Şunun için etiket arşivi: SAĞLIK haberleri

Görsellik olarak pırasaya benzeyen ancak pırasadan daha küçük olan çiriş otunu bazıları bu yüzden yabani pırasa denir. Ülkemizde Güney ve Güney Doğuda sıklıkla tüketilen çiriş otu hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Özellikle kadınlardaki adet düzensizliğine fayda sağlayan çiriş otu, hem yemek hem de börek içi olarak tüketilebilir. Peki çiriş otunun faydaları nelerdir? Çiriş otu nasıl tüketilir?

Bilimsel adı Asphodelus olarak bilinen çiriş otu, Zambak ailesine aittir. Mart ve Nisan aylarında çıkmaya başlayan çiriş otu, dağlardan toplanır. Elverişli topraklarda kendiliğinden yetişen ot, yüzyıllardır kırsal halkın hem geçim kaynağı hem de tüketebildiği besinlerden biri olmuştur. Eski çağlardan beri kullanılan ot, alternatif tıpta da özellikle böcek ısırmaları ya da kanamalı kesiklerin tedavisinde kullanılmıştır. Yüksek iltihap kurutucu özelliği olduğundan kaynatılarak lapa halinde yaralara ya da ısırıklara sürülürdü. Hızla iyileşme sağlarken cilt yüzeyinde de iz ya da herhangi bir deforme oluşmasını önlerdi. Et tüketemeyenlerin vazgeçilmez besini olan çiriş otu, yüksek miktarda vitamin ve mineral içerir. Yöreden yöreye ismi değişir. Yeling otu, yabani pırasa, sarı zambak, kirkiş otu, güllük veya dağ pırasası gibi adlarla alınır. Ayrıca Kürtler bu ota kenger otu derler. Şırnak ve Hakkari gibi dağlık şehirlerde yaşayan insanlar otun çıkmasını ilkbaharın gelişi olarak kabul eder. 

ÇİRİŞ OTU NASIL TÜKETİLİR?

Çiriş otu da tıpkı pırasa ya da ıspanak gibi yemeği yapılarak tüketilir. Bazı yörelerde yıkanıp kesilerek kızartılır üzerine yumurta kırılır kahvaltılarda ya da tarlalarda ara öğün olarak yapılır. Yapraklar kurutularak çayı da yapılabilir. Ayrıca hazırlanan bu suyun içine sirkede ekleyip banyoda son yıkanmada saçınıza dökerek saç köklerinizi güçlendirebilirsiniz. Özellikle diyet yapanlar haşlayıp salata formunda yiyebilir.

ÇİRİŞ OTUNUN FAYDALARI NELERDİR?

– Vücuda giren virüs ve bakterilere karşı bağışıklık sistemi antikor üretir. Ancak bu sırada farklı sağlık sorunları da ortaya çıkabilir. Bu yüzden bağışıklık sisteminin oldukça güçlü olması gerekir. Çiriş otu tıpkı ıspanak ya da pırasa gibi güçlü demir içerdiğinden bağışıklığın güçlenmesini sağlar. Günde bir tabak tüketilen çiriş otu vücudun ihtiyacı olan C vitaminin yüzde 30’unu karşılar. 

– C vitamini aynı zamanda hücrelerin deformasyona uğramasını önlediğinden kanser hastalıklarının oluşmasını engeller. Ağız ve diş etlerinde sıklıkla yara çıkan kişiler çiriş otunu düzenli tükettiğinde bu sağlık sorunu azaltılmış olur. Çiriş otu tükürük bezlerindeki ve ağız içindeki enfeksiyonu azaltır.

– Kan basıncını dengelediğinden tansiyon hastalarına da fayda sağlar. Kandaki enfeksiyonu azaltır. Güçlü bir iltihap söktürücü olduğundan özellikle kadınsal hastalıklar olan idrar enfeksiyonu ve vajina akıntısına iyi gelir. Vücudu toksinlerden arındırır.

– Halk arasında anne sütünü artıran besin olarak görülür. Bu yüzden yeni anne olmuş kadınların özellikle pirinçle beraber tüketilmesi tavsiye edilirdi. Hem anne sütünü artırır hem de doğum sonrası kadının yaşadığı olumsuz sağlık sorunlarını azaltır. Rahimin temizlenmesini sağlar. 

– Yüksek demir içerdiğinden kandaki kan yapıcı beyaz kan hücrelerini artırır. Özellikle Akdeniz’de yaygın olan kansızlık hastalarına tavsiye edilir. Vücutta beyaz kan hücreleri iltihap birikmesini engeller. Direnci artırır. Kemik ve kas hastalıklarına da fayda sağlar. İleri yaşlarda görülme ihtimali olan kemik erimesini engeller.

