Şunun için etiket arşivi: SAĞLIK haberleri

Tarih boyunca doğadaki her şeyi şifa amaçlı kullanan insanların en büyük keşiflerinden biri arpa çimi oldu. Arpa çiminden yapılan su yüzyıllar boyunca alternatif tıpta kullanıldı. Cilt sağlığından sindirme kadar inanılmaz faydalar sağlayan arpa çimi ve suyu üzerinde halen sağlık çalışmaları yapılmaktadır. Vitamin ev mineral bakımından zengin olan arpa çimine dair merak edilenleri sizler için araştırdık.

Arpa çimi hemen hemen her toprakta kendiliğinden gelişir. Çim ailesinin en yaygın türü olan arpa çimi Buğday ailesine aittir. Afrika, Asya ve Amerika kıtalarının daha ılıman iklimlerinde gür bir şekilde yetişir. Bilimsel adı  hordeum vulgare olan arpa çimi yüzyıllar boyunca alternatif tıpta tercih edildi. En eski bitkilerden biri olan arpa çiminin tahıl çeşitleri içerisinde buğdaydan sonra en çok ticari ağa sahip besindir. Arpa çimi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda içeriğinde 5 B vitamini çeşidi bulunduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra folik asit, pantotenik asit, beta karoten ve yüksek miktarda E, C vitaminlerini barındırır. İnsan sağlığı için gerekli olan vitaminlerin yanı sıra amino asit bakımından da zengin olan bu besin türü, 18 amino asit içerir. Kan içerisi besinlerin emilimini hızlandıran proteinler içeren arpa çimi hücrelerin sağlığını korur.

ARPA ÇİMİ SUYU NASIL YAPILIR?

Arpa çimi insan oğlunun uzun yıllar yaşamını sürdürmesine yardımcı olabilecek tek besindir. Yaygın olarak bilinen arpanın yeşil hali olan arpa çimi pişirilip tüketilmesi uygun bulunmaz. Ancak suyunun çıkarılması ve süzülerek tüketilmesi tavsiye edilir. Japon bilim insanlarının yaptığı araştırmalarda enzim kontrolünü en iyi sağlayan besin olarak seçilmiştir. Ayrıca arpa çiminin kalori oranı sıfırdır. Bu sayede sindirim sistemi için ve kilo vermek isteyenler için ideal bir besindir. Bazı uzmanlar et tüketmeyenler için protein alımı bakımından faydalı bir besin olduğunu söyler. İnsan vücudunun sağlıklı işleyişi için gerekli olan protein ve amino asitlerin alınmasını tek seferde sağlar. Arpa çiminin suyunun tüketimi bakımından halen bazı uzmanlar tartışırlar. Çünkü bazı araştırma sonuçlarına göre yüksek oranda protein içerdiğinden alerjik reaksiyonlara sebebiyet verebileceğini savunur. Taze toplanmış arpa çimenlerini meyve sıkacağından geçirin çıkan suyu birde ince bir süzgeçten geçirip tüketiniz. Ancak günde bir su bardağından fazla tüketmeyiniz. Hatta bazı uzmanlar hafta da 2 en fazla 3 gün tüketilmesini tavsiye eder. 

ARPA ÇİMİ SUYUNUN FAYDALARI NELERDİR?

Arpa çimi suyu enzimleme bakımından oldukça etkilidir. Hücrelerin hızla kana karışmasını sağlayarak proteinlerin özelliklerini kaybetmesini engeller. Bağırsak florasını dengeleyerek özellikle demir maddesinin kaybını önler. Böylece kansızlığın görülme riski azalır. Ayrıca mide asidinin yükselmesini önler. Yemek borusu kanseri ve mide hastalıklarının yaşanma olasılığını sıfıra indirir. Vücutta enfeksiyonlu hücre barındırmaz. Dışkılama ya da idrar yoluyla çıkartır. Böbrek ve safra kesesinde taş oluşumunun önüne geçer. Japonya bilim insanları DNA’yı koruyan ve düzenleyen maddeler bakımından zengin olduğu için kanser hastalıklarının önüne geçmek için tüketilmesi gereken besinlerden biri olduğunu açıkladı. Ayrıca arpa çimi suyu bir pamuk yardımıyla yara ya da egzama gibi cilt yüzeyinde meydana gelen sağlık sorunları içinde doğal ilaçtır. Buradaki hücrelerin hızla iyileşmesini sağlar. Bazı kozmetik fabrikaları arpa çimi suyunu krem haline getirerek ağrı kesici yapmıştır. Yüzeysel iltihapları temizleyen bu krem cildin kendini yenilemesini de sağlar. 

Çoğu kimsenin bilmediği ancak tam bir vitamin deposu olan guava meyvesi son yıllarda popüler olmaya başladı. Hoş kokusuyla dikkatleri hemen üzerine çeken bu meyvenin anavatanı Batı Amerika ve Hindistan’dır. Üst solunum yollarına neden olan virüslere karşı etkilidir. Ülkemizde ise 5 yıldır üretiliyor. Guava meyvesine dair merak edilen her şeyi sizler için araştırdık. Peki guava nedir ve faydaları nelerdir?

Asya ülkelerinden dünyaya yayılan mucize meyve guava; göz sağlığından, kilo vermeye kadar pek çok konuda vücuda yardımcı olan bir besin kaynağıdır. Herhangi kimyasal işleme maruz kalmadan uzun yıllar muhafaza edilip tüketilebilir. Bilim literatüsünde Psidium’dur. Latince de psidium nar anlamına geliyor. Guavanın yaklaşık 100 kadar türü bulunuyor. İçeriğinde yüksek miktarda A ve C vitamini vardır. Bunun yanı sıra folik asit,potasyum,manganez ve bakır mineralleri bakımından zengindir. Guavanın iki çeşidi vardır. Elma ve çilek guavana olarak geçer. Dış yüzeyi yeşil olana elma guava, kırmızı olana ise çilek guavana denir. Dış kabuğu serttir ancak içeriğindeki etli kısım oldukça yumuşaktır. Türüne göre tadı değişir. Acı veya tatlı bir tada sahiptir. 

