Şunun için etiket arşivi: anne ve çocuk

Yapılan araştırmalara göre özellikle 3 ila 5 yaş aralığında olan çocuklarda öfke ve saldırgan tavırlar görülebiliyor. Ebeveynlerin saldırgan çocuklarla başa çıkamaması, endişe ve korku hissiyatı verirken, çocukta olabilecek problemleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Uzmanlar açıkladı: Çocuklarda oluşan öfke ve saldırganlığın sebebi nedir? Çocuklardaki öfke problemiyle nasıl başa çıkılır?

İnsanlarda saldırganlığı tetikleyen bazı dürtüler vardır. Bu dürtülerin başında gelen ve en kritik olanı “öfke” duygusudur. Ne yazık ki çocuklar bu duygularla başa çıkma konusunda yetişkinler kadar şanslı değil. Özellikle 3 ila 5 yaşlarındaki çocuklarda görülebilen öfke problemi birçok ebeveyni zor duruma sokabilir. Her şeyin bir sebebi olduğu gibi çocuklardaki bu öfke ve saldırganlığın da sebepleri var. Bir çocuk incindiyse, istekleri karşılanmadıysa öfkelenebilir. Sebepler arasına içsel çatışmayı ve akranlarını model almayı da ekleyebiliriz. Yaşanan bu olumsuz tabloda aileler ne yapmalı sorusu çok arananlar başlıklarda yer alıyor. Çocuklar neden öfkelenir ve bu öfkenin nasıl önüne geçilebilir sorularının yanıtını bugünkü yazımızda bulabilirsiniz.

6-8 YAŞ ARALIĞINDA DA FARKLI SEBEPLERDEN ÖFKELENİRLER

6 ila 8 yaş aralığındaki çocuklar kendilerini ifade edebilme becerisine sahiptir. Yaşadıkları en ufacık bir olumsuzlukta veya istedikleri yapılmadığında, öfke duygusunun saldırgan bir hal alması an meselesidir. Uğradıkları olumsuz durumlar onları bazı psikolojik sorunlara sürüklerken, çocuğun öfkesine karşı öfkelenmemek gerekir. Bu durum çocuktaki öfkenin artmasına sebep olur ve saldırgan tavırlara maruz kalabilirsiniz. Bu durumda çocuğu sakince dinlemeli ve sorunlara karşı çözüm odaklı olmasınız.

ÖFKE NÖBETİNDE ÇOCUĞUN İSTEDİKLERİNİ YAPMAYIN!

Çocuktaki öfke ve saldırgan tavırlar kontrol edilemez hale geldiğinde, istediklerinin yapılmaması önerilir. Uzmanlar; çocukların istediklerinin yapılması durumunun, onların öfke duygusunu pekiştirdiğini ve bu durumun alışkanlık haline gelebileceğini öngörür. Çocuğun sakinleşmesini bekleyip çözüm odaklı olunmasını tavsiye eden uzmanlar, ebeveynlerin sevgilerini çocuklarına yansıtmalarına önemle vurgu yapar.

ÇOCUKLARDAKİ ÖFKE SORUNU NASIL AŞILIR?

Öncelikle öfkeye sebep olan etmenlerin bulunması ebeveynlerin işlerini kolaylaştıracaktır. Çözüm odaklı yaklaşım hem çocuğun öfkesini dindirmiş hem de ebeveynlerin çocuklarıyla olan iletişimlerini güçlenmiş olacaktır. Bu öfke ve saldırganlık sorununu çözmenin birkaç yolu var:

  • Öfkeye öfkeyle yaklaşmayın,
  • Onların yanında tartışmayın,
  • Çözüm odaklı olun,
  • Çocuğu dinleyin,
  • Her şartta sevginizi çocuklarınıza yansıtın,
  • Birlikte aktivitelerde bulunun.

Buna bir köşe belirlemeyi örnek verebiliriz. Çocuğun duygularını yaşayabileceği bir köşesi olsun. Birlikte seçtiğiniz köşenin eşyalarını ve oyuncaklarını da seçin. Mümkünse minderler, pelüş oyuncaklar ve sevdiği kitaplar olsun.

ÇÖZÜMÜ OLMAYAN ÖFKE NÖBETLERİ İÇİN BİR UZMANA BAŞVURUN!

Bazen çocukların yaşadığı öfke ve saldırganlık sorunlarında anne ve babanın çözemeyeceği noktalar olabiliyor. Bu durumda mutlaka bir uzmandan mutlaka destek alınmalıdır.

Halk arasında çocuk felci olarak bilinen poliomyelit oldukça bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalıktır. Peki çocuk felci nedir ve belirtileri nelerdir? Çocuk felcinin tedavisi var mıdır? Merak edilen bütün bu soruların cevaplarını sizler için uzman bilgilerinden derledik. Çocuk felciyle ilgili tüm detayları yazımızda bulabilirsiniz.

Tıbbi ismi Poliomyelit olan çocuk felci oldukça bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalıktır. 1957’den beri yapılan aşı uygulaması sayesinde hastalık, %99 oranında azalsa da günümüzde Afrika ve Asya’daki bazı ülkelerde çocuk felci vakalarına rastlanmaktadır. Genellikle 5 yaşından küçük çocukları tehdit eden çocuk felci, daha çok sinir sistemine zarar veren güçlü bir virüstür. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, her 200 çocuk felci enfeksiyonundan 1’i kalıcı felce neden olmaktadır. Bunun yanı sıra 1988’de, çocuk felcinin yok edilmesi üzerine yapılan küresel çalışmalar sayesinde Amerika, Avrupa, Batı Pasifik ve Güneydoğu Asya gibi bölgelerde bu hastalığın ortadan kalkması sağlanmıştır. Ancak Afganistan, Pakistan ve Nijerya gibi bazı ülkeler halen çocuk felci virüsüyle tehdit altındadır.

ÇOCUK FELCİ NEDİR BELİRTİLERİ NELERDİR?