– Kaynatılıp lapa hali böcek ısırmalarına sürülür. Hem kısa sürede ısırmanın etkisini azaltır hem de cilt yapısını yeniler. 

ÇİRİŞ OTUNUN ZARAR VAR MIDIR?

Her besinde olduğu gibi çiriş otu da fazla tüketildiğinde sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Örneğin yüksek oranda iltihap kurutucu olduğundan fazla tüketildiğinde ishale yol açar. Vücudun fazla sıvı kaybına yol açtığından halsizlik ve yorgunluğuna neden olabilir. Bu yüzden tüketilmeden bir uzmana danışılması gerekir.

Mevsim geçişlerinde ve tozlu ortamlarda sürekli hapşırıp öksürüyorsanız dikkat sizde de alerji olabilir. Peki Alerji rinit sisnedir? Alerjik rinit belirtileri nelerdir? Alerjij rinitin tedavisi var mı? Çevresel faktörlerden sıklıkla etkilenen alerjik rinit hakkında merak edilen her şeyi sizler için araştırdık. Haberin detayında alerji hakkındaki tüm soruları bulabilirsiniz.

Toz, besin, polen, hayvan tüyleri ve solunumla alınan maddelere kaşı vücudun korumaya geçtiği duruma alerji denir. Hemen hemen her yaş grubunda ve cinsiyette ortaya çıkan alerji farklı belirtilerle ortaya çıkar. Alerji kelimesi latinceden dilimize geçmiştir. Tıpta bu rahatsızlığa vücudumuza izinsiz giren maddelere karşı oluşturduğu ciddi olmayan bir rahatsızlık olarak adlandırılır. Ancak bünyeden bünyeye bu durum değişir. Vücuda alına  maddelere karşı bağışıklık aşırı antikor ürettiğinden ilk olarak vücut ısısında değişim görülür. En sık karşılaşılan alerjiler ise polen ve ev alerjileridir. Polen durumu genellikle mevsim geçişlerinde artar. Polen alerjisi nisan ayından yaz aylarının sonuna kadar yaşanır. Ev alerjileri ise; kimyasal temizlik malzemeleri, toz, gıda ve hayvan tüylerinden kaynaklı yaşanır. 

ALERJİK RİNİT NEDİR? ALERJİK RİNİT KİMLERDE GÖRÜLÜR? ALERJİK RİNİT BELİRTİLERİ NELERDİR?

Nezle ve grip benzeri belirtilerle kendini gösteren alerjik rinitte kişinin bağışıklığı düşmez. Dirençli gibi görünse de hapşırma, öksürme ve geniz akıntısı gibi durumlar yaşar. Alerjik rinitte ateşlenme olmaz. Ateşlenme nezlede olur. Yüksek ateş ise gripte ortaya çıkar. Alerjik rinitte ateşlenme dışında diğerleri hepsi yaşanır. Alerjik rinit genetiksel bir hastalıktır. Kişinin aile öyküsünde bulunan alerjik reaksiyonlar, alerjik rinit yaşama olasılığını artırır. Alerjik rinit şiddetine göre ayrılır. Kimisinde orta düzeyde geçerken kimisinde ise şiddetli ağrılara neden olur. Şiddetli olarak geçen rinitte kişinin yaşam kalitesi düşer. Sosyal aktivite yapamayacak kadar kendini yorgun hisseder. Ayrıca alerjik rinit, mevsimsel ve yıl olarak değişir. Mevsimsel yaşanan alerjik rinitler genellikle coğrafya ve iklime bağlı gelişir. Yıl boyu süren ise toz, mantar ve hayvanlardan kaynaklıdır. Hapşırma, iştah kaybı, öksürme, burun akıntısı, geniz akıntısı,gözlerde sulanma, baş ağrısı, eklem ağrısı ve göğüs ağrıları gibi belirtilerle kendini gösterir. 

ALERJİK RİNİTİ OLANLAR İÇİN KORUNMA YOLLARI NELERDİR?

Toz ve polen gibi maddelerden etkilenmemek için maske ile dolaşmak

Bulundukları ortamın sürekli hava akımını değiştirmek ve hijyenik tutma

Uyuduğu ortamı sürekli havalandırma, yatakları kokusuz maddelerle 3 günde bir yıkamak

Temizlik sırasında maske ile dolaşmak

Düzenli meyve, süt tüketerek sağlıklı beslenme ve tempolu yürüyüşlerle yapmak hastalığa iyi gelir. 

