Şunun için etiket arşivi: Kadın

Özel davetler için kombin oluştururken, renk, parça ve aksesuar seçimi konusunda yardıma ihtiyaç duyabilirsiniz. Koyu renkli bir kazağı hangi renk bir etekle kombinleyeceğinizi, saç konusunda nasıl bir tarzı tercih etmeniz gerektiğini bilmek istersiniz. Bununla birlikte en şık davet elbiselerini de araştırmaya koyulursunuz. İçeriğimiz, tüm bu soru başlıklarına yanıt oluyor.

Evde veya dışarıda organize edilen bir davete katılıyor ve nasıl bir stil uygulayacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. Günlük kombinlerinizde uyguladığınız stil, ev davetlerinizde uygulamak isteyebilir ve bu kombini oluştururken, öneri almak isteyebilirsiniz. Bu noktada sizlere, 3 farklı kombin önerisiyle yardımcı olmayı, aynı zamanda gece davetlerinde giymeyi düşündüğünüz elbise fikri için de, örnek modeller sunmayı amaçlıyoruz. Eminiz bu içerik; istediğiniz kombini oluşturmanız açısından sizlere, doğru bir yol gösterici olacaktır.

BAYAN KIYAFET KOMBİNLERİ

Kar soğuğu denilen bu dönemde, boğazlı bir kazak katılacağınız davetlerde de sizlere eşlik edebilir. Kazağın sıradanlığı, renkli ve farklı bir kesim etekle giderilebilir. Kombininiz; ince topuklu bir ayakkabı, bir saat aksesuarı ile tamamlanacaktır. Saçlarınızı, önce dalgalı yapıp sonrasında topuz modeliyle şekillendirebilirsiniz.

Beyaz ve krem tonlarının sadeliğinden yararlanın. İnci bir küpe veya kolye, beyaz ve krem tonlarını tamamlayan bir kahve renkli çanta ve ayakkabıyla, ev davetleriniz için hazırsınız.

Kahveyi yalnızca çanta ve ayakkabı olarak değil, elbise ve kazak rengi olarak da kullanabilir hatta ton sür ton tarzını kullanıp tamamen kahvenin hakim olduğu bir kombin hazırlayabilirsiniz.

ŞIK DAVET ELBİSELERİ

DENİZ BUTİK: 140 TL – 150 TL

ZARA: 200 TL – 600 TL

ZARA: 300 TL – 670 TL

TRENDYOL: 100 TL – 128 TL

TRENDYOL: 90 TL – 60 TL

Karaciğer hastalıkları denilince akla ilk yağlanma gelir. Yağlanma gerekli zamanda tedavi edilmediğinde karaciğerin işlevselliği tamamen bozulur. Bununla beraber siroz hastalığı ortaya çıkar. Peki siroz nedir ve neden olur? Siroz belirtileri nelerdir? Sirozun tedavisi var mıdır? sorularının yanıtını sizler için araştırdık. İnsan yaşamını olumsuz etkileyen siroz hastalığı hakkında tüm detaylar haberde…

İç organlar arasında en büyük olan karaciğer, kendi kendini yenileyebilen ve vücuttaki hücreleri koruyan bir yapıya sahiptir. Vücudun alınan her türlü toksin ve kimyasaldan kolayca arınması işlevini gören karaciğerde oluşan en küçük bir bozukluk ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirir. Karaciğer; yağları, sindirim, kimyasal ilaçlar ve bağışıklık sistemini düzenlemeye kadar birçok fonksiyonu vardır. Çeşitli sebeplerden ötürü karaciğer bu işlevini yitirdiğinde tüm toksin ve yağları içeriğinde barındırır ve temizleyemez. Yağlanmaya başlayan karaciğer bazı hastalıklara davetiye çıkarır. Zamanında tedavi edilmeyen kronik hastalığa döner. Kronik karaciğer hastalığına da Siroz denir. Yağlanmaya başlayan karaciğerdeki hücreler mutasyona uğrar. İleri zamanlarda bu bozulan hücreler karaciğerin yüzeyini sertleştirir. Karaciğer sertleştikçe kan akışını zorlar. Organlara yetişmeyen kan damarlarda tıkanır. Yani siroz beraberinde de hastalıklar getirir. En son evrede karaciğer yetmezliği oluşur. Genellikle buraya kadar ilerlediğinde karaciğer yetmezliğinin geri dönüşümü olmaz. 

SİROZUN NEDENLERİ NELERDİR?

Aşırı kafein ve nikotin tüketimi

Düzensiz ve aşırı yağlı besinler tüketme

Hepatit hastalıklarının neden olduğu mikroorganizmalar

Bilinçsiz kullanılan ilaçlar gibi durumlar sirozun oluşmasına zemin hazırlar.

SİROZUN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Sinir hücrelerinin de hasar almasıyla siroz olmuş bir hasta da sürekli sinirlilik hali oluşur. 