5 yaşından küçük çocuklarda görülebilen çocuk felci, genellikle sinir sistemine zarar verir. Uzmanlara göre Poliovirus adı da verilen çocuk felci virüsüne, yakalanan kişilerin %95 ila 99’unda herhangi bir semptom gözlenmediği (asemptomatik) tahmin edilmektedir. Çocuk felci virüsüne yakalanıp de semptom göstermeyen kişiler taşıyıcı olup fark etmeden virüsü başkalarına bulaştırabilir. Çocuk felci, nonparalitik yani felce neden olmayan semptomlara sahip olabildiği gibi, sinir sistemine ulaştığı durumlarda felç edici (paralitik) semptomlara da neden olabilir.

Nonparalitik olmayan çocuk felci semptomları:

Uzmanlar tarafından, semptomların 1 ila 10 gün arasında sürdüğü nonparalitik belirtilerinin gribe benzediği gözlemlenmiştir. Bu semptomların sıralaması şu şekilde olabilir;

  • Ateş
  • Boğaz ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Kusma
  • Yorgunluk
  • Menenjit

Paralitik çocuk felci semptomları:

Yaklaşık %1 olarak paralitik olarak gelişebilen çocuk felci omurilikte (spinal çocuk felci), beyin sapında (bulbar çocuk felci) veya her ikisinde (bulbospinal çocuk felci) felce yol açar. İlk bir hafta nonparalitik semptomlarına benzeyen çocuk felci, sonrasında daha ciddi belirtiler gösterebilir. Bu semptomlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Refleks kaybı
  • Şiddetli spazmlar ve kas ağrısı
  • Gevşek ve sarkık uzuvlar (bazen vücudun sadece bir tarafında gözlenir)
  • Ani felç (geçici veya kalıcı olabilen)
  • Deforme olmuş uzuvlar (özellikle kalçalar, ayak bilekleri ve ayaklar)

Tam felç oluşmasının nadir olduğu çocuk felci vakaları, %1’den azı kalıcı felce neden olur. Çocuk felci vakalarının %5 ila 10’unda ise virüs ölüme neden olabilir. 

 

ÇOCUK FELCİ SONRASI POST POLİO SENDROMU

Çocuk felci geçiren bir kişi enfeksiyondan tamamen kurtulsa bile ilerleyen zamanlarda post polio sendromu denen bir hastalığı geçirebilir. Genellikle akut enfeksiyon döneminden 15 ila 40 yıl sonra ortaya çıkar. Post polio sendromunun çocuk felciyle ortak belirtileri şunlardır:

  • İlerleyici kas ve eklem zayıflığı: Tek taraflı ya da parçalı şekilde gözlenebilir.
  • Gittikçe kötüleşen kas ağrıları: Kasları kullanma miktarı arttıkça ağrının da arttığı gözlenmektedir.
  • Yorgunluk: Sık gözlenen bir semptomdur. Genel yorgunluk ya da kas yorgunluğu şeklinde gözlenebilir.
  • Kas kaybı (kas atrofisi)
  • Nefes alma ve yutkunma zorluğu
  • Uyku apnesi veya uyku ile ilgili diğer problemler
  • Soğuk sıcaklıklara düşük tolerans
  • Depresyon
  • Konsantrasyon ve hafıza sorunu

Uzmanlara göre daha önce çocuk felci geçirmemiş bireylerin post polio sendromunu geçirme olasılığı yoktur. Daha önceden çocuk felci geçirmiş olan bireyler yukarıda saydığımız belirtileri yaşıyorsa en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.

ÇOCUK FELCİ NASIL BULAŞIR?

Çok bulaşıcı ve tehlike olan çocuk felci virüsü, bu hastalığı taşıyan dışkı ile temas halinde bulaşır. Virüs barındıran dışkıya temas eden oyuncaklar da çocuklar için risk oluşturmaktadır. Virüsün bağırsakta yaşamasının yanı sıra boğazda da varlığını sürdürebilmesi sonucunda nadir de olsa hapşırık ya da öksürük sırasında ağızdan çıkan damlacıklar yoluyla da bulaşabilir.

Akan suya veya sifonlu tuvaletlere sınırlı erişimin olduğu bölgelerde bulaş riski fazladır. Bunun sebebi içme suyuna, vücudunda virüsü barındıran insanın dışkısının karışma ihtimalinin olmasıdır.

Hamile kadınlar, HIV enfeksiyonuna maruz kalmış kişiler ya da küçük çocuklar gibi bağışıklık sistemi daha hassas olan bireyler, çocuk felci virüsüne duyarlıdır.

ÇOCUK FELCİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?

Genel olarak belirtiler sonucunda teşhis edilen çocuk felci için doktor, fizik muayene sırasında refleksleri inceleyip özellikle, bireyin sırt ve boyun sertliğinin olup olmamasına dikkat çeker. Kesin ve doğru teşhis için doktorun boğazdan bir sürüntü almasıyla, dışkı testi ya da omurilik ve beynin etrafını saran beyin omurilik sıvısından küçük bir parça alıp laboratuvara göndermesiyle polio virüsü varlığı doğrulanabilir.

ÇOCUK FELCİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Çocuk felci hastalığında virüsü durdurabilecek veya virüse doğrudan etki edebilecek bir ilaç bulunmamaktadır. Bu yüzden gereken yaşam kalitesini arttırmak, ağrılarla başa çıkmak, oluşabilecek komplikasyonları önlemeye çalışmak gerekir. Çocuk felci hastalığına yakalanmadan aşılanmak ve çocukların aşılanmasını sağlamak son derece önemlidir.

