Vücudun adeta direği olan ve hareket mekanizmasını oluşturan omurga, gün içinde çeşitli nedenlerden dolayı hasar alır. Yaşam kalitesini düşüren omurga ağrıları hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Omurga ağırsı hemen hemen bütün vücudu olumsuz etkiler. Bu yüzden bu ağrılar ihmale gelmemeli. Omurga sağlığı neden önemlidir? Omurga neden ağrır? Omurga ağrısını önlemenin yolları

Boyun ve bel arasındaki bağlantıyı sağlayarak vücudun sırt kısmında tam ortadan geçen omurga, adeta vücudun hareket temelidir. Hareketler vücudun olmazsa olmazlarından biridir. Günlük yaşanan durumlar sonrası en hızlı hasar alan omurga hareket kabiliyetini azaltır. Vücudu ayakta tutan omurga bu yüzden sağlığına dikkat edilmesi gereken temel bölgelerden biridir. Ani bir travma sonucu yaşanan hasar sadece hareketi etkilemez aynı zamanda, diğer bölgelerin de zamanla hasara uğramasına zemin hazırlar. Beynin alt kısmından kalçanın üst kısmına kadar halka halka kemikler iner. bu kemiklerin içinde ise yumuşak yapılık omurilik vardır. Omurga kemik ve kaslardan oluşur. İçindeki omurilikte ise damarlar sinir sistemleri ve ince kas sistemi vardır. Omurgadaki halka kemiklerin arasında hareketi sağlayan yumuşak dokular mevcuttur. Bu dokular tüm vücudun en uç kısımlarına kadar uzanır. 

omurga sağlığı tüm vücudu etkiler

OMURGA SAĞLIĞI NEDEN ÖNEMLİDİR?

İskelet sisteminin temelini oluşturduğundan omurga sağlığı oldukça önemlidir. Yandan bakılınca hafif eğri duran ancak önden ve arkadan dümdüz gelen omurga, sağa sola, geriye arka hareketimizi kolaylaştırır. Öte yandan sinir sistemi üzerinde de oldukça etkilidir. Sinir sisteminin tüm vücuda yayılma işlevselliğini sağlar. Omurga sağlığının korumanın en kolay yolu, üzerindeki yükleri hafifletmek. Ayrıca omurgada ağrı hissedilir hissedilmez bir uzmana danışmak. Omurga sağlığı bozulunca fiziksel, hareket ve temel organlar da deforme olur.

omurga sağlığını en çok yanlış oturma ve uzanma bozar

OMURGA NEDEN AĞRIR?

  • Yanlış pozisyonda uyumak ve oturmak omurganın kemik düzenini olumsuz etkiler. Bu yüzden kaslar kasılmaya başlar ve ağrı meydana gelir.
     
  • Omurga, kas ve kemiklerden oluştuğundan vücutta yaşanan kalsiyum eksikliği sadece diz, bacak ya da boyun ağrısına değil aynı zamanda omurgada da yaşanma riski yüksektir.
     
  • Skolyoz, omurilik iltihaplanması, artmış kaburga, boyun ve bel fıtıkları omurgada ağrıları tetikler. 
     
  • Eğitimsiz yapılan spor hareketleri omurgadaki üst üste olan yapıyı olumsuz etkiler. Vücudun yükü omurgaya yüklenince şiddetli ağrılara neden olmanın yanı sıra hasara da neden olabilir.

sağlıklı bir omurga için sigaradan uzak durun

OMURGA AĞRISINI ÖNLEMENİN YOLLARI

  1. Sırt bölgesine fazla yük bindirmekten kaçınılmalı
     
  2. Gün içinde en az yarım ya da 1 saatlik tempolu yürüyüş yapılmalı
     
  3. Vücudun kemik ve boy orantısına göre kiloya sahip olunmalı
     
  4. Gün içinde mutlaka 2,5 ya da 3 litre su tüketilmeli
     
  5. Ağırlık kaldırılma esnasında diz ve bel pozisyonuna dikkat edilmeli
     
  6. Ruhsal sağlık sinir sistemini olumsuz etkiler. Sinir sistemindeki deformasyon omurganın yükünü artırabilir. Bu yüzden gün içinde düzenli hava alınıp ağır olmayan egzersizler yapılmalı
     
  7. Sigara vücutta nikotin oranını artırmasıyla vücutta oksitlenmeye yol açar. Oksitlenme vücut kemiklerini zayıflatır.

Kaburga kemiğini aldırma son zamanlarda ünlüler arasında trend haline geldi. Özellikle daha zayıf ve ince belli görünmek isteyen birçok ünlü bu yönteme başvuruyor. Peki Kaburga kemiği neden aldırılır, bel inceltme estetiği nedir? İşte Kaburga kemiğini aldırma ile ilgili tüm merak edilenler…

Tüm dünyada büyük bir sorun haline gelen kilo problemine sanat dünyasındaki ünlüler farklı yöntemler uygulamakta sınır tanımıyor. Kaburga kemiği aldırma yöntemi daha genç ve zayıf görünmek için ünlülerin son dönemde başvurduğu değişik bir yöntemdir. Özellikle yurtdışında popüler olan Kaburga kemiği aldırma yöntemi için sayısız kişi bıçak altına yatmaya razı oluyor. Ülkemizde de uygulanmaya başlayan ve uygulayan birçok kişinin sır gibi sakladığı bu yöntemle en az birkaç kaburga birden alınmaktadır. İşte kaburga kemiği aldırma ile ilgili bilinmeyenler:

KABURGA KEMİĞİ NEDEN ALDIRILIR?