Karaciğer ciltteki hücreleri de etkiler. Herhangi bir hasar aldığında ciltte olumsuz etkilenir. Ciltte artan yağ oranı, sivilce ve aknenin artışına neden olur. İri iri olan sivilcenin yanı sıra ciltte kızarıklık ve kaşınma da yaşanır.

Toksinler temizlenmediğinden karının boşluklarında asit birikimi oluşur. Bu birikim karın şişkinliğini ve şiddetli ağrıları beraberinde getirir. 

Hormonlar bozulduğundan adet döngüsünde de dengesizlik oluşur. 

Kemik ve kaslarda kayıp yaşanır. Beraberinde halsizlik ve yorgunluğu getirir.

Midenin işlevselliği de bozulur. Kusma ve bulantı gibi rahatsızlıklar yaşanır. 

Karın altı bölgesinde yağlanma meydana gelir. 

SİROZUN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Yaşanılan belirtiler sonrası uzmana giden hastaya birkaç tetkik yapılır. Genel olarak kimi hastalarda aşırı alkol tüketiminden dolayı ortaya çıkar. Alkolden oluşan bu tahribatı azaltmak için ilaç tedavisi uygulanır. Bunun yanı sıra alkol tüketmeyen ancak siroza yakalanan diğer hastaların hepatit öyküsüne bakılır. Ultrason ve çeşitli kan testleriyle siroz teşhisi yapılır. Siroz A, B ve C olmak üzere 3 seviyeye ayrılır. A ve B seviyesindeki hastalarda düzenli doktor kontrolü ve tedavi sonucunda hastalığın ilerleyişi indirilerek yaşam kalitesi yükseltilir. Ancak C seviyesine gelmiş bir hasta için tek çare nakildir. Çünkü karaciğeri eski hale dönmeyecek kadar işlevselliğini yitirmiştir. 

Demir ve vitamin deposu olan ıspanağı kullanarak lezzetli yemyeşil bir tatlı hazırlamak ister misiniz? Görüntüsüyle ve tadıyla şaşırtacak ıspanaklı kek genellikle çay saatlerinde altın günlerinin en sevilenleri arasında. Ispanaklı kek tatlısının en kolay tarifini sizlerle paylaşıyoruz.

Ispanak demir vitamini bakımından oldukça güçlü olan bir sebzedir. Eskilerden beri faydası ile bilinen ve Türk mutfağında da sıklıkla tüketilen ıspanak sebzesinden farklı farklı lezzetler yapılıyor. Ispanaklı kek de bu lezzetlerden birisi. Ispanaklı kek çay davetlerinde ilk akla gelen tarifler arasında. Özellikle bu aylarda ıspanağın da çıkmasıyla birlikte tercih listesinde misafirlere sunulacak görüntüsüyle ve tadıyla ağızlarda enfes bir tat bırakacak olan bu lezzetten vazgeçemeyeceksiniz.Üzerine krema yapıp servis ettiğinizde pasta niyetine tüketebileceğiniz veya sade kek olarak da yiyebileceğiniz ıspanaklı kek tarifi arıyorsanız yada ıspanaklı kek nasıl yapılır merak ediyorsanız haberimize göz atabilirsiniz.

ISPANAKLI KEK TARİFİ:

MALZEMELER

1 su bardağı süt
3 tane yumurta 
yarım su bardağı hakiki zeytinyağı
1 su bardağı şeker
İsteğe göre 1 ya da 2 adet vanilya 
1 paket kabartma tozu
1 tane damla sakızı
250 gram haşlanmış ıspanak

Üzeri için;

1 buçuk su bardağı soğuk süt
2 paket krem şanti

YAPILIŞI

Bir kapta 1 su bardağı şekeri ve 3 yumurtayı koyup beyaz olana dek çırpmaya devam edin. Ardından zeytinyağını ekleyerek çırpmaya devam edin.

Diğer bir tarafta haşlanmış olan ıspanakları, sütü ve damla sakızını robotta çekin. Daha sonra hazırladığınız bu karışımı harca ekleyin. 

Ekledikten sonra karıştırın. İçine kabartma tozu, vanilya ve unu ekleyerek çırpıcıyla karıştırmaya devam edin. 

Bir tepsiye varsa yağlı kağıt koyarak bütün malzemeyi koyup güzelce yayalım. Fırında 175 derece de  yaklaşık 40 dakika kadar pişirin.

O arada kekin üstüne koyacağımız krema için; süt ve krem şantiyi iyice çırpın. Sonra soğuması için dolaba kaldırın.

Kek piştikten sonra fırından çıkartın ve soğuması için bir kenarda bekletin. Soğuyan keki ters çevirerek hazırladığınız krem şantiyi üzerine güzelce yayın.

Ardından 1 saat kadar buzdolabında beklettikten sonra servis edin.