ALERJİK RİNİT TANISI NASIL KONULUR? TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Görülen belirtiler ardından bir uzmana başvurmak gerekir. Muayene sırasında uzman doktor mukoz örneği alır. Kişinin ateşi ölçülür. Kan testi ile vücuttaki enfeksiyon seviyesi ölçülür. Buna göre alerjik rinit mi, grip mi, nezle mi olduğu ayırt edilir. Burun etindeki büyüklüğe bakılır. Burun eti genellikle alerjik durumlarda yaşanır. Alerji testi yapılmaz. Herhangi bir şeye karşı olan alerjik durum ile alerjik rinit aynı rahatsızlık değildir. Bu tetkikler sonucunda uzman doktor tanıyı koyar. Daha sonra kişinin kortizona karşı yan etkisi olabileceğinden ilaç tedavisinden önce doğal yollar önerilir. Doğal çaylar bu durumda en çok tavsiye edilen tedavi yöntemidir. Alerjik rinit zamanında tedavi edilmediğinde astıma dönüşebilir. Bu yüzden uzmanlar kişinin temiz oksijen alışverişinde bulunmasını tavsiye eder. Akıntının azaltılması için sprey önerilir. Sinüs kanallarının temizlenmesi de bu spreyler sayesinde yapılır. 

Narenciye olarak da anılan turunçgiller genellikle Akdeniz ülkelerinde yetişir. Sarı ya da turuncu renkteki meyvelerdir. C vitamini bakımından zengindir. Vücut için güçlü bir ek takviyedir. Özellikle virüs sonrası yaşanan hastalıklar için doğal ilaç olarak kullanılır. Peki Turunçgiller hangi meyvelerdir? Turunçgillerin faydaları nelerdir? Sizler için tüm bu soruların yanıtlarını araştırdık.

Ilıman iklimlerde ağaçlarda yetişen meyvelere narinciye ya da turunçgil denir. Meyveler genellikle sarı ya da turuncu renkte oldukları için bu isimle anılırlar. C vitamini bakımından zengin olan bu meyveler; portakal, mandalina, turunç, greyfurt ve limondur. Dünya üzerinde Brezliya, İtalya, Meksika ve İtalya gibi ülkelerle turunçgil yetiştiriciliği oldukça fazladır. Ülkemizde bu iklim kuşağında olduğundan özellikle Mersin ve Adana illerinde yetiştiriciliği fazladır. Bunun yanı sıra tüm kıyılarda turunçgil yetiştiriciliği yapılır. Bu ağaçların genel özelliği yaprak dökmez ve uçucu yağ içerir. Yaprakları yumuşak ve parlaktır. Çanak ve taş yapraklar da meyveler yetişir. İçeriğindeki esans sayesinde etrafa hoş koku bırakırlar. Genel itibariyle tatları ekşidir ancak olgunlaştıkça bazılarının tatları tatlı olur. Ayrıca içeriklerinde yüksek miktarda C vitamini vardır. Turunçgillerin tamamı besin olarak tüketilir. Bunun yanı sıra ise kozmetik sektöründe de kullanılır. Yetiştikleri ağaç bilim literatüründe “Citrus” olarak bilinir. Uzmanlar özellikle artan virüslere karşı bu meyvelerin tüketiminin artırılmasını öneriyor. 

VİRÜSLERE KARŞI C VİTAMİNİ!

Kovid 19 yani koronavirüsü vücutta adeta ağır tahribe neden olur. Şimdiye kadar insan vücuduna büyük oranda zarar veren tek grip virüsü denilebilir. Solunum yoluyla vücuda giren ve adeta burada yaşam alanı gibi çoğalmaya başlayan kısa sürede solunum sıkıntısı ve akabinde solunum yetmezliğiyle ölümlere yol açar. Ancak uzmanlar bu virüse dair birçok araştırma yaptı. Bunlardan en önemlisi ise C Vitamini oldu. C vitamini bilindiği gibi insan sağlığı için vazgeçilmez vitamin grubudur. Organların işleyişinden vücut sistemlerine kadar fayda sağlayan C vitamini özellikle hücrelerin yenilen yapılanması için etkin bir rolü vardır. Bu sayede koronavirüs salgının önüne geçmek için yapılan araştırmalara dahil edilmiştir. Uzmanlar kişinin günlük alacağı 50 – 100 gram arası C vitamini takviyesinin doğal ilaç gibi vücudun kendini yenilemesine yardımcı olabileceğinin altını çiziyor. Virüs akciğerlerin iflasına neden olduğundan C vitamini bu sorunun giderilmesinde de yarımcı oluyor. Akciğerdeki hücrelerin virüs dolayısıyla yaşadıkları olumsuz etkilerini azaltıp daha dirençli hale getirir. Bununla beraber uzmanlar su takviyesinin de önemli olduğunu vurguluyor. C vitamini çoğunlukta turunçgillerde bulunur. Bu meyvelerde sıvı bakımından zenginlerdir. Bunlara ek günde 2.5 litre su da tüketildiğinde virüsün vücuttan atılma hız yükselir.