Doktorlar tarafından çok fazla önerilmeyen kaburga kemiğini aldırma yöntemi beli daha ince görünmesi için genelde ünlülerin başvurduğu cerrahi bir yöntemdir. Kaburga alınmasından kastedilen 12’nci yani serbest kaburga denilen bölümün almasını ifade eder. Serbest kaburga alındığı zaman bel oyuntusu öne çıkar ve incecik bir görüntü meydana gelir. 

Bazı vücut tiplerinde çok zayıf olsa da bel kalın görünür ve istediği görüntüye kavuşmaz bu durum 12’inci kaburganın çıkık olmasından yani belirgin olmasından kaynaklanır. Kaburgası çıkık ve belirgin olanların beli kalın görünür. Bundan dolayı son zamanlarda trend haline gelen kaburga kemiğini aldırma yöntemine birçok kişi başvurmaktadır.

kaburga kemiği neden aldırılır

KABURGA KEMİĞİ NASIL ALINIR?

Bel inceltme operasyonlarında kaburgaları tam almak çok tehlikelidir. Bu işlem yapılırken gene anestezi uygulanır. Bu yapılan estetikte, karın cildi, kasık bölgesinde kalacak bir kesi yardımıyla kaburgalara kadar açma işlemi yapılır.

En altta duran kaburgalar bu aşamada belin tam yan tarafını daha oyuk bırakacak şekilde geriye çıkarılır. Burada en önemli detay ise asla kaburgaların tam olarak alınmadığı gerçeğidir. Sadece ön taraftan birleşmeyen 11. ve 12. kaburga kemiklerinin konumu değiştirilir. Ayrıca karın germe operasyonu da gerçekleştirilir. Böylece bu işlemi yapan kişi daha fit karına ve incecik bir bele kavuşur.  

Bel inceltme estetiği

KABURGA KEMİĞİNİ ALDIRAN ÜNLÜLER

Avrupa’da ve Amerika’da kaburga kemiğini aldıran ünlüler arasında;

  • Kim Kardashian,
  • Jane Fonda,
  • Janet Jackson,
  • Britney Spears,
  • Cher, Elizabeth Taylor gibi isimlerin yer aldığı iddia edilmektedir.
  • Thalia Sodi Miranda

kaburga ameliyatı riskleri

Bir diğer ilginç bilgi ise belini ince göstermek için iki kaburga kemiğini aldırdığı haberleri yıllardır konuşulan Rosalinda filminin yıldızı oyuncu Thalia Sodi Miranda, bir kavanozun içinde koyduğu iki kemikle poz verip sosyal medyada paylaşım yaparak olay olmuştu. 

Aynı zamanda Türkiye’den de Cansu Taşkın’ın yaptırdığı iddia ediliyor.

Soğuk havalarda artan sırt ağrıları ardında çıkan gerçeklerden biri de kemiklerin soğukluk nedeniyle çok çabuk iltihaplanmasından kaynaklı olduğu öğrenildi. Vücudun hayati önem taşıyan omurilik için ise bu iltihaplanma ciddi bir sağlık sorununa neden olabilir. Bel, boyun ya da sırt ağrısıyla karıştırılan ve ihmal edilen omur ilik enfeksiyonu hakkında merak edilenleri araştırdık. Omurilik enfeksiyonu neden olur?

Vücudun hareket merkezi olan ve duruş pozisyonunu belirleyen omurganın içinden geçen diğer katmana omurilik denir. Omurilik oldukça hassas bir yapı olduğundan vücuda giren enfeksiyonlar en çok burayı etkiler. Ancak genellikle omurilik enfeksiyonunda meydana gelen ağrılar boyun, bel ya da sırt ağrısıyla karıştırılır. Çoğu hastaya bu yüzden oldukça geç bir teşhis konulur. Bu da bazen geç kalınması nedeniyle ciddi farklı sağlık sorunlarına neden olabilir. Omur ilik enfeksiyonu en fazla kış aylarında görülür. Çünkü enfeksiyonlar soğuk havalarda artığından, bu riskte soğuk havalarda artar. 

omurilik iltihaplanması boyun, bel ve sırt ağrısıyla karıştırılabilir

OMURİLİK YA DA OMURGA İLTİHAPLANMASI NEDEN OLUR?

Bakteri ve virüsler sadece vücutta bağışıklık sistemini zayıflatmaz. Bağışıklığı çökerttikten sonra diğer sistemlerde de deformelere yol açar. En çok sinir sistemini etkileyen virüs ya da bakteriler bu yüzden beyne kolayca yerleşebilir. Beyinden de omuriliğe inen sinir hücrelerine yerleşir. Sinir hücrelerinin en yoğunlukta olduğu omurilik ya da omurga burada hasara uğrar. İdrar yolu enfeksiyonu, akciğer enfeksiyonu, kuduz virüsü, su çiçeği virüsü, grip, kızamık ya da uçuk gibi virüsler en çok omurilik iltihaplanmasına yol açabilir. Omurilikte oluşan akut sorun erken müdahale edilmediğinde ölümle bile sonuçlanabilir. Omurilik enfeksiyonu sonrası kemik enfeksiyonu, diz ağrısı ve kemik hasarlarında artış yaşanabilir. 

omurilik iltihaplanması kol ve bacak uyuşmalarına neden olur

OMURİLİK ENFEKSİYONU BELİRTİLERİ NELERDİR?