Afiyet olsun…

Adana mutfağının lezzetli tatlıları arasında yer alan karakuş tatlısı Masterchef’te finalde yarışan Alican Sabunsoy yapmak istedikten sonra trend hale geldi. Karakuş nasıl yapılır ve karakuş tatlısı nerenin sizler için araştırdık. İşte tüm sorularınızın yanıtı…

Misafirlerinize sunumu şık ve yapımı kolay bir tatlı hazırlamak istiyorsanız, karakuş tatlısını deneyebilirsiniz. İçi ceviz dolu üzeri fıstıkla süslenmiş ve şerbetini iyice çekmiş karakuş tatlısına siz de ‘hayır‘ diyemeyeceksiniz. Adana mutfağında meşhur olan bu tatlıyı Masterchef ekranlarında yarışan Alican Sabunsoy pişirmek istedi.Memleketinin bir tatlısı olduğunu söyledikten sonra karakuş tatlısı Google’da trend aramalar listesine girdi. Peki bu kadar merak edilen karakuş tatlısı nasıl yapılır? Püf noktaları nelerdir?

KARAKUŞ TATLISI TARİFİ:

MALZEMELER

Hamuru için;

4 su bardağı un
4 yemek kaşığı yoğurt
1 yumurta
2 tatlı kaşığı tuz
4 yemek kaşığı sıvı yağ

İçi için;

1 su bardağı ceviz
Tarçın ve toz şeker

Şerbeti için;

2 su bardağı su
2 su bardağı şeker
Limon

YAPILIŞI

Geniş bir kabın içerisinde hamur malzemelerini homojen kıvama gelene kadar yoğurun. Üzerini örterek tam 45 dakika bekleyin. 

Dinlenen hamuru iki bezeye ayırın. Daha sonra her ikisi de incecik şekilde açın. açtıktan sonra iki ucundan katlayın ve cevizli harcı içerisine ekleyin. Kalan hamuru da üzerine katladıktan sonra ince uzun bir hamur elde edin.

Hamuru şekildeki gibi büzdükten sonra parçalara ayırın.

Tüm hamur için aynı işlemi yaptıktan sonra kızgın yağın içerisinde kızartın.

Önceden hazırlanan soğuk şerbeti kızarttığınız hamurların üzerine dökün.

Güzelce çektikten sonra servis edebilirsiniz.

Afiyet olsun…

Az bilinen aparatiflerden olan hibeşi evinizde kolaylıkla yapabilirsiniz. Yemeklerin yanından servis edebileceğiniz lezzetli bir sos tarifi arıyorsanız bu tarif tam size göre. İşte sizlere hem kahvaltılarda ekmeğe sürerek hem de et yemeklerinin yanında servis edebileceğiniz hibeş tarifi::

Hibeş, Antalya’ya özgü, tahin, limon, sarımsak ve kimyon ile yapılan lezzetli bir mezedir. Son derece lezzetli bir soğuk meze çeşidi olan hibeş, dilerseniz akşam et yemeklerinin yanında dilerseniz de kahvaltıda tüketebilirsiniz.  Hafif lezzeti ve bir o kadar da lezzetli olan bu mezenin yapımı çok basit. Yemek yapmaya yeni başlayanlar için hibeş, iyi bir seçim olacaktır. Et ve tavuk yemeklerinin yanına çok yakışan hibeş, ana yemeklerinizin yanına yancı olarak hazırlayabilir ya da sadece meze sofralarında kızarmış ekmek üzerine sürerek yiyebilirsiniz. Peki hibeş nasıl yapılır?

HİBEŞ TARİFİ:

MALZEMELER

250 gram tahin
Bir çay bardağı su
4 adet taze sıkılmış limon suyu
3 silme tatlı kaşığı toz kimyon
4 silme tatlı kaşığı tatlı toz kırmızı biber
1 silme tatlı kaşığı toz karabiber
6 diş sarımsak
1,5 tatlı kaşığı tuz

YAPILIŞI

Tahini su ile açarak bir süre karıştırın. 

Daha sonra içine limon suyunu katın. 

Sarımsakları soyarak havada dövün ve karışımın içine atın. 

Son olarak içine baharatları katın ve iyice karıştırın. 

Bu işlemlerin ardından mezeyi servis tabağına alarak servis edin. 

Afiyet olsun…

Son günlerin en popüler börek tarifleri arasında yer alan bir lezzeti sizlerin beğenisine sunuyoruz. Hem sebze sevenlerin bayılacağı hemde kıymalı börek sevenlerin oldukça beğenerek yiyeceği bülbül yuvası enfes bir lezzet. Eğer siz de evinizde bülbül yuvası böreğini hazırlamak istiyorsanız mutlaka hazırladığımız tarifi denemelisiniz.

Sıradan lezzetlerden sıkılanlar için muhteşem bir tarifimiz var. Yapımı pratik, görsel olarak tam da çay sofralarına yakışan bülbül yuvası böreği çok popüler oldu. Evinizde bulunan malzemelerle hazırlayabileceğiniz bülbül yuvası böreği, tadıyla akıllara durgunluk verecek.Eğer “bülbül yuvası böreği tarifi, bülbül yuvası böreği nasıl yapılır” meral ediyorsanız hazırladığımız içeriğimize göz atmalısınız. İsteğe göre iç malzemesini değiştirebileceğiniz bülbül yuvasını böreğini misafirleriniz de çok beğenecek.

