grubunda olanların ise doktorlarının önerisiyle taramalara daha erken yaşta başlamaları gerekir.

Hastalıklardan koruyan besinler, mutfağınızda sizi bekliyor! Beslenme planınıza ekleyeceğiniz şifalı yiyecekler ile bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.

Sizler için hastalıklardan koruyan besinler ve kullanım yöntemleri için tavsiyeler hazırladık. Grip, nezle gibi hastalıklara yakalanmadan önce tedbir alabilirsiniz.

1. Hastalıklardan koruyan besinler var

Bilinen, en güçlü koruyuculardan biri sarımsaktır. Özellikle, kış mevsiminde sıkça tüketilmesi tavsiye edilir. Bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Sarımsaklı yoğurt, hastalık döneminde hızlı iyileşmeyi sağlar.

2. Soğan yiyerek bağışıklığı güçlendirin

Sarımsak gibi soğan da antibakteriyel ve antiseptik özelliklere sahiptir. Güçlü bir antioksidandır. Virüslere karşı vücudu korur. Hücrelerin hasar almasına engel olur ve bağışıklığı güçlendirir.

3. Kefirle salgınlardan korunabilirsiniz

Kefir, vücut direncini artıran probiyotik bir besindir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına, gribal enfeksiyonlara iyi gelir. Probiyotik özelliğe sahip olduğu için sindirim sistemine faydalıdır. Bağırsak kanseri riskini azaltır. İştahsızlık, uykusuzluk, yüksek tansiyon, bronşit gibi daha birçok rahatsızlığa iyi gelen ve her gün tüketilmesi gereken mucizevi bir besindir.

4. Nar en güçlü doğal desteklerden biridir

Nar, kış aylarında yaşanan gribal enfeksiyonlara karşı etkili bir meyvedir. Kalbi korur ve damar tıkanıklıklarına engel olur. Yüksek tansiyona iyi gelir. Kansere karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Aynı zamanda C vitamini bakımından zengindir ve günde bir porsiyon nar tüketerek günlük almanız gereken C vitaminin yarısını alabilirsiniz.

5. Lahana bağışıklık sistemini güçlendirir

Lahana iyileştirici özelliğe sahip bir besindir. Özellikle mide ve sindirim problemlerinde lahanayla yapılan bir çorba oldukça etkili bir antibiyotiktir. Aynı zamanda bir antioksidan deposu olan lahana kronik hastalıklara iyi gelir, damar sağlığını korur.

6. Zencefil şifalı besinlerden biridir

Zencefil gribe, soğuk algınlığına  birçok faydası olan mucizevi bir besindir. Hazımsızlığa iyi gelir, sindirimi kolaylaştırır. Mide rahatsızlıklarında etkilidir. Ağrı kesici özelliğe sahiptir. Özellikle kış aylarında sık yaşanan grip, nezle gibi rahatsızlıklar için zencefil, bal ve limon karışımı yaparak, bağışıklığınızı güçlendirebilirsiniz.

7. Zerdeçal çok güçlü koruma sağlar

Kefir veya yoğurda ekleyip zerdeçal tüketebilirsiniz. Üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, hastalıklara karşı koruyan besinlerden biri olduğunu göstermektedir. Ayrıca, zerdeçal içeren besin takviyesi kullanabilirsiniz.

8. Kırmızı biber sağlığınızı güçlendirir

Kırmızı biber, potasyum kaynağıdır. Kalp krizi riskini azaltır. C vitamini bakımından zengindir. Bu sayede bağışıklık sistemini güçlendirir. Ağrılara ve iltihaplara iyi gelir. Midedeki mikropları yok ederek mide rahatsızlıklarının önüne geçer. Kırmızı bibere kurutulmuş veya taze olarak mutlaka sofralarınızda yer vermelisiniz.

9. Brokoli her zaman sofranızda olsun

Brokoli, antioksidan özelliğe sahip C ve E vitaminleri bakımından zengin bir besindir. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Özellikle sigaraya bağlı akciğerlerde yaşanan hasarların onarılmasında yardımcıdır.

10. Ispanak doğal şifa kaynağıdır

Kalsiyum, magnezyum, A, B, C ve E vitaminleri bakımından zengin olan ıspanak bağışıklık için son derece faydalıdır. Bağışıklığı güçlendirerek enfeksiyonları önler. Kalbin dostudur, beyin sağlığını korur. Ispanak, mevsimi geldiğinde mutfaklarınıza sık sık sokmanız gereken bir sebzedir.

