Şunun için etiket arşivi: Sağlık

Kemiklerde görülen kırıklıklar genelde travmalara bağlı oluşuyor. Fakat yaygın bir kırılma şekli olan kırık köprücük kemiği yaygın görülen bir yaralanma şeklidir. Genellikle düşme ya da omuz darbesi sonrasında oluşmaktadır. Maç esnasında oyun oynarken sol omuz köprücük kemiği kırılan Edin Visca sonrasında köprücük kemiği merak konusu oldu. Peki köprücük kemiği nedir ve köprücük kemiği kırığı kaç günde iyileşir?

İnsandan insana farklılık gösteren köprücük kemikleri, omuz ile göğüs arasında bulunan boyun bölgesinde yer almaktadır. Yaygın bir yaralanma türü olan ve tüm yaş gruplarında görülen köprücük kemiği kırığı, ‘Klavikula’ kırığı olarak da bilinmektedir. Bu kırıklar genellikle omuz üzerine sert bir biçimde düşmelerde görülmektedir. Bu kırık türü Trabzonspor ile Fatih Karagümrük karşılaşmasında yere düşmesi sonucu sol köprücük kemiği kırılan futbolcu Edin Visca’dan sonra merak konusu olmaya başlandı.. Hızlı bir şekilde araştırılmaya başlanan köprücük kemiği hakkında detaylı bilgi haberin devamında yer almaktadır…  Peki köprücük kemiği nedir ve köprücük kemiği kırığı kaç günde iyileşir?

Köprücük kemiği

KÖPRÜCÜK KEMİĞİ NEDİR?

İnsan anatomisindeki sternum (göğüs kemiği) ile kürek kemiği arasında bulunan, yetişkin bir insanda ortalama 15 cm boyunda görülen ince uzun bir kemiktir. Sinir ve damarlara yakın bir kısımda bulunmasından dolayı oldukça önemlidir. 

KÖPRÜCÜK KEMİĞİ KIRIĞI NEDİR?

Köprücük kemiği kırığı, yaygın bir yaralanma olarak görülmektedir. Düşme, spor ve trafik kazaları köprücük kemiğinin kırılmalarında yaygın gösterilen durumlar arasındadır. Klavikula kırıklarının yaklaşık %3’ü çocuklarda, genç erişkinlerde ve yaşlılardan oluşmaktadır. Oluşan kırık, kemiği ciddi şekilde etkilemiş damarlara ve sinirlere de zarar vermişse cerrahi müdahale gereklidir. İyileşme süreci yaşa oranlar değişmektedir. Bu durum yetişkinlerde 6-8 hafta, çocuklarda 3-6 hafta arasında sürmektedir.

Köprücük kemiği kırığı nedir

KÖPRÜCÜK KEMİĞİ KIRIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kırık köprücük kemiği geçirirseniz semptomları şu şekilde gözükmektedir:

  • Omuzu hareket ettirdiğinde oluşan şiddetli ağrı
  • Omuz kısmında hassasiyet, morarma ve artan ağrı
  • Sertliklerin oluşması ve omuzu hareket ettirememe
  • Omuzu hareket ettirdiğinde gıcırdama ya da çatırdama sesi
  • Koldaki sinirler zarar görürse karıncalanma ve uyuşma hissi
  • Nadir bir durum olarak görülen kemiğin dokuya zarar vermesi durumunda kanamanın meydana gelmesi

Köprücük kemiği kırığı

Alerji, vücudun zararlı olmayan bazı maddelere karşı etkilenmesi ya da psikolojik olarak aşırı reaksiyon göstermesi durumuna denir. Bunlardan en sık görülen besin alerjisidir. İnsanların bir çoğu bazı etlere karşı alerjik reaksiyona sahiptir. Yeni yılın yaklaşmasıyla birlikte en çok aratılan hindi eti alerjisi ise bunlardan biridir. Peki hindi eti alerjisinin belirtileri nelerdir?