BÜLBÜL YUVASI BÖREĞİ TARİFİ:

MALZEMELER

4 adet yufka
Yarım kilo ıspanak
1 adet soğan
3 yemek kaşığı sıvı yağ
Karabiber
Kırmızı toz biber
Pul biber
Tuz

Sosu için;

1 çay bardağı süt
Yarım çay bardağı sıvı yağ

Üzeri için;

Yumurta sarısı
Kaşar peyniri

YAPILIŞI

Öncelikle doğanları küçük küçük doğrayıp sıvı yağda güzelce kavurun. Ardından ıspanakları yıkayıp doğrayın. Soğanlarla beraber kavurmaya devam edin.

Suyunu çekene kadar pişirdikten sonra baharatları ve tuzu ilave ederek karıştırın.

Daha sonra ayrı bir kasenin içerisinde süt ve sıvı yağı karıştırın.

Masaya yufkayı serin ve bu karışımdan fırça yardımı ile sürün. 

Sonra üçgen yufkayı iki parmak kala na kadar küçük oklavaya sarın yanlardan elinizle büzdürün ve oklavayı çıkarın.

Çıkardıktan sonra yuvarlak yapıp, orta kısmına ıspanaktan koyup yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin.

Üzerine yumurta sarısı sürüp 200 derece fırında pişirin.

Pişmeye yakın üzerlerine rendelenmiş kaşar peyniri koyup tekrar kaşar peyniri eriyene kadar bekletin.

Sıcak sıcak servis edebilirsiniz.

Afiyet olsun…

Sedef ciddi bir deri hastalığıdır. Genetik ya da çevresel faktörlerden kaynaklı ortaya çıkar. Bazı kimselerde yıllarca süren sedef hastalığı bazılarında ise birkaç yıla geçer. Derideki lezyonların hasar alması ile ortaya çıkan sedef hakkında bilinmesi gereken her şeyi sizler için derledik. Peki sedef hastalığı nedir? Sedef hastalığı bulaşıcı mıdır? Sedef hastalığı belirtileri nelerdir? Haberin detayında sorularının yanıtını bulabilirsiniz.

Ölü hücrelerin bir araya gelmesiyle cilt renginden farklı bir tonda ortaya çıkan sağlık sorununa sedef hastalığı denir. Genetik olan bu hastalık anne ve babadan çocuğa geçebilir. Aynı zamanda psikolojik rahatsızlıklar ya da bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi durumlardan sonra da görülebilir. Bazı uzmanlar kandaki beyaz hücrelerin oranının artmasını da bu hastalığın ortaya çıkmasına neden olabileceğini vurguluyor. Ancak bu hastalığın nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ayrıca sedef hastalığı herhangi bir virüs ve enfeksiyondan kaynaklanmadığı için bulaşıcı değildir. Dört çeşit sedef hastalığı vardır; 

En sık karşılaşılan sedef hastalığı plak tipi olandır. Bu hastalık genellikle dirsek ve dizlerde görülen kızarıklık, pullarla oluşur.

Genellikle derinin katlanma bölgelerinde görülen çeşide ters sedef denir. Bazen görüntüsü nedeniyle egzama ile karıştırılır.

Ciltteki sıvı dengesizliği ile ortaya çıkan eritrodermik sedef kızarıklık ve deri dökülmesi belirtileri ile kendini gösterir. En nadir görülen çeşittir.

Çocuklarda sıklıkla rastlanan damla tipi sedef, tüm vücuda yayılabilir.

SEDEF HASTALIĞININ NEDENLERİ NELERDİR?

Sinirsel bozukluklardan ortaya çıkan psikolojik rahatsızlıklar 

Vücutta ciddi miktarda ortaya çıkan D vitamini

– Bademcik ve idrar yolu iltihabı

Dişlerin enfeksiyon kapması

Deri yolunun kaşıntı ile hasar alması

Kronik ilaçların yan etkileri

Daha önceden ortaya çıkan cilt problemleri de sedefe zemin hazırlar.

SEDEF HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Vücudun her yerinde kırmızı leke veya beyaz pul gibi şekiller

Cildin yüksek oranda tahriş olması

Tırnaklarda kalınlaşma, deri döküntüsü, çatlaması ve kaşınması 

Nadiren de olsa eklem ve kemiklerde görülen tutulma

SEDEF HASTALARININ DİKKAT ETMESİ GEREKENLER

Güneş ve deniz lekeleri azaltıcı özelliği vardır. Bunun nedeni ise D vitamini eksikliğinin giderildiği için lekeler iyileşme gösterebilir. Deniz suyunda da bulunan çözücü mineraller lekelerin giderilmesini destekler.

Kış aylarında yaşanan deri kuruluğuna karşı önlemler alınmalıdır. Çünkü kuru cilt sedef hastalığını tetikleyen ve artıran önemli bir faktördür. Bunun için su bazı yüksek olan kremler kullanılmalıdır.

Düzenli banyo yapmak lekelerin şiddetini yatıştırır.