Omurilik enfeksiyonunda en korkulan durum enfeksiyonun akut belirtiler göstermesidir. Çünkü bu seviyeye ulaşmış bir omurilik enfeksiyonu tedavisi oldukça ağır geçer. Hatta tedaviye geç kalındıkça felç ve ölüm riskleri yaşanabilir.

  1. Aniden oluşan kol ve bacaklarda karıncalanma,
     
  2. Vücut genelinde uyuşma ya da kasılmalar,
     
  3. Motor hareketlerinde bozukluk; yürüme, el, kol, bacak ve eklemler,
     
  4. Tuvaletleri tutmada sıkıntı yaşama,
     
  5. Düşünme ve konuşmada bozukluk
     
  6. Konsantre eksikliği
     
  7. Zonklayıcı baş ağrısı, bu ağrı genellikle sinüzit ve migren ile karıştırılır.

omurilik bütün vücudu etkiler

OMURİLİK İLTİHAPLANMASI TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Belirtiler birçok hastalıkla hemen hemen aynı olduğundan fark edilmesi biraz geciken bir hastalıktır. Hastaya uzman tarafından öncelikle kronik ya da sık sık bir rahatsızlığı olup olmadığı sorulur. Bunun dışında ağrıların şiddeti ve bölgeselliği kontrol edilir. Sintigrafi testi, röntgen filmi, kan tahlilleri ve dobler testi gibi tetkikler yapılır. Omurilik iltihaplanmasında emar yeterlidir. Ancak bunun altında farklı bir neden olma ihtimaline karşı tüm tetkikler talep edilir. Teşhis tamamen konulduktan sonra, antibiyotik tedavisi başlar. Kontrollü yapılan bu tedavi de ödem oluşmaması içinde mutlaka kortizon tedavisi de uygulanır. Daha sonra fiziksel bazı ağrılar için fizik tedavisi de yapılır. 

Son günlerde artan hastalıklar vücudun ek takviyelere ihtiyaç duyduğunu ortaya çıkardı. Özellikle bağışıklığı güçlendirme ve zihinsel aktivasyonu artırmak için ek takviyelerin önemini uzmanlar bir kez daha hatırlattı. En popüler takviye ise tirozin amino asididir. Bu mineral vücutta eksik olunca ciddi hastalıklara yol açar. Tirozin amino asidi ne işe yarar?

Vücudun özellikle sinir sistemini hareketlendirmek için gerekli olan tirozin amino asit çeşitlerinden biridir. Besinlerde tirozin olarak geçen bu amino asit vücutta fenilalanin adı verilen madde sayesinde üretilir. Çok güçlü bir etkiye sahip olduğundan sürekli ilaç alan kişilerin bu takviyeyi yapmadan bir uzmana danışması gerekiyor. Çünkü aksi halde yan etkileri oldukça ciddidir. Sinir hücrelerini hareketlendirdiğinden beyinin işlevselliğine katkı sağlar. Bu yüzden günümüzde en popüler takviyelerden biridir. Tirozin, bazı hormonların çalışması için de katkı sağlar. 

TİROZİN AMİNO ASİDİ NE İŞE YARAR?

  • Dopamin adı verilen hormonu hareketlendirir. Bu hormon motor becerilerini geliştirme ve kontrol etme görevindedir. Ayrıca vücudun enerjisini dengeler. Tirozin bu hormonun artmasına yardımcı olur.
     
  • Vücudun en olmazsa olmaz iki hormonu adrenalin ve noradrenalindir. Bu hormonlar vücudun olaylara tepkisi ve tepkisizliğini sağlar. Tirozin amino asidi bu hormonların dengeli üretimi için destek verir.
     
  • Bütün hormonları kontrol eden ana hormon hattı olan ve vücudun yapısal düzenini sağlayan tiroid hormonu tiroid bezi tarafından üretilir. Bu hormon vücudun kilosundan kıllanmasına kadar etki sağlar. Tirozin tiroid hormonunu düzenleme de etkilidir. 
     
  • Cildin rengini belirleyen melanin hormonun eksilmesi ciltte düzensiz renklenmelere neden olur. Koyu cilt tipindeki insanlarda açık cilt tiplerine oranla daha fazla melanin bulunur. Tirozin amino asidi protein bileşeni olduğundan bu hormonun bozulmadan çalışmasını sağlar.
     
  • Vücudumuz bazen çeşitli sebeplerden ötürü bu hormonlarda yaşanan aksaklık nedeniyle hastalıklara yakalanabilir. Tirozin maddesi bu hormonların çalışmasında etkili olduğundan vücudun olmazsa olmazlarındandır.

TİROZİN AMİNO ASİDİ EKSİKLİĞİ HANGİ HASTALIKLARA NEDEN OLUR?

  1. Tirozin eksikliğini çok sık depresyon ve ruhsal sıkıntılara zemin hazırlar. Sinir sistemini etkilediğinden hücrelerin aktive olmasında aksaklık yaşanır. Bu aksaklık aynı zamanda beyinsel işlevleri olumsuz etkiler. 
     