Çocuk felci hastalığı sırasında destekleyici en yaygın tedaviler:

  • Yatak istirahati
  • Ağrı kesiciler
  • Kasları gevşetmek için antispazmodik ilaçlar
  • İdrar yolu enfeksiyonları için antibiyotikler
  • Solunum için yardımcı olan taşınabilir solunum cihazları (ventilatörler)
  • Yürümeye yardımcı olmak için fizik tedavi veya ateller
  • Kas ağrıları ve spazmları hafifletmek için sıcak su torbaları veya sıcak havlular
  • Etkilenen kaslarda ağrı kontrolü için fizik tedavi
  • Solunum ve pulmoner problemlere yönelik fizik tedavi
  • Akciğer dayanıklılığını arttırmak için pulmoner rehabilitasyon
  • Gelişmiş bacak zayıflığı durumlarında tekerlekli sandalyeye veya başka bir mobilite cihazına ihtiyaç olabilir.

ÇOCUK FELCİ NASIL ÖNLENEBİLİR?

Aşılanmak çocuk felcini önlemenin en iyi yoludur. İki farklı yöntemi olan çocuk felci aşısı ilk yöntem olarak Oral (ağız) Polio Aşısı (OPA=Canlı Aşı) iki damla şeklinde uygulanır. Koldan kas içerisine yapılan İnaktif Polio Aşısı (İPA=Ölü Aşı) da çocuk felci aşısının bir diğer uygulama şeklidir.

OPA: 6. ayını ve 18. ayını tamamlayan bebeklere ikişer damla ağızdan verilerek yapılır.

İPA: 2., 4., 6. ve 18. ayda 5’li karma aşının içinde uygulanır. Kas içine enjekte edilen bir aşıdır. İlköğretim 1. sınıfta olan çocuklara da 4’lü karma aşı içerisinde bir kere daha yine koldan kas içi yapılmaktadır. Böylece toplamda 5 kere yapılır.

Sağlıklı yetişkinlerin çocuk felci kapma riski düşüktür. En büyük risk, dünyada hala çocuk felci virüsünün gözlemlendiği ülkelere seyahat halinde gerçekleşir. Bunun için özellikle o bölgelere gidecek olan kişilerin aşılanması gerekir.

İzmir’de yaşayan 48 yaşındaki 2 çocuk annesi Canan Hacıkabak, çocuklarının internet ve telefon kullanımlarının bağımlılık haline gelmesi halinde çözümü arabulucuda buldu. Kendi yöntemleriyle çocuklarının internet kullanmalarını sınırlayamayan Hacıkabak, Müzakereci Arabulucular Derneği’nin kapısını çaldı.

İzmir’de 2 çocuğuyla beraber yaşayan sınıf öğretmeni Canan Hacıkabak 19 yaşındaki oğlu Emir Tuna Aslantaş‘ın internet kullanımına sınır getiremediğini açıkladı. Bu durumun son 6 yıldır aralarında sorunlara sebep olduğunu söyleyen sınıf öğretmeni, Oğlu Emir’in internet girişimini engellemek için her gün bilgisayar kablosunu yanında götürerek aralarındaki kavganın fitilini ateşledi. Son çare olarak Müzakereci Arabulucular Derneği‘nin kapısını çaldı. Canan Hacıkabak Arabulucular Derneği’nde yaptığı anlaşmayla çocuklarıyla orta yolu buldu.

“6 YILDIR ÇÖZÜM BULAMIYORDUM”

Oğlunun son 6 yıldır devam eden internet bağımlılığı sürecini anlatan Hacıkabak,  “Eşimle ayrıldığım için Emir üzerinde otorite kuramıyordum. Bilgisayar ile çok haşır neşirdi. Bu durum bağımlılık haline gelince ‘bilgisayarı kullanamasın’ diye fişi alıp yanımda götürüyordum. Mecbur kalınca kabloyu yok ederek sorunu çözmeye çalıştım. Evde ciddi kavgalarımız oluyordu, kapılar çarpılıyordu. Sonra Müzakereci Arabulucular Derneği’ne geldik. Burada bir zaman çizelgesi yaptık. Emir ne zaman bilgisayara gireceğini anlaşmaya bakarak ayarlamaya başladı” ifadelerini kullandı.

“KIZIM İREM DE AYNI SORUNLARI YAŞIYORDU”

Aynı sorunları 12 yaşındaki kızı İrem‘in de yaşadığını söyleyen sınıf öğretmeni, İrem ile de aralarındaki sorunları arabulucular sayesinde çözdüklerini söyledi.

“ANNEME HAKSIZLIK YAPTIĞIMI DÜŞÜNDÜM”

İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi Matematik Bölümü’nde 1’inci sınıf öğrencisi olan Emir Tuna Aslantaş arabulucular hakkındaki düşüncelerini paylaştı. Arabuluculara giderken tedirgin olmadığını söyleyen Aslantaş, bu anlaşmadan memnun kaldığını şu sözlerle ifade etti;

 “Bir süre sonra internete fazla zaman ayırdığıma ben de ikna oldum. Buradan çıktıktan sonra hem anneme hem de kendime haksızlık ettiğimi düşündüğüm zamanlar oldu.” Aynı sorunları yaşayan kız kardeşi İrem de: “Yaz tatilinde telefonum bozuldu ve annem tamir ettirmedi. Daha sonra arabulucuya gelip, bir anlaşma yaptık. Buna göre hafta içi telefon kullanma hakkım 45 dakika, hafta sonu ise 1,5 saat olacak. Eskiden her elime aldığımda geçirdiğim süre 2 saati buluyordu. Ödevlerime vakit kalmıyordu. Gün içinde etüde ve okula gittiğim için ders çalışmaya zaman kalmıyordu. Annemle anlaşmazlıklarım başladı. Bu şekilde çözmeyi deniyoruz” şeklinde açıklamalarda bulundu.