Stres ve depresyon gibi hastalıkların yaşanmaması için kendinizi mutlu hissettirecek yönelmeler yapılması gerekir.

DR. FERİDUN KUNAK’TAN SEDEF HASTALIĞINA DOĞAL ÇÖZÜM!

SEDEF HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Tanısı zor bir hastalıktır. Deriden alınan parçalarla lekelerin sedef olup olmadığı teşhis edilir. Sedef hastalığı kimi hastalarda sadece bir bölgede ortaya çıkarken bazı hastalarda tüm vücudu kaplar. Dermotologlar bu duruma göre tedavi yöntemi uygular. Çünkü tüm vücuda yayılmış sedef, ilerleyen zamanlarda hastanın bağışıklığını tamamen çökerterek, kemik iltihaplanmasına neden olur. İlaç tedavisi olan bu hastalık tamamen yok olmaz. Nükseden sedef hastalığı için uzmanlar hastalara kaşıntı ve dökülmeye karşı nemlendirici krem verir.

“Meyvelerin kralı” olarak adlandırılan mangonun insan sağlığına inanılmaz faydaları olduğunu biliyor musunuz? Keşfi çok eski çağlara dayanan mango hakkında merak edilenleri araştırdık. Kırmızı kan hücrelerini artırarak kansızlığın önüne geçer. Peki mangonun faydaları nelerdir? Mango hangi hastalıklara iyi gelir? Düzenli mango tüketirseniz ne olur? Vücudun ihtiyacı olan vitamin ve minerali karşılayacak kadar güçlü olan mangoya dair her şey haberin detayında…

Tropik bir meyve olan mango, Hindistan’dan dünyaya yayılmıştır. Asya ülkelerinde faydaları sayesinde kutsal görülen mango, isim kökü olarak ingilizcedir. Eti bol bir meyve olan mango sıvı oranı yüksektir. Farklı bir tadı olan mango, uzun süre tüketilmek için soğutma yöntemi kullanılarak yıl boyu muhafaza edilir. Birden fazla çeşidi olduğundan tadı da farklılık gösterir. Erik ve kavuna benzetilen tadı dışında doğada bulunan en güçlü lif kaynağıdır. Farklı tüketilme yöntemleri olan mango kimi yerde yemek olarak kimi yerde tatlı olarak tüketilir. Son yıllarda diyetisyen uzmanları kilo vermek için kendilerine başvuran hastaların diyet listelerinde ilk sıralarda yer almasını öneriyor. Uzun süre tokluk hissi veren mangoyu bazıları gün içerisinde üç öğünde farklı çeşitlerde tüketir. Mango protein, doymamış yağ, kalsiyum, fosfor, demir, çinko, potasyum, magnezyum, beta karoten, tiamin, amino asitler, riboflavin A ve B vitamin kompleksi bakımından oldukça zengindir. Bu sayede vücudun ihtiyacı olan her şeyi karşılar. 

MANGONUN FAYDALARI NELERDİR? 

Meyvelerin kralı olarak adlandırılan mango ile ilgili birçok araştırmaya konu oldu. Yapılan araştırmalardan birinde antioksidan bileşikleri içeren mango, hücrelerin enfeksiyon ve bakterilerden olumsuz etkilenmesini önler. Kuersetin, isoquercitrin, astragalin, fisetin, gallik asit ve metilgallatın maddeleri sayesinde meme, lösemi ve prostat kanserlerinin gelişmesini engeller. 

Mango el ile iyice ezildikten sonra yüze direk sürülüp yarım saat bekletilince, cilt yüzeyindeki açılmış gözeneklerin temizlenmesini sağlarken açılmış gözeneklerin sıkılaşmasını destekler. Ayrıca sivilcelerin oluşumunu önlerken cildin kırışmasını engeller. 

A vitamini bakımından zengin olan mango, günlük gözün ihtiyacı olanının yüzde 25’ini karşılar. Özellikle günümüzde giderek yaygınlaşan göz kuruluğu ve enfeksiyonlarını engelleyerek gözün daha iyi görmesini artırır. Ayrıca gece körlüğünün de önüne geçer. 

Vücut için alkali oldukça önemli bir maddedir. Bu madde sayesinde organların işlevselliği artar. Mango tartarik asit, malik asit ve sitrik asitler sayesinde bunu sağlar. Böylece vücudu hem temizler hem de potansiyelini artırır.

Yüksek lif sayesinde metabolizmayı düzenler. Böylece vücudun yağ birikimini önler. İçerdiği C vitamini sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Hastalıklara karşı kalkan oluşturan  mango, vücutta ödem birikmesinin önüne geçer. Bu özelliği sayesinde kemik ve kas ağrılarını iyi gelirken içerdiği kalsiyum sayesinde de kemiklerin güçlenmesini destekler. İleri yaşlarda görülme ihtimali olan kemik erimesi gibi hastalıkların önüne geçer. 

