Şunun için etiket arşivi: evde karantina günleri

Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle tüm gün evde ailecek vakit geçirmek durumunda olan aile fertlerinin bu durumdan olumsuz etkilendiği görüldü. Aile bağlarının daha da kuvvetli olması gereken şu durumda oyun bağımlısı çocukların durumu içler acısı. İşte Haber7 yazarı Mürsel Gündoğdu’nun o yazısı:

Haber 7 yazarı Mürsel Gündoğdu, aile bağlarının karantina döneminde daha sıkı ve kuvvetli olması gerekirken çocukların bu bağlardan hızla kopup sanal alemde nasıl kaybolduğunu anlattı.

ÇOCUKLAR ELLERİMİZDEN KAYIP GİDİYOR!

Salgın sürecinde günlük hayata dair pek çok alışkanlık elimizden kayıp gitti. Dış dünyaya olabildiğince kapalı ve içe dönük bir yaşam sürecine girdik. Normalde bu sürecin aile bağlarını güçlendirmesi beklenirken aile fertleri birbirinden daha da uzaklaşmaya başladı. Herkes evde ama hiç kimse bir arada değil. Aileler bu süreçte çoğu zaman evde olmasına rağmen ortak bir sofrada bile buluşamıyor artık. Herkes kendi dünyasına çekildi. Zira yemek saatleri kiminin evden çalışma saatleriyle çakışıyor, kiminin uzaktan ders programına denk geliyor, kiminin de oyun saatleriyle bir türlü uyuşmuyor.
Görünürde herkes evde ama aslında herkes kayıp. Salgın sürecinde çocuklarımız kendi odalarında kendilerine ait dijital bir dünya kurdular. Bu öyle bir dünya ki istemedikleri hiç kimseyi bu dünyaya dahil etmiyorlar. Kulaklarına kulaklık takıp dış dünyayla bağını tamamen kesiyor ve keşfettikleri bu büyülü dünyanın içine bütün hücreleriyle balıklama dalıyorlar.

Derslerin uzaktan öğretimle yapılması çocuklarımıza her şart ve ortamda bilgi edinme imkânı sağlarken bir bakıma da onların sanal alem tutkularına güçlü bir meşruiyet kazandırmış oldu. Çocuklarımız evde ama aslında evde değiller. Hayatlarını sanal dünyanın sanal kurallarına göre düzenleyip gerçek hayata dair hiçbir sorumluluk almak istemiyorlar. Odalarında rahatsız edilmemek bu günlerde onların en büyük arzusu. Biraz üzerine gittiğiniz zaman da hemen tepki gösterip kendi dünyalarına hapsediyorlar kendilerini. Görünürde onlarla aynı çatının altındayız ama aslında çok farklı dünyaların şemsiyesi altında kuruyoruz hayat sofralarımızı.

Çocuklarımızı bizler eğitemiyoruz artık. Onların gönüllerine yüz yüze dokunamıyoruz. Gözlerimizin önünde çocuklarımız ellerimizden kayıyor. Hem de aynı çatının altında kaybediyoruz onları. Oysa onlar bizim geleceğimiz. Aslında çocuklarımızla beraber geleceğimiz kayıyor ellerimizden. Yarınlar uçup gidiyor avuçlarımızdan hiç farkına varmadan. Anne- babaların işleri çocuklardan yana gün geçtikçe daha da zorlaşıyor.
Mutlu bir yuva kurmak ve aile yuvasını çocuklarla taçlandırmak dünya tarihi boyunca her insanın en büyük arzusu olagelmiştir. Çocuklar, bir aile için en kıymetli hazinedir ve onlar dünyaya geldikten sonra anne ve babalar bütün hayat düzenini çocuklara göre kurarlar. Onların sağlıklı bir şekilde büyümesi, en güzel eğitimi alması, başarılı ve mutlu olması ailelerin en büyük arzusudur.  