“İKİ TARAF DA ORTA YOLU BULDU”

İki tarafın da orta yolu bulduğunu söyleyen Müzakereci Arabulucular Derneği Başkanı ve felsefe öğretmeni Feridun Balcı, bu durumun kuşak çatışmasından kaynaklı olduğunu söyledi. Ebeveynlerin bazen baskı yöntemlerini kullandığına değinen Balcı, yapılan anlaşma içeriğinden bahsetti;

 “Çocuklar istediklerinde bir yolunu bulup, internete ulaşır. Kalıcı çözüm kazan kazandır. O zaman anlaşmayı bozması için bir sebep yoktur. İki taraf da anlaşmayı sürdürmek ister. Burada bir zaman yönetimi yapıyoruz. Okul, kişisel bakım, yol için gereken zamanları çıkardığımızda kalan boş zamanı ikiye ayırıp bir kısmında ders çalışmasını bir kısmında dinlenip, eğlenmesini öneriyoruz. Diyelim ki, 5 saat boş zamanı kaldı. Anneler 4,5 saat ders çalışıp yarım saat eğlenmesini isterken çocuk da 4,5 saat internete girip yarım saat ders çalışmaktan yana tercih kullanıyor. Uzlaşı sağlamak için sorular soruyorum. Bir süre sonra iki taraf da orta yolu buluyor. Sözleşmeyi imzalayıp telefonla takibini yapıyoruz.”

Otizm Spektrum doğuştan gelen ya da doğduktan ilk üç yıl içinde görülmeye başlayan nöro-gelişimsel bir farklılıktır. Diğer çocuklara göre farklı olan otizmli çocukların çevreleriyle iletişiminde çeşitli problemleri vardır. Bu problemler nelerdir gelin uzman bilgileriyle derlediğimiz haberimizi inceleyelim…

Otizm, erken çocukluk döneminde başlayan ciddi bir nöro-gelişimsel bir farklılıktır. Genellikle oturma, yürüme gibi becerilerde, boy ve kilo düzeninde bir problem yoktur. Otizmli çocukların dış görünüşünde herhangi bir farklılık yoktur. Onlar da diğer çocuklar gibi tatlı ve güzeldir. İletişimde sıkıntı yaşayan otizmli çocukların, sosyal etkileşime zarar verebilen, sınırlı ilgi alanlarının olması en dikkat çeken davranışlar arasındadır. Belirtiler bazen 1 yaşından önce başlarken bazı çocuklarda ise ilk kelimeler söylendikten sonra gelişimlerinde bir duraksama meydana gelir. Beynin yapısını ve işleyişini etkileyen otizm, erken tanı ve doğru eğitim yöntemiyle otizm davranışları büyük oranda kontrol altına alınabilir.

OTİZM NEDEN OLUR?

Günümüze kadar nedeni bulunamayan otizm spektrum bozukluğu sebebinin genetik ve bazı çevresel faktörler olduğu düşünülüyor. Beyin fonksiyonlarını ve hücre iletişimini bozan bazı genetik nörometabolik (beyin kimya bozuklukları) ve epilepsi hastalıklarında da otizm belirtilerinin olduğu gözlemlenmektedir.

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ NELERDİR?

Otizmli bir çocuk bazen belirtiler gösterirken bazen de belirti göstermeyebiliyor. Bu durum ebeveynlerin kafasını karıştırabilir. Otizmin bir spektrum bozukluğu olarak adlandırılması, bu ikilemden kaynaklıdır. Peki otizmin en temel belirtileri nelerdir:

  • Göz teması kuramaması,
  • Kısa süreli, çekingen bakışlar,
  • İsmi çağrıldıklarında genellikle tepki vermezler,
  • Neredeyse tümünde konuşma problemi,
  • Taklit becerisi kısıtlı,
  • İletişim problemi yoğun,
  • Kendi dünyalarında yalnız olmayı tercih ederler,
  • Oyuncağın bütünüyle değil bir parçasıyla oynar,
  • Onun için canlı ve cansız farksızdır,
  • Bazen söylenenleri taklit eder,
  • Ben-sen gibi zamirleri ters söyler

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU TANISI NASIL KONUR?

Otizm teşhisi, laboratuvar ortamlarında yapılan herhangi bir test yöntemiyle değil çocuk psikiyatristinin yaptığı gözlemlerle, aileye sorduğu sorularla ve bazı gelişim testleriyle konur. Diğer hastalıklardan ayrıcı olması için gerektiğinde kan tahlili, kulak-burun-boğaz, metabolik hastalıkları için başka uzman doktorlara da yönlendirilebilir. Anne karnında teşhisi konulamayan otizm, kız çocuklarına göre erkek çocuklarında 4 kat daha fazla olduğu gözlemlenmiştir.

OTİZM TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Otizm Spektrum Bozukluğu; için bilinen bir ilaç veya ameliyat tedavisi yoktur. Otizmli bir çocuğa yapılan tedavi, onun gelişimini desteklemeye, ilgili bozuklukları gidermeye ve ailenin bu süreci yönetmesine yardım etme amacı taşır. Beynin ilk 3 yıldaki gelişimi, öğrenmesi için oldukça önemli bir zaman dilimidir.

Çocuğun gereksinimlerine göre planlanan tedavi; çocuk yaşta yoğun ve sürekli eğitimlerle davranış terapileri, çocukların kendine bakabilme, sosyal ve iş yetileri kazanabilmesine yardımcı olur.

İşlevselliği artıran otizm tedavisi; şiddetin ve uyumsuz davranışların önüne geçebilir. Erken yaşta başlanan otizm tedavisi, ailenin desteği ile çocuğun yeteneklerine ve ihtiyaçlarına göre bireysel ya da gurup olarak uzmanlar tarafından eğitim programının hazırlanması, günümüzde en bilindik tedavi yöntemidir. Bu tedavi sürecinde otizmli çocuğun kendi doktoru, özel eğiticisi, konuşma uzmanı, çocuk psikiyatri ve çocuk nöroloğu mutlaka olmalıdır.

Son yıllarda bebeklerde kalça ultrasonu, Sağlık Bakanlığı tarafından tarama yöntemi olarak kullanılmaya başlandı. Kalça ultrasonu bebeklerdeki kalça çıkığını erken teşhis etmek için oldukça önemlidir. Peki bebeklerde kalça ultrasonu ne zaman ve nasıl çekilir? Kalça displazisi tedavisi nasıl olur?