Kan hücrelerini artırarak kansızlığa iyi gelir. Anemi gibi hastalıkların tedavisinde doğal ilaç olarak kullanılır. Sadece kan yapmaz aynı zamanda kandaki mikrop ve enfeksiyonların oranını düşürür. 

Uzmanlar hamile ve gelişim çağındaki kişilerin bol bol tüketmesini tavsiye eder.

MANGO EN SAĞLIKLI NASIL TÜKETİLİR?

Mango tüketilmeden önce bol su ile yıkanması gerekir. İyice temizlendikten sonra kabuklarını soyup iç meyvesini püre haline getirin. İçerisine pudra şekeri dökerek tüketebilirsiniz.

4 orta boy ceviz ve bir avuç fındıkla beraber ezip sabah kahvaltısı yerine bir bardak süt ile beraber içiniz.

Tere otu, maydanoz ve mangoyu dilimleyip içerisine bir miktar limon sıkıp öğle yemeği yerine geçirebileceğiniz bir salata olabilir.

Ani şeker düşmesinde ya da yorgunluk gibi durumlarda bir bardak sıkılmış mango suyu tüketerek bu rahatsızlıkların önüne geçebilirsiniz. 

Bilim literatüründe deviasyon denilen burun kemiği eğriliği muayene edilmeyene kadar fark edilmeyen bir hastalıktır. Kendiliğinden ya da genetiksel faktörlerden dolayı ortaya çıkan hastalık hakkında merak edilen her şeyi sizler için araştırdık. Peki burun kemiği eğriliği (Deviasyon) neden olur? Burun kemiği eğriliğinin belirtileri nelerdir? Tüm merak edilen soruların yanıtı haberin detayında…

Yüzün orta kısmında bulunan ve dışa doğru çıkan iki delikten oluşan yapıya burun denir. Burun insan vücudunun nefes almasını sağlayan temel organlardan biridir. Kanallar ağzın da dahil olduğu yutağa bağlıdır. Burnun içerisinde mukus tabakası, kılcal damarlar ve kıllar bulunur. İç kısmının tüylü ve nemli oluşu sayesinde dışarıdan alınan hava böylece nemlendirilir ve temizlenir. Kılcal damarlar sayesinde alınan hava ısınır. Burun boşluklarından geçen hava, sinüs kanallarından geçer.  Buradan süzülerek temizlenen hava akciğerlere siner. Oksijen bu sayede kana daha rahat karışır. Burun aynı zamanda beş duyu organımızdan biridir. Koku almaya yarar. Kokunun burun tarafından algılanabilmesi için mukus içerisinde çözünür. Çözünen madde koku alma hücrelerini uyarır bu uyartı koklama ile beyne iletilir. Vücutta en çok fonksiyona sahip organ burundur. 

BURUN KEMİĞİ EĞRİLİĞİ (DEVİASYON) NEDEN OLUR?

Sağlıklı bir burun yukarıdaki gibi işler. Ancak çeşitli faktörlerden dolayı beyindeki kemik eğrilir. Bu da burun deliklerinin hasar almasına neden olur. Rahat hava alamayan kişi çeşitli hastalıklar yaşamaya başlar. Genetiksel faktörlerden dolayı ya da kişinin dışarıdan burna aldığı bir darbe sonrası burnun iki deliğini oluşturan kemik eğrilmeye başlar. Bununla beraber burundaki kıkırdakta hasar alır. Öncelikle 1 mm oynayan kemik burun yapısı değiştikçe artar. 5 mm ulaşan eğrilik en tehlikelisidir. Belirli yaşlara kadar gelişen kemikten dolayı yaşanan bu rahatsızlık ilk olarak belirti göstermez. Bu yüzden hasta sık sık üst solunum yolları hastalıkları yaşadığını zanneder. Bu yüzden üstüne düşmez. Ancak detaylı bir tedavide ortaya çıkar. Özellikle uzun süreli geçmeyen burun tıkanıklığı hastanın hem bedensel hem de yaşamsal hayatını olumsuz etkiler. 

BURUN KEMİĞİ EĞRİLİĞİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Birçok belirtiler yaşanır. Çünkü vücudun temeli olan burun sadece solunumu değil. Tüm fonksiyonları olumsuz etkiler. Özellikle fiziksel yorgunlukla başlayan belirtiler beraberinde birçok semptomda getirir.

Ağızdan nefes alıp veren hasta kuruluğa ve kokuya neden olur.

Ağız içerisinde artan hava enfeksiyon oranını artırır. Dişlerin enfeksiyon kapmasını sağlar. 

Yorgunluk, huzursuzluk ve iştahsızlık gibi rahatsızlıklar ardı sıra yaşanır.

Bitmeyen hapşırma ritüelleri yaşanır.

Üst ve alt solunum yollarında sürekli olarak yaşanan hastalıklar,

Yüz kemiklerinde genel olarak artan ağrılar,

Gün içinde artan uyku isteği gibi semptomlar burun kemik eğriliğinin habercisi olabilir.