TURUNÇGİLLER HANGİ MEYVELERDİR? TURUNÇGİLLERİN FAYDALARI NELERDİR?

PORTAKAL

Turunçgiller arasında en yüksek C vitaminine sahiptir. Portakal ağaçları en fazla 10 metreye kadar uzar. Yaprakları serttir. Önce çiçek sonra meyve çıkartır. C vitaminin yanı sıra kalsiyum, potasyum ve magnezyum maddelerini içerir. Kış aylarında azalan bağışıklık sistemini güçlendiren portakal, üst solunum yolları hastalıklarını önler.

MANDALİNA

Yüzyıllardır bilinen en etkili alternatif ilaçtır. Mandalinalar çekirdeksiz ve çekirdekli olarak ikiye ayrılır. Yüksek derecede antioksidan içerir. Yapılan araştırmalarda mandalinanın kanserli hücrelerin tedavisinde etkili olduğu gözlemlenmiştir. Bunun yanı sıra sindirim hastalıklarını önler. Bağırsak florasını dengeler. 

GREYFURT

Anavatanı Batı Hint Adaları olan greyfurt acı tadı yüzünden oldukça tercih edilmez. Ancak ilaç sanayisinde ham madde olarak kullanılır. Görünüş olarak portakala benzese de içeriği yüksek antioksidan sayesinde kırmızıdır. Greyfurt aynı zamanda lif ve protein bakımından da zengindir.

LİMON

Sarı renkte olan limon, faydaları saymakla bitmez. Kalp ve damar hastalıklarına fayda sağlar. Kandaki kolesterol seviyesini düşürerek damarların sertleşmesini önler. Soyulmuş limon günlük C vitaminin yarısını karşılar. Böbreklerde taş kum oluşumunu önler. Karaciğer fonksiyonunu artırarak vücudu toksinlerden arındırır. 

BERGAMOT

Bitki olmasına rağmen turunçgiller ailesine mensuptur. Ülkemizde Adana ve Hatay’da yetiştirilir. Bu bitkiden elde edilen yağ ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılır. Sinir hücrelerini sakinleştirir. Mikropları temizler.

KAMKAT

Kumkat olarak da bilinen meyvenin kabuğu soyulmadan tüketilebilir. Oldukça tatlı bir tadı vardır. Kas ve doku oluşumundaki hücreleri güçlendirerek yenilenmelerini sağlar. Bu yüzden kırışıklık ve yaşlanmayı önler. Portakalın küçük haline benzetilir.

Sürekli değişen duygu durumunuza bir anlam veremiyorsanız bir psikologa görünmenizde fayda var. Çünkü borderline kişilik bozukluğu olabilirsiniz. Genellikle ergenlik döneminde başlar ileri yaşlarda kalıcı hale gelir. Peki, borderline kişilik bozukluğu nedir? Sizler için borderline yanı sınırda yaşanan kişilik bozukluğunun belirtilerini araştırdık. İşte borderline kişilik bozukluğu olduğunuzu gösteren işaretler…

Borderline kişilik bozukluğu diğer psikolojik rahatsızlıklarla aynı belirtileri gösterdiğinden teşhis edilmesi zor bir hastalıktır. Bipolar ve depresyon gibi hastalıklar haftalar hatta aylarca sürer. Fakat borderline yani sınırda kişilik bozukluğu bir iki saat yoğun bir şekilde devam eder. Kaygı ve öfke gibi duyguların tetiklediği bu rahatsızlık hastanın kendine zarar vermesine kadar ilerleyebilir. Bu hastalık erkeklere oranla kadınlarda 2 kat daha fazla görülür. Nedeni ise kadınlarda sık değişen hormonlardan kaynaklıdır. Hasta zihnindeki duygu durumunun akışını kontrol edemez. Bu da onu ani değişen duygulara sürükler. İlişki kurdukları insanlara öyle bir bağlanırlar ki en ufak bir kırgınlıkta dünyaları başlarına yıkılmış gibi hissederler. Uzmanlar bu tarz hastalara karşı bu yüzden hassas davranılması gerektiğini vurgular. Çünkü bu insanlarda nefret ve sevgi aniden ortyaa çıkabilir. 