  2. Çok çabuk yorulma ve uyku haline yol açar. Odaklanma ve dinleme sistemini düşürür. 
     
  3. Metabolizmanın çalışması için gerekli olan takviyelerden biri olduğundan tirozin eksikliği sindirimi de olumsuz etkiler. Kabızlık ya da tam tersi ishale yol açar. Vücudun yapısal dengesizliğine neden olur. Yani bölgesel kilo alımları yaşanır. 
     
  4. Enzimleme gücünü azaltır. Bu yüzden vücuda giren değerli mineraller ve vitaminler kana karışmadan vücuttan atılır. Herhangi bir fayda sağlamaz. Ya da tam tersi protein birikmesine yol açarak vücudun metabolik rahatsızlıklarına zemin hazırlar. 

Soğuktan veya yağmurdan kaçıp eve girdiğinizde evinizi mis gibi kokutup, içinizi ısıtacak bir çorba tarifimiz var. Evde lokanta usulü sebze çorbası yapmaya ne dersiniz? 1 porsiyonu 143.3 kalori olan diyet yapanların da tüketebileceği sebze çorbasının tarifi yazımızda.

Kış kapıya dayandığı günlerde akşam yemeğinde en çok arananlardan birisi de çorba tarifleri oluyor. Soğuk havadan veya yağmurdan kaçıp eve girdiğinizde şöyle evinizi mis gibi kokutup, içinizi ısıtacak bir çorba içmeyi kim istemez ki? Hadi gelin bugün o lokantada içtiğiniz ve lezzeti damağınızda kalan tatlardan birini deneyelim ve evde lokanta usulü sebze çorbası yapalım.

Bu bildiğiniz sebze çorbalarına benzemiyor; püre kıvamına gelmiyor, kremasız ve tane sebzeli. Sebzenin en basit ve en lezzetli hali ile size kolay bir çorba hazırladık. Aynı lokantada yermiş gibi, evde bu şifa dolu çorbayı kaşıklayınca bayılacaksınız.

LOKANTA USULÜ SEBZE ÇORBASI TARİFİ:

MALZEMELER

1 adet soğan
1 adet havuç
1 adet patates
1 adet kabak
2 yemek kaşığı tereyağı
1 yemek kaşığı zeytinyağı
4-5 yemek kaşığı tel şehriye
5 bardak su
1 yemek kaşığı (tepeleme) un
1 su bardağı süt
1 tatlı kaşığı tuz

YAPILIŞI

Tüm sebzeleri güzelce yıkayın ve soyun. Soğan, kabak, patates ve havucu eşit boylarda küçük küçük doğrayın.

Sebzeleri hafifçe kavurmak için 1 yemek kaşığı tereyağı ve zeytinyağını tencereye alın.

Önce soğanları hafifçe kavurun, sonra patates ve havucu ekleyerek 2-3 dakika daha kavurmaya devam edin.

Kabağı da ekleyerek biraz daha karıştırın ve üzerine suyu ekleyin. Kaynamaya başlayınca tel şehriyeyi ekleyin.

Sebzeler yumuşayıncaya dek kapağını kapatarak orta-kısık ateşte pişmeye bırakın.

Kalan 1 yemek kaşığı tereyağını sos tenceresinde eritin.

Üzerine unu ekleyerek un kokusunu çıkana kadar kavurun. 3-4 dakika kısık ateşte kavurmak yeterli olacaktır.

Yavaş yavaş karıştırarak sütü üzerine ekleyin.

Tortu kalmaması, özleşmesi için çırpıcıyla karıştırarak çok az kıvam alması için 3-4 dakika kısık ateşte pişirin.

İyice koyulaşmasına izin vermeden ocaktan alın.

Tenceredeki sebzelerin içerisine kavurduğunuz sütlü karışımı yavaş yavaş ekleyin.

Yumurtalı veya yoğurtlu bir karışım olmadığı için topaklanmayacaktır fakat homojen  olması için tamamen birleşene dek karıştırın.

Kısık ateşte 2-3 dakika daha pişirdikten sonra tuzunu ekleyip karıştırın. 

Arzu ederseniz limon sıkarak servis edebilirsiniz. 

Afiyet olsun…

Anne sütüyle hemen hemen aynı mineral ve vitamin barındıran keçi sütü hakkında yapılan araştırmaların sonuçları oldukça şaşırttı. Son olarak Hollanda bilim insanları anne sütünün koronavirüse karşı koruduğunu açıklamıştı. Bu etkinin aynısını keçi sütünün de yaptığı bilim insanları tarafından açıklandı. Bağışıklığı güçlendiren keçi sütü hakkında merak edilenleri araştırdık. Keçi sütünün faydaları nelerdir?

Ülkemizin genelinde İnek sütü tüketimi oldukça fazladır. İçerdiği mineral ve vitaminlerin yoğunluğu nedeniyle kokusu olan keçi sütüne karşı her en kadar bir ön yargı olsa da aslında keçi sütünün anne sütü ile aynı olduğu ortaya çıktı. Geçtiğimiz yaz Hollandalı Bilim insanlarının yaptığı araştırma sonuçları ise çok şaşırtmıştı. Anne sütünün koronavirüse karşı bağışıklığı güçlendirdiği ortaya konulmuştu. Bunun üzerine keçi sütünün de bu etkisi olabileceğine dair araştırma yapıldı. Yoğurt ve peynir gibi besinler yapılan keçi sütü, içeriğinde yüksek oran da A vitamini barındırıyor. Kırsal kesimlerde tüketimi oldukça yaygın olan keçi sütü, inek sütü gibi alerjik etkiye neden olmaz. 

keçi sütü anne sütü ile aynıdır

KEÇİ SÜTÜ NE İŞE YARAR?