11. Kivi yiyerek vücudunuzu koruyabilirsiniz

Kivi, C vitaminin deposu ve güçlü bir antioksidandır. İçindeki pektin sayesinde vücudu toksinlerden arındırmaya yardımcıdır. Lifli yapısı sindirimi kolaylaştırır. Kan şekerini ve kolesterolü dengeler. Özellikle küçük çocuklarda yaşanan öksürme, hapşırma, nefes darlığı gibi rahatsızlıklara iyi geldiği görülmüştür.

Sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmak istiyorsanız, ceviz suyu harika bir seçimdir! Özel haberimizde, ceviz suyu nasıl hazırlanır sorusuna cevap veriyor ve merak edilenleri açıklıyoruz.

Cevizin içeriğinde bitkisel protein, E vitamini, Omega 3 yağ asitleri gibi başlıca bileşenler bulunur. Her biri, sağlık için yararlıdır.

Ceviz suyu nasıl yapılır?

Cevizin dış sert kabuğunu kırıp ceviz içini çıkarın. Bir su bardağı oda sıcaklığında suyun içine bir tam ceviz içi ekleyin. Geceden sabaha kadar bekletin.

Zayıflamak için nasıl kullanılır?

Sabah uyandığınızda dişlerinizi fırçalayın. Geceden hazırladığınız ceviz suyunun önce cevizini iyice çiğneyerek yiyin. Ardından suyunu için. On dakika sonra sağlıklı kahvaltı yapın.

Ceviz suyunu kaç gün içmeliyiz?

En iyi şekilde fayda görmek için kür halinde içmek faydalı olur. Örneğin, 7 gün boyunca her sabah ceviz suyu yapabilir ve 7 gün ara verip tekrar başlayabilirsiniz. Aynı şekilde 15 günlük kür tercih edebilirsiniz.

Ceviz suyu akşam kullanılır mı?

Ceviz suyunun en önemli faydalarından biri, tokluk hissi verip enerji seviyesini yükseltmektir. Eğer, siz akşam yemeğinde çok yediğiniz için diyeti bozuyorsanız; bu problemi çözmek için ceviz suyundan faydalanabilirsiniz. Bu durumda, sabah ilk iş ceviz suyunu hazırlarsınız. Akşama kadar bekler. Yemekten 10 dakika önce cevizi yiyip suyunu içebilirsiniz. Size tokluk hissi verir ve fazla yemeyi önler.

Sağlık için faydaları nelerdir?

Ana hatlarıyla ceviz suyu sağlık ve kilo kontrolü için faydalıdır. Örneğin, uzun süreli tokluk hissi verip aşırı yemenin önüne geçer. Diş ve kemik sağlığı için yararlıdır. Enerji seviyesini yükseltir. Kalp ve damar sağlığını korur.

Yan etkileri var mıdır?

Esasında, bazı kuruyemişlerin besin alerjisi riski vardır. Fıstık, ceviz, badem örnek olarak gösterilebilir. Eğer, alerjiniz varsa sizin için uygun olmayabilir.

Besin ve kalori değeri nedir?

Bir adet ceviz, ortalama 30 kaloridir. Diyet yapan kişilerin bile günlük 1800 kalori alabileceğini düşünürsek, 30 kaloriyi cevizden almak son derece uygundur. Bu sayede kişiler hem dengeli hem doyurucu beslenme uygular.

Hangi vitamin ve mineralleri içerir?

Protein, faydalı yağ, potasyum, kalsiyum, demir ve A vitamini içerir. Örneğin, kalsiyum sayesinde kemik ve diş sağlığı güçlendir. İlave olarak, vücudun yağ yakım metabolizmasının hızlı çalışmasına yardımcı olur. Potasyum, kalp ve damar için yararlı ve gerekli minerallerden biridir.

Soğuk havalarda sıcak bir fincan salep içmek, bizleri mutlu eder. Peki, salebin faydaları nelerdir? Bu lezzetli içeceğin, sağlığımız için şaşırtıcı yararlarını öğrenmeye hazır mısınız?