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN SEBEPLERİ NELERDİR? 

Borderline kişilik bozukluğuna sahip kişiler sürekli terk edilme duygusunu hisseder. İstedikleri bir durum olmayınca ya da sinirlenince krizler geçirebilir. Bu durum genellikle çocuklukta ebeveyn sevgisi eksikliği yaşamış kişilerde görülür. Çünkü çocukluk çağlarında sahiplik hissetmeyen kişiler hep bir yerlerde bir şeylerin eksik ve yanlış gittiğini düşünür. Bu herkes de aynı değildir. Hastalık her zaman anne ya da babasını kaybetmiş çocuklarda görülmez. Bazı çocuklar ise anne ve babasının kardeşine daha çok sevgi gösterdiğini düşünür ve bu hislere kapılabilir. Borderline kişi ya bir kişiyi çok sever ya da sürekli farklı insanlar çevresinde görmek ister. Düzensiz bir sosyal çevresi olan borderlineler güvensizlik duygusu oluştururken bir diğer borderline hastası ise tek kişiye bağlanarak kimseye güvenmez. Tüm bu farklı ayrıntılar kişilerin bilinçaltına yerleştirdikleri kodlarla ortaya çıkar. 

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU OLDUĞUNUZU GÖSTEREN İŞARETLER

Zihin duygu akışını kontrol edemediğinden duygularda ani yükselmeler ve inişler meydana gelir.

Bir anda kişi kendini her şeyden soyutlarken belli bir dönem tamamen sosyal görünür. 

Kalabalık ortamlara girmeyi sever fakat en fazla bir saat kalır. Çünkü bir süre sonra ortamda beğenilmeme korkusu yaşayarak kaçmak ister.

Ani değişen duygular aile, arkadaş ve çevreye karşı davranışlarını da etkiler. Çok güvenip ve sevdiği kişiye birden güvensizlik hissetmeye başlar. Bu hastaların korktukları tek durum terkedilmektir. 

Hasta birden bire kendini alışveriş yaparken ya da araba kullanırken bulabilir.

Beyindeki sinirler hasara uğradığından bu hastalar bir süre sonra gerçeklik algısını yitirirler.

BORDERLİNE TEDAVİSİ VAR MIDIR? 

Borderline kişilik bozukluğuna sahip kişileri uzman doktor hayata kazandırmak için grup terapileri uygular. Ancak bu tedavi ile hasta zihinsel olarak toparlanmadığında uzman doktor ağır vakalı psikolojik tedavi gören kişilere yapılan bilişsel davranış terapisini dener. Hastanın intihar teşebbüsünde bulunmaması içinde doktor bazı sakinleştirici ilaçlar verir.

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve neredeyse milyon insanın ölümüne neden olan koronavirüsün belirtileri seyir değiştirdi. Kişiden kişiye farklılık gösteren koronavirüs aynı zamanda şiddeti de farklılık göstermektedir. Bazı hastalarda seyri yavaş ilerlediğinden evde bile tedavi olabilir. Son olarak uzmanlar göz kızarması ve yanmasının da virüsün belirtisi olabileceğini açıkladı. Koronavirüs belirtiler mi değişti?

2003 yılında ortaya çıkan ve birçok kişinin aniden ölümüne yol açan Sars virüsü şüphesi uluslararası uçuşları etkiledi. Uçakları karantinaya alan uzmanlar ölümlere neden olan virüsün Sars olmadığı daha tehlikeli başka bir virüs olduğunu tespit etti. Çin’de başlayıp ABD’ye sıçrayan virüs tıpkı Sars ve zatürre gibi belirtilerle ilerleyen Koronavirüsü (Corona) adlı virüs, Aralık ayından bu yana yaygınlaşmaktadır. Aniden ortaya çıkan Korona virüsü tüm dünya devletlerini hareketlendirdi. Ölüme yol açan Corona virüsü akciğeri iflas ettiriyor. Dünya Sağlık Örgütünü de harekete geçiren virüs hakkında detaylı çalışmalar başladı.1960 yıllarında ilk kez tespit edilen Korona virüsü burun boşluklarından akciğere iniyor. Buradaki tüm hücrelerde ciddi deformasyona yol açıyor. Ancak hastada ilk önce  hafif burun tıkanıklığı ve öksürme belirtileri gösterdiğinden kişi korona virüsüne yakalandığının farkına varmıyor. Bu da virüsün hızla vücutta ilerlemesini sağlayan sürece yol açıyor. Sars virüsü gibi solunum yolu enfeksiyonuna zemin hazırlarken yavaş yavaş akciğerin fonksiyonlarının yitiriyor. Bu virüsler hayvanlardan insanlara nasıl geçtiği henüz bilinmezse de insanlarda ölümlere yol açtığı görüldü. Şimdilerde tüm dünyaya yayılan virüs mutasyona uğradığı söyleniyor. Bu yüzden şiddeti her yerde farklılık gösterir. Dünya Sağlık Örgütü bu virüsün hafif bir şekilde atlatıldığını açıkladı. Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özdemir, koronavirsü hakkında bilinmeyenleri anlattı. Özdemir, koronvirüsün mutasyona uğrayacağını belirtti. Hayvanlardan insana geçen ve insandan insana solunum yoluyla bulaşır. Bu süreçte de genellikle virüsler mutasyona uğrar. 2019 yılının son ayında görülen ve 2020 yılının 3. ayından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsün Sars-Cov virüsüyle yüzde 80 benzerlik gösterdiğini belirtti. 