Bağırsaklardaki florası sayısını artırarak daha sağlıklı çalışmasını sağlar. Bu da özellikle hem kabızlık hem de ishalin yaşanma riskini azaltır. Keçi sütüyle ilgili yapılan araştırmadalar keçi sütünün bağışıklık sistemindeki protein sayısını artırarak antikor üretebileceği bilim insanları tarafından açıklandı. Bu yüzden özellikle anne sütünden mahrum kalmış çocukların gelişimi için keçi sütünün ek takviye yapılmasının faydalı olacağının altı çizildi. 

keçi sütü gelişimi sağlar

KEÇİ SÜTÜNÜN FAYDALARI NELERDİR?

  • Vücudun pH değerini dengeler bu yüzden hücrelerin hızla yenilemesini sağlar. Özellikle cilt hücrelerine nem bombası etkisi yapar. Hem içilmesi hem de cilde sürülmesi gerekir. 
     
  • İltihabı ve ödemi vücuttan atar. Mesaneyi çalıştırır. Taş kum oluşumunu önler. 
     
  • İçeriğindeki kalsiyum inek sütünden daha fazladır. Bu yüzden kemik gelişimini daha hızlı sağlar. Çocukların gelişiminin yanı sıra kazalar sırasında yaşanan kırıklar ve kemik kaynamaları için kemik sütü tüketilmesi tavsiye edilir.
     
  • Keçi sütünün içerdiği yağ asitleri kandaki kötü kolesterol seviyesini düşürür. Bu yüzden keçi sütü kalp ve damar sağlığına da faydalıdır. 
     
  • Metabolizmayı çalıştırmada etkili olan keçi sütü zayıflamak isteyenler için ideal bir besindir. 
     
  • Kandaki beyaz hücrelerin artmasını sağlar. Bu yüzden anemi ve demir eksikliğine en hızlı ve doğal çaredir. 
     
  • Sinir sistemindeki hücreleri yenilediğinden kaygı ve stresi azaltır. Beynin fonksiyonlarını hızlandırır. 

Fazla kiloları olan ve zayıflamak isteyen birçok kişinin muzdarip olduğu konulardan biride kilolarını verdikten sonra hızlıca alma durumudur. Beslenme alışkanlıklarına ve metabolizmaya göre değişiklik gösteren bu durum konusunda diyetisyenler uyarıyor. Özellikle sağlıksız beslenenler için büyük bir sorun haline gelen bu durum nasıl önlenir, kilo kaybı neden kalıcı yapmanın 5 önemli kuralı nedir? İşte cevaplar…

Tüm dünyada bir sorun haline gelen obezite insan sağlığının en temel düşmanlarından biridir. Kontrol altına alınmadığı takdirde kötü hastalıklara neden olabilmektedir. Uzmanlar fazla kilolardan kurtulmak için doğru bir beslenme programı uygulamanın önemini vurguluyor. Özellikle şok diyetlerle hızla verilen kilolar yağ kaybına değil kısa süreli su kaybına neden oluyor. Bunu önlemek için için sağlıklı beslenmenin yaşam şekline döndürmek ve kilo kaybının kalıcı hale gelmesini sağlamak en önemli adımlardan biridir. İşte kalıcı kilo vermenin 5 önemli kuralı:

Bazı dönemsel kilolarla savaşmak ve fazla kilolardan kurtulmak isteyen birçok kişi kilo vermek için internette kişiye özel olmayan şok diyet programlarını uygulamaktadır. Çok hızlı kilo verdiren ama sağlıksız olan bu diyetler aynı zamanda verdiğiniz kiloları hızlıca almanıza neden olmaktadır.

PEKİ BU DURUM NEDEN KAYNAKLANIR? 

  • Kilo vermek isteyen birçok kişinin düştüğü hatalardan biri de diyet yaptıktan sonra kendine yasaklı olan bütün yemekleri tıkınırcasına yemek ve bu yemeyi sürekli hale getirmektir. Kişi bu yüzden de 2 ay içinde eski kilosuna geri dönüyor. 
  • Diyet sürecinde davranış değişikliği sağlanamazsa, kişi bu süreçte kendini çok kısıtlayıp diyet sonrasında nasılsa istediğim kiloya ulaştım diyerek eski beslenme alışkanlarına geri dönerse bu durumda kilo artışı kaçınılmaz olacaktır.

kilo kaybı neden kalıcı olmuyor

  • Verilen kiloların kalıcı olmasını isteniyorsa sağlıklı beslenme süreci geçici bir süreç olarak görülmemelidir. Kalıcı kilo kaybı için kalıcı alışkanlıklar edinmenin gerektiğini bilmelisiniz.

kalıcı kilo vermenin kuralları

KALICI KİLO VERMENİN 5 ÖNEMLİ KURALI

1- Güne kahvaltı ile başlayın

Yoğun koşturmaca veya sabahın erken saatlerinde yaşanan iştahsızlık nedeniyle kahvaltı geçiştiriliyor. Günün en önemli öğünü geçiştirildiği zaman metabolizmanızı etkiliyor. Bu durum bir sonraki öğünde daha fazla yemenize neden oluyor. Aynı zamanda kan şekerinizin düşmesine ve sağlıksız gıdalara yönelmenize neden olmaktadır. 