BURUN KEMİĞİ EĞRİLİĞİNİN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Burun kemiği eğriliğinin herhangi bir ilaç tedavisi yoktur. Kemik eğriliğinde ameliyat olmazsa olmazdır. Ancak tek çözüm ameliyat değildir. Çünkü bunun nüksetme oranı yüzde yüzdür. Burun bütün yüz yapısını etkilediğinden ameliyat hem estetiksel hem de sağlıksal yapılır. Ayrıca kılcal damar fazla olduğundan ameliyatın riskleri de bulunmaktadır. Ameliyat hem lokal hem de genel anestezi yapılır. Konfor için genellikle genel anestezi istenir. Ameliyat ortalama 2-5 saat arasında sürer. 10 gün boyunca tamponla dolaşan hasta 10 günün sonunda tampon çıkartılır. Burundan buruna değişen bu süreçte hasta uzun süre gözlük kullanamaz. Ayrıca herhangi bir travmadan uzak durmalı. 

Anne ve babaların bebekleriyle ilgili en çok merak ettiği konulardan biri de, onların ne zaman konuşabilecekleridir. Peki, bebeğin erken konuşması mümkün mü? Bebeklerde konuşmayı hızlandırmak için neler yapılabilir? Bebekler ilk ne zaman konuşur? Bebeklerde aylara göre konuşma evreleri neler? Bebeklere konuşma nasıl öğretilir? Kız çocukları mı yoksa erkek çocukları mı daha erken konuşur? Anne ve babaların bebek gibi konuşması doğru mu? İşte bebeklerde dil gelişim süreci…

Anne ve babaların bebekleriyle ilgili en çok merak ettiği ve sabırsızlıkla gelmesini istediği dönemden birisi de bebeklerinin ‘anne’ mi yoksa ‘baba’ mı diyeceği günlerdir. Neredeyse her anne-baba belli bir yaş aralığına gelen bebeklerinin anlamsız çıkan seslerini duymak istedikleri kelimelere benzeterek agulamalarını bile o kelimelerle bağdaştırabilir. Bebeğin doğduğu zamandan itibaren ki ilk üç yıl beyin gelişimin olgunluk gösterdiği, konuşma ve dil gelişiminin en yoğun ilerlediği bir süreçtir. Bebekli ve çocukluk döneminde dil gelişiminin sağlanması için çok önemli bir aralık vardır, bu aralık boyunca dil gelişimi olması gerektiği gibi ilerlemezse lisan öğreniminde güçlükler görülebilir. Bebeklerin ilk olarak ne zaman konuşacağını merak eden anne ve babaların bebeklerdeki dil gelişimi ile ilgili bilmesi gereken noktaları sizlere derledik. Bebeğin konuşmaya yönelik ilk sinyalleri alması ile konuşma evresi sonrasında dikkat edilmesi gereken bazı hususları yazımızda okuyabilirsiniz…

BEBEKLERDE KONUŞMA EVRELERİ NELER?

9 ay kadar bir hamilelik sürecinden sonra bebekleriyle bir an önce sözlü iletişimde olmak isteyen anne ve babalar, bebeklerin gelişimini yakından takip etmelidir. Aydan aya değişebilen dil gelişiminde, 0-2 aylık olan bebekler ihtiyaçlarını bedensel yani ağlayarak karşı tarafa geçirebilir iken ya da jest mimiklerini kullanırken kendilerini ifade edebilir. Peki bebeklerdeki diğer konuşma evreleri neler? İşte cevabı…

İlk 3 aylık dönemlerde bebekler ses çok fazla çıkarmaz ancak sürekli göz teması ile iletişime girerler. Yalnız unutulmamalıdır ki bebeğin ağlarken çıkardığı sesin tonu bile karnının acıktığını veya bir şeylere sinirlendiklerini bile belli edebilir. 6-9 aylık evrede ise bazı temel seslerin çıkartabilen bebekler, yavaş yavaş sesli oyuncaklarla tanıştırılmaya başlanmalıdır. 9-12 aylık bebekler ağızlarından çıkan sesleri kontrol ederek daha da vurgu yapmaya başlarlar. 12-18 aylık bebeklerde ise artık ana dillerine hakim olmaya başlarlar ve anlamsız da olsa kendi lisanından kelimeler çıkabilir.

0-3 AY

Ses duyunca korkarlar.

Duydukları sese gülerler ya da sessizleşirler.

Annesinin seni bilir, tanırlar.

Agulamalar başlar.

İhtiyaçlarını ifade etmek için ağlarlar.

4-6 AY

Gözleriyle sesin çıktığı yeri takip ederler.

Sesli oyuncakları fark ederler

Müziğe ilgilidirler.

Oyun sırasında agularlar.

Hece tekrarlarına başlar

7 AY-1 YAŞ

Konuşulduğu zaman dinlemeyi bilirler.

Basit nesnelerin isimlerini bilirler.

Sorulara karşılık verirler.

Heceler tekrarlanır.

İletişim amaçlı hareketler kullanılır.

İlk doğum gününde bazı kelimeler söylenebilir.