Besin alerjisi oldukça sık görülen bir durumdur. Çocukların %8’lik bir dilimini kapsarken yetişkinlerde bu durum %2’dir. İnsanlar sığır, kuzu, av hayvanları ya da kümes hayvanlarına karşı alerjik reaksiyonlar göstermektedir. Yeni yılın yaklaşması ile birlikte bir gelenek haline gelen hindi eti de sıkça araştırılmaya başlandı. Kolesterol açısından düşük ama protein açısından yüksek olan hindi eti, bazı insanlarda farklı reaksiyona neden olmaktadır. Peki yeni yıla girerken bu kadar popüler olmayı başaran hindi etinin alerjik belirtileri nelerdir?

Hindi etinin alerjik belirtileri

HİNDİ ETİNİN ALERJİK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Alerjik reaksiyonlar vücudun bağışıklık sisteminde hindi etinde bulunan bazı maddelere karşı tepki gösterebilirler. Zararlı olarak gördüğü maddelerle bağışıklık sisteminde savaşmak için tepki bir antikor üretir. Vücudun bir sonraki hindi eti ile karşılaşma durumunda bu antikorları salar ve reaksiyon belirtileri kısa bir süre sonra ortaya çıkmaktadır.

Hindi eti

Reaksiyonlar kişiden kişiye değişmektedir. Hafif ya da şiddetli bir şekilde gözüken belirtiler şunlardır:

  • Baş ağrısı
  • Vücutta meydana gelen döküntü
  • Genelleştirilmiş doku şişmesi
  • Hazımsızlık ve mide bulantılarının yaşanması
  • Karnında gerçekleşen şiddetli ya da hafif kramplar
  • Kusma 
  • Burun akıntısı
  • Kalp artışlarında hızlanma
  • Atım krizleri geçirme ve vücutta sıcaklık hissetme
  • Hapşırma 

Geçirilen bu semptomlar, anafilaksi anında acil müdahale edilmezse bayılma, şok ya da solunum yetmezliğinden ölüme kadar götürmektedir.

hindi eti alerjisi belirtileri

Daha net tabirle ifade edilen kan zehirlenmesi oldukça önemli olarak biliniyor. Tekli ya da çoklu organ yetmezliği sebebiyle ölüme kadar giden bu ciddi rahatsızlık “sepsis” olarak da adlandırılıyor. Peki kanda enfeksiyon belirtileri nelerdir? Kandaki enfeksiyon nasıl tedavi edilir?

Mikroorganizmaların kana karışmasıyla başlayan bu süreç vücudun herhangi bir kısmında meydana gelen bağışıklık sisteminin vermiş olduğu tepki ile organlarda ve dokularda hasar bırakmaktadır.

Kanda oluşan enfeksiyon sonunda bağışıklık sistemi vücuda tepki verir. Organ yetmezliğinden ölüme kadar giden bir yol söz konusudur. Bu durum teşhis edildikten sonra hemen tedaviye başlanması gerekmektedir aksi taktirde ok ağır tablolar seyir edebilir.

enfeksiyon

 KANDA ENFEKSİYON BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kanda meydana gelen enfeksiyon sonucunda vücut bazı belirtilerle buna karşılık verir. Bu belirtilerden bir kaçının gözükmesi konusunda doktora baş vurulması gerekir. Hayatı tehdit eden bir durum olan kandaki enfeksiyon ne kadar erken sürede teşhis edilip tedavi sürecine başlanırsa organ hasarlarının engellenebilmesi de o kadar yüksek olur. Kanda enfeksiyon yaşayan kişilerin göreceği ilk belirtiler şu şekilde olacaktır; 

  • Nefes almakta zorlanma
  • Kalp atışlarında hızlanma
  • Solunum hızında sıklaşmalar
  • Üşüme ve vücutta titreme hissi
  • Ateşin 38 dereceden yukarıda olması

Sıraladığımız bu belirtiler kan da yaşanan enfeksiyonlarının vücutta göstereceği ilk belirtiler olmaktadır. Enfeksiyonda artış gözükmeye başladıkça belirtilerde farklılaşma  meydana gelmektedir. İleri aşamalarda meydana gelecek belirtiler ise şu şekilde sıralanır;

  • Cilt renginde meydana gelen değişmeler ve solma
  • Solunum problemleri
  • Kandaki trombosit oranının değişmesi
  • İdrara çıkarken zorluk yaşanması
  • Kan basıncında düşmelerin meydana gelmesi
  • Kanda bulunan laktik asit oranının normalin üzerine çıkması
  • Kalpte ritim bozuklukları oluşması
  • Aşırı kilo kaybı 
  • Zihinde yaşanan bulanıklıklar ve bilişsel fonksiyonlarda azalma

Sepsisin yani kanda oluşabilecek zehirlenmelerin son aşaması olan ‘septik şok’ durumunun yaşanmasında ise yukarıda sıralanan belirtiler söz konusudur. Belirtilerin gözükmeye başladığı bu evrede organ yetmezliğinin oluşması kaçınılmaz olur.