Bu yüzden mutlaka güne güzel bir kahvaltıyla başlayın. 

2- Gün içerisinde bol su tüketin

Kilo problemi yaşamanın en büyük nedenlerinden biri gün içerisinde yeterli miktarda su içilmemesidir. İnsan vücudunun en temel ihtiyacı olan su yağ yakımının vücuttan atılmasında etkin rol oynar. Bu yüzden gün içerisinde en az 12 bardak su tüketmeye dikkat etmek gerekiyor.

kalıcı kilo verme diyeti

3- Tuzluğu sofranızdan kaldırın

Kış mevsiminde hemen herkesin ortak sorunu hemen kilo almaktır. Soğuk havalarda vücudun ısısını koruyabilmek için daha çok yemek yeme isteği oluşmasıdır. Bu durum aynı zamanda hareketsizlikten vücutta ödem birikmesine ve şişkinlik oluşmasına neden olmaktadır. Bunun önüne geçmek için tuz tüketimini azaltmalı ve yemekleri tatlandırmak için tuz yerine daha çok baharat kullanmak gerekiyor.

4- Sabahları yürüyüş yapın

Güne daha dinç ve hafif başlamak için mutlaka her sabah 45 dakika yürüyüş yapın. Aç karnına yapılan yürüyüş ve egzersizler yağ yakımını hızlandırarak daha kolay kilo vermenizi sağlamaktadır. Sağlıklı bir bedene sahip olmak ve bunun sürekliğini sağlamak için haftada en az 3 gün spor yapmanız gerekiyor. 

5-  Tahlil yaptırın

Sağlıklı beslendiğiniz halde kilo veremiyorsanız mutlaka bir doktora görünün. Bu durum vücudunuzda vitamin eksikliği, tiroit bezleri iyi çalışmaması gibi nedenlerden kaynaklı olabilir. Yaptırdığınız tahlil sonuçlarına göre uzman doktor eşliğinde uygulanacak olan ilaç tedavisi ve diyet kilo vermenizi olumlu yönde etkileyecektir.

Bebeklerde yaşanan katılma nöbeti, yüzlerinde hafif morarma ve beyazlaşmaya sebep olur. Çoğunlukla epilepsi nöbetleriyle karıştırılan katılma nöbeti nedir, sebepleri nelerdir? Bebeklerde katılma nöbetinin bir tedavisi var mı? Çok merak edilen bu soruların cevabını sizler için araştırdık.

Katılma nöbeti olarak bilinen durum, bebeklerin ağlarken nefessiz kalıp kendinden geçme ve bayılma halidir. Nadiren de olsa nöbet sırasında bebeklerin kollarında, çırpınma ve kasılmaların meydana geldiği söyleniyor. Bebekte oluşabilen katılma nöbeti uzun sürerse, vücudunda hafif morarmaya ve yüzde beyazlaşmaya sebep olur. Katılma nöbetleri, çoğunlukla epilepsi nöbetleriyle karıştırılabilir. Her yaştan çocuk gurubunda görülebilen katılma nöbetleri, 4-5 yaşa kadar devam edebiliyor. İki şekilde ortaya çıkan katılmanın, bebekler üzerindeki en büyük etkisi: nefes alma problemi yaşatarak morarmaları meydana getirmesidir.

BEBEKLERDE KATILMA NEDEN OLUR?

Katılma nöbetinin sağlıklı bir bebekte bile görülebileceğine vurgu yapan uzmanlar, yaygın olarak yaşanılan bu sorunun nedenlerine dair bilimsel bir verinin olmadığını söylüyor. Vücudun verdiği ani tepkiler ve refleksler çocuğun nefes alışını ve kalp atış hızını etkilediği kadar tansiyon seviyelerinin değişmesine de sebep olabilir. Epilepsi nöbetiyle karıştırılan, bazen 15-20 saniye bazen de 30-40 saniye süren katılma nöbetindeki en tetikleyici faktör: sinirlenme, gıdıklanma, korkma, heyecan gibi duygu durumlarıdır.

BEBEKLERDE KATILMA NÖBETLERİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Bebeğin nefessiz kalması sonucu ortaya çıkan katılma nöbeti sırasında:

  • Ses çıkarmama, 
  • Bebeğin cildinde morarma ya da solma,
  • Derin nefes alırken ağlama,
  • Baş, gövde, eller ve kollarda kasılma,
  • Düzgün nefes alınamadığı sırada kasılma ya da kendini kaybetme,
  • Nadiren de olsa gözlerde kayma ve titreme gibi semptomlar meydana gelebilir.

KATILMA NÖBETİNİN TEDAVİSİ VAR MI?

Genellikle 2 yaşındaki bebeklerde görülen katılma nöbeti, bazen bebeklerin 6. ayından önce de ortaya çıkabilir. Büyüyene kadar gelişen sinir sistemi sayesinde katılma nöbeti 4 ya da 6 yaşına kadar kendiliğinden kayboluyor. Bazı araştırmalar, çocuktaki kansızlık ve demir eksiliğinin de katılma nöbetini tetiklediği yönünde. Katılmanın kesin sebebi bilinmese de çocukta demir eksikliği varsa ve biliniyorsa, tedaviye büyük oranda katkısı olabilir. 