İnsanların yaşam kalitesini etkileyen bazı fiziksel rahatsızlıklar vardır. Bunlardan biri kalça çıkığıdır. Her rahatsızlıkta olduğu gibi kalça çıkığında da erken teşhis önemlidir. Yenidoğan bebeklerin ileriki yaşlarında hem fiziksel hem de psikolojik sorunlar yaşamaması için 1 ayları dolduktan sonra mutlaka kalça ultrasonu çektirilmeleri gerekir. Uzmanlar ebeveynlerin bu konuda hassas olmaları gerektiğine önemle vurgu yapıyor. Ülkemizde her 1000 bebekten ortalama 5 ila 15’inde gelişimsel olarak kalça çıkığı görülüyor. Uzmanlar kalça displazisine erken tanı konulduğunda genellikle tedavinin mümkün olduğunu söylüyor. Annelerin de merak ettiği kalça ultrasonu ne zaman ve nasıl çekilir sorusunun yanıtını bugünkü yazımızda tüm ayrıntılarıyla öğrenebilirsiniz.

KALÇA ULTRASONU NEDEN ÇEKİLİR?

Henüz yürümeyen bebeklerde kalça çıkığının anne ve baba tarafından fark edilmesi mümkün olmayabilir. Kalça çıkığı tedavi edilmediği taktirde bebek, ileriki yaşlarında hareket kısıtlamasına maruz kalabilir. Yaygın olarak karşılaşılan kalça çıkığı riskini değerlendirmek için bu tedbirin alınması ve gerektiğinde tedavinin başlaması gerekmektedir. Kalça ultrasonunun çekilme nedenlerini araştıran anneler için işte kalça ultrasonunun çekilme nedenleri:

  • Kalça ekleminin normal şekilde gelişip gelişmediğini anlamak
  • Kalça çıkığı bulunup bulunmadığını değerlendirmek
  • Ailede kalça çıkığı öyküsü bulunması durumunda riski tespit etmek

Bebek eğer makat pozisyonunda doğmuşsa, bebeğin gelişimi açısından kalça ultrasonu daha da önem kazanmaktadır. Ebeveynlerin bu sebepleri göz ardı etmemeleri hem kendileri için hem de bebekleri için sağlıklı bir adım olacaktır.

PEKİ BEBEKLERDE KALÇA ULTRASONU NE ZAMAN ÇEKİLİR?

Yenidoğan bebeklerin doğumunu takip eden 72 saat içerisinde muayenesi yapılır. Yapılan muayene herhangi bir fiziksel bir soruna rastlanmadığı taktirde, bebek 1 ayı doldurduktan sonra kalça ultrasonu çekilir. Fakat erken teşhis ve tedavi için 4 ayın geçilmemesi gerekir.

KALÇA ULTRASONU ÖNCESİ HAZIRLIKLAR NELERDİR?

Ultrason öncesi herhangi bir tıbbi hazırlık yapılmamaktadır. Çekim sırasında anne ve babanın bebeklerinin yanında olması, ona güvenli bir ortam sağlayacak, korkmasını ve ağlamasını önleyecektir. Ultrason esnasında bebeğin kıyafetlerinin bir kısmı çıkarılabilir. Ultrason için kullanılan jelin bulaşması durumunda ailenin, yanında yedek bebek bezi bulundurmasında fayda vardır.

BEBEKLERDE KALÇA ULTRASONU NASIL YAPILIR?

Bebek sırt üstü ya da yan tarafına doğru yatırılır. Radyoloji ya da sonografi uzmanı, bebeğin kalçasına ses dalgalarının iletilmesine yardımcı olan bir jel sürer. Ses dalgaları gönderen bir cihaz, jelin sürüldüğü bölgede gezdirilir. Ses dalgalarının geri dönüşü cihaz tarafından analiz edilerek görüntü elde edilir. Ultrason sırasında bebekte ağrı uyandıracak bir işlem yapılmaz. İşlem yaklaşık 20 dakika sürmektedir. 1 ya da 2 gün içerisinde sonuçlarda yer alan değerler çocuk doktoru tarafından değerlendirilir ve sonuçta kalça displazisi varsa erken tedaviye başlanır. Böylelikle bebek daha sağlıklı bir yaşama adım atmış olur.

ULTRASONDA SIRASINDA BEBEK RADYASYONA MARUZ KALIR MI?

Kalça ultrasonu sırasında bebek herhangi bir radyasyona maruz kalmaz.

Kız çocuklarında görülen Turner sendromu, hücredeki x kromozomlarından birinin eksik olmasıyla oluşan hormonal bir hastalıktır. Doğumsal bir rahatsızlık olan turner sendromunun belirtileri arasında “kısa boy, kemik erimesi, gebe kalamama, ergenlik gecikmesi” bulunuyor. Peki bu turner sendromu nedir ve tedavisi nasıl yapılıyor?

Kız çocuklarında kromozom anomalisi sonucu ortaya çıkan turner sendromunun tipik belirtileri: geniş ya da yele boyun, bebeklerde dışa dönük tırnaklar… Kromozom anomalisi, kromozomlarda meydana gelen yapısal ya da sayısal değişikliklerdir. Genellikle mayoz ve mitozdan oluşur. Bu hücrelerdeki X kromozomlarından birinin eksik olması turner sendromunun ortaya çıkmasına sebep olur. Kız çocuklarında görülebilen bu hormonal rahatsızlık, kısırlık sorunlarıyla da karşılaştırabilir.

Turner sendromuna maruz kalan kız çocuklarında hormon veya östrojen tedavisi ile yumurtalık gelişimi sağlanmazsa, sağlıklı bir ergenlik olmayacağı gibi gebelik de olmaz.

TURNER SENDROMUNUN TEDAVİSİ VAR MI?

Günümüzde Genetik hastalıklarının hemen hepsinde olduğu gibi turner sendromunda da hastayı tamamen sağlıklı yapacak bir tedavi yoktur. Semptomlara yönelik tedavi uygulanır. Her hastada farklı semptomlar ortaya çıkabileceği için tedavi aşamasında her hasta ayrı değerlendirilmelidir. Cinsel gelişim bozukluğu ve boy kısalığı için erişkin ya da çocuk endokrin hekimine başvurulması gerekir.