KANDA ENFEKSİYONUN TEDAVİ EDİLİŞİ NASIL OLUR?

Sepsisin erken dönemde teşhis edilmemesi bundan nedenle tedavi sürecinde oluşacak geç kalım nedeni ile septik şok adı verilen ileri seviye kan enfeksiyonu ile karşılaşılıyor. Hastalığın bu aşamaya gelmesini önlemek için sepsis belirtilerini hissettiğiniz zaman kliniklere başvurmak gerekli. Kliniğe baş vuran ve sepsis tanısını alan hastalara ise şu tedavi yöntemleri uygulanmaktadır:

  • Ağrı kesiciler
  • Kortikosteroid olan ilaçlar
  • Düşük olan tansiyonun yükseltilmesine yardımcı olacak vazoaktif ilaçlar
  • İntravenöz enfeksiyonu engellemeye yardımcı olan antibiyotikler
  • Kan şekerini regüle edilmesini sağlamak için insülin enjeksiyonları

şeklinde tedavi süreci başlamaktadır.

Her geçen gün sosyal medya kullanımı artarken yapılan çalışmalar sosyal medyada aşırı zaman geçiren gençlerin depresyona daha yatkın hale geldiğini ortaya koydu. Ayrıca yüz yüze görüşmelere vakit ayırmak ise bu riski azaltıyor.

Sosyal medyayı aşırı kullanan gençlerin depresyona daha meyilli bir hale geldiği ortaya koyuldu. Bu eğilim gençlerin kendilerine has kişilik özelliklerinden bağımsız olarak gelişiyor. Journal of Affective Disorders Reports dergisinde yayınlanan araştırma, sosyal medya kullanımı, kişilik yapısı ve depresyon oluşumu arasındaki ilişkiyi inceliyor. Daha önceki çalışmalar depresyona girmenin birçok nedenini ortaya koysa da farklı kişilik özelliklerinin sosyal medya kullanımı ve depresyon ile nasıl bir ilişki içerisinde olduğu üzerine ilk kez çalışılıyor.

Günde 300 dakikadan fazla sosyal medya depresyonu tetikliyor

GÜNDE 300 DAKİKADAN FAZLA SOSYAL MEDYA DEPRESYONU ETKİLİYOR

Çalışma sonuçlarına göre yüksek derecede uyumlu olarak tanımlanabilecek kişiler, düşük düzeyde uyumlu kişilere göre depresyona girmeye %49 oranında daha az yatkın. Yüksek oranda nevrotik kişiler ise düşük düzeyde nevrotik bireylere göre iki kat daha fazla depresyona girme riski taşıyor. Kişilik özelliklerine göre depresyona girme riski değişiklik gösterse de, günde 300 dakikadan fazla sosyal medya kullanımı tüm kişilik özelliklerine sahip katılımcılarda depresyona girme eğilimini artırıyor.

Sosyal medyada aşırı zaman geçirmek yüz yüze ilişkileri azaltıyor

Çalışmada 18-30 yaş arası 1000’den fazla genç yetişkin incelendi. Depresyon eğilimi hasta sağlığı anketlerine göre hesaplanırken günlük sosyal medya kullanım süresi kişilerin kendi beyanlarından alındı. Katılımcıların kişilik özellikleri ise açıklık, dürüstlük, dışa dönüklük, uyumluluk ve nevrotiklik olarak sıralanan beş özelliği baz alan bilimsel bir ölçümle belirlendi.