BEBEKLERDE KATILMA NÖBETİ SIRASINDA YAPILMASI GEREKENLER

  • Endişe verici olan  katılma nöbetleri bebeklerde yaşandığında olabildiğince sakin kalıp bebeğin sarsılmamasını sağlamak,
  • Katılma anında bebeğinin kafasını sivri ya da sert yerlere çarpmasına engel olunmalı,
  • Eğer nöbet süresi 1 dakikayı geçtiyse ambulans aranmalı ve bebek 3 dakika sonra hala nefes alamıyorsa ilk yardıma başlanmalı,
  • Bebekte katılma nöbetini tetikleyen faktörleri doktorla konuşup tedbir alınmalı,
  • Katılma nöbetleri geçse bile bu, çocukta kalıcı davranış problemlerine yol açabilir. Bu duruma maruz kalan çocuklara bilinçli yaklaşılmalıdır.

İzmir’de yaşayan 48 yaşındaki 2 çocuk annesi Canan Hacıkabak, çocuklarının internet ve telefon kullanımlarının bağımlılık haline gelmesi halinde çözümü arabulucuda buldu. Kendi yöntemleriyle çocuklarının internet kullanmalarını sınırlayamayan Hacıkabak, Müzakereci Arabulucular Derneği’nin kapısını çaldı.

İzmir’de 2 çocuğuyla beraber yaşayan sınıf öğretmeni Canan Hacıkabak 19 yaşındaki oğlu Emir Tuna Aslantaş‘ın internet kullanımına sınır getiremediğini açıkladı. Bu durumun son 6 yıldır aralarında sorunlara sebep olduğunu söyleyen sınıf öğretmeni, Oğlu Emir’in internet girişimini engellemek için her gün bilgisayar kablosunu yanında götürerek aralarındaki kavganın fitilini ateşledi. Son çare olarak Müzakereci Arabulucular Derneği‘nin kapısını çaldı. Canan Hacıkabak Arabulucular Derneği’nde yaptığı anlaşmayla çocuklarıyla orta yolu buldu.

“6 YILDIR ÇÖZÜM BULAMIYORDUM”

Oğlunun son 6 yıldır devam eden internet bağımlılığı sürecini anlatan Hacıkabak,  “Eşimle ayrıldığım için Emir üzerinde otorite kuramıyordum. Bilgisayar ile çok haşır neşirdi. Bu durum bağımlılık haline gelince ‘bilgisayarı kullanamasın’ diye fişi alıp yanımda götürüyordum. Mecbur kalınca kabloyu yok ederek sorunu çözmeye çalıştım. Evde ciddi kavgalarımız oluyordu, kapılar çarpılıyordu. Sonra Müzakereci Arabulucular Derneği’ne geldik. Burada bir zaman çizelgesi yaptık. Emir ne zaman bilgisayara gireceğini anlaşmaya bakarak ayarlamaya başladı” ifadelerini kullandı.

“KIZIM İREM DE AYNI SORUNLARI YAŞIYORDU”

Aynı sorunları 12 yaşındaki kızı İrem‘in de yaşadığını söyleyen sınıf öğretmeni, İrem ile de aralarındaki sorunları arabulucular sayesinde çözdüklerini söyledi.

“ANNEME HAKSIZLIK YAPTIĞIMI DÜŞÜNDÜM”

İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi Matematik Bölümü’nde 1’inci sınıf öğrencisi olan Emir Tuna Aslantaş arabulucular hakkındaki düşüncelerini paylaştı. Arabuluculara giderken tedirgin olmadığını söyleyen Aslantaş, bu anlaşmadan memnun kaldığını şu sözlerle ifade etti;

 “Bir süre sonra internete fazla zaman ayırdığıma ben de ikna oldum. Buradan çıktıktan sonra hem anneme hem de kendime haksızlık ettiğimi düşündüğüm zamanlar oldu.” Aynı sorunları yaşayan kız kardeşi İrem de: “Yaz tatilinde telefonum bozuldu ve annem tamir ettirmedi. Daha sonra arabulucuya gelip, bir anlaşma yaptık. Buna göre hafta içi telefon kullanma hakkım 45 dakika, hafta sonu ise 1,5 saat olacak. Eskiden her elime aldığımda geçirdiğim süre 2 saati buluyordu. Ödevlerime vakit kalmıyordu. Gün içinde etüde ve okula gittiğim için ders çalışmaya zaman kalmıyordu. Annemle anlaşmazlıklarım başladı. Bu şekilde çözmeyi deniyoruz” şeklinde açıklamalarda bulundu.