Aileler bütün bunların yanında çocuklarının ahlaklı olmasını da isterler. Zira Sevgili Peygamberimiz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde; “Hiçbir anne-baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” buyurarak çocuklara güzel ahlak kazandırmanın faziletinden bahsetmiş ve bu konuda duyarlı olmamızı tavsiye etmiştir. Tebliğ ettiği İslam dini ve bizzat kendi uygulamaları ile bu topraklarda yaşayan insanların gönüllerini asırlardan beri mayalayan Peygamber Efendimizin hayatında çocukların çok özel bir önemi vardı.

Bu sebeple bizim toplumumuzda çocuk terbiyesi öteden beri en önde gelen hususlardan bir tanesi olmuştur. Tarihten bu yana yazılmış bütün ahlak kitaplarında bu konuya özel bölümler ayrılmış ve çocuk terbiyesinin önemi kuvvetle vurgulanmıştır.
Bizim çocukluk dönemlerimizde ahlak konusunda anne-baba en büyük otorite olarak kabul ediliyordu. Genel toplum kurallarına aykırı en ufak bir davranışta bulunduğumuzda “seni babana söylerim” denince akan dereler durur ve hemen kendimize çeki düzen verirdik. Bu yüzden o zamanlar aile aidiyeti ve anne-baba otoritesi çocukların ahlaki yapısını belirleyen en önemli husustu.

Zaman sonra aileler bu otoritelerini öğretmenlere ve okullara havale ettiler. Ama bu aileler okulların ve öğretmenlerin her zaman yanında duruyorlardı. Bu süreçte çok sık kullanılan iki cümle vardı. Bunlardan ilki, “çocuğumu okutmak için gerekirse ceketimi satarım” sözüydü. Diğeri ise “hocam! Eti senin kemiği benim” cümlesiydi. O zamanlar okul, öğretmen ve aile el ele vererek çocukların eğitimiyle birlikte ilgilenirlerdi. Ailenin gözünden kaçanı ve elinin, zihninin ulaşmadığını okul tamamlar, aileler de bu sürece yardımcı olurlardı. Şimdilerde durum iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Zira günümüzde çocuklarımıza ne ailelerin eli ulaşabiliyor ne de okulun. Aile okuldan medet umuyor, okul ise ailede teselli arıyor. Oysa ortada çocuklar yok. Çocuk evde görünüyor ama evde değil. Okulda görünüyor ama aslında okulda da değil. Belki beden olarak evde ve okulda bulunuyor ama zihin olarak herhangi bir mekâna aidiyet hissetmiyor. Yani kendi için kurduğu sanal bir dünyanın içinde sanal bir hayat yaşıyor çocuklarımız.

Bu yüzden çocuklarımızı bizlerden çok sosyal medya ortamları besliyor. Sanal dünyanın hiçbir değer mefhumu olmayan sanal şövalyeleri çocuklarımızı istedikleri gibi bilgilendiriyor, eğitip ahlaklandırıyor. Bu mecraların çocuklara cazip gelenleri genellikle içerdikleri kendine has şiddet, argo, alay, tatmin, hiddet ve cinsellik mefhumlarıyla kendi kültürümüze, örfümüze, geleneğimize, ahlakımıza olabildiğince yabancı ve aykırı ortamlar. Bu durum çocuklarımızı kendi toplumuna yabancılaştırdığı gibi bizzat kendilerine de yabancılaştırıyor. Bu yüzden bu sanal çağda aynı çatı altında kendi çocuklarıyla sanki yabancı gibi yaşıyor ailelerimiz artık. Çocuklarımız ellerimizden hızla kayıp gidiyor. Aslında kayıp giden ortak geleceğimiz. Bu duruma kafa yormamız gerekiyor. Aileler lütfen dikkat!

Mürsel GÜNDOĞDU
murselgundogdu@gmail.com
@MrslGndgdu
mursel.gundogdu1@facebook.com