SOSYAL MEDYADA AŞIRI ZAMAN GEÇİRMEK YÜZ YÜZE İLŞKİLERİ AZALTIYOR

Bilim insanları sorunlu sosyal karşılaşmaların kişinin kendisi ve başkaları hakkındaki olumsuz düşüncelerini besleyebildiğini, sosyal medya kullanımı ile artan depresyon ilişkisinin buna bağlı olduğunu belirtti. Sıklıkla olumsuz içeriklerle karşılaşmak da bu hislerde artışı destekleyebiliyor. Ancak aşırı sosyal medya kullanımının getirdiği olumsuzlukların başında bireylerin başkalarıyla yüz yüze iletişim kurma ve ev dışında vakit geçirme süresinin azalması geliyor. Yüz yüze insan ilişkilerinden uzak kalan kişiler depresyona daha meyilli olabiliyor.

İnsanlarla yüz yüze de görüşmek sosyal medya deneyimini iyileştiriyor

İNSANLARLA YÜZ YÜZE DE GÖRÜŞMEK SOSYAL MEDYA DENEYİMİNİ İYİLEŞTİRİYOR

Depresyon dünya çapında ölüm ve sakatlıkların en önemli nedenlerinden olarak görülüyor. Bu nedenle araştırmanın sonuçlarının özellikle önleyici yaklaşımlarda değerlendirilmesi önemli görünüyor. Araştırmacılar insanların doğuştan gelen bir özellik olarak sosyal birlikteliğe ve karşılıklı anlayışa ihtiyaç duyduklarını, bu nedenle insanlarla sanaldan farklı ortamlarda da vakit geçirip ve gerçek duygular konusunda farkındalık geliştirmenin sosyal medya deneyimini de daha iyi bir düzeye çekebileceğini vurguluyor.

Kulak çınlaması genellikle basit bir sağlık sorunu gibi görülse de aslında bazı durumlarda önemli hastalıklarında habercisi olabiliyor.

Kulak çınlaması, işitme sisteminde meydana gelen baskı sonucu ortaya çıkan bir duyma bozukluğudur. Kulak çınlamanın ciddi bir rahatsızlık olup olmadığı uzman tarafından yapılan işitme testi sonucu konulur. Tek kulakta çınlama olması tümöre işaret olduğundan hastanın kulak MR çekilir. Ancak her çınlamanın nedeni farklı olduğundan önce kulak çınlamasının öyküsüne bakılır. Kardiyoloji uzmanı Dr. Kerem Temel, kulak çınlamasının hipertansiyonu tetiklediğini belirtti. Tansiyonun kanın damar duvarlarına yaptığı basınç nedeniyle beyinde ciddi hasarlara yol açabileceğini vurgulayan Temel, “tanıyı koymak için tansiyonun düzenli ölçülmesi gerekiyor” dedi. 

Kulak çınlamasının nedenleri nelerdir?

Kulak kiri, kulak enfeksiyonları, kulak zarında baskı

Kulak içi ve kulak dışı kireçlenme

Burundaki nefes bozukluğu

Orta kulakta oluşan iltihaplanma

Stres, depresyon gibi psikolojik durumlar

Telefonla uzun süre konuşma (Radyasyon dalgaalrına maruz kalma)

Hava şartlarına bağlı olarak; şiddetli rüzgar gibi nedenler kulakta çınlamaya neden olmaktadır.

Kulak çınlamasının tedavisi var mıdır?

İç kulağın kan dolaşımını düzenleyen ilaçlar verilir

Sessiz ortamlarda çınlama artıyorsa, müzik dinletilir

Hastaya işitme terapisi yapılır. Hasta rahatsız edilmeden arka fonda müzik dinletilirken aynı zamanda da dikkati dağıtılır. Bu yöntem çoğu zaman çınlamayı bitirir.

Kulak çınlaması genellikle basit bir sağlık sorunu gibi görülse de aslında bazı durumlarda önemli hastalıklarında habercisi olabiliyor.

Kulak çınlaması, işitme sisteminde meydana gelen baskı sonucu ortaya çıkan bir duyma bozukluğudur. Kulak çınlamanın ciddi bir rahatsızlık olup olmadığı uzman tarafından yapılan işitme testi sonucu konulur. Tek kulakta çınlama olması tümöre işaret olduğundan hastanın kulak MR çekilir. Ancak her çınlamanın nedeni farklı olduğundan önce kulak çınlamasının öyküsüne bakılır. Kardiyoloji uzmanı Dr. Kerem Temel, kulak çınlamasının hipertansiyonu tetiklediğini belirtti. Tansiyonun kanın damar duvarlarına yaptığı basınç nedeniyle beyinde ciddi hasarlara yol açabileceğini vurgulayan Temel, “tanıyı koymak için tansiyonun düzenli ölçülmesi gerekiyor” dedi. 

Kulak çınlamasının nedenleri nelerdir?

Kulak kiri, kulak enfeksiyonları, kulak zarında baskı

Kulak içi ve kulak dışı kireçlenme

Burundaki nefes bozukluğu

Orta kulakta oluşan iltihaplanma

Stres, depresyon gibi psikolojik durumlar

Telefonla uzun süre konuşma (Radyasyon dalgaalrına maruz kalma)

Hava şartlarına bağlı olarak; şiddetli rüzgar gibi nedenler kulakta çınlamaya neden olmaktadır.

Kulak çınlamasının tedavisi var mıdır?

İç kulağın kan dolaşımını düzenleyen ilaçlar verilir

Sessiz ortamlarda çınlama artıyorsa, müzik dinletilir

Hastaya işitme terapisi yapılır. Hasta rahatsız edilmeden arka fonda müzik dinletilirken aynı zamanda da dikkati dağıtılır. Bu yöntem çoğu zaman çınlamayı bitirir.

Halk arasında kansızlık olarak bilinen demir eksikliği çeşitli sağlık problemlerine yol açmakla birlikte çocukların okul başarısını da olumsuz etkileyebiliyor. Özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda, uzun süre demir eksikliği görülmesinin IQ’yu yaklaşık 10 puan düşürdüğü belirtiliyor.

2 yaş altındaki çocuklarda, uzun süre demir eksikliği görülmesinin IQ’yu yaklaşık 10 puan düşürdüğü belirtiliyor. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarında iştahsızlık, halsizlik gibi belirtileri dikkatle değerlendirmesi ve bir uzmana başvurması öneriliyor. Memorial Şişli/Ataşehir Hastanesi Pediatrik Hematoloji ve Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Betül Tavil, çocuklarda demir eksikliği anemisi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Kemik iliği vücutta kan yapımından sorumludur. Alyuvarlar, akyuvarlar, trombositler kemik iliği tarafından üretilmektedir. Kemik iliğinde bir sorun olduğunda, alyuvarların üretimi için gereken besinler alınmadığında ya da çocuğun demir ihtiyacı artığında anemi gelişebilir. Alyuvarların içindeki hemoglobin yaşa ve cinsiyete göre düşükse bu duruma anemi adı verilmektedir. Alyuvarların içinde bulunan hemoglobin dokulara oksijen taşımakla görevli bir moleküldür.

Hemoglobin düşük olduğunda vücuttaki dokulara yeterince oksijen taşınamaz. Bu durum çocuklarda şu belirtilerle kendisini gösterebilir:

Çocuğun diğer arkadaşlarının yanında aktif hareket etmemesi

– Oyun oynarken ya da koşarken, merdiven çıkarken çabuk yorulması

– Cildinde solukluk

– Cilt renginin sarı ya da toprağa dönük bir renk olması 

– İştahsızlık

– Fiziksel aktivitede kalp hızında artış

– Ciltte kuruluk

– Konsantrasyon eksikliği

– Ruh durumunda olumsuzluk

– El ve ayaklarda uyuşma

– Gelişme geriliği

Demirden zengin besinlerin yeterince alınmaması çocuklarda demir eksikliği anemisine neden olabilmektedir. Çocuk; kırmızı et, mercimek, kuru fasulye, kara üzüm pekmezi gibi besinleri yeteri kadar tüketmiyorsa anemi gelişebilir. Anemisi olan çocukta iştahsızlık artar.

Bebeklerde ilk iki senede demir eksikliği anemisi görülebilmektedir. Bebeklik ve küçük çocukluk döneminde demir eksikliği anemisi psikomotor ve bilişsel gelişimi geciktirip zeka düzeyini olumsuz yönde etkilemektedir. Demir eksikliği olan 2 yaşından küçük çocuklarda uyum ve denge sorunları görülmekte bu çocuklar daha içe kapanık ve çekingen davranmaktadırlar.

Bebeklerin annelerinden aldığı depo demiri doğumdan itibaren 4-6 ay için yeterli olmaktadır. Ancak bu süreden sonra yeterli demir alamayan bebeklerde demir eksikliği gelişebilmektedir. Bu nedenle anne sütü alan bebeklerde 5-6 aylıkken; anne sütü almayanlarda 4 aylıkken demir takviyesi başlanmalıdır. Aksi takdirde yeteri kadar demir alamayan bebeklerde bir yaşında demir eksikliği anemisi gelişebilir.

Bu durumun önüne geçmek için demir takviyesi önerilmektedir. Zamanında doğan bebeklere 4-6 aydan sonra, 1 mg/kg/gün dozunda; prematüre ve 2500 gr altında doğan bebeklere 2 aydan sonra 2 mg/kg/gün dozunda elementer demir içeren damlalar başlanmalıdır. 

Periferik yayma kan hastalıklarının tanısında yararlı bilgiler veren güvenilir bir laboratuvar yöntemidir. Anemi ve türünün saptanmasında da kullanılabilen en ucuz ve klasik yöntemlerden birisidir. Alınan bir damla kan lam adı verilen özel bir cama yayılıp yine özel boyalarla boyanarak hematoloji uzmanı tarafından mikroskopta incelenir. Böylece aneminin türü kolaylıkla saptanabilir.

Kilo vermek isteyenlerin diyet listelerinde ilk sıralarında yer alan kabağın aynı zamanda sağlığa da birçok faydası vardır. Sindirimi yenileyen bu mucize besin hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki kabağın faydaları nelerdir? Besin değeri yüksek olan kabak dünya da en çok tüketilen yiyeceklerin başında gelir. Haşlanarak ya da kızartılarak yenir. Yüksek oranda su içerir.

Lif bakımından zengin olan kabak,yaz aylarında manavlardaki yerini almaya başladı. Kış aylarında da tüketilmek için ise kurutularak kaldırılır. Dört çeşide sahip olan kabak, cucurbitaceae tohumundan elde edilerek sebze olarak tüketilir. 200 gram kabak ortalama 90 kcal enerjiye denk geldiğinden uzmanların bol bol tüketilmesini tavsiye ettiği besinler arasındadır. 7500 yıl önce keşfedilen ve hemen hemen her çeşit olarak tüketilen kabak, karoten alfa ve karoren beta maddeleri bakımından doğada en zengin sebzelerden biridir. Geniş bir yetiştirilme alanına sahip olan kabak, potasyum, fosfor, kalsiyum, magnezyum, sodyum ve demir bakımından da oldukça zengindir. Çiğ hali ile ttüketilebilen kabak, sinirleri yatıştırmada ve ve vücudu temizleme de de oldukça etkilidir. Kabağın içinde bulunan çekirdekleri sabit yağ barındırır. 

KABAĞIN FAYDALARI NELERDİR?

Vücuttaki serbest radikallerin çoğalmasını engelleyerek oluşma ihtimali olan tümör ve kanserli hücreleri azaltır.

Kabak içerdiği lutien maddesi sayesinde körlüğüne neden olan katarak gibi göz hastalığını önler. Bir bardak kabakta 500 miligram lutien maddesi bulunur.

 Zararlı toksinlerin idrar ve dışkı ile atılmasına yardımcı olur. 2 tane kabağı 1 bardak limon suyu ve 2 diş sarımsakla 20 dakika boyunca kaynatın. Günde bir bardak tüketmeye özen gösteriniz.

Çevresel faktörlerden hasara uğrayan omurganın yapısını güçlendirerek eklem ağrılarının yaşanma riskini azaltır. Aynı zamanda kabakta bulunan demir, magnezyum ve çinko mineralleri bir kemik hastalığı olan osteoporozanın ortaya çıkma oranını azaltır.

Yağ oranı düşük enerjisi miktarı yüksek olan kabak zayıflamak isteyenlerin vazgeçilmez besinidir. 

Potasyum ve magnezyum vitaminleri vücuttaki kötü kolesterol seviyesini düşürerek kalp hastalıklarının ortaya çıkmasını azaltır. 

Özellikle yaz aylarında yaşanan alerjilere karşı bağışıklık sistemini güçlendirir aynı zamanda üst solunum yolları hastalıklarına karşı direncini de artırır. 

KABAK SUYU NE İŞE YARAR?

Güçlü bir idrar söktürücüdür.

Besin atıklarından böbrek ve mesanede oluşan taş, kum gibi rahatsızlıkların daha çabuk dökülmesini sağlar.

Erkeklerde sıklıkla görülen prostat kanserinin oluşumunun önüne geçer.

Mide ve bağırsakların fonksiyonlarını artırarak kabızlığın yaşanmamasını sağlar. 

Uzmanlar özellikle basur hastalığı olan kişilerin kabak tüketerek hem acıyı azalacağını hem de basura neden olan durumları ortadan kaldırmaya yaracağını vurguluyor. 

Kabak suyu yüksek tansiyonun düşürür.

KABAĞIN ZARARI VAR MI?

Yapılan araştırmalarda kabağın herhangi bir zararının olmadığı tespit edildi. Alerjik bir yanında olmayan kabak konusunda uzmanlar sadece hamile ve gebe ihtimali olan kişilerin aşırı tüketmemesi gerektiğini vurguluyor. Vücutta biriken tüm toksinleri attığında aşırı tüketildiğinde böbrek ya da mesane de taş oluşumuna neden olabilir.

Kaşıntı ve kızarıklıkla başlayan ayak mantarı enfeksiyonu havaların ısınmasıyla artar. Ancak kışın ise uzun süreli botlarda kalan ve patik çorap giyilen ayaklarda da görülür. Yaşam kalitesini düşüren ayak mantarı, bulaşıcı bir deri hastalığıdır. Genellikle erkeklerde görülen bu hastalık zamanında tedavi edilmediğinde her yere yayılır. Peki Ayak mantarı nedir? Ayak mantarının belirtileri neler?

Ayak mantarı, ayakta görülen genel mantarlara söylenir. Çünkü ayakta görülen üç farklı mantar hastalığı bulunur. Bunlar arasında en yaygını intertriginözdür. Bu mantar çeşidi parmak arasında görülür. Genellikle küçük parmak arasında görülen intertriginöz, pullanma ve kaşınma gibi belirtilerle görülür. Deri hastalığı olan ayak mantarının bulaşma riski yüksektir. Hiperkerotik olan tür ise yak derisinin genelinde meydana gelir. Tahriş ve kaşınma sonucu deri pullanır. Estetiksel bozukluğun yanı sıra ayağın kullanım fonksiyonunu da olumsuz etkiler. En az görüleni ise vezikülobüllözdür. Kabarcıklı olan bu mantar türü içeriğinde sıvı biriktirir. Aniden görülen kabarcıklara müdahale edilmediğinde ayak tabanlarında çoğalır. Yaygın olan bu cilt hastalığı bulaşıcı olduğundan uzmanlar tedavisi konusunda uyarıda bulunuyor. Aksi halde ortak kullanılan her yerde hızla yayılır. Yaşam kalitesini düşüren bu hastalık ayakların işlevselliğini de olumsuz etkiler. 

AYAK MANTARI NEDENLERİ;

Uzun süre havasız bir ayakkabı kullanma

Yeterli miktarda ayakların temizlenmemesi

Ayak mantarına meyilli olma

Mantar bulunan ortamda bulunma

Aşırı stres altında kaşınmaya bağlı tahribatla derinin kaldırılması ve cildin virüsü kapma olasılığına zemin hazırlar.

AYAK MANTARININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Deri yüzeyinin kızarmasına ve dökülmesine neden olur.

Sürekli kanayana kadar kaşınma isteğine sebebiyet verir. 

Kötü bir koku oluşur. 

Ayakların taban kısımlarında kepeklenme görülür.

İşlev sırasında ayaklarda yanma yaşanır. 

Ayak mantarı zamanında müdahale edilmediğinde tırnaklara sıçrama olasılığı vardır. Bu da tırnak kaybına yol açar. Bunun aynı sıra mantar cilt bozukluğuna yol açar. Akabinde cilt enfeksiyonu ve lenf damarı enfeksiyonu gibi daha şiddetli ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlar. 

AYAK MANTARININ TEDAVİSİ VAR MI? 

Fiziksel muayenede hemen tespit edilebilir. Farklı tedavi yöntemleri vardır. Bazı uzmanlar enfeksiyonu ciltten tamamen atmak için kazıntı işlemi yapar. Kazıma işlemiyle tüm deri soyulur. Oldukça inatçı bir hastalık olduğundan tekrar etme olasılığı yüksektir. İçsel mantar enfeksiyonlarda ilaçla kurtulma ihtimali vardır. Ancak yüzeysel enfeksiyonlardaki krem tedavisi çok işe yaramaz. Kronik hale bile gelebilir. Tırnağa sıçrayan mantarın tedavisi cilttekinden daha uzun sürer. Bir yıla kadar devam tedaviler de bazen olumlu sonuçlanmaz. Uzmanlar tedavi sürecinde hijyenin önemini vurgular. Bunun içinde;

Günlük ayak bakımına önem verilmedir.

Yaz aylarında açık ayakkabı tercih edilmedir. Kış aylarında ise hava alan ayakkabılar giyilmeli.

Ortak alanlarda örneğin banyo, spor salonları ve hamam ıslak yerlere çıplak ayakla basmayın.

Islaklık sonrası ayaklar temiz ve tek kullanımlık havlularla kurulanmalı.

Çoraplar günlük değiştirilip yıkanmalı.

– Ayak mantarını önleyen doğal yollar ise sarımsak ve sirkedir.

Elma sirkesi suyunda ayaklar yarım bekletilip ılık suyla yıkanıp iyice kurutulmalıdır.

Sarımsak ve zeytin yağını karıştırıp krem şeklinde ayaklara sürüldüğünde mantar enfeksiyonunu azaltır. 

Mantar bakterisini önleyen spreyler kullanılmalıdır. 

Bazı yörelerde ikinci yağan kar pekmez ile karıştırılarak yenir. Peki karın faydaları var mıdır? Çok merak edilen bu sorunun cevabını sizler için araştırdık. Kış mevsiminde taşralarda yağan ikinci karın tüketilmesi hakkında merak edilenleri haberimizin detayında bulabilirsiniz.

Kışın en keyifli yanlarından biri olan kar hakkında merak edilen birçok soru vardır. Altıgen şeklinde olan kar, buz kristallerinden oluşur. Su baharının sıfır derecenin altında yoğunlaşması ile meydana gelen kar, gökyüzünden yer yüzün düşerken birbirine değmeden ilerler. Beyaz renkte olan bu tanecikler üst üstüne kaldıkça yerde birikir. Ancak birikmesini sağlayan bir diğer enden ise toprak ve atmosferin aynı soğuklukta olmasıdır. Topraktaki azot bakterileri sayesinde eriyerek toprağa karışır. Bu toprakların minerale ve vitamin bakımından değerlerini artırır. Karın içerisinde yüksek miktarda oksijen maddesi bulunur. Bu da doğada bulanan her canlı için faydalı bir maddedir. 

İLK KAR VE ŞEHİRLERE YAĞAN KAR TÜKETİLMEZ!

Bazı uzmanlar şehirlerde yağan karın ve ilk karın tüketilmemesi konusunda uyarıyor. Bunun nedenleri ise şehirlerdeki hava kirliliğinin fazla olması ve düşen ilk karda toz ve bakterilerin fazla olmasındandır. Ancak yüksek dağlara ve köylere yağan karlar temizdir. Bu yüzden rahatlıkla tüketilebilir. Ayrıca ülkemizde bazı yörelerde üzerine pekmez dökülerek tüketilir. Yapılan özel karışım grip ve enfeksiyonlu hastalıklara karşı bağışıklığı güçlendirir. Karışımın aynı sıra katı karın üzerine direk pekmez tüketilerek elde edilen tatlı tüketilir.

PEKİ KARI VE PEKMEZ KARIŞIMI NASIL HAZIRLANIR?

Yarım kase ısıtılmış üzüm veya keçi boynuzu pekmezi

Bir çay bardağı kar

Bir çay kaşığı pul biber

Bu uçlu iyice karıştırılarak tüketilir. Pekmez ve pul biberin içindeki anti-bakteriyel maddeler enfeksiyonlu hücrelerin azalmasını sağlarken karın içindeki oksijen maddesi de vücuttaki oksijen miktarını artırarak hücrelerin enerji miktarını artırır.