“İKİ TARAF DA ORTA YOLU BULDU”

İki tarafın da orta yolu bulduğunu söyleyen Müzakereci Arabulucular Derneği Başkanı ve felsefe öğretmeni Feridun Balcı, bu durumun kuşak çatışmasından kaynaklı olduğunu söyledi. Ebeveynlerin bazen baskı yöntemlerini kullandığına değinen Balcı, yapılan anlaşma içeriğinden bahsetti;

 “Çocuklar istediklerinde bir yolunu bulup, internete ulaşır. Kalıcı çözüm kazan kazandır. O zaman anlaşmayı bozması için bir sebep yoktur. İki taraf da anlaşmayı sürdürmek ister. Burada bir zaman yönetimi yapıyoruz. Okul, kişisel bakım, yol için gereken zamanları çıkardığımızda kalan boş zamanı ikiye ayırıp bir kısmında ders çalışmasını bir kısmında dinlenip, eğlenmesini öneriyoruz. Diyelim ki, 5 saat boş zamanı kaldı. Anneler 4,5 saat ders çalışıp yarım saat eğlenmesini isterken çocuk da 4,5 saat internete girip yarım saat ders çalışmaktan yana tercih kullanıyor. Uzlaşı sağlamak için sorular soruyorum. Bir süre sonra iki taraf da orta yolu buluyor. Sözleşmeyi imzalayıp telefonla takibini yapıyoruz.”

Otizm Spektrum doğuştan gelen ya da doğduktan ilk üç yıl içinde görülmeye başlayan nöro-gelişimsel bir farklılıktır. Diğer çocuklara göre farklı olan otizmli çocukların çevreleriyle iletişiminde çeşitli problemleri vardır. Bu problemler nelerdir gelin uzman bilgileriyle derlediğimiz haberimizi inceleyelim…

Otizm, erken çocukluk döneminde başlayan ciddi bir nöro-gelişimsel bir farklılıktır. Genellikle oturma, yürüme gibi becerilerde, boy ve kilo düzeninde bir problem yoktur. Otizmli çocukların dış görünüşünde herhangi bir farklılık yoktur. Onlar da diğer çocuklar gibi tatlı ve güzeldir. İletişimde sıkıntı yaşayan otizmli çocukların, sosyal etkileşime zarar verebilen, sınırlı ilgi alanlarının olması en dikkat çeken davranışlar arasındadır. Belirtiler bazen 1 yaşından önce başlarken bazı çocuklarda ise ilk kelimeler söylendikten sonra gelişimlerinde bir duraksama meydana gelir. Beynin yapısını ve işleyişini etkileyen otizm, erken tanı ve doğru eğitim yöntemiyle otizm davranışları büyük oranda kontrol altına alınabilir.

OTİZM NEDEN OLUR?

Günümüze kadar nedeni bulunamayan otizm spektrum bozukluğu sebebinin genetik ve bazı çevresel faktörler olduğu düşünülüyor. Beyin fonksiyonlarını ve hücre iletişimini bozan bazı genetik nörometabolik (beyin kimya bozuklukları) ve epilepsi hastalıklarında da otizm belirtilerinin olduğu gözlemlenmektedir.

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ NELERDİR?

Otizmli bir çocuk bazen belirtiler gösterirken bazen de belirti göstermeyebiliyor. Bu durum ebeveynlerin kafasını karıştırabilir. Otizmin bir spektrum bozukluğu olarak adlandırılması, bu ikilemden kaynaklıdır. Peki otizmin en temel belirtileri nelerdir:

  • Göz teması kuramaması,
  • Kısa süreli, çekingen bakışlar,
  • İsmi çağrıldıklarında genellikle tepki vermezler,
  • Neredeyse tümünde konuşma problemi,
  • Taklit becerisi kısıtlı,
  • İletişim problemi yoğun,
  • Kendi dünyalarında yalnız olmayı tercih ederler,
  • Oyuncağın bütünüyle değil bir parçasıyla oynar,
  • Onun için canlı ve cansız farksızdır,
  • Bazen söylenenleri taklit eder,
  • Ben-sen gibi zamirleri ters söyler

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU TANISI NASIL KONUR?

Otizm teşhisi, laboratuvar ortamlarında yapılan herhangi bir test yöntemiyle değil çocuk psikiyatristinin yaptığı gözlemlerle, aileye sorduğu sorularla ve bazı gelişim testleriyle konur. Diğer hastalıklardan ayrıcı olması için gerektiğinde kan tahlili, kulak-burun-boğaz, metabolik hastalıkları için başka uzman doktorlara da yönlendirilebilir. Anne karnında teşhisi konulamayan otizm, kız çocuklarına göre erkek çocuklarında 4 kat daha fazla olduğu gözlemlenmiştir.

OTİZM TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Otizm Spektrum Bozukluğu; için bilinen bir ilaç veya ameliyat tedavisi yoktur. Otizmli bir çocuğa yapılan tedavi, onun gelişimini desteklemeye, ilgili bozuklukları gidermeye ve ailenin bu süreci yönetmesine yardım etme amacı taşır. Beynin ilk 3 yıldaki gelişimi, öğrenmesi için oldukça önemli bir zaman dilimidir.

Çocuğun gereksinimlerine göre planlanan tedavi; çocuk yaşta yoğun ve sürekli eğitimlerle davranış terapileri, çocukların kendine bakabilme, sosyal ve iş yetileri kazanabilmesine yardımcı olur.

İşlevselliği artıran otizm tedavisi; şiddetin ve uyumsuz davranışların önüne geçebilir. Erken yaşta başlanan otizm tedavisi, ailenin desteği ile çocuğun yeteneklerine ve ihtiyaçlarına göre bireysel ya da gurup olarak uzmanlar tarafından eğitim programının hazırlanması, günümüzde en bilindik tedavi yöntemidir. Bu tedavi sürecinde otizmli çocuğun kendi doktoru, özel eğiticisi, konuşma uzmanı, çocuk psikiyatri ve çocuk nöroloğu mutlaka olmalıdır.