GÜN GÜN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Hacettepe Üniversitesi’nin araştırma komisyonunun hazırladığı takvime göre koronavirüsün gün gün ortaya çıkan belirtileri açıklandı. Bazı uzmanlar Çin’de ilk ortaya çıktığı gibi bazı belirtilerin değiştiğini iddia etti. Virüs en çok İtalya’da Çin’de görüldüğü gibi yaşandığı da ayrıca belirtildi. Vaka sayısının giderek artığı virüsün gün gün belirtileri;

BİRİNCİ GÜN

Üst solunum yolları hastalıklarına benzer belirtiler görülür. Hafif ateş ve boğaz ağrısı akabinde bağışıklığı zayıf olan kişilerde mide bulantısı ve ishal yaşanır.

DÖRDÜNCÜ GÜN

Boğaz ağrısının şiddeti giderek artar. Seste boğukluk yaşanır.Yeme ve içmede aktivitesinde yutkunma zorluğu görülür. Hafif baş ağrısı ile birlikte ishal devam eder.

BEŞİNCİ GÜN

Boğaz ağrısındaki şiddet anormal derece de artar. Yeme ve içme oldukça ağrılı bir hale gelirken hareket esnasında kemik ve eklemlerde şiddetli ağrılar görülür.

ALTINCI GÜN

Kuru öksürük ve aşırı boğaz tahribatı yaşanır. Tüm diğer belirtiler giderek şiddetlenir Örneğin;  konuşurken yutkunurken boğaz ağrısı şiddetlenir. Şiddetli bitkinlik başlar. Mide bulantısı artar. Zaman zaman nefes almada zorluk yaşanır. Ayrıca ishal ve kusma şiddetlenir.

YEDİNCİ GÜN

Ateş aniden 38 dereceye yükselir. Öksürük ve balgam çok şiddetlenir. Vücut ve baş ağrılarıyla birlikte kusma çok şiddetli bir hale gelir.

SEKİZİNCİ GÜN

Solunum sıkıntısı yaşanır. Göğüs bölgesi çok ağır olarak hissedilir. Öksürükle birlikte baş ve eklem ağrıları son derece artar. Vücut sıcaklığı 38 derecenin üzerine çıkar.

DOKUZUNCU GÜN

Tüm belirtiler şiddetle artar. Yüz veya dudaklarda mavileşme görülür. Öksürük ve balgam çok şiddetlenir. Vücut ve baş ağrılarıyla birlikte kusma çok şiddetli bir hale gelir. Bu belirtilere sahipseniz hemen tıbbi yardım alın.

KORONAVİRÜS GÖZDEN DE BELİRTİ VEREBİLİR!

Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan ve ilk açıklamalara göre öksürük ve yüksek ateş şikayetiyle başlayan koronavirüs bugün seyir değiştirdi. Halen en şiddetli belirtileri ateş ve öksürme olan virüs farklı insanlarda farklı belirtiler gösterdi. Hastanelere başvuran bazı kimseler göz yanması ve sulanması şikayetlerinin ardından koronavirüs testinin pozitif çıkması, virüsün yeni belirtileri olduğunu kanıtladı. Op. Dr. Ertan Sunay, bu konuyla ilgili işte şu açıklamayı yaptı:

“Geçen hafta hastanemize gözünde ağrı ve kanlanma şikayetiyle başvuran bir hastamızda bu duruma önce bir anlam veremedik. Muayenesinde bir hastalık bulamadık. Bu sürede hastamızı yakın takibe alarak, karantina koşulları hakkında bilgilendirerek, evine gönderdik. Günlük hasta takibimiz sırasında, hastamızın ani başlayan yüksek ateş ve öksürük nedeniyle hastaneye yatırıldığını, Covid-19 testinin de pozitif çıktığı bilgisini aldık, neyse ki bu hastamız hızla iyileşerek evine, sevdiklerinin arasına döndü. Uluslararası ve Türkiye’de ki Covid-19 pandemi hastanelerinde ki doktor meslektaşlarımız ile bağlantı kurarak hastaların göz belirtileriyle ilgili hızlı bir konsültasyon süreci başlattık. Uluslararası makaleler , tüm bilimsel araştırmalarımız ve meslektaşlarımız ile yapmış olduğumuz görüşmeler bize gösterdi ki her 3 Covid-19 hastasının birinde bazı göz rahatsızlıkları belirtisi oluştuğuna karar verdik.”

“KARATAY: CORONAVİRÜSÜNE KARŞI AŞI YAPAMAZSINIZ…”

 

Virüse dair ilginç bir açıklamaya imza atan Prof. Dr. Canan Karatay, aşının virüs için çok geç olacağını söyledi. Karatay, “Koronavirüs salgınına karşı aşı yapamazsınız. Sağlık bir hücrede kapılar kale kapısı gibi sağlam açılmaz ve hastalanmayız. Ben onu söylüyorum onun için doğal besleneceğiz. Virüs ve griplerin her sene yenisi çıkar bunun aşısı olmaz. Bunun tek aşısı tek yolu kendi hücrelerimizin güçlü ve sağlık kılmaktır” açıklamalarını yaptığı esnada bir dinleyicinin aşı sorusuna ise “Ben çocuk doktoru değilim, ben grip aşısına karşıyım. Bakın koronavirüs çıktı. Bu sene kullanılan grip aşırısı 2016 yılının virüslerine karşı yapılmış. 3 tane krofinya virüsünde üretmişler bu sene yapıyorlar. Görüyorsunuz kardeşim koronavirüs salgınına karşı aşı yapamazsınız. 18 ay 24 ay sonra çıkacak dediler zaten o zaman korunavirüs kalmıyor. 7 tür koronavirüs var şimdi. Diğer virüslerden farkı yok mangalda kül bırakmıyorlar. Virüs demek canlı vücudun içinde hayvanda olabilir, bitkide olabilir yaşar büyür kuru yerde yaşamaz. Sağlık bir hücrede kapılar kale kapısı gibi sağlam açılmaz ve hastalanmayız. Ben onu söylüyorum onun için doğal besleneceğiz. Virüs ve griplerin her sene yenisi çıkar bunun aşısı olmaz. Bunun tek aşısı tek yolu kendi hücrelerimizin güçlü ve sağlık kılmaktır” sözleriyle cevap verdi. 

KORONAVİRÜSTEN KORUNMANIN EN DOĞAL YOLU KELLE PAÇA!

Aynı zamanda Karatay, virüsten korunmanın yolları hakkında da konuştu. Ünlü doktor virüsten korunmanın en sağlıklı yönü bağışıklık sistemini güçlendirmek olduğunu söyledi. Bağışıklığı güçlendirmenin en doğal yolunun ise kelle paçadan geçtiğini vurguladı. Ayrıca  Karatay, “Lahana, turp, kereviz, sarımsak, soğan, pancar bunlar çok önemli. Bunların hepsi toprağın içinde. Doğa zaten size yol gösteriyor, kışın bunları yiyin diyor. Gelecek sene karşımıza çıkacak virüslerin ne olduğunu bilmiyoruz. Grip virüsleri her zaman kılıf değiştiriyor” ifadelerini de kullandı. 

KORONAVİRÜSE KARŞI GÜNLÜK HAYAT NASIL DÜZENLENMELİ?

Enfeksiyon Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, koronavirüsten korunmak için günlük hayatta bazı durumlara dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ceyhan, paranın keten ve pamuktan üretildiğini bu yüzden virüsün tutunma açısından tercih ettiği yerlerden biri olduğunu vurguladı. Ayrıca dışarıda giyilen kıyafetlerin o gün içerisinde ya yıkanması ya da 6 saate yakın havalandırılması gerektiğini belirtti. Virüs hava ortamında yere daha yakın olduğundan ayakkabıyla kesinlikle içeri girmemesi ve ayakkabıya temas esnasından hemen sonra ellerin dezenfekte edilmesi gerektiğini söyledi. Son olarak da kargo ve paketli servislerin paketlerinin hemen çıkartılıp bir poşede konulup evden çıkarılmasını ellerin ve diğer paketin yıkanmasını söyledi. 

KADINLAR ERKEKLERE ORANLA DAHA MI DİRENÇLİ?