Söze başlarken, çok önemli bir noktaya değinmek istiyoruz: Marketlerde toz veya sıvı halde hazır satılan saleplerin içinde şeker, nişasta ve koruyucu kimyasal maddeler vardır. Bu sebeple salebin mucize faydalarından yararlanmak için aktardan katkısız toz salep almalı, evde kendiniz pişirmelisiniz.

1. Salebin faydaları öksürüğe şifa verir

Salebin faydalarından biri, kış aylarında sıkça karşılaşan grip, nezle, öksürük gibi hastalıklara doğal şifa kaynağıdır. Özellikle, boğaz ağrısı ve öksürüğe iyi gelen salep, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ailede herkesin güvenle içebileceği salep, hastalıklara karşı tam koruma sağlıyor.

2. Tokluk hissi vererek iştahı dengeliyor

Aç kalmadan kilo vermek isteyenler, ara öğünlerinde bir fincan tarçınlı salep ve bir avuç içi kadar kuruyemiş yiyebilirler. Midede uzun süre kalarak tok hissetmeyi sağlıyor, kan şekerini düzenliyor ve tatlı isteğini doğal yoldan gideriyor. Özellikle, tarçın ilave edilen salebin, bu özelliği artıyor.

3. Kabızlığın iyileşmesinde yardımcı olabilir

Suyla veya sütle pişirildiğinde koyulaşıp yoğun kıvam alan salep, adeta yumuşacık bir süngerle siliyormuş bağırsakları tertemiz yapıyor. Toksinleri, besin kalıntılarını temizliyor. Ayrıca, kabızlığa iyi gelen besinlerden biri olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

4. Salep yemek sonrası şişkinliği önleyebilir

Yemeği fazla kaçırdığınızda veya genel bir şişkinlik, gaz probleminiz olduğunuzda bir fincan tarçınlı salep içebilirsiniz. Çünkü salep, sindirim sistemi ve bağırsakları rahatlatır; fazla gazın vücuttan atılmasına yardımcı olur.

5. Vücudun enerji ve ısısını yükseltir

Soğuk ve karanlık kış günlerinde enerji düşer, halsizlik olur. Salep, içerdiği faydalı özler sayesinde hem vücut enerjisini artırıp yorgunluk giderir hem de ruh halini olumlu etkileyip mutluluk verir.

6. Salep ortalama 120 kalori değerindedir

Bir bardak sütle pişirilen salep ortalama 120 kaloridir. Diyet yapanların bile günde 1500-2000 kalori alabileceğini göz önünde bulundurursak, salep tok tutma özelliğiyle de ideal içeceklerden biridir. Ara öğünde bir fincan salep ve bir adet mevsim meyvesi yiyerek diyete uygun hale getirebilirsiniz.

7. Salebin sağlığa çeşitli faydaları vardır

Adet düzensizliğine iyi gelir. Cinsel gücü artırıcı özelliktedir. Kabızlık ve şişkinliği giderir. Hemeroidi rahatlatır. Sindirimi kolaylaştırır. Hafızayı ve zihni güçlendirir. Vücut ısısını artırıp soğuktan korur.

Tüylerinizi jiletle aldıktan sonra kaşıntı, tahriş ve kızarıklık olabilir. Bunlar hem canınızı yakar hem kötü bir görünüm yaratır. En yakın arkadaşınız ‘Yüksek Topuklar’ kadın sitesi olarak, jilet sonrası kaşıntı nasıl geçer gibi sorulara, çözüm önerileri sunuyoruz.

Jilet sonrası kaşıntı sorununu çözmek için tavsiyelerimize güvenebilirsiniz. Özellikle, bebe yağı kullanarak tüy almayı mutlaka deneyin; memnun kalacaksınız.

1. Bebe yağı sürerek jiletle alın

İşte size, mükemmel bir öneri: Bacak, koltuk altı veya genital bölgedeki tüylerinizi almadan önce ince bir tabaka halinde bebe yağı sürün. Tüylerinizi jiletle bu şekilde alın ve göreceksiniz ki kaşıntı, kızarıklık veya tahriş olmayacak. Aynı şekilde, kaşıntı oluştuğunda bebe yağıyla rahatlama sağlayabilirsiniz.

2. Jilet sonrası tıraş losyonu kullanın

Erkeklerin tıraş losyonu, bizler için de kurtarıcıdır. Jiletle istenmeyen tüyleri aldıktan sonra tıraş losyonu sürün. Göreceksiniz ki hassasiyet azalacak, kaşıntı ve kızarıklık yok olacaktır.