BEBEKLER NE ZAMAN KONUŞABİLİR? BEBEKLER EN GEÇ NE ZAMAN KONUŞUR?

Bebeklerde ilk 1 yaştan sonra büyük ihtimalle “anne”, “baba”, “kitap”, “top”, “araba”, “merhaba” gibi bazı seçili kelimeler kendiliğinden gelecektir. Bebeklerde konuşma süreciyle ilgili yaygın olarak merak edilen konulardan birisi cinsiyetin bebeklerde dil gelişimi üzerinde etkili olup olmadığıdır. Gündelik yaşantımızda da gördüğümüz gibi bıcır bıcır konuşan kız çocukları erkek çocuklarına göre daha çok ve hızlı konuşmaya başlar.

BEBEKLER NE ZAMAN KELİMELERİ VE CÜMLELERİ SÖYLER?

Birkaç farklı kelimenin peş peşe gelmesi sonucunda oluşan cümleleri ilk etapta çıkarmak neredeyse imkansızdır. 2 yaş civarında olan bazı bebekler sıfat, fiil ve bazı zarfları kullanarak cümleler kurabiliyorken bazıları sadece kelimelerle iletişim kurar. Dil gelişimini desteklemek için resimli kitaplardan hikayeler okunabilir, fotoğraflar üzerine konuşmalar yapılabilir. Gün içerisinde yaşanan kısa olaylar bile betimlenebilir. Geçmiş ve geleceğe dair konuşmakta bir diğer aşama olacaktır.

Bebeklerin daha kolay konuşmasını sağlayacak kelimeler:

1-Anne
2-Baba
3-Bebek
4-Süt
5-Su
6-Güle güle
7-Top
8-Evet
9-Hayır
10-Köpek
11-Kedi
12-Burun
13-Göz
14-Muz
15-Daha

BEBEKLERİN DİL GELİŞİMİ NASIL DESTEKLENİR?

Uzmanlar, bebeklerin çıkardığı garip seslerde, ebeveynlerin de bebekleriyle birlikte sesleri taklit etmesinin dil gelişimi açısından yararlı olacağını savunuyor. Bu nedenle bebeğinizin normalden daha erken bir zamanda konuşma sürecini hızlandırmak istiyorsanız, onunla tane tane konuşmaya özen göstermelisiniz. 

Ninni söylediğinizde ya da onunla konuştuğunuzda, kullandığınız kelimeleri doğru bir şekilde telafuz edebilmek, bebeğiniz için anlamlı bir hale geldiği zaman dil gelişimini destekler nitelikte olacaktır. Bu yüzden bebeksi kelimelerle cümle kurmak yerine, gerçekçi konuşarak, dil gelişimine uygun koşullar oluşturmalısınız. Peki, bunun dışında neler yapılabilir?

BEBEKLERLE NASIL KONUŞULMALI? BEBEKLERDE DİL GELİŞİMİNİ UYARMANIN YOLLARI

1- Bebeğinizin daha çabuk konuşabilmesi için göz teması kurarak, onunla sık sık konuşun.

2- Cümle kurduktan sonra bir müddet bekleyin ki, söyleyeceklerinize tepki verebilecek fırsatı olsun.

3- Hep aynı ses tonunda konuşmak yerine farklı sesler çıkartarak konuşun. Böylelikle bebeğiniz farklı sesleri de taklit edebilecektir.

4- Abartılı mimiklerle konuşarak bebeğinizin dikkatini kendinizde toplayabilirsiniz

5- Aşkım, canım, cicim gibi kelimeler kullanmamaya dikkat etmelisiniz. Bunun yerine ismiyle hitap etmelisiniz.

BEBEKLERİN KONUŞMASI İÇİN NE YAPILMALI?

Dünyaya geldiklerinden beri isteklerini ve şikayetlerini ağlama yoluyla belirten bebekler, zamanla çevresindekilere bakarak onları taklit etmeye çalışır. Bu taklit döneminde ebeveynlerin gözlerinden kaçan en önemli detay ise bebeklerin kendisiyle konuşulmasını ve göz teması kurulmasını beklemeleridir. Böylelikle ebeveyniyle daha yakın temasta bulunan bebekler, konuşma sürecine daha kolay geçiş yaparlar. Konuşmaya yönelik atılan ilk belirtiler ise damak, dil ve dudak hareketlerini kapsayan baloncuk çıkarma, emme ve çiğneme gibi hareketlerdir. Bu hareketlerin sonucunda ortaya çıkan agulamalar konuşmanın ilk adımları olarak görülmektedir.

BEBEK GİBİ KONUŞMAK DOĞRU MU? BEBEKSİ KONUŞMALAR…

Bebeklerde beyin gelişimin devam ettiği ilk üç yılda anne ve babanın desteği çok önemlidir. Bu dönemde anne ve babalar, bebeklerinin konuşması için teşvik edici çalışmalar yaparak pratik yapmalıdır. Ancak bu pratikleri uygularken ailelerin bebek gibi konuşmaya çalışmaları dil gelişimi açısından hiç doğru değildir.