Bolu’nun en sevilen lezzetlerinden biri olan Mengen pilavını evde kolayca yapmak ister misiniz? Kıvamı damaklarda iz bırakan içindeki malzemelerle adeta doyurucu olan mengen pilavı sofralarınızı süsleyecek.

Bolu ilinin Mengen ilçesine ait olan Mengen pilavı, lezzetiyle damaklarda iz bırakıyor. Bolu’daki tüm restoranlarda pişirilen ve kalabalık sofraların baş tacı olan Mengen pilavını akşam yemeklerinde kolayca yapabilirsiniz. Şehrin hemen hemen her restoranının menüsünde yer alan bu enfes yöresel tarif sizi asla pişman etmeyecek. Sofralarınızı şenlendirecek mengen pilavını mutlaka deneyin. Hem besleyici hem lezzetli malzemelerden oluşan mengen pilavının yapımı oldukça kolaydır.Mengen pilavı nasıl yapılır? Mengen pilavı yapmanın püf noktaları nelerdir?

MENGEN PİLAVI TARİFİ:

MALZEMELER

2 su bardağı pirinç
2 yemek kaşığı tereyağı
1 adet kuru soğan
2,5 su bardağı su
250 gram kuzu eti
200 gram mantar
3 adet küçük domates
4 yemek kaşığı sıvı yağı
Tuz
Karabiber
2 çay kaşığı kekik
5-6 dal dereotu
1 su bardağı ceviz içi

YAPILIŞI

Pirinçleri sıcak suya koyup 30 dakika bekletin. Sonra bol su da nişastası gidene kadar yıkayıp suyunu süzün.

Pilavı yapacağınız tencereye, sıvı yağı alın. Minik küpler halinde doğradığınız soğanı ve eti tencereye ilave edip kavurun.

Kuzu eti olduğu için kısa sürede kavrulacaktır. Dana eti kullanacaksanız önceden bir miktar haşlayıp kavurursanız daha kısa sürede pişecektir. 

Etin pişmesine yakın dilimlediğiniz mantarları ve küp şeklinde doğradığımız domatesleri ilave edelim.

Et ve mantarlar piştiğinde pirinci, tereyağını, tuzu ve baharatları ilave edip karıştırın.

Daha sonra sıcak suyu ilave edip kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirin.

Son olarak iri kıydığımız cevizleri ve dereotlarını ilave edip karıştırın.

Pilavı, 15-20 dakika dinlendirip servis yapın.

Afiyet olsun…

Kilo verirken ciltte oluşan sarkmaları önlemek için bitkisel yağlardan faydalanabilirsiniz. Sadece kilo verirken değil, ilerleyen yaşla da beraber oluşan cilt sarkmaları bir süre sonra başa çıkılmaz bir hale dönüşebilir. Bu durumdan acilen kurtulmak aynı zamanda tüm cilt sorunlarını ortadan kaldırmak istiyorsanız derlediğimiz cildi sıkılaştıran doğal yöntemleri inceleyebilirsiniz.

Cilt sarkması; düzensiz cilt bakımı, kimyasal kozmetik ürünler, ilerleyen yaş ya da aşırı makyaj nedeniyle meydana gelen bir problemdir. Günümüzde estetik ameliyatlarla kesin çözümü yapılan cilt sarkmasını evde de giderebileceğinizi biliyor muydunuz? Elastik yapısını kaybeden ciltte görülen bu durum, zaman zaman kötü bir görünüm oluşturabilir. Özellikle zayıflayan kişilerde görülen cilt sarkmasına en iyi çözüm doğal esans yağlardır. Bu yağlar sayesinde kısa sürede cildinizin sıkılaştığını görebilir, aynı zamanda daha genç bir görünüme kavuşabilirsiniz. Peki ama nasıl? Gelin birlikte cilt sıkılaştıran yöntemleri öğrenelim…

PORTAKAL YAĞI

İçeriğindeki vitamin ve mineraller sayesinde cildinizi sıkılaştıran ve gergin bir hal almasını sağlayan portakal yağı, düzenli kullanıldığında etkili olmaktadır. Bir parça pamuğu ıslatın ve üzerine az miktar portakal yağı damlatın. Bu pamukla cildinizi silin. 2 günde 1 düzenli olarak uygulanabilir, eğer cildiniz hassas ise bu süre haftada 1 defa uygulanması uzmanlar tarafından önerilir.

KANTARON YAĞI

Cilt hücrelerinin hızlı bir şekilde onarılmasını sağlayan kantaron yağı, yara ve yanık tedavilerinde çok etkili olmaktadır. Parmağınıza bir damla kantaron yağı damlatıp, yüzünüze masaj yaparak yağı yedirebilirsiniz. Haftada bir kere tekrarladığınızda zaman içinde cildiniz sıkılaşır ve pürüzsüzleşir. Kızarıklık ve alerji gibi durumlarda yağ kullanımına son verilmelidir.

FINDIK YAĞI

Cilt sıkılaştırıcı ve çatlakları önleyici etkileri ile bilinen fındık yağı, parmak uçlarına az miktarda alınarak cilde uygulanabilir. Nemlendirici ve sıkılaştırıcı etkilerini zamanla görebilirsiniz.

YOSUN YAĞI

Cildinize hafif bir şekilde peeling uygulayan yosun yağı, ölü derinin atılmasını ve cildin daha aydınlık görünmesini sağlar. Yosun yağı cildi sıkılaştırma konusunda başarılı bitkisel bir yağ türüdür. 3 damla parmak uçlarınıza alarak cildinize uygulayın. 2 saat sonra durulayın ve işlem sonunda nemlendiricinizi sürün. Haftada 1 defa kullanmanız yeterlidir.

AVOKADO YAĞI

E vitamini bakımından zengin olan avokado yağı, su veya sabit yağ ile seyreltildikten sonra cilde uygulanmalıdır. Islak pamuğun üzerine birkaç damla avokado yağı alarak cildinize uygulayabilirsiniz. Haftada 2-3 kez düzenli kullanırsanız etkisini kısa süre içerisinde görebilirsiniz.

YASEMİN YAĞI

Hücre yenilenmesi ve sıkılaştırıcı etkileri ile bilinen yasemin yağı, nemli bir pamuk yardımıyla cilde uygulanır. Bir pamuğa 5-6 damla damlatılır ve ciltte sıkılaşması istenen bölgeye sürülür. 2 günde 1 defa uygulanan yasemin yağı ile daha sıkı bir cilde kavuşabilirsiniz.

ÇİLEK YAĞI

Sıkılaştırıcı ve besleyici özellikleri ile gözenekler üzerinde oldukça etkili bir yağdır. Çilek yağı cilde uygulanırken az miktarda ıslatılmış pamuk yardımıyla uygulanmalıdır. Haftada 2 yada 3 kere kullanılabilir.

SUSAM YAĞI

Doğal antioksidanlar bulunduran ve yağ asitleri bakımından zengin olan susam yağı, cildin yaşlanmasının önüne geçer ve cilt hücrelerinin daha sağlıklı çalışmasını sağlar. Su ile seyrelterek cildinize masajla uygulayabilirsiniz. Haftada 1 kere kullanıldığında cildin daha sıkı ve sağlıklı olmasını sağlar.

Ülser sadece mide de değil boğaz, yemek borusu ve ses tellerinde de oluşan bir rahatsızlıktır. Birçok faktöre bağlı ortaya çıkar boğaz ülseri zamanında tedavi edilmediğinde ciddi sorunlara neden olur. Bu ağrılar virüs belirtileriyle karıştırılır. Bu yüzden gecikmeden bir uzmana başvurmakta fayda var. Peki boğaz ülseri nedir, neden olur ve boğaz ülserine ne iyi gelir? Tüm bu bilinmeyenleri sizleri için araştırdık.

Bakteriyel enfeksiyonların daha çok tetiklediği boğaz ülseri yemek yemeği zorlaştırır. Konuşmayı olumsuz etkileyen bu hastalık özellikle kötü hava şartlarında şiddeti artar. Çevresel faktörlere bağlı gelişen bu hastalık nadiren de olsa bulaşıcı etkiye sahiptir. Bu durumdaki hastalıklar genellikle yatılı tedavi görürler çünkü hem durum daha çok tetiklenir hem de yayılabilir. İleri düzeyde olmayan bu hastalık kolay tedavi edilir. Ama ciddi düzeyde olan boğaz ülseri yaşam kalitesini ve sağlığını olumsuz etkiler. 

BOĞAZDAKİ ÜLSERİN NEDENİ NELERDİR?

– Maya enfeksiyonları ve bu enfeksiyona benzeyen güçlü virüslerin boğaza yerleşmesi

– Kanser tedavisinde uygulanan kemoterapi ve radyasyon tedavileri bağışıklığı etkilediğinden 

– Ağız, el ve ayak enfeksiyonlarına neden olan virüsler

–  Ağız içi, göz ve büyük eklemlerde görülen behçet sendromuna neden olan virüs

BOĞAZDAKİ ÜLSERİN BELİRTİLERİ

  • Yutkunma, konuşma ve çiğnemede zorlanma
     
  • – Boğazın dış yüzeyde şiş görünmesi
     
  • Kuru ve ağrılı öksürük
     
  • Göğüste şiddetli ağrı
     
  • Nefes alıp vermede zorlamanın yanı sıra esneme faaliyetinin gerçekleştirememesi
     
  • Ani vücut ısısında değişimler
     
  • Şiddetli mide ağrısı ve bulantısı
     
  • Sık sık öksürme boğazı temizleme isteği
     
  • Tat almada duyarsızlaşma
     
  • Kulak ağrısı gibi semptomlarla kendini gösterir.

BOĞAZ ÜLSERİ TEDAVİSİ

Şiddet ve derecesine bağlı tedavi yöntemi de değişir. Genellikle uzmanlar kişinin günlük beslenme alışkanlıklarını değiştirmesini söyler. Buna  bağlıda;

Baharatlı gıdalardan ve sigaradan kaçınılması gerektiğini vurgular.

Patates püresi, peynir ve yoğurt gibi rahat yutulan faydalı besinler tüketilmelidir. Ayrıca fındık, ceviz ve cipsin yanı sıra sert besinler tüketilmemelidir.

Ülser geçene kadar tuzlu ya da sumak sulu gargaralar yapılmalıdır.

Tüketilen hemen hemen her şey orta ısından biraz fazla şeklinde tüketerek boğaz rahatılmalıdır.

Geceleri yağlı ve bol karbonhidratlı besinler tüketilmemelidir.

Aşırı kilolu olmadan kaçınılmalıdır.

Yaşanılan ortamın sürekli dezenfekte edilmeli ve maske kullanılmalıdır.

Doğanın mucizevi sebzeleri arasında yer alan ve sonradan keşfedilen alabaş sebzesinin faydalarından yararlanmak için enfes bir çorba tarifimiz var. Yapımı oldukça basit olan alabaş çorbası sıcak sıcak kış aylarında iyi gidecek. Pratik alabaş çorbasının tarifi:

İçerisinde bulunan bolca potasyum sayesinde tansiyonu dengeleyen aynı zamanda kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltan alabaşla tanışmadıysanız şimdi onunla tanışmanın tam zamanı. Enerji ve şifayı sağlayacak alabaş ile yapabileceğiniz en leziz çorba tarifini sizler için hazırladık. Türkiye’de yeni yeni tanınmaya başlayan alabaş otu yurt dışında “kohlrabi” ve “cennet topuzu” olarak da biliniyor. Ülkemizde son zamanlarda tanınmaya başlayan bu sebze vücudu temizleyerek bağışıklığı güçlendiriyor. Lahana, brokoli, karnabahar, kale, Brüksel lahanası, kara lahana gibi sebzeler ile aynı grupta yer alan alabaş eski yıllarda Anadolu’da çokça pişiriliyordu.

ALABAŞ ÇORBASI TARİFİ:

MALZEMELER

2 adet beyaz alabaş
3 yemek kaşığı zeytinyağı
1 adet orta boy kuru soğan
3 diş sarımsak
10 gram taze zencefil
1,5 yemek kaşığı un
1 tatlı kaşığı toz zerdeçal
1 su bardağı süt
6 su bardağı su
1 çay kaşığı toz karabiber
Yarım çay kaşığı tuz

YAPILIŞI

Alabaşı küp küp doğrayın. Daha sonra soğanları ve sarımsakları ince ince doğrayın.

Ardından taze kök zencefili rendenin ince tarafıyla rendeleyin.

Tencerenin dibine zeytinyağını soğanları, sarımsakları, zencefil ve zerdeçalı koyun ve orta ateşte 1-2 dakika soteleyin.

Sonrasında tencereye unu ekleyin. Biraz karıştırdıktan sonra alabaş parçalarını tencereye alıp karıştırın.

Üzerine süt ve suyu da ekleyerek 10 dakika kaynatın. 

Kaynadıktan sonra ocağın altını kapatıp, karabiber, tuz ve toz zencefili ekleyerek blenderdan geçirin.

Sıcak sıcak servis edebilirsiniz.

Afiyet olsun…

Ülkemizin en büyük zenginliklerinden biri de 4 mevsimi yaşadığı için çeşitli besin değerleri yetiştirilebiliyor. Bunlardan en önemlisi de zeytin ağaçlarıdır. Yapraklarından meyvesine kadar insan sağlığına bir çok faydası olan zeytin, yüzyıllardır alternatif tıpta kullanılıyor.

Bursa Gastronomi ve Turizm Derneği Başkanı Ramazan Başan, bu haftaki köşe yazısına zeytin yapraklarını taşıdı. Türkiye’nin zeytin yetiştiriciliği bakımından dünyanın en önemli ülkelerinden biri olduğunu hatırlatan Başan, ülkemizde de en lezzetli zeytinin Bursa’da yetiştirildiğini belirtti. Hücrelerin hızla yenilenmesini sağlayarak vücudun ihtiyacı olan doymamış yağları karşılayan zeytin yapraklarının yolculuğunu işte bu sözlerle kaleme aldı:

“Bu kadar değerli bir hazinenin üzerinde yaşıyor olmak biz Bursalılar için ayrı bir övünç kaynağı. Bu kıymetli hazineyi dünyaya tanıtan bir iş insanını sizlerle tanıştıracağım. Bu şehir elçileri, marka elçileri, zeytini ve zeytinyağını tanıtırken aynı zamanda Bursa’yı da tanıtıyorlar. Bunlardan biridir İlhan Sarı. Bursa’da Fistaş İplik ile dünyanın pek çok ülkesine iplik ihraç eden, fantezi iplikte, dünyanın önde gelen üreticilerinden biri olmuş, bir dönem Demirtaş Organize Sayii Odası başkanlığını yapmış, Bursalı iş insanı İlhan Sarı; şimdilerde Manisa’nın, Köprübaşı ilçesinde 3,5 milyon metre kare arazide 200 binden fazla zeytin ağacı ile ‘dünyanın en büyük organik zeytin çiftliğini’ kurarak adından söz ettiriyor. Hayal edebilmeniz için söylüyorum yaklaşık 7.000 futbol sahası büyüklüğünde bir alandan bahsediyorum. Ürettiği zeytinyağının kalitesini anlamanız için size zeytinyağı ile ilgili küçük bir bilgi vereyim.

-Hasat edilen sağlıklı meyve, güneş altında bekletilmeden hemen fabrikaya ulaştırılmalı ve normalde 24 saat içinde işlenmelidir. Fabrikaya gelen zeytinler güneşe ve yağmura maruz kalmayacak şekilde üstü kapalı bir ortamda kasalar içinde saklanmalı.

-Zeytin meyvesi içerisinde çekirdek, zeytinin etli kısmı, onunda içerisinde zeytin yağı ve zeytin meyve suyu bulunmaktadır. Zeytin meyvesi taze olarak dalından koptuğu andan itibaren, zeytinin etli kısmı içerisindeki zeytin yağı ve zeytin meyve suyu reaksiyona girmeye başlamaktadır.

-Dakikalar ve saatler ilerledikçe zeytin yağının asidi yükselmeye başlar ve yağın içerisindeki insan sağlığına faydalı mineraller, vitaminler azalmaya ve bozulmaya başlar. Buna bir örnek vereyim; Roma İmparatorluğu döneminde Romalılar çok geç sürede sıkılan zeytinyağlarını çöpe atmak yerine, Roma şehrinin gece aydınlatmasında mazot gibi, lamba kandil yakıtı olarak kullanmışlardır.

-Zeytin yağının zeytin meyve suyundan en kısa sürede ayırılmasıyla yağın içerisindeki insan sağlığına faydalı mineral ve vitaminler bozulmadan maksimum seviyede tutulur.”

İnsan sağlığında en önemli durumlardan biri beslenmedir. Bunun içinde en sağlıklı beslenme yöntemi ek takviyelerdir. Hem hayvansal gıdalar hem de bitkisel gıdalar insan sağlığı için oldukça önemlidir. Ancak belli bir yaştan sonra ortaya çıkan bazı sorunların önüne geçmek için hayvansal gıdaların tüketimini azaltmakta fayda var.

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, bugünkü köşesine insan sağlığı üzerinde etkili olan besinleri ele aldı. İnsan sağlığı için ek takviye olarak kabul edilen bitkisel ve hayvansal gıdalar hakkında bilgi veren Müftüoğlu, bu besinlerin alınması konusunda yaş aralığına değindi. Çocukluk çağından ergenliğe ve daha sonra yetişkin yaşlar konusunda ayrım yapan Müftüoğlu, özellikle hayvansal gıdaların 30’lu yaşlardan sonra tüketilmesinin uygun olmadığını hastalıklara davetiye çıkardığını belirtti. İşte bugünkü köşe yazısı;

“Meselenin esası şudur: Hayvansal besinler (kırmızı et, balık, tavuk, yumurta, süt, yoğurt…) yüksek protein güçleri, zengin demir içerikleri, yoğun kolajen yükleri ve genelde faydalı doğal yağ içerikleri nedeniyle “faydalı besinler” listesinin en üst sıralarında yer alıyor. Ne var ki araştırmalar özellikle 40’lı yaşlardan sonra mutfak bütçesinin büyükçe bir kısmının “ete değil ota” yani “hayvansal besinle yerine bitkisel gıdalara” ayrılmasının daha doğru olacağını söylüyor. Peki, neden? Yanıtlar 1 numaralı kutuda…

ET YERİNE OT YERSENİZ…

– Daha az SERBEST RADİKAL üretirsiniz.

– Daha az İNSÜLİN salgılarsınız.

– Bedeninize daha az TRİGİLİSERİD yüklersiniz.

– Daha çok ANTİOKSİDAN kazanırsınız.

– Daha güçlü BAĞIŞIKLIK sağlarsınız.

– Daha az ASİT yüklenirsiniz.

– Daha etkili bir KİLO KONTROLÜ sağlarsınız.

KAN BASINICINIZI daha kolay ayarlarsınız.

– DAMARLARINIZI daha elastik tutarsınız.

–  Daha güzel, keyifli ve verimli UYURSUNUZ.

ÖZETİ ŞUDUR: 40’lı yaşlara merhaba dediğimizde lütfen daha az et (hayvansal protein), daha çok ot (bitkisel gıda) tüketme kuralını devreye sokun. “Aslan” olmayı bırakın “kuzu” olmaya çalışın.

BİR UYARI
KANSER DAVETÇİSİ BESİNLER…

– ŞEKER: Aşırı şeker tüketimi kansere yakalanmayı kolaylaştırdığı gibi, kanser ile mücadeleyi de zorlaştırıyor. Özellikle insülin direnci olanlarda şekere fazlaca yüklenmek karaciğer, kalınbağırsak, meme ve böbrek kanserlerine davetiye anlamına gelebiliyor.

– BEYAZ UN: Beyaz un da şöhreti iyi bilinen kanser davetçilerinden biri. Özellikle şeker ve yağ ile karıştırılıp üstüne bir de “kızartma” şeklinde hazırladığında müthiş bir kanser tetikçisine dönüşebiliyor.

– KÜFLER: Bazı küflerde kanserojen güce sahip. Mesela nemli bir ortamda saklanmış kırmızı pul biber, yerfıstığı, kuruyemiş ya da tahıllarda karşımıza çıkan “aflatoksin” ciddi bir kanser tetikleyicisi.

– NİTRATLAR: Sosis, salam ve benzeri işlenmiş et ürünlerinde bulunan nitrit ve nitratların kalınbağırsak ve mide kanserleriyle ilişkili olabileceğini gösteren çok sayıda kanıt var.

– YANMIŞ GIDALAR: Barbeküde pişen etlerin, karamelize olmuş yanmış yiyeceklerin de güçlü birer kanserojen olabilecekleri unutulmamalı.

OKUR SORUSU
EGZERSİZ: AKŞAM MI SABAH MI

Egzersizin her türlüsünü, günün her saatinde yapabilirsiniz. Zaman seçimi size aittir. Ama kabul gören bazı ortak bilgileri bir kenara not etmekte fayda var:

–  Yatmadan 2 saat önce ile yemekten hemen önce ve sonra ağır egzersizlerden uzak durun.

– Eğer daha fazla yağ kaybı arzuluyorsanız, egzersiz için en uygun zaman diliminin sabah saatleri olduğunu aklınızda tutun.

ÖZET BİLGİ: “Ardıç kuşu” iseniz sabah erken, “baykuş” iseniz akşam saatlerini tercih ediniz.

BİR TAVSİYE
HARİKA BİR OFİS EGZERSİZİ: ÇÖMELME!

Ofisinizde yapacağınız çömelme egzersizleri zaman kaybına yol açmadan büyük kas gruplarınızın çoğunu etkili bir şekilde çalıştırabiliyor. Bu sayede sadece kalori kaybı değil, dengeye de katkı sağlıyor. Ayrıca tekrarlanan çömelme egzersizleri dolaşıma destek oluyor, kas ve kemik erimelerini engelliyor. Etkin bir çömelme egzersizleri için:

– Kollarınızı göğüs hizasında bağlayın

– Ayakta dururken üst bacaklarınız yere paralel gelene kadar gövdenizi alçaltın.

– Sonra tekrar ayakta düz duruma geçin.

– Aynı hareketi 20-25 defa tekrarlayın.

– Geliştirip güçlendikçe tekrar sayısını arttırın.

KISA BİLGİ 1
EKLEM TAKVİYELERİNDE İLK 5

EKLEM sorunları her yaşta görülebilir ama 50-60’lı yaşlar sonrasının öncelikli dertlerinden biridir. Özellikle diz ve kalça eklemleri, problemin en sık görüldüğü yerlerdir. Bilelim ki “korumak” burada da bir numaralı hedef gibidir. Bunun yanında sorunlu eklemlere destek olmak için şu takviyelerden de istifade edilebilir:

– Kolajen

– Glikozamin Sülfat

– Kondroidin

– Zerdeçal

– Omega 3 yağları

KISA BİLGİ 2
AZ UYURSANIZ…

1. Daha sık hastalanır, daha çok ve çabuk yorgun düşersiniz.

2. Otoimmün hastalıklara daha yatkın hale gelirsiniz.

3. Depresyona, panik bozukluğa eğiliminiz artar.

4. Belleğiniz zayıflar, Alzheimer ve diğer bellek bozukluklardan birinin tuzağına düşme ihtimaliniz yükselir.

5. Uykusuzların bazı kanserlere (mesela meme kanseri), bazı romatizmal hastalıklara (örneğin fibromiyalji), hipertansiyon ve şeker hastalığı gibi kronik sağlık sorunlarına da daha sık yakalandıkları biliniyor.”

Dudaklarınızın ince göründüğünü düşünüyor ve kimyasal hiç bir yola başvurmadan dudaklarınızı kalınlaştırmak istiyorsanız mutlaka haberimizi okumalısınız. Evde uygulayabileceğiniz doğal yöntemler ile kolayca dudaklarınızı dolgunlaştırabilirsiniz. Peki bu yöntemler neler? Doğal yöntemler ile etkili dudak dolgunlaştırma yolları nasıl uygulanır? İşte cevabı:

Her kadının kendine has ve özgü dudak şekli ve kalınlığı vardır. Ancak bu kalınlık ve şekil zaman içerisinde dolgunluk ve sıkılığını yitiriyor. Özellikle yaş ilerledikçe daha da ince ve sağlıksız görünen dudaklarınızı doğal yollarla sağlayabilirsiniz. Son zamanlarda popüler hale gelen dolgun dudaklar için estetiğin çözüm olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bıçak altına yatmak yerine pratik yöntemleri kullanarak dudaklarınızı daha dolgun bir hale getirebilirsiniz. Üstelik bu yöntemler sayesinde ekonomik açıdan da karlı çıkacaksınız. Evinizin konforunda uygulayabileceğiniz dudak dolgunlaştırıcı bitkisel yöntemler ile bu hayalinize kavuşabilirsiniz.

Makyaj yaparken kalem ile dudak kenarlarından geçerek ya da kimyasal yöntemlerle dudaklarınızı dolgun göstermekten sıkıldıysanız sizlere vereceğimiz doğal ve bitkisel malzemeleri kullanarak dudaklarınızı dolgunlaştırabilirsiniz.

NANE YAĞI

Duş aldıktan sonra parlak uçlarınıza 1 -2 damla nane yağı alarak dudaklarınıza masaj yapın. Bu uygulamayı yaparken hafif bir yanma hissi olabilir.

BAL

Dudaklarınızı dolgunlaştırmak için en çok kullanılan bitkisel yöntemlerden biri baldır. Bal hem dudaklardaki ölü derilerin giderilmesine hem de dolgunlaştırılmasına yardımcı olacaktır.

Yapmanız gereken 1 çay kaşığı balı diş fırçanızın üzerine koyun. Ardından dudaklarınızı yavaş hareketlerle ve bastırmadan 5 dakika boyunca fırçalayın. Bu işlemin sonrasında dudaklarınızda gözle görülür bir dolgunluk olduğunu göreceksiniz.

BUHAR MASAJI

1 bardak kaynayan suyun içerisine çok az limon sıkın. Sonrasında ocaktan alıp dudaklarınıza yakın mesafede tutarak buharın dudaklarınıza çarpmasını sağlayın. Buhar dudaklarınıza geldikçe parmak uçlarınız ile 5 dakika boyunca masaj yapın.

DUDAK DOLGUNLAŞTIRMA EGZERSİZLERİ

  • Dolgun gözükmesi için en önemli egzersizler gülümseme ve öpücük egzersizidir. Uygulamak için, dudaklarınızın üzerine iki parmağınızı koyun, öpücük atın ve üfleyerek gülümseyin. Bu egzersiz sırasında dudakların büzülmesi dudak kaslarını çalıştırır ve daha dolgun bir görünüme ulaşmayı sağlar. Hareket gün içerisinde en az 10 kez yapıldığı takdirde bir ay içerisinde sonuç almak mümkündür.
  • Dudaklarınızı dolgunlaştırmak için uygulayabileceğiniz başka bir egzersiz dudaklarınızı ‘O’ harfini telaffuz edecek şekilde uzatmaktır. Dudaklarınızı bu şekilde uzattıktan sonra 20 saniye bekleyin ve egzersizi tekrarlayın.

Bazı zamanlarda kendimizi ifade edemediğimizi düşünürken fikriyatımı savunmak için mücadele içinde olmak öfkelenmeyi tetikleyebilmektedir. Aşırı öfkenin sebepleri ve kimlerde görüldüğü ise şu yazı ile izah edilmektedir:

Yenibirlik gazetesinin yazarlarından olan Dr. İlhami Fındıkçı, öfkeli bir yapıya sahip olan insanların yakın çevrelerinde en çok aileleriyle çatıştığını aktarıyor. Öfkenin de tıpkı diğer duygular gibi olağan bir his olduğunu ancak kontrolünün de bir o kadar önemli olduğunu vurgulayarak öfkenin altında yatan temel esasları sıralıyor.

Dr. İlhami Fındıkçı’nın ‘Aşırı öfkelenme’ başlıklı köşe yazısı:

”Açık havada öğrencileriyle ders yapmaya çıkan derviş, nehir kenarında yüksek sesle kavga eden aile üyelerini görünce yarenlerine sordu: “İnsanlar neden birbirlerine öfkeyle ve yüksek sesle bağırırlar?”. Öğrenciler, farklı cevaplar verdi: “Sükûnetlerini yitirirler.”, “Birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışırlar.”, “Karşısındakileri korkutmak isterler.” “Öfkelerine yenik düşerler…” .

Derviş, aldığı cevaplardan sonra şöyle söyledi: “Bu söylediklerinizin hepsi doğru ama yan yana durdukları halde birbirlerine seslerini yükseltmelerinin gerçek nedeni, kalplerin birbirinden uzaklaşmasıdır. Kızan insanlar, uzaklaşan kalplerine seslerini duyurmak için bağırırlar. Birbirlerini seven insanların kalpleri yakındır ve yumuşak sesle konuşurlar. Birbirlerini çok sevenler ise fısıldaşarak konuşur çünkü kalpleri çok yakındır. Sevgiyi muhabbete dönüştürerek birbirleri için her şeyi göze alanların kalpleri de adeta bir bütündür ve konuşmaya dahi gerek duymaz, bakışlarıyla anlaşırlar.” 

Bazı konularda anlaşılmadığımızı düşünerek görüşümüzü savunmak için mücadele etmek, tartışmak, sinirlenmek ve öfkelenmek gibi davranışlar, kontrol altında tutulduğu sürece normal duygusal tepkilerdir. Hoşnut olmadığımız konu ve olaylara verdiğimiz duygusal tepki olarak adlandırılan öfke, bizi tehlikelerden korumaya yardımcı olur. Normal olmayan, tartışma konusundaki haklılığı ortaya koymak için insani değerleri hiçe sayarak, bağırmak, sesin ve bedenin şiddetine başvurmak ve öfkeyi kontrol etmemek ya da edememektir. Normal olmayan öfkeyi bir çözüm aracı, haklı olma yolu yahut bir güç olarak kullanmaktır.

AİLEDE ÖFKE

Konuyla ilgili araştırmalar; bazı insanların genetik yapıları bakımından strese, gerginliğe, öfkeye ve şiddete meyilli olduklarını ortaya koyuyor. Diğer yandan yetişme sürecinde çevrenin model olmasıyla birlikte öfkenin kendini ifade biçimi olarak öğrenildiği ve yerleştiği de bilinmektedir.

İnsandaki öfkeyi tetikleyen ve kontrol dışına çıkaran temel dinamikler arasında; karşısındakini yenme ve üstün gelme içgüdüsü, kontrolsüz hırs, iradenin zayıflaması, aşırı taraftarlık, bastırılmış öfke, özgüven eksikliği, dikkat çekme, korku ve korkutma öncelikle sayılabilir. Bu ruh halleri, bireydeki sebep sonuç ilişkisini ve muhakemeyi zayıflattığından öncelikle kişiye sonra muhatabına zarar verir.

Pandemi süreci ve sonrasında bireylerde yaşanan öfke patlamalarının çoğaldığı, birey ve toplum düzeyindeki şiddetin giderek bir davranış modeline dönüştüğü, akademik çalışmalara yansıyacak düzeyde dikkati çekiyor. Özellikle aile içinde yaşanan öfke patlaması ve şiddet olayları, dünyada aile kurumunu tehdit edecek düzeylere ulaşıyor. Öyle görünüyor ki bedenlerimizin yakınlaşması, kalplerimizi yakınlaştırmamış. Maddi birliktelik ve yakınlık, mana birlikteliği ve yakınlığını getirmemiş. 

Acaba insanlar, öfkelerini öncelikle neden aile üyelerine yöneltir? Öfke nesnesi ya da konusu, öfkeyi haklı kılar mı? Bu konuda farklı çalışmalar ve görüşler olsa da şunu kolaylıkla söyleyebiliriz: Öfkeli insanlardan en çok etkilenenler, onlara en yakın olanlardır. Dolayısıyla aynı aile içinde, aynı iş ortamında yer alanlar, öfkeden en çok nasibini alanlar olabiliyorlar.

Yansıtma ve savunma mekanizması görüşünü benimseyen psikologlar, insanın en yakınındakilere öfkelenmesini, kabul edilen bir davranış olarak benimsememekle birlikte daha masum bir öfke biçimi olarak değerlendirirler. Bununla birlikte öfkenin bir alışkanlık halini alması, iradenin zayıfladığı öfke kontrol bozukluğudur ki bu, üzerinde durulması gereken bir konudur.

ÖFKENİN İKİ KAYNAĞI

Öfkenin kontrol edilmesinin ilk adımı; öfkenin kaynağını bulmaktır. Bireyin kişisel çıkarlarının yahut ailenin, kurumun, toplumun yani bütünün çıkarlarının zedelenmesi öfke patlamasına neden olan iki temel kaynaktır. Kaynağı ne olursa olsun öfkeyi kontrol edememek bir sorundur. Ancak alışkanlık halini alan öfkenin kaynağında bireysel arzular, çıkarlar, hırs, üstün gelme kaygısı, eksikliklerini örtme çabası gibi tamamen kişisel nedenler yer alıyorsa bu daha büyük ve tehlikeli bir sorundur.

‘Ben’ için verilen mücadelenin sonucu olan öfke davranışı ile ‘öteki’ için verilen mücadelenin sonucu öfke davranışı nitelik olarak farklıdır. Diğer bir ifade ile tamamen şahsi nedenlerle gösterilen ve çoğu zaman maddi nedenlere dayanan öfke tepkisiyle, aileye, kuruma, topluma karşı arzu edilmeyen bir davranışa gösterilen yani çoğu zaman mana odaklı olan öfke tepkisi arasındaki farkın fark edilmesi önemlidir.

Öfke ile başa çıkma sürecinde; öfke anında gevşemeyi öğrenmek, şartlar ne olursa olsun iletişim kapılarını kapatmamak, anlaşmazlık konusu için alternatif çözümler üretmek, ortamı, şartları veya çevreyi değiştirmek, akil kişilerin görüşlerine başvurmak, arabulucu ya da danışmanlık hizmeti almak gibi yöntemlerden yararlanabilir. Tüm bu yöntemlerin ortak amacı; öfke konusunda sabitleşen fikri aşmak, bilinç düzeyinde bir yeniden yapılanmaya gitmektir. Amaç öfkeyi bastırmak ya da yok saymak değil, bu duygu halini kabul edilebilir, zararsız yollarla ifade etmektir.

Dolayısıyla özellikle aile üyelerinin, şu üç günlük dünyada kendi aralarında öfkeye yol açan kişisel nedenleri aşıp, insan olarak yakınlıklarını en üst değer olarak görmeleri önemlidir. Aile üyelerinin; bütünün çıkarlarını, çekici kişisel çıkarlara kurban etmemeleri gereklidir. Kalplerin uzaklaşmasına neden olacak ve geriye dönüşü zora sokacak söz ve eylemlerden kaçınmak, sevgiyi hâkim kılmak önemlidir.”

Mutfağının en güzel köşesinde duran kavanozun içerisinde uzun süre bayatlamayan üstelik tadı damaklarda kalacak cevizli bir kurabiye hazırlamak ister misiniz? Misafirlerinize yapmak için cevizli kurabiye tarifi arıyor yada cevizli kurabiye nasıl yapılır merak ediyorsanız “cevizli kurabiye tarifi, cevizli kurabiye nasıl yapılır” detaylar haberimizde. İşte bayatlamayan cevizli kurabiye tarifi…

Kurabiye, tipik olarak küçük, yassı ve tatlı olan pişmiş veya pişmiş bir besindir. Genellikle un, şeker, yumurta ve bir çeşit sıvı yağ, katı yağ veya tereyağı içerir. Kuru üzüm, yulaf, çikolata parçaları, fındık vb. gibi diğer bileşenleri içerebilir. Lezzetli kurabiye tariflerine bir yenisini daha eklemek isteyenler için muhteşem bir önerimiz var. Ağızda dağılan tadı ve pratik yapımı ile dillere destan olacak bayatlamayan cevizli kurabiyenin tarifini sizler için araştırdık.

CEVİZLİ KURABİYE TARİFİ:

MALZEMELER

2 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
3/4 su bardağı zeytinyağı
1 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tarçın

Üzeri için;

1 adet yumurta akı
1 su bardağı ceviz içi

YAPILIŞI

Zeytinyağını derin bir kabın içerisine alın ve pudra şekeriyle krema haline gelene kadar karıştırın.

Daha sonra üzerine kabartma tozu, unu ve tarçını eleyerek karıştırmaya devam edin.

Hazırlanan hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp üzerine yarım ceviz içi ile süsledikten sonra yağlı fırın tepsisine dizin.

Ardından 170 derece fırında 20 dakika pişirin.

Afiyet olsun…

Kusursuz bir gelin makyajı yapmak ve güzelliğinizi ön plana çıkarmak istiyorsanız mutlaka düğün öncesi cilt bakım rutininizi değiştirmelisiniz. “Yasemin.com” ekibi olarak gelinlere özel 7 adımdan oluşan ürünlü cilt bakım rutini hazırladık…

Gelin cilt bakımı yaptırmak ve kişisel bakım kürlerine başlamak, kişisel bakımınızı yapmanın harika bir yoludur ve size evlilik öncesi stresinizi azaltma fırsatı sunar. Ve elbette, özel günler için cilt bakımının her aşaması cildinizi pürüzsüzleştirmekten saçınızı güçlendirmeye kadar düğün günü görünümünüzü mükemmelleştirmenize yardımcı olacaktır. Çünkü kim büyük günde en iyi şekilde görünmek istemez?

Düğün öncesi sivilce, akne, sivilce izi, güneş lekeleri, koyu lekeler, cilt tonunda oluşan dengesizlikler, gül hastalığı, ciltte kuruluk, büyük gözenekli görünüm, siyah noktalar, beyaz noktalar, göz altı torbaları ve göz altındaki koyu halkalar gibi cilt problemleri tedavi edilmelidir. Bu açıdan cilt bakımı için biraz zaman gerekir. Düğün tarihinizden en az 6 ay önce bu şekilde bir kamp planlamanız ve başlamanız önemlidir.

1. ADIM: CİLDİNİZİ ARINDIRIN

Düğün öncesi cilidnizdeki siyah noktaları ve açık gözenekleri sıkılaştırmak için ‘Panasonic Facial Steamer with Nanoe Care Technology‘ buhar makinesini kullanabilirsiniz. Bu ürün sayesinde cildiniz yorulmadan herhangi bir ürün gerektirmeden ferahlayacak ve cildinizin dokusu eşitlenecek. 

Fiyatı: 775 TL

2.ADIM: SİVİLCELERİ YATIŞTIRIN, YOK EDİN

Düğün günü sabah uyandığınızda stres ve yorgunluktan dolayı yüzünüzde bir sürpriz sivilce ile karşılaştıysanız panik yapmayın. Sivilceyi asla sıkmayın ve elinizle dokunmayın. Sivilceyi yok etmek için anında etkili bir krem ile kızarık görünümünü azaltın, sonrasında makyaj yaparken collector yardımıyla yok edebilirsiniz. Bunun için Murad markasının ‘Rapid Relief Acne Spot Treatment’ kremini kullanabilirsiniz.

Fiyatı: 377 TL

3.ADIM: GÖZ ALTI MORLUKLARINA VEDA EDİN

Yorgunluktan ve düzensiz uykudan dolayı oluşan göz altı morluklarınızı pratik bir maske ile yok etmek için mutlaka bir ürün yanınızda bulundurmalısınız. Göz altını soğutan ve yorgun görünümü ortadan kaldıran maskelerle birkaç dakika içinde göz altlarınızı eskisinden daha iyi bir görünüme kavuşturabilirsiniz. ‘Skyn Iceland Hydro Cool Firming Eye Gels’ pratik maskeyi kullanabilirsiniz.

Fiyatı: 145 TL

4.ADIM: YÜZ MASAJINI UNUTMAYIN

Yüzünüzdeki şişkinliği azaltmak ve makyajın cildinize tam oturması için yüz masajı yapabilirsiniz. Bunun için kozmetik dünyasında bir çok ürün bulunuyor. “Yasemin.com” ekibi olarak size önerimiz ‘Dr. Jart+ Liftra Shaper’. Güzelliğinizi profesyonel ürünlere emanet etmelisiniz. Bu ürünün ayrıntılı

Fiyatı: 678 TL

5.ADIM: DUDAK BAKIMI

Cildinizin kusursuz olmasıyla uğraşırken, dudaklarınızı ihmal etmeyin. Rujunuzun parça parça görünmemesi ve pürüzsüz bir uygulama için ‘Mac Lip Scrubtious – Candid Nectar’ kullanabilirsiniz. Makyaj saatinden önce uygulayıp dudaklarınıza yoğun ve etkili bir bakım yapabilirsiniz.

Fiyatı: 98 TL

6.ADIM: YUMUŞATICI BAKIM

Makyaja saatler kala cildinize uygulayacağınız etkili bir maske ürünlerin homojen bir şekilde yüzünüze yerleşmesini sağlayabilir. ‘Origins – Ginzing Peel-Off Mask’ kullanarak cildinizi yenileyip yumuşak hale kavuşturabilirsiniz. 

Fiyatı: 179 TL

7.ADIM: NEMLENDİRİN

Makyajınızın kusursuz ve pürüzsüz görünmesi için nemlendirici şart. Ancak seçtiğiniz nemlendiriciye dikkat etmelisiniz. Bazı nemlendiriciler makyaj ürünlerine uyumlu olmayabilir. Makyaj sonrasında ürünlerin ciltle bütünleşmesini veya homojen bir şekilde dağılmasını engelleyebilir. Bu yüzden önceden denediğiniz ve üzerine makyaj yaptığınızda sorun çıkarmayan bir nemlendirici tercih etmelisiniz. Size önerebileceğimiz en iyi ürün ‘Bobbi Brown – Vitamin Enriched Face Base’. Bu ürün cildinizi nemlendirirken aynı zamanda makyajın cilde yapışmasını sağlıyor.

Fiyatı: 390 TL