3. Aloe vera ile problemi çözebilirsiniz

Aloe vera, cildi yatıştırıcı özelliğe sahiptir. Jilet sonrası kaşıntıyı önlemek için aloe vera jelini veya aloe vera içeren kremleri kullanabilirsiniz. Kaşıntı genellikle, tüyleri aldıktan birkaç gün sonra başlar. Aloe verayı o zaman da kullanabilirsiniz.

4. Soğuk suyla cildinizi yatıştırabilirsiniz

Vücudunuzdaki tüyleri jiletle aldıktan sonra, kaşıntıyı ve kızarıklığı önlemek için bacaklarınızı soğuk suda bekletebilirsiniz. faydalanabilirsiniz. Diğer yöntem ise bir poşete buz doldurup kızaran veya tahriş olan bölgeye 10-15 dakika soğuk kompres yapmaktır.

5. Jilet sonrası antibiyotikli krem sürebilirsiniz

Tıraş sonrası tahriş ve kızarıklık nedeniyle cildinizde yaralar meydana gelebilir. Antibiyotikli kremler hem yaraların iyileşmesini hızlandırır, hem de mikrop kapmasını önler. Bu kremleri eczaneden alarak, tahriş olmuş cildinize gönül rahatlığıyla sürebilirsiniz.

6. Tekrar jilet kullanmak için bekleyin

Tahriş olan bölgeye tekrar tekrar tıraş etmekten kaçının. Bu bölgeyi iyileşene kadar nemlendirmeye özen gösterin. Alkol içeren ürünlerden kesinlikle uzak durun.

7. Uzun süreli çözümleri tercih edebilirsiniz

Jiletle tüyleri almak kolay, acısız ve zahmetsiz oluyor. Bu konuda kesinlikle hemfikiriz. Ama tüyler kısa sürede yeniden çıkıyor. Üstelik, tahriş olmuşsa uzayana kadar beklemek zorunda kalıyoruz. Lazer epilasyon, ağdayla almak, evde epilatör kullanmak gibi daha uzun süre temizlik ve konfor sağlayan yöntemleri deneyebilirsiniz. Bu konularda detaylı bilgiye ihtiyacınız varsa, ‘Yüksek Topuklar‘ kadın sitemizdeki özel haberleri okuyabilirsiniz.

Evlilik hazırlıkları sırasında gelinlik modellerine bakmak ve en doğru karar vermek gerekir. Bu süreçte, size güzel fikir verecek önerilerimiz var. Oleg Cassini, 2020 gelinlik modellerini beğeninize sunuyor.

Tarzınıza en uygun seçimi yapmak ve hayatınızın en özel gününde prenses gibi görünüp hissetmenizi dileriz.

Gelinlik modeline karar verirken sadece dönemin trendlerine bağlı kalmayın. Vücut tipinizi, göz ve saç renginizi de dikkate alın.

Düğün telaşı sırasında muhtemelen kilo vereceksiniz. Bu yüzden, gelinlik tadilatını birkaç gün önce yaptırmanızda fayda var.

Ayrıca, nikah töreni veya düğünün gerçekleşeceği mekana göre seçim yapabilirsiniz. Bildiğiniz gibi kır düğünlerine farklı, balo salonlarına farklı konsept gerekebilir.

Gelinlik modeline karar verirken, ayakkabı seçimine de özen gösterin. Gün boyunca rahat etmek için dolgu topuklu ayakkabılar uygun olur.

Müstakbel eşinizin de mutlaka fikrini alın. Elbette, düğünden önce sizi gelinlikle görmesin ama onu nasıl bir gelin beklediğini de bilsin.

Şimdiden, “Yüksek Topuklar” ekibi olarak, ömür boyu mutluluklar diliyoruz.

Tül ve dantelin transparan etkisi, balenlerin yarattığı kusursuz görünümle birleşecek, korse üstlü gelinlikler bu senenin gözde trendlerinden olacak.

2020 gelinlik modelleri arasında açık ara en iddialı görünümlerden birine sahip korsajlı gelinlikler bedeni kusursuz bir şekilde kavrıyor, cazibesi yüksek bir korse etkisi yaratıyor.