GUAVA NEREDE YETİŞİR?

Sıcak iklim koşullarını seven guava ülkemizde son yıllarda Mersin Silifke ilçesinde yetiştirilmeye başlandı. Seri üretim yapılan guava buradan Türkiye’nin dört bir yerine satılıyor. Kilosu oldukça pahalı olmasına rağmen guava meyvesi özellikle artan salgın virüslere karşı bağışıklık sistemi için gerekli vitamin ve mineralleri karşılar. 

GUAVA MEYVESİ NASIL YENİR?

Amerika’da genellikle meyve soslarına eklenir. Sirkesi yapılır. Sos ve sirke yemeklere eklenir. Asya ülkelerinde ise meyve çiğ halde tüketilir. Ancak çok farklı tüketimi vardır. Kesilip üzeri tuzlanıp karabiber dökülür. Sokaklarda sıklıkla bu meyveye rastlanabilir. Asya ülkelerindeki sokaklarda erik tozuna batırılmış bir halde bulunabilir. Ancak Hintliler genellikle kaya tuzu tercih eder. Diyet yapmak isteyenler salatalarına ekleyerek tüketir. Yüksek miktarda pektin içeren guava meyve suyu olarak üretilir. Tart ve jölesi de yapılır. Meksika ve Küba gibi ülkelerde suyunun tüketimi popülerdir. Ayrıca bazı ülkeler domates gibi tüketir. Meyve ve yapraklarından çay da yapılır. Bu çay hazımsızlığa iyi gelir. 

 GUAVA MEYVESİNİN FAYDALARI NELERDİR?

Turunçgillere oranla 4 kat daha fazla C vitamini içeren guava, cilt parlamasını ve saç dökülmesini azaltır. Bunun yanı sıra bağışıklık sistemini güçlendirir.

– Guavana boğaz da virüs ve enfeksiyonlu hücrelerin birikmesini önler. Akciğerlere virüsler gitmeden yok eder. Uzmanlar bu yüzden bol bol tüketilmesini önerir. 

Diğer meyve çeşitlerine göre şeker ve karbonhidrat oranı düşük olan bu besin, hem diyabet hastalarının hem de kilo vermek isteyenlerin rahatlıkla tüketebileceği bir meyvedir. 

Havuçta bulunan A vitaminin 2 katı bu meyvede bulunduğundan göz problemlerine de iyi gelir. Özellikle ileri yaşlarda görülme ihtimali olan görme problemlerini engeller. 

Yoğun ve tempolu çalışmadan sonra kemik ve kaslarımızın güçlenmesi için magnezyum oranı yüksek besinler tüketmeliyiz. Gün sonunda 3 adet tüketilen guava meyvesi magnezyum eksikliğini azaltmada yardımcı olur.

– Kan şekerini dengeleyen guava, aynı zamanda lif oranı yüksek olduğundan uzun süre tok kalmayı sağlar. Bu yüzden diyet yapanlar için ideal bir besin kaynağıdır. Bağırsakları hızla çalıştırır. Kabızlığın önüne geçer. 

Bursa’nın köylerinden toplanan tezgahlarda yerini alan hünnap vücuttaki radikal hücreleri temizlemede oldukça etkilidir. B vitaminleri kompleksi bakımından zengin olan hünnap, kemiklerin güçlenmesini artırır. Birçok hastalığa şifa olan hünnap hakkında sizler için merak edilenleri araştırdık. Çiğ olarak tüketildiği gibi kurutularak çayı da yapılır. Peki hünnap meyvesinin faydaları nelerdir? Haberin detayında:

Cehrigiller ailesine ait bir ağaç türünde yetişen hünnap meyvesi ilk olarak yeşil bir renkte gelişir. Sonbahar güneşinde bekleyen meyve zamanla kırmızı ve kahve rengi arası bir renge bürünür. Dış yüzeyi hafif sert olan hünnap görüntü olarak zeytine benzer. Yabani olarak bulunduğu gibi bahçelerde özel olarak da yetiştirilir. Yeşil hali ekşi bir tada sahipken rengi koyulaştıkça tadı da tatlılaşır. Çin’den tüm dünyaya yayılan bu meyve alternatif tıpta sıkça kullanılan doğal ilaçtır. Kuzey Afrika, Suriye ve Hindistan’da da bulunur. İklim koşullarına hemen ayak uyduran bir ağaca sahiptir. Ülkemizde Marmara, Batı ve Güney Anadaolu’da da yetiştirilir. İçeriğinde doğal şeker bulunan meyve kurutulup çay ile beraber tüketilir. İçeriğinde yüzde 85 oranda C vitamini bulunduran nadir meyvelerdendir. Bu özelliği sayesinde bir avucu tüm vücudu toksinlerden arındırır. Bağışıklığı güçlendirir. 100 gramlık hünnapta yüzde 7 A vitamini, yüzde 20 B vitamini ayrıca demir, manganez, magnezyum, fosfor, kalsiyum, çinko ve sodyum bulunuyor. Hünnapla ilgili yapılan çalışmalarda meyvenin kanserli hücrelerin oluşumunu azaltığı biliniyor. Zengin bir içeriğe sahip olan hünnap meyvesi doğal bir sakinleştirici özelliği vardır. 

KAÇ ÇEŞİT HÜNNAP VARDIR?

Yapılan araştırmalarda 10’un üzerinde hünnap çeşidi bulunmaktadır. Li Hünnap en fazla tercih edilen çeşididir. Mayıs ayında taze olarak tüketilmesi tavsiye edilir. Jin ise hünnap meyvesinin en kusursuz yüzeyine sahiptir. Kurduktan sonra toplanarak tüketilir. Çin’de yetişen çeşitleri ise Globe ve Honey Jar’dır. Bunlar Çin’in kültür meyvesidir. Dünay’da en çok yetiştirilen hünnap çeşidi ise Lang’tır. Lang, şekil olarak armuta benzer kuru halde yenir. İçinde en fazla şekere sahip olan çeşit ise Sugar Cane’dir. 

HÜNNAP ÇAYI NE İŞE YARAR?

Güçlü bir toksin atıcı olan hünnap, çay halde tüketildiğinde de etkilidir. Özellikle idrar söktürücü özelliği sayesinde mesane ve böbreklerde kum taş oluşumunu önler. Bunun yanı sıra hünnap çayı yağ yakımında da etkilidir. Vücuttaki virüsleri temizler. Boğazı rahatlatır. Sindirimi düzenler. Mide ve bağırsaklara fayda sağlar. 

HÜNNAP MEYVESİNİN FAYDALARI NELERDİR?

Mevsim geçişlerinde sıklıkla yaşanılan boğaz enfeksiyonlarına iyi gelen öksürük krizlerini kesmede birebir fayda sağlayan besinlerden biridir. İçerdiği pektin maddesi boğazlardaki tüm balgamı sökerek atmanıza yardımcı olur. Astım ve solunum hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Hemen hemen herkesin bazı yağlı ve karbonhidratlı yiyeceklerden dolayı yaşadığı kabızlık rahatsızlığına iyi gelir. Sindirimi kolaylaştırarak mide ve bağırsaklardaki zararlı bakterilerin oranını azaltır. Uzun süre de tok tutarak kilo vermenize bile yardımcı olur. Ayrıca kilo verirken enerji kaybı yaşamanızı önler. 

Güçlü antioksidan özelliği sayesinde karaciğeri toksinlerden arındırır. Böylece cilt problemlerine yakalanma riskini azaltır. Bağışıklığı güçlendirerek riskli hastalıklara yakalanmayı engeller. Uzmanlar özellikle bu meyvenin sonbahar aylarında düzenli tüketilmesi gerektiğini belirtiyor. 

Günde bir avuç tüketildiğinde bağışıklık sisteminizi hızlı bir şekilde güçlendirir. Kemik ve kas kaybını önler. Çiğ olarak tüketilen bu meyve tükürükteki zararlı salınımların oranını azaltarak ağız ve diş sağlığını da korur.

Potasyum vücuttaki hücrelerin daha sağlıklı işlemesini sağlar. Bu yüzden vücudun günlük ihtiyaç duyduğu minerallerin başında gelir. Hünnap bu bakımından zengin bir meyvedir. Bir fincana yakın tüketildiğinde vücudun potasyum ihtiyacının yüzde 70’ini karşılar.

Yapılan araştırmalara göre hünnap içerdiği maddeler sayesinde sinir sisteminin yapısını korur. Bu yüzden kişinin çabuk sinirlenmesini ya da stres gibi ruhsal durumlar yaşamasının önüne geçmesini destekler. Güçlü bir antidepresan ilaç görevi görür. 

HÜNNABIN ZARARI VAR MIDIR?

Tam olarak zararının ne olduğu bilinmez anacak uzmanlar her besinde olduğu gibi hünnabı da tüketmede aşırıya kaçılmaması öneriliyor. Bunun yanı sıra kronik hastalar ve hamileler tüketmeden önce uzmanlarına danışmalı. Hünnap faydalı bir meyvedir. Bu yüzden faydalarını elde etmek için yeterli porsiyonda tüketilmesi önerilir. 

Vücudun enfeksiyonla mücadelesinde en etkili maddelerden biri olan probiyotikler, bu sayede bağışıklık sisteminin olmaza olmazlarındandır. Uzmanlarınj sıklıkla ek takviye olarak alınmasını tavsiye ettiği probiyotikler aynı zaman da sindirim sisteminin sağlıklı işleyişi içinde gereklidir. Peki Probiyotik nedir ve ne işe yarar? Probiyotikler hangi besinlerde bulunur?Merak edilenler haberin detayında:

Mikro organizma olan probiyotikler, vücut sağlığı için etkilidir. Probiyotikler laktik asit bakterileri ve bifidobacterium olarak sınıflandırılır. Besinlerde bulunan bu organizmalar sindirim sistemini düzenler. Özellikle bağırsakların fonksiyonel performansında etkilidir. Canlı olan bu mikroorganizmalar yoğurt, maya ve soya yoğurdun da bulunur. Uzmanlarında önerdiği probiyotikler bazı insanların vücudunda fazla tüketildiğinde yan etkilere neden olabilir. Vücuda alına besinlerin enzimleme işlemi sırasında ihtiyaç duyduğu bu canlı organizmalar aynı zamanda enfeksiyonlara karşı vücut direncini de artırır. İnsan vücudunda cilt ve sindirim sisteminde 2 binden fazla bu bakteri türleri olduğu tespit edilmiştir. Doğa da probiyotikler mayalarda bulunur ve ağız yoluyla alınır. Halk arasında genellikle prebiyotikler ve probiyotikler karıştırılır. Ancak bu iki bakteri türü de oldukça farklıdır. 

PROBİYOTİKLER NE İŞE YARAR?

Bağırsakların sağlıklı işleyişi için fayda sağlayan probiyotikler, buradaki bakteri oranını dengeler. Tüketilen besinler midede ayrıştıktan sonra bağırsaklara iner. Burada vücuda fayda sağlayacakları yerlere göre enzimlenir. Bazı maddeler kana karışır bazıları ise hücrelere yerleşir. Probiyotik oranı vücutta azalınca bağırsak florasında dengesizlik oluşur. Bu da vücuda gerekli vitamin ve minerallerin geçmesi engellenir. İshale ya da kabızlığa yol açar. Probiyortikler aynı zamanda alerji ve egzama hastalıklarını önler. Örneğin kalsiyum, magnezyum ve demir maddelerinin enzimlenmesi için olmazsa olmazı probiyotiktir. Probiyotikler aynı zamanda birçok hastalığın gelişmesini de engeller. Hormonların daha sağlıklı çalışmasını destekler. Sindirimin yanı sıra dolaylı olarak kas ve kemik sistemine de fayda sağlayarak burada enfeksiyona bağlı gelişen ağrıların riskini azaltır. Vücudun ödem ya da iltihap biriktirmesine izin vermez. Bölgesel kilolar probiyotiklerin eksikliğinden kaynaklı yaşanır. 

PROBİYOTİKLER HANGİ BESİNLERDE BULUNUR?

En fazla yoğurtta bulunan probiyotikler bunun yanı sıra kefir ve yayık ayranında da bulunur. bu yüzden bağırsak ve sindirim sorunu yaşayanlara uzmanlar genellikle bu besinlerin tüketilmesini tavsiye eder. Bunun aynı sıra çedar, mozzarella ve gouda peynir çeşitlerinde de bu canlı bakteriler bulunur. Laktik asit bakterilerinin çok olduğu bu besinlerde besinlerin kolayca parçalanmasını sağlar. Özellikle demir eksikliği olan kişilere uzmanlar ev yoğurdunun tüketimini tavsiye eder. 

Çoğu kişi bilmezse de çam kozalağının insan sağlığına inanılmaz faydaları vardır. Özellikle mevsim geçişlerinde yaşanan üst solunum yolu hastalıkları için birebir fayda sağlayan çam kozalağı suyu hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Çam kozalağı suyu bronşları enfeksiyondan temizleyen alternatif ilaçlardan biridir. Peki Çam kozalağını kaynatıp suyunu içerseniz ne olur? Çam kozalağının faydaları nedir?

Milyonlarca çeşidi olan çam ağacında yetişen kozalakların insan sağlığına faydası var. Uzak doğuda tıbbı tedavide sıklıkla kullanılan çam kozalağı hakkında çoğu kimse süs eşyası yapar. Dekor amaçlı kullanılan çam kozalağı kış aylarında üst solunum yolları hastalıklarında doğal tedavi olarak tüketilir. Ayrıca güzellik amaçlı da kullanılan çam kozalaklarının hepsi aynı özellikte olmadığından kullanmadan önce bir uzmana danışılmalıdır. Genellikle yeşil halinde kullanılan kozalaklar vitamin ve mineral bakımından zengindir. İçeriğinde verimli bir toprak kadar madde taşıyan kozalaklar sadece kaynatılarak değil öğütülerek de tüketilir. Yöreden yöreye kullanımı değişen kozalakların çiğ yani yeni çıkmış hali ile reçel yapanlarda var. En genel hali ise kaynatılarak tüketilmesidir. Yazın sonu ve son baharın başında toplanılan kozalaklar yetiştikleri yerlere göre farklı türlere sahiptir. 

ÇAM KOZALAĞI SUYUNUN BESİN DEĞERİ;

Bir bardak kaynatılmış çam kozalağı suyunun içeriğinde 40 gram protein, 19 mg kalsiyum, 4 gram şeker, 10 gram karbonhidrat ve 60 mg potasyum bulunur. 

ÇAM KOZALAĞININ FAYDALARI NEDİR? ÇAM KOZALAĞINI KAYNATIP İÇERSENİZ NE OLUR?

Çam kozalağı sirke ile kaynatılıp gargara yapıldığında diş etlerindeki enfeksiyonlu hücreleri yok eder. Diş köklerinin güçlenmesini sağlar. Ayrıca diş yüzeyinde oluşan tartarları temizleyerek beyazlatır. Ancak bu karışım yutulmadan ağızdan atılmalıdır.

Bir yemek kaşığı zeytin yağ, bir tane öğütülmüş çam kozalağı ve bir kaşık balmumu karıştırılarak yaraya ya da hasar almış cilde sürüldüğünde burada deforme olmuş hücreleri yeniler. Yaraların hızla kapanmasını sağlarken iz kalmadan kısa sürede geçmesinde etkili olur.

Yeşil halde toplanılan çam kozalakları kaynatılılır. Bir gün dinlendikten sonra süzülüp içerisine bal eklenerek tüketildiğinde boğazdaki mikropları temizler. Etkili bir balgam sökücüdür. Öksürme, bronşit ve nefes darlığı gibi hastalıklar sırasında tüketildiğinde hızlı bir tedavi süreci sağlar. 

Tüketilen bu karışım içerdiği yüksek kalsiyum ve protein sayesinde bağışıklık sistemindeki serbest radikalleri vücuttan atarak, hastalıklara karşı bağışıklığın direncini artırır. 

İçeriğinde potasyum bulunan çam kozalakları kozmetiklerden yıpranmış saçların daha parlak ve canlı durması içinde kullanılır. Aynı zamanda cilt hücrelerinin kendi kendilerini yenilemesine destek olur. Kırışıklığı ve yaşlanmayı azaltır.

Sürekli stres altında olan kişilerde bir süre sonra ciddi sinir çöküşleri yaşanır. Sinir hücrelerinin iletimi azaldıkça yorgunluk ve halsizlik gibi durumların yaşanma riski artar. Çam kozalağı içerdiği sakinleştirici sayesinde bu gibi durumların yaşanma oranını düşürür.

Sinir hücreleri sadece ruhsal hastalıklara değil aynı zamanda beyinde ciddi hasarlara neden olur. Çam kozalakları sinirleri yatıştırarak odaklanma problemini çözer.

ÇAM KOZALAĞI SUYU NASIL HAZIRLANIR?

Olgunlaşmamış yeşil çam kozalaklarından temiz 3 tanesini kesip yarım litre su ile kaynatın. 24 saat aynı su da bekletin. Daha sonra kozalakları süzüp suyu ayrı bir tencereye ekleyip bir kes daha kaynatın. Acı bir tadı olacağında bal ilave edip tüketin. Günde bir bardak yeterli olacaktır. 

ÇAM KOZALAĞININ ZARARI VAR MIDIR?

Suyu hazırlanırken yeşilini kullanın. Diğer tariflerinde örneğin reçel ve pekmez yaparken kesinlikle olgunlaşmış kahverengi olanını tüketin. Aksi halde ciddi sindirim sorunlarının yaşanmasına zemin hazırlarsınız. Ayrıca aşırı tüketimi de önerilmez. Faydalı hale gelen bu besin ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu yüzden özellikle kronik hastalığı olanlar doktorlarına başvurarak tüketmesi tavsiye edilir. 

Hemen hemen her mevsim görülen boğaz ağrısı şikayeti özellikle mevsim geçişlerinde artış gösterir. Boğazdaki enfeksiyon artıkça kulak ve baş hastalıklarının görülme riski de artar. Bunun önüne geçmek için uzmanlar genellikle sıcak sıvı tüketimini artırmayı tavsiye eder. Ayrıca C vitaminin enfeksiyonu önlediği söylenir. Peki Boğaz ağrısı neden olur ve belirtileri nelerdir? Boğaz enfeksiyonlarına iyi gelen besinler

Gribal enfeksiyonla vücuda giren virüsler bağışıklığı kötü etkiler. Vücut zamanla virüslerin etkisi ile deforme olmaya başlar. Bu virüslerden en çok kulak ve boğazlar hasar alır. Tüm iltihabın bu iki yerde toplanması yeme içme, duyma ve uyumayı etkilediğinden kişinin hasta kalma süresi uzar. Yutkunmayı güçleştiren bu iltihaplanma şiddetli boğaz ağrılarına neden olur. Uzmanlar bu rahatsızlıklar için iltihap kurutucu balgam söktürücü ilaçlar önerirler. Ancak ilaç kullanma taraftarı olmayan hastalara ise bazı besinlerin tüketilmesini tavsiye ederler. Boğaz ağrısını ya da enfeksiyonunu sinüzit, alerjik rinit, sinüs yolları tıkanıklığı ve akciğer hastalıkları da tetikler. Bu yüzden boğaz ağrısı tedavisi tek yönlü yapılmaz. Hem boğazın tahribatı azaltılır hem de bunu tetikleyen durumlar tedavi edilir. 

BOĞAZ AĞRISI NEDENLERİ NELERDİR?

En sık nedeni gribal enfeskiyondur. Bu da yaz aylarında kuluçkaya yatmış virüslerin kış aylarında hareketlenmesiyle ortaya çıkar. Bu virüsler vücuda yerleştiğinde bağışıklık sistemi antikor üreterek harekete geçer. İçeride başlayan savaş tüm vücudu ortalama 3 gün halsizleştirir. Ancak yeterli zamanda ilaç ve ek takviye yapıldığında hastalık kötüleşmede durdurulabilir. 

BOĞAZ AĞRISI BELİRTİLERİ NELERDİR?

Tıkalı sinüs yollarına bağlı yaşanan baş ve yüz ağrısı

Solunum yollarındaki tıkanmaya bağlı hırlama ve boğazda kuruluk

Nefes alıp verirken yaşanan göğüs ağrısı

Sürekli hapşırma ve koyu renkli sümük

Kulak arkasından boğaz altına kadar olan lenflerde şişlik

Balgamlı öksürük

Aniden çıkan yüksek ateş ve kas ağrıları

Mide kasılması ve kusma gibi belirtilerle kendini gösterir. Ancak bu belirtiler boğaz ağrısına neden olan gribal enfeksiyon hastalığının belirtileridir.

BOĞAZ ENFEKSİYONLARINA İYİ GELEN BESİNLER VAR MIDIR?

AYVA VE LİMON 

Bir adet ayva ve limonu blendırdan geçiriniz. Süzdükten sonra üzerine su ile ılıklaştıraln bal dökerek içiniz. Bu karışımı her sabah uyanır uyanmaz yapınız. Hastalıklara karşı hem sizi korur hem de olan boğaz ağrısının etkilerini azaltır. Ayva ve limon içerdikleri C vitamini sayesinde oluşan enfeksiyonlu virüsler azaltmada yardımcı olur. 

SOĞAN SUYU

Allisin maddesi bakımından güçlü olan soğan, tam bir antibiyotik etki gösterir. Bu özelliği sayesinde vücutta biriken tüm virüs ve toksinleri vücuttan kısa sürede atar. Ayrıca içerdiği sülfür içerik balgam söktürücüdür. Özellikle hava yolu ile boğaz yerleşen enfeksiyonlu hücreleri balgam yolu ile vücuttan atar. Gün de bir bardak ılık bir şekilde soğan suyu tüketebilirsiniz. Acı tadı için içerisine bir kaşık bal ekleyebilirsiniz. 

BALLI PAPATYA ÇAYI

Papatya içerdiği yatıştırıcı sayesinde boğazdaki tahrişin etkisini azaltır. Kuru öksürük için ise kuşburnu ile karıştırılıp içerisine bir çay kaşığı bal ekleyerek tüketilebilir. Bu karışımı her gün ara öğünlerde ve akşam yemeklerinden sonra tüketebilirsiniz. 

PREBİYOTİKLİ BESİNLER

Turşu ve kefir gibi besinler prebiyotik kaynaklı oldukları için boğaz enfeksiyonlarına bire bir fayda sağlar. Bu besinleri günlük beslenme rutinine ekleyerek hastalıklara karşı boğaz sağlığınızı koruyabilirsiniz. 

Dünyanın en zengin lif içeriğine sahip olan altın çilek, B vitamini kompleksinin hepsini de içerir. Güçlü bir antioksidan olan altın çilek, vücudu toksinlerden arındırır. Güney Afrika ülkelerinde yetişen altın çilek hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Altın çileğin faydaları nelerdir? Altın çilek nasıl tüketilir? Tüm soruların yanıtı haberin detayında:

Çileğin sarısı gibi göründüğünden altı çilek denilmiş. Bilimsel adı “Physalis peruviana” olan altın çileğe aynı zamanda İnka eriği olarak da bilinir. Anayurdu Amerika olarak bilinse de aslında dünyaya Güney Afrika ülkelerinden yayıldı. Şimdilerde ise Venezuela, Bolivya, Kolombiya, Ekvador ve Peru gibi ülkeler yetiştiriciliğini yapıp satıyor. Aslında zayıflama amaçlı kullanılan bu besin, Antik çağlarda beri alternatif tıpta da kullanılmıştır. B kompleksi bakımından zengin olduğundan vücudun gün içinde ihtiyacını duyduğu enerjiyi sağlar. Ülkemizde son beş yıldır Akdeniz şehirlerinde yetiştiriciliği arttı. Sarı bir rengi olan meyve tıpkı çilek gibi noktalı tohumlardan oluşur. Büyüme döneminde oldukça fazla su ister. Yapraklarla çevrili olan meyve, böceklerden korunur. Çorak topraklarda daha rahat yetişir. Taze bir şekilde tüketildiğinde sağlığa daha çok faydası olur. Ancak son yıllarda kurutularak satışı sağlanıyor. 

ALTIN ÇİLEK NASIL TÜKETİLİR?

Tatlı bir tadı olduğundan pastacılık sektöründe sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra reçeli de yapılabilir. İçerdiği yüksek lif sayesinde zayıflamak isteyenler için ideal bir besin haline gelen altın çilek, kurutularak yoğurtla beraber tüketilir. Aroma ya da özü de kozmetik firmaları tarafından kullanılır. Altın çilek üzerinde halen araştırmalar yapılmaktadır. Son yıllarda kurusundan ya da yapraklarından çayda elde edilir. Karoten içerdiğinden hücrelerin mutasyona uğramasını önler. 

ALTIN ÇİLEĞİN FAYDALARI NELERDİR?

Sindirim sisteminin daha sağlıklı çalışması için lifli besinlere ihtiyaç duyar. Bu besinler sindirim sitemindeki organların işlevselliğini artırdığı gibi buradaki hücrelerin yapısını da korur. Bu sayede vücudun yağ bağlamasını önler. Uzmanlar bu yüzden lif bakımından zengin olan besinlerin gün içerisinde tüketilmesi gerektiğini vurguluyor. Altın çilekte bu özelliği karşılamada etkili bir besindir. Dünya da en lif bakımından en zengin besinle arasında yer alır. Kolon kanseri ya da bağırsak düğümlenmesi gibi hastalıkların oluşumunu da önler. 

Gün içerisinde tempolu yaşam en çok kan basıncını olumsuz etkiler. Kan basıncı düştüğünde vücut kendini sağlıksız ve yorgun hisseder. Bu zamanında tedavi edilmediğinde hem fizyolojik hem de psikolojik hastalıklara yol açar. Ancak altın çilek içeriğindeki B kompleksi sayesinde hem kan basıncını dengeler hem de bu tarz hastalıklara zemin hazırlayacak durumları ortadan kaldırır. Yapılan bazı araştırmalarda altın çileğin şeker hastalığına da fayda sağladığı tespit edilmiştir.

Güçlü antioksidan içeriğine sahip olan altın çilek hücreleri yeniler bu sayede de yaşlanmanın önüne geçer. Bunun yanı sıra kanserli hücre oluşumunu önler. Özellikle üreme organlarında herhangi bir deformasyona neden olabilecek serbest radikalli hücreleri vücuttan atar. Mineral ve vitamin bakımından zengin olan altın çilek, vücudun günlük ihtiyacını kolaylıkla karşılar. Bu özelliği sayesinde ileri yaş hastalıklarını önler. Kemik gelişimine katkı sağlar.

Erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülen idrar yolları enfeksiyonu, vücutta aniden artan mantar ve virüsten kaynaklı yaşanır. Sağlığı olumsuz etkilemenin yanı sıra yaşam kalitesini de düşürür. Altın çilek bu hastalığa da adeta doğal ilaçtır. Vücut içinde asit ve virüslerin atılmasında yardımcı olur. İdrar yollarını temizler. Böbreklerde de bu sayede taş ve kum oluşumunu engeller.

ALTIN ÇİLEĞİN ZARARI VAR MIDIR?

Kan basıncını düşürdüğünden yüksek tansiyonu olanlara her ne kadar fayda sağlasa da düşük tansiyonu olanlara sakıncalıdır. Kan sulandırıcı özelliği olduğundan bu tarz ilaçlar tüketen kişilerin tüketmemesi gerekir. Çok aşırı tüketildiğinde ishale neden olabilir.

Görünüş olarak barbunya balığıyla sürekli karıştırılan tekir balığı tropikal balık türleri arasında yer alır. Kırmızı ve pembe karışımı renklere sahip olan tekir balığının bıyıkları vardır. Lezzeti sayesinde sıklıka tercih edilen tekir balığı vücuttaki hücrelerin deforme olmasını önleyerek kanser hastalıklarının oluşmasını önler. Ayrıca bağışıklığı güçlendirir. Peki Tekir balığının faydaları nelerdir?

Bilim literatüründe Mullus Surmuletus sınıflandırmasında yer alan tekir balığı Mullidae ailesine aittir. Başları diğer balık türlerine göre daha yuvarlak olan tekir balığı kırmızı pembe karışımı bir renge sahiptir. Çift tarafında da tıpkı kediler gibi bıyıkları olan tekir balıkları genellikle 15 ya da 25 cm arasıdır. Çok nadiren de olsa 40 cm olarak görüldüğü sularda vardır. Dokuz yıla aşkın yaşayabilen tekir balıkları renkleri itibaren süs balığı zannedilir. Yağ asitleri bakımından zengin olmasının yanı sıra omega-3 yağ asidinin doğrudan vücuda geçtiği nadir balıklar arasında yer alır. Bu sayede insan sağlığına inanılmaz faydaları vardır. Özellikle bağışıklığı güçlendiren tekir balıkları bu sayede virüs ve enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Vücut direncini artıran tekir balığı kalp, damar hastalıklarının yanı sıra saç dökülmesi ya da cilt hastalıklarına kadar fayda sağlar. Tıpkı barbunya balığı gibi kağıt kebap usulü pişirilerek tüketilmesi daha yaygındır. Kum, çamur ve taşlık suları severler. Bıyıklarından dolayı tekir adını almışlardır. Denizlerin derinliklerinde olan küçük kabuklu besinleri tüketerek yaşarlar. Akdeniz ve Ege’de yaygın olarak görülür. Yaz aylarında göç eden bu balıklar, kış aylarıyla beraber deniz diplerine inerler. Ülkemizde taze olarak tüketilir. Ancak birçok ülke bu balığı konserve olarak ithal eder. Omega-3 yağ asidinin yanı sıra kalsiyum bakımından da zengindir.

TEKİR BALIĞININ FAYDALARI NELERDİR?

– Hemen hemen herkes tarafından bilinen omega- yağ asidi kalp ve damar hastalıklarının yaşanmasını önler. Kan akışını sağlayan tekir balığı damarların tıkanmasını ve yağ birikimini önler. İyi kolesterol seviyesini artıran tekir balığı özellikle çocuk çağlardan ya da hamile kadınların bol bol tüketilmesi tavsiye edilir.

– Omega-3 yağ asidinin yanı sıra kalsiyum maddesinin yüksek olması kemik ve kas gelişimi için olumlu etkiler. Bu fayda aynı zamanda diş gelişimine de katkı sağlar. 

– Yapılan araştırmalarda tekir balıkları vücuda ekstra oksijen takviyesi sağladığından astım ve solunum hastalarının bol bol tüketmesinde fayda olacağı söyleniyor. Uzmanlar akciğerlerin yenilenmesi için tekir balığı tavsiye ediyor.

– Karaciğer fonksiyonlarını olumlu etkileyerek vücutta yağ birikmesini önleyen tekir balığı aynı zamanda cilt dibi katmanı olan dermis tabakasının da yenilenmesini sağlar. Bu sayede akne ve gözenek oluşumu azalır. 

– Erkeklerde ileri yaşlarda görülen prostat kanserini önler. Bunun yanı sıra içeriğindeki zengin vitamin ve mineraller sayesinde vücut hücrelerini güçlendirerek kanser hastalıklarını engeller. 

– Uzmanlar şeker hastalarının rahatlıkla tüketebileceği besin olduğunu söylüyor. 

Şizofreni ve bipolar bozukluğunun başlangıcı olan psikoz rahatsızlığıdır. Özellikle ergenlik ve gençlik yıllarındaki iki cinsiyetinde yaşama ihtimali olduğu bu semptom hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Hastanın yaşamsal faktörlerinin gerçekliğini azalması gibi belirtilerle ortaya çıkar. Peki Psikoz nedir ve belirtileri nelerdir? Psikoz tedavisi var mıdır ve kimlerde görülür?

Başlı başına bir hastalık olmayan psikoz, semptom olarak görülür. Günümüzde yaygın olarak görülen psikoz hastası, gerçek hayattan uzak olay ve durumlara inanmasıdır. Erken teşhis edildiğinde tedavisi kolaylaşır. Ancak bazı hastalar erken belirti göstermediğinden şizofreni veya bipolar bozukluğuna döner. Kadınlara oranlar erkeklerde daha sık rastlanır. 15-30 yaş arasında görülme olasılığı yüksektir. Belirtiler hafif düzeydeki şizofrenle aynıdır. Altta yatan hiçbir neden olmadan birinde görülme olasılığı ancak genetiksel bozukluğa bağlıdır. Kişi olay ve durumlar karşısında gerçekmiş gibi halisünasyonlar görür. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu semptom 51 milyon fazla insanda görülür. İlerlemesi çevresel faktörlere bağlıdır. Hasta gerçek dünyada herhangi bir zaman dilinde tanıdığı birini hayal dünyasına ekleyerek yeni bir yaşam sürdüğünü düşünür. 

PSİKOZUN NEDENLERİ NELERDİR?

Bilimde halen tam olarak neyden kaynaklı yaşandığı bilinmez. Bazı hastalıklar psikozun yaşanmasına zemin hazırlar. Özellikle bu bakımdan kronik uyku bozukluğu hastalığın ortaya çıkmasında neden olur. Beyindeki sinir hücrelerinin tamamen çökmesi, kişinin ağır bir travma yaşaması, ya da depresyon ve stres gibi ruhsal durumlarla başa çıkamaması sonucu da psikozun yaşanma olasılığı artar. Kişinin kendine karşı güvensizliğinin yanı sıra, nörolojik hastalıklar yani; parkinson, beyin tümörü ve demans da hastalığın yaşanmasında zemin hazırlar.

PSİKOZUN BELİRTİLERİ NELERDİR?

– Kaygı, şüphe, algısal bozukluk ve sürekli yorgun uykusuz olma halleri psikozun hafif belirtileridir.

– Hem görsel hem işitsel halisünasyonlar, 

– Şiddetli sanrılar

– Başkaları tarafından kontrol edildiğini düşünme

– Akılda bulanıklık

– Tüm bilgilerini karıştırma

– Dengesiz konuşma

– Aniden sessizleşme

– Fısıltılı konuşmalar

– Çevresinde en çok sevilen kişilere karşı kıskançlık

– Olaylar karşısında tepkisizlik

– Konsantrasyon zorluğu 

– Ve atak geçirme psikozun şiddetli belirtileridir.

PSİKOZ TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Ataklarla beraber kişi hemen gözetim altına alınarak sakinleştirilmeye çalışılır. Uzman doktor psikozun seviyesini belirlemek için hastayı bir gün boyunca gözetler. Rahatsızlık Antipsikotik ilaçlarla tedavi edilebilir. Bununla beraber kişi belli bir süre doktor kontrolü için hastaneye yatırılır. Bu süre içerisinde psikiyatrist desteği ile gördüğü işitiği şeylerin gerçek olmadığı aklının ona bir oyun oynadığına bununla başa çıkabileceğine yönelik tedavi edilir. Şizofren hastaları gibi uzun sürmez ancak nüksetme olasılığı yüzde 70’tir. Bu yüzden hastadan ziyade çevresindeki insanların daha dikkatli olması gerekir. hastalık her bir dönemde daha şiddetli yaşanabilir. 

İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Park Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Fonksiyonel Tıp Uzmanı Opr. Dr. Zafer Beken, “D vitamini seviyesinin 40-100 aralığında olması gerekiyor. Hekim kontrolünde dışarıdan takviye alınmasında fayda var” dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınında binlerce kişi, yoğun bakımda tedavi görmeye devam ederken, İspanya’da gerçekleştirilen çalışma, hastalığın şiddetinin azaltılması konusunda umut oldu. Reina Sofia Üniversite Hastanesi’nde tedaviye alınan 76 koronavirüs hastası üzerinde gerçekleştirilen çalışmada, hastaların bir kısmına D vitamini takviyesi verilirken, bir kısmına herhangi bir D vitamini takviyesi uygulanmadı. Çalışma sonucu D vitamini tedavisi görenlerin yalnızca yüzde 2’si yoğun bakım ünitesine gönderilirken, görmeyenlerin ise yüzde 50’si yoğun bakım ünitesine gönderildi. D vitamininin, yoğun bakım riskini 25 kata yakın azaltarak, yoğun bakım ünitesine yatma riskini yüzde 98 oranında ortadan kaldırıldığı belirtildi. 

İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Park Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Fonksiyonel Tıp Uzmanı Opr. Dr. Zafer Beken, “D vitamini seviyesini 40’ın üzerinde tutmak gerekiyor. İdeal seviye 40 ile 100 arasıdır. Gıdayla bunu tamamlamak zor gibi görünüyor. Dışarıdan D vitamini takviyesi alınmasında fayda var. Vatandaşlar bir hekime başvurup D vitamini ölçümünü yaptırabilirler. Buna göre ne kadar takviye alacaklarını öğrenebilirler” dedi.

Koronavirüsten korunma noktasında bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin çok önemli olduğunu kaydeden Opr. Dr. Beken, “Topluma bakıldığı zaman bazıları hasta olurken, bazılarının olmadığını görüyoruz. Bunun altında yatan en önemli faktör aslında bağışıklık sisteminin güçlü olmasıdır. İspanya’da bu ay içerisinde yayınlanan bir bilimsel çalışma var. Bu çalışma İspanya Reina Sofia Üniversitesi’nde yapılmış. Burada yaklaşık 100’e yakın bir hasta grubu üzerinde çalışma yapıldı. Bu hastalar Covid- 19 pozitif hastası olarak hastaneye başvuran kişilerdi. Bunların 3’te 2’si D vitamini takviyesi alan hasta grubu olarak tanımlandı. 3’te 1’i ise kontrol grubuydu. Yani D vitamini vermeden diğer tedavi yöntemleriyle tedavi edilmeye çalışıldı. Sonuçlara bakıldığında, çarpıcı bir tablo ortaya çıktı. D vitamini alarak tedavi olan hasta grubunda, sadece 2 kişide yoğun bakım ihtiyacı oluştu. Böyle bakıldığında bu sonuç heyecan verici bir durum. Bu sonuçlardan yola çıkarak önümüzdeki günlerde farklı çalışmalar gündeme gelebilir” diye konuştu.

‘İMMÜN SİSTEMİ DÜZENLENMELİ’

Koronavirüsten korunma noktasında diğer vitamin takviyelerine de dikkat edilmesi gerektiğini belirten Opr. Dr. Beken, “Fonksiyonel tıbbın en büyük faktörü immün sistemini düzenlemesidir. D vitaminin ötesinde destek gıdaların da alınması gerekiyor. Günde yaklaşık 2 gram civarında C vitamini almak da koruyucudur. B vitaminleri ise çok önemli. B12, toplumumuzun maalesef birçoğunda eksiktir. Bunun dışında beslenmeyle yeterince alamadığımız mineralleri de unutmamak gerekiyor. Bunun dışında uyku düzeni de oldukça önemli çünkü vücudumuzun tamiratı uykuda oluyor. Akşam 7 saatlik kaliteli bir uyku bizim için olmazsa olmazdır” dedi.