Hızla yayılmaya başlayan korona virüsü, hakkında Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ergin Çiftçi özel açıklamalarda bulundu. Virüsün yaş ve cinsiyete göre etkilerinin değiştiğini belirten Çiftçi, özellikle sigara içenlerin daha büyük bir risk altında olduğunu vurguladı. Uzman doktor “Kadınlar bu açıdan biraz daha şanslı gözüküyor ancak burada farklı nedenler var.  Bunların arasında sigaranın yer aldığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak sigara içimi akciğer fonksiyonlarını bozarak vücudu pek çok hastalığa karşı daha dayanıksız hale getiriyor. Fakat şunu unutmamak gerekir, her ne kadar çocuklar yaşlılar, erkek ve kadın olarak bir fark olsa da şunu görüyoruz ki bu hastalık her iki cinsi ve her yaşı kapsıyor. Hastalığın ağırlığı değişebiliyor ve bu nedenle kadınların kendini daha güvende hissetmesi, erkeklerin daha riskli hissetmesi gibi bir durum yoktur. Sonuç olarak hepimiz risk altındayız ve koruma önlemlerimizi bundan bağımsız olarak mutlaka almalıyız. Bu güvenebileceğimiz ya da kendimizi daha kötü hissedeceğimiz bir durum değildir ama istatistik şu an için var ve zaman içinde bu rakamlar değişebilir” şeklinde konuştu.

“BU VİRÜS TÜRKİYE’DE DE VAR ANCAK…”

Henüz yeni yaygınlaşmasına rağmen ölümlere neden olan corona virüsünün kesin bir tedavisi yoktur. Medipol Mega Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bahadır Ceylan korona virüsüne dair merak edilenleri cevapladı:

 CORONAVİRÜSÜ TÜRKİYE’DE VAR MI?

CORONA VİRÜSÜ NASIL BULAŞIR?

Hava ve temas yoluyla insandan insana geçer. Özellikle toplu alanlarda hızla yayılır. Ancak hayvandan insana nasıl bulaştığı henüz belli değil. Corona virüsü hava ile temas ettikten bir saat sonraya kadarda yaşayabildiğinden ortaya çıktığı ortamlardan uzak durmak gerekir. Bu yüzden Çin havalimanında karantina bölgesinde ciddi bir dezenfekte yapıldı. Ancak uzmanlar gerekmedikçe uçuşların iptal olmasının daha faydalı olacağı yönünde açıklamalarda bulundu. İnsan vücudunda sinüs yollarına yerleşerek devam ediyor. Sars virüsüyle örtüşmesine rağmen ilk günlerde ateşlenmeye neden olmuyor. Vücudun korona virüsü fark ettiği andan itibaren ateşlenme görülür. 

CORONA VİRÜSÜNÜN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Normal grip gibi başlıyor. Ancak 3 gün sonrasında şiddetli öksürük göğüs ağrısıyla devam eder. Kuluçka dönemini tamamladığından vücudun direncini hızla düşürür. Gün geçtikçe ateşlenme,terleme, ağız kuruluğu, balgamlı öksürük, sinüs yollarında tıkanıklık, nefes almakta zorlanma gibi belirtiler yaşanır. Belirtiler gün gün şiddetini artırır. Bağışıklık sistemi antikor üretmesine rağmen bu tamamen vücudun fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Aşırı ateşlenmeye maruz kalan kemiklerde ağrılarda görülür. Bazı uzmanlar Sars kadar ciddi bir virüs olmadığını ancak hemen tespit edilmediğinde ölüme yol açacağını vurguluyor.

CORONAVİRÜSÜNÜN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Virüsün etkileri hastanın bağışıklık sistemine göre değişir. Uzmanlar bazı kişilerde şiddetli belirti yaşanmadan hafif atlatılır. Bunun içinde ilaç tedavisi sağlandığını belirtiyor. Ancak bağışıklığı zayıf olan özellikle C ve D vitamini eksikliği olan kişilerde şiddetli ilerler. Bunun için tedavinin başlangıcında sıvı desteği sağlanır. Çünkü korona virüsü hızla vücutta sıvı kaybına yol açar. Ateş düşürülür. Aynı zamanda ağrılar içinde yüksek dozda ağrı kesiciler verilir. Uzmanlar istirahatın oldukça önemli olduğunu söylüyor. Ayrıca virüsün yaygın olduğu alanlardan uzak durmanın daha sağlıklı olduğu belirtiliyor. 

KORONAVİRÜSÜNÜN AŞISI VAR MIDIR?

Tüm dünyayı korkutan koronavirüsü bilim insanlarını harekete geçirdi. Özel aşı