Bu senenin gelin adayları, balenlerin kullanılmasıyla artistik bir etki yaratan korsajlı gelinlikler içinde modern olduğu kadar seksi görünüm elde edecek. Güçlü ve kusursuz bir duruş yaratan korsenin yükselişi 2020 yılının öncü trendlerinden olacak.

İnce telli, kıvırcık, boyalı, yağlı… Saç tiplerine göre bakım önerileri sayesinde, hak ettiği güzelliği onlara sunabilirsiniz. Üstelik, özel haberlerimizle işin uzmanından saç bakım uygulamalarını öğrenebilirsiniz.

Kış günlerinde soğuktan etkilenip bere altında kırılan, mevsim geçişlerinde dökülen, yazın güneşte nemini kaybeden saçlar her zaman özel bir bakıma ihtiyaç duyuyor. Morfose uzmanları, farklı saç tiplerine ve saça yapılan işlemlere özel önerilerde bulundu.

Kuru ve ince telli saçlara bakım

Dış etmenlerden kolayca etkilenen bu tipteki saçları canlandırıp güçlendirerek sağlıklı ve hacimli bir görünüm elde edilebilir. Özellikle sıcak işlemlerden önce ve işlem esnasında saçın nemini kaybetmesini önleyen süt proteini ile saç uçlarında içten dışa koruma sağlayan amino asit içerikleri, kuru, kırılgan ve ince telli saçlarda etkili bir bakım sağlıyor.

Kuru ve kalın telli saçlara öneriler

Kalın telli saçlar diğer saç tiplerine göre kurumaya daha yatkın olduğundan özel bir bakıma ihtiyaç duyuyor. Yüksek oranda E vitamini içeren argan yağı ile formüle edilen bakım ürünleri, bu tip saçlardaki kuruluğu ve kırıkları önlüyor, mat saçları canlandırarak parlaklık kazandırıyor. Argan yağı özü aynı zamanda, zor şekil alan kalın telli saçlardaki kabarıklıkları düzelterek kusursuz bir görünüm yaratıyor.

Açıcı ile işlem görmüş saçlar için

Balyaj, röfle ve ombre gibi uygulamalar saçın tüm havasını değiştiriyor ancak bu işlemler açıcı kullanılarak yapıldığından mutlaka özel bir bakım uygulanması gerekiyor. Saçımızın yüzde 65 ila 95’ini oluşturan keratinin amino asitler ile birlikte formüle edildiği bakım ürünleri, saçın elastikiyetini artırıyor. Bu da saçların kolayca taranmasına, daha yumuşak ve pürüzsüz olmasına olanak tanıyor.

Boyalı saçlar için bakım önerileri

Saçta en çok uygulanan işlemlerin başında hiç kuşkusuz boya geliyor. Rengini değiştirmek veya beyazları kapatmak için kullanılan saç boyalarını kullananların da tıpkı diğer işlemleri yaptıranlar gibi saç bakımlarına dikkat etmeleri şart! İçeriğinde protein ve doğal yağlar bulunan boyalar kullanmak, saça parlak ve yumuşak bir görünüm veriyor. Uygulamanın ardından boya kilitleyici özelliği olan bakım ürünleri kullanmak ise rengin solmasını önleyerek boyanın ömrünü uzatıyor.

Kimyasal işlem görmüş saçlar için

Saçların yalnızca rengini değil, modelini değiştirmek için de birtakım kimyasal işlemlerden yararlanılıyor. Kalıcı fön, dalga gibi uygulamaların ardından saçı korumanın yolu ise keratin özlü bakım ürünlerinden geçiyor. Keratin özleri ısı, kimyasal işlem ve çevresel etkilerden dolayı zarar görmüş saçları ağırlaştırmadan yapılandırıyor. Keratin bakımına ek olarak uygulanan serum ise kırıkları önleyerek ipeksi ve parlak bir görünüm oluşturuyor.

Morfose’dan her saça özel ürün

Saç bakımı, şekillendirme, renklendirme ve kişisel bakım kategorilerinde zengin ürünler sunan Morfose Cosmetics, her saç tipine ve uygulamaya özel seçenekleriyle saçların kusursuz görünmesine olanak tanıyor. Morfose ürünleri kuaförlerde, zincir kozmetik mağazalarında ve parfümerilerde satışa sunuluyor.

Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu, kadınlarda sıkça rastlanan rahim ağzı kanseri hakkında uzman görüşü paylaşıyor. HPV aşısı hakkında merak edilenleri açıklıyor.

Aktif cinsel yaşama başlamadan önce yaptırılacak HPV aşısı, 21 yaşından sonra ise düzenli rahim ağzı muayenesi, pap-smear testleri ve HPV tiplemesi kansere karşı kadınların bir adım önde olmasını sağlıyor.

HPV enfeksiyonu taşıyan kadınların da aşı yaptırmasında bir sakınca olmadığını söyleyen Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu; “Koruyuculuğu büyük oranda etkili olan HPV aşıları, 9 yaşından itibaren uygulanabilir. Oldukça güvenli olan bu aşılar için ideal zaman cinsel yaşam başlamadan önceki yıllardır. Kişinin öncesinde abnormal PAP Smear, siğil ve HPV enfeksiyonlarını taşıması aşılama için engel değildir ancak bu durumda aşının koruyuculuğu daha düşük olacaktır” dedi.

Rahim ağzındaki hücrelerin yüksek riskli HPV tipleri enfeksiyonu ile ortaya çıkan rahim ağzı (serviks) kanseri, kadınlarda sık görülen kanser türleri arasında yer alıyor. Gelişmiş ülkelerde daha çok görülmesine karşın son 30 yılda uygulanan HPV aşılarının ve tarama testlerinin yaygınlaşması, kanser oranlarının azalmasına yardımcı oluyor.

Tarama programları ile hastalığı erken evrede hatta öncül kanser kondisyonları seviyesinde iken tespit etmenin mümkün olduğunu belirten Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu, öncül kanser kondisyonlarının teşhis ve doğru tedavisi ile serviks (rahim ağzı) kanserinin neden olabileceği ölümlerin ciddi şekilde azaldığını dile getirdi. Rahim ağzı kanser taraması için 21 yaş üstü ya da aktif cinsel hayatı olan kadınların mutlaka düzenli doktor muayenesinden geçmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu; “Tarama programları ile rahim ağzı kanseri taramaları, rahim ağzının sitolojik tetkiki(PAP Smear), HPV tiplemesi, sebat eden anormal olgularda yapılacak kolposkopik gözlem ve gerektiğinde uygulanacak biyopsiler ile öncül kanser kondisyonların tanı ve tedavisi gerçekleştirilir” diye konuştu.

Human Papilloma Virus (HPV) isimli virüs, rahim ağzı kanserinin oluşmasında büyük rol oynuyor. Özellikle cinsel yolla bulaşan bu hastalık, sigara kullanımı, mevcut Chlamydia ve Herpes infeksiyonlarında sinerjik etki ile artış gösteriyor. Rahim ağzının sitolojik tetkiki, PAP Smear ve HPV tiplemesinin yapılması ile rahim ağzı kanserinin öncül kondisyonlarının tanısının konulduğunu söyleyen Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; “Rahim Ağzı Hücre İçi Lezyonu adını verdiğimiz CIN rahim ağzı kanserinin öncül kondisyonudur. Tanı sonrasında kadınların CIN derecelendirmesi yapılır. Negatif sonuçlara sahip kadınlar ile risk ve yüksek risk grubundaki kadınlara yaklaşım bireyselleştirerek, kontrol ve takip protokolü düzenlenir” dedi.

HPV ve CIN değeri bakımından yüksek risk tipleri (16,18,31,33,45,52,58) tüm rahim ağzı kanserlerinin %90’ından fazlasında sorumlu etkendir. Rahim ağzı kanserine karşı HPV aşıları gündeme gelir. Koruyuculuğu büyük oranda etkili olan HPV aşıları, 9 yaşından itibaren uygulanabilir. Oldukça güvenli olan bu aşılar, 15 yaşından genç olgularda 2 doz, 15 yaşından büyük olgularda 3 doz şeklinde yapılır.

İdeal aşı zamanı cinsel yaşam başlamadan önceki yıllardır. 27 yaşından büyük kişilerde aşılama, kişiye göre bireyselleştirilir ve 45 yaşına kadar uygulama yapılabilir. Kişinin öncesinde abnormal PAP Smear, siğil ve HPV enfeksiyonlarını taşıması aşılama için engel değildir ancak aşının koruyuculuğu daha düşük olacaktır. Ve buna ek olarak, HPV aşı uygulaması mevcut HPV enfeksiyonunu ortadan kaldırmaz.

Dünyanın gündemindeki Coronoa virüsü hakkındaki son gelişmeler ve bilgileri Dr. Selda Kömeç sunuyor. Çok konuşulan bu virüs nedir, hangi belirtileri vardır, nasıl korunabiliriz gibi sorulara uzman cevapları sunuyor.

Hastane Derindere Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Selda Kömeç Coronavirüs hakkında merak edilenleri açıklıyor.

Coronavirüs nedir?

Coronovirusler memelilerde ve kuşlarda enfeksiyon yapabilen, birçok alt tipi bulunan virüslerdir. İlk defa 1960 yılında etken saptanmıştır ve nerden geldiği de saptanamamıştır. İnsanda enfeksiyon yaptığı bilinene 7 alt tipi bilinmektedir: HCoV-229E, HCoV-OC43, SARS-CoV, HCoV-NL63, Human coronavirus HKU1, MERS-CoV ve en son olarak Wuhan coronavirus (2019-nCoV). Genellikle hafif gribal enfeksiyonlar yapar ve kendiliğinden iyileşir ancak ağır hastalık tablosu ile de karşımıza çıkmaktadır. Birçok defalar dünyanın çeşitli bölgelerinde salgınlara neden olmuştur.

Corona virüsü belirtileri nelerdir?

Genelde enfeksiyon, bulaştan 5 gün -2 hafta sonra belirti vermeye başlar. Bulaşma yolu diğer gribal enfeksiyonlar gibi öksürük, aksırık ve yakın temasla gerçekleşir. Hastada ateş, titreme, burun akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı görülür. Bazen bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi mide-bağırsak şikâyetlerine de neden olabilir.Hastalık ilerlerse dispne (solunum sıkıntısı) ve pnömoni (akciğer enfeksiyonu) oluşabilir. Daha ağır vakalarda çoklu organ yetmezliği ve ölüm görülmektedir. Ağır vakalar daha çok, kalp ve akciğer hastalığı, bağışıklık sistem yetersizliği veya yaşlı kişilerle ufak çocuklarda görülür.

Tanısı için testler var mı?

Tanıda virüs RNA’sını saptamaya yönelik testler vardır ancak bunlar rutinde uygulanabilir değildir. Çünkü hem pahalı hem de sonuçlanma süresi uzun olan testlerdir. Ancak salgın durumunda epidemiyolojik açıdan kullanılmaktadır.

Corona virüsün tedavisi var mı?

Coronavirus için kullanılabilecek spesifik bir antiviral tedavi yoktur. Antibiyotikler de tedavide etkisizdir. Şikâyetlere yönelik (ateş düşürücü, öksürük ve burun akıntısı ilaçları, vb) tedavi verilir. İstirahat, dengeli beslenmek ve evde kalmak hastalığın kısa sürede geçmesinde etkilidir. Solunum sıkıntısında solunum desteği verilir, gerekirse yatarak tedavi edilmelidir. Aşısı mevcut değildir.

Virüsten korunmak için ne yapılmalı?

Vücudun bağışıklık sisteminin üst düzeyde tutmak hastalık bulaşından korunmak için önceliklidir. Dengeli beslenme, düzenli uyku, stresten uzak durmak, egzersiz yapmak, hijyen kurallarına uymak, sigara ve alkolden uzak durmak bu açıdan önemlidir. Maske takılması, ellerin sık sık yıkanması, öksürük ve hapşırık durumunda mendil kullanılması, yabancı yüzeylerle temastan sonra ellerin yüze, buruna, ağıza ve gözlere temas ettirilmemesi uygun olur. Hastalık hayvanlardan da bulaşabildiği için evcil ve yabani hayvanlardan uzak durulması tavsiye edilir. Hasta kişilerden ve kapalı mekânlardan mümkün olduğunca uzak durulması gerek coronavirus gerekse diğer virüs enfeksiyonlarından korunmada etkilidir.

Ülkemiz için tehlike yaratır mı?

Şu anda Çin’de salgın olarak ortaya çıkmıştır ve ölümlere de neden olmuştur. Bulaş yolunun çok kolay olduğu ve dünyanın ulaşım araçları ile ne denli küçük olduğu da düşünülürse maalesef tüm dünyaya yayılması ihtimal dahilindedir.