Peki turner sendromunun tedavi yöntemleri nelerdir?

Östrojen tedavisi: 11 yaş ya da 12 yaş civarında yaptırılması gereken östrojen tedavisi ile kemik mineralazyonu sağlanır. Bu tedavi hastada meme gelişimini destekler. Büyüme hormonuyla eş zamanlı başlatıldığında boyun uzamasına da katkısı olur. 

Hamilelik ve doğurganlık tedavisi: Hamilelik tedavisinde rahmi hamileliğe hazırlamak adına hormon tedavisine başlanır. Bazen de yumurta ve embriyo bağışlanması ile hastalar, hamile kalabilirler.

TURNER SENDROMUNUN ETKİLERİ NELERDİR?

Turner sendromunun asıl nedeni, anne ve babadan alınan genetik özelliklerinde anormallik olmasıdır. Araştırmalara göre “Normal şartlarda sağlıklı bir kız çocuğunda 2 adet X kromozomu bulunur. Anne ve babadan çocuğa geçen X ve Y kromozomları çocuğun cinsiyetini belirler ve cinsel gelişiminden sorumludur. Kızlar, bir adet X kromozomunu anneden diğerini ise babadan alır.”

Turner sendromu belirtileri:

Uzmanlara göre belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Bazı belirtiler kız çocuklarında erken yaşlarda kendini gösterebilir. Bunlar: doğum öncesi, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik dönemi şeklinde sıralanabilir.

Doğum öncesi belirtiler:

  • Kalp anormallikleri
  • Anormal böbrekler
  • Boyun arkasında sıvı toplanması ya da diğer anormal ödem oluşumları

Doğumda ve bebeklik döneminde görülen belirtiler:

  • Geniş veya yele boyun
  • Düşük kulaklar
  • Yutma güçlüğü
  • Kilo alma problemleri
  • Gelişme geriliği
  • Şişmiş el ve ayaklar
  • Bebeğin ortalamadan daha kısa doğması
  • Kafanın arkasında düşük saç çizgisi
  • Kısa el ve ayak parmakları
  • Düz ya da dışa dönük el ve ayak tırnakları
  • Hafif düşük göz kapakları

Yetişkinlerde görülen belirtiler

  • Hamile kalamama
  • Adet görememe
  • Erken menopoz
  • Osteoporoz

DİKKAT!

Turner sendromlu kadınların çoğunda yumurtalık yetmezliğine bağlı hamile kalamama, adet görememe ve hamilelikte düşük problemleri ortaya çıkabilir. Cinsiyet hormonlarının az salgılanması, hastanın erken menopoza girmesine sebep olabilir.

TURNER SENDROMLU ÇOCUKLARDA ZEKÂ PROBLEMİ OLUR MU?

Yapılan araştırmalara göre genellikle, turner sendromlu kız çocuklarının zekâsı normal olarak incelenir. Fakat görsel-uzaysal işleme, dikkat, konsantrasyon ve kısa dönem bellek sorunlarının görülebileceği söylenen hastaların sık sık mekânsal kavramlar ve matematik problemleri üzerine çalışmalara zorlanırlar. Hafıza problemleri yaşayabildikleri için amaçlarını ve kararlarını belirlemekte güçlük çekerler.

Çocuklarını dışarı çıkarmaya çekinen anne ve babalar olabilir. Bu günkü haberimizde, evde çocuklarınızla yapabileceğiniz en güzel aktiviteleri derledik. Bu aktiviteler çocuklarınızın hem güvende olmasını hem de sizinle iletişiminin güçlü olmasını sağlayacaktır. Gelin derlediklerimize birlikte bakalım. Siz de çocuklarınızla bu hafta sonunu keyifli geçirin.

Günümüzde artık anne ve babaların çocukları üzerindeki endişeleri artmaya başladı. 2 senedir dünyayı kasıp kavuran pandeminin de bu endişelerin artmasında oldukça etkili olduğu görünüyor. Ebeveynler de çocuklarıyla evde aktiviteler yapıp onlarla daha sakin ve güvenli bir ortamda vakit geçirmek istiyor. Bu etkinliklerle, ebeveyn ve çocuk arasındaki sevgi bağı da güçlenmiş oluyor.

EVDE ÇOCUKLARLA HANGİ AKTİVİTELER YAPILABİLİR?

Anne babalar bazen iş yorgunluğunu evde dinlenerek atmak isterler. Ebeveynlerin bu tutumu üzerine çocukların evde ne kadar sıkıldığını tahmin edebilmek zor değil. Onların iletişim ve zekâ gelişimine destek olmak için illa dışarda bir şeyler yapmaya gerek yok. Bu destek, evde birlikte bir şeyler yaparak da sağlanabilir.

  • Evde bozulan bir şeyler varsa onları birlikte tamir edin.
  • Ev dekorasyonu için yeni tasarımlar yapın.
  • Beraber yemek yiyin.
  • Evinizdeki çiçekleri sulayın, yeni çiçek ekin.
  • Evdeki koltuk, yastık, çarşaf vb. eşyalarla çadır kurun ve içinde evcilik oynayın.

EVDE ÇOCUKLARINIZLA OYNAYABİLECEĞİNİZ OYUNLAR

Teknolojinin gelişmesiyle, çocukların tablet ve telefonlara ilgisi daha da artıyor. Bu durum onların iletişim kurmalarını zorladığı gibi içe kapanık olmalarına da sebep olabilir. Buna tedbir olarak evde çocuklarınızla birlikte oyunlar oynayabilirsiniz:

  • Kızmabirader, jenga gibi çocuğunuzun en sevdiği kutu oyunları oynayın.
  • Satranç, dama, solo test gibi zekâ geliştirici oyunlar oynayın.
  • Hamur, akıl küpü gibi becerisini geliştirecek oyunlar oynayın.
  • Misket, sessiz sinema oyunu, evcilik gibi gibi nostaljik oyunlar oynayın.

Çocuklarınızla oyun oynarken mutlaka yabancı bir dil öğrenmesine yardımcı olun. Çocukların hafızası bir yetişkine göre bir kayıt cihazı gibidir. Söylenilenleri hemen kopyalar. Bu yüzden bunu fırsat bilip oyun esnasında onların yabancı dil öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

AİLE BİLİNCİNİ ARTIRAN AKTİVİTELER

Çocukların dikkati tablet dışında başka bir alana çekilmek isteniyorsa aile bilincini artırıcı aktiviteler yapılabilir.

  • Varsa aile albümünüze bakın. Onun çocukluk fotoğraflarına bakın. Merak ettiklerini ona sakin bir tavırla anlatın.
  • Aile fotoğrafları ya da selfie çekin, bunu eğlenceli hale getirin.
  • Ailece bir araya gelip sohbet edin.
  • Bir film seçip izleyin.

Yapılan araştırmalara göre özellikle 3 ila 5 yaş aralığında olan çocuklarda öfke ve saldırgan tavırlar görülebiliyor. Peki çocuklarda oluşan bu öfke ve saldırganlığın sebebi ne olabilir? Çocuklardaki öfke problemiyle nasıl başa çıkılabilir? Uzmanlardan derlediğimiz bilgileri “Yasemin.com” ekibi olarak sizlerle paylaşıyoruz.

İnsanlarda saldırganlığı tetikleyen bazı dürtüler vardır. Bu dürtülerin başında gelen ve en kritik olanı “öfke” duygusudur. Ne yazık ki çocuklar bu duygularla başa çıkma konusunda yetişkinler kadar şanslı değil. Özellikle 3 ila 5 yaşlarındaki çocuklarda görülebilen öfke problemi birçok ebeveyni zor duruma sokabilir. Her şeyin bir sebebi olduğu gibi çocuklardaki bu öfke ve saldırganlığın da sebepleri var. Bir çocuk incindiyse, istekleri karşılanmadıysa öfkelenebilir. Sebepler arasına içsel çatışmayı ve akranlarını model almayı da ekleyebiliriz. Yaşanan bu olumsuz tabloda aileler ne yapmalı sorusu çok arananlar başlıklarda yer alıyor. Çocuklar neden öfkelenir ve bu öfkenin nasıl önüne geçilebilir sorularının yanıtını bugünkü yazımızda bulabilirsiniz.

6-8 YAŞ ARALIĞINDA DA FARKLI SEBEPLERDEN ÖFKELENİRLER

6 ila 8 yaş aralığındaki çocuklar kendilerini ifade edebilme becerisine sahiptir. Yaşadıkları en ufacık bir olumsuzlukta veya istedikleri yapılmadığında, öfke duygusunun saldırgan bir hal alması an meselesidir. Dikkat: Uğradıkları olumsuz durumlar onları bazı psikolojik sorunlara sürükleyebilir. Anne ve babaların bu durumlar karşısında çaresiz kalmalarına karşın bazı yöntemleri araştırdık:

Çocuğun öfkesine karşı öfkelenmemek gerekir. Bu durum çocuktaki öfkenin artmasına sebep olur ve saldırgan tavırlara maruz kalabilirsiniz. Bu durumda çocuğu sakince dinlemeli ve sorunlara karşı çözüm odaklı olmasınız.

ÖFKE NÖBETİNDE ÇOCUĞUN İSTEDİKLERİNİ YAPMAYIN!

Çocuktaki öfke ve saldırgan tavırlar kontrol edilemez hale geldiğinde, istediklerinin yapılmaması önerilir. Uzmanlar; çocukların istediklerinin yapılması durumunun, onların öfke duygusunu pekiştirdiğini ve bu durumun alışkanlık haline gelebileceğini öngörür. Çocuğun sakinleşmesini bekleyip çözüm odaklı olunmasını tavsiye eden uzmanlar, ebeveynlerin sevgilerini çocuklarına yansıtmalarına önemle vurgu yapar.

ÇOCUKLARDAKİ ÖFKE SORUNU NASIL AŞILIR?

Öncelikle öfkeye sebep olan etmenlerin bulunması ebeveynlerin işlerini kolaylaştıracaktır. Çözüm odaklı yaklaşım hem çocuğun öfkesini dindirmiş hem de ebeveynlerin çocuklarıyla olan iletişimlerini güçlenmiş olacaktır. Bu öfke ve saldırganlık sorununu çözmenin birkaç yolu var:

  • Öfkeye öfkeyle yaklaşmayın,
  • Onların yanında tartışmayın,
  • Çözüm odaklı olun,
  • Çocuğu dinleyin,
  • Her şartta sevginizi çocuklarınıza yansıtın,
  • Birlikte aktivitelerde bulunun.

Buna bir köşe belirlemeyi örnek verebiliriz. Çocuğun duygularını yaşayabileceği bir köşesi olsun. Birlikte seçtiğiniz köşenin eşyalarını ve oyuncaklarını da seçin. Mümkünse minderler, pelüş oyuncaklar ve sevdiği kitaplar olsun.

ÇÖZÜMÜ OLMAYAN ÖFKE NÖBETLERİ İÇİN BİR UZMANA BAŞVURUN!

Bazen çocukların yaşadığı öfke ve saldırganlık sorunlarında anne ve babanın çözemeyeceği noktalar olabiliyor. Bu durumda mutlaka bir uzmandan mutlaka destek alınmalıdır.

Bebekler normal zamanlarından önce doğduklarında prematüre olarak dünyaya gelirler. 37 hafta ve öncesinde dünyaya gelen bebekler prematüre doğduğu için bazı sağlık problemleri yaşayabilir. Peki prematüre doğan bebeklerde hangi sağlık problemleri ortaya çıkar? Prematüre doğan bebeklere yapılan ilk uygulama nedir? Prematüre bebeklere anne sütü verilebilir mi?

Normal bir doğum süreci 38 ila 42 hafta arasındayken 37. hafta ve öncesinde doğan bebekler prematüre olarak dünyaya gelmektedir. Normal zamandan önce doğan bebekteki gelişim tam sağlanamadığından bazı sağlık problemleri ortaya çıkar. Yeteri kadar gelişemeyen bebeğin kuvözde kalması uygun görülür. Bebek ne kadar erken doğarsa yaşanılacak sağlık problemi de ona göre şekillenir. Peki bu sağlık problemleri nelerdir? Prematüre bebeklere anne sütü verilebilir mi? Sizin için derledik, yazdık…

Ebeveynler için oldukça endişe verici olan prematüre doğumlar, normal doğumdan birkaç ay önce olmasıdır. Bazı prematüre doğan bebekler, zamanında doğan bebeklerle aynı, normal doğum gibi gelişme gösterebilir. Normal doğuma 8 hafta kala erken doğan bebekler diğer bebeklerle aynı yaşam ve gelişime sahiptir. Fakat daha erken doğan bebekler bu kadar şanslı olmayabilir. Kuvözde kalma süresi boyunca, aniden bir kaç sağlık problemiyle karşı karşıya kalınabilir.

PREMATÜRE BEBEKLERDE OLABİLECEK SAĞLIK PROBLEMLERİ

  • Solunum problemleri
  • Kalp sorunları
  • Beyin kanaması
  • Vücut ısısı kontrolünde sorunlar
  • Sindirim sistemi sorunları
  • Kansızlık ve sarılık
  • Kan şekeri düşüklüğü
  • Bağışıklık sisteminde zayıflık ve enfeksiyonlara yatkınlık

Başta solunum sıkıntısı olmak üzere, hayati öneme sahip olan diğer organlarında da sıkıntılar çıkabilir. Bunlara bir de bağırsak bağlanması problemini ekleyebiliriz. Prematüre bebeklerde binde bir de olsa görülen bağırsak bağlanması problemi, uzmanın uygun görmesi dahilinde cerrahi işlem gerektirebilir. 

ANNEDEN GELEN İLK SÜT ÇOK ÖNEMLİ

Yukarıda saydığımız bu sağlık problemleri ne yazık ki bebekte hayati risk oluşturabilir. Bu durumda ebeveynlerimiz güçlü kalmalı ve sabretmeli. Bebeğin gelişiminden kaynaklı bazı refleksleri oturmadığı için nefes alma problemi yaşadığı gibi emme ve yutma problemi de yaşar. Bu durumda anne bebeğini emziremediği için uzmanlar yardımıyla bebeğe, anneden gelen ilk süt (kolostrum) verilir. Özellikle prematüre bebekler için kolostrum takviyesi çok önemlidir.

Her anne adayının heyecanla beklediği hamilelik dönemi ve çocuğunu kucağına alacağı gündür. Psikolojik sorunların yaşandığı hamilelik döneminde kadın, aynı sorunları lohusalık döneminde de yaşayabilir. Peki lohusa dönemindeki anneye nasıl davranılması gerekir? Gelin birlikte inceleyelim:

Postpartum ya da puerperiyum dönemi olarak da bilinen lohusalık, doğumdan sonraki dönemdir. Kadının vücudunun gebelikten önceki haline dönme sürecidir. Bu genellikle 40 günlük bir süreçtir. Anne vücudunda gebelikten oluşan değişimler, lohusalık döneminde eski haline gelmeye başlarken; 1-2 hafta boyunca rahmin, hamilelikten önceki boyuttan büyük olması normaldir. Bir süre sonra gebelikten önceki halini almaya başlar. Vücutta bu değişimler yaşanırken kadınlarda psikolojik olarak duygusal bir çöküntü meydana gelebilir. Bu zorlu süreçte taze anneleri anlamak oldukça önemlidir.  

Lohusa anne; bu adaptasyon sürecinde yenidoğan bebeği ile birlikte birçok sorumluluk, uykusuzluk, yorgunluk, hormonal duygu durum değişimleri gibi aynı anda birden fazla durumla mücadele eder. İşte bu durumda imdadınıza yetişecek birbirinden etkili önerileri sizlerle buluşturuyoruz…

DOĞUMA YAKIN ANNE VE BEBEK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER NELERDİR?

Çocuk dünyaya gelmeden önce hem annenin hem de çocuğun konforu için bazı ön hazırlıklar yapılmalıdır. Kadının strese girmemesi için yakınlarının ona vereceği ilgi ve destek, yaşayabileceği psikolojik sorunları minimuma indirecektir. Bunun yanında çocuk odasının eksiksiz hazırlanması, çocuk kıyafetlerinin fazladan ve mümkünse bir beden büyük alınması önerilir. Bunun sebebi; çocukların düşünemediğimiz kadar hızlı büyümeleridir. Bu temel ve önemli olan ihtiyaçların giderilmesi, dünyaya gelen çocuğun ihtiyaçlarını kolaylıkla karşıladığı gibi anneye de lohusalık dönemi için yardımcı olacaklar.

LOHUSALIK DÖNEMİNDE EVE MİSAFİR KABUL ETMEYİN!

Eve misafir kabul etmek, Türk gelenek ve göreneklerine aykırı olsa da yeni doğum yapmış bir kadını ziyaret pek önerilmez. Hem bebeğin sağlığında hem de annenin psikolojinde olumsuz etki oluşturabilir. Yeni doğan bebeğin bağışıklığı yetişkinlere göre zayıftır. Dışarıdan herhangi bir temasta hastalık kapabilir. Anne ise lohusa döneminde olduğu için tıpkı hamilelik dönemindeki gibi hassas durumda olabilir.

Lohusalık döneminde yapılmaması gerekenler:

  • Sütün yetmeyeceğini düşünmek
  • Anneliği reddetmek
  • Uykusuz kalmak
  • Hemen kilo vermek için yoğun egzersiz yapmak
  • Sıkan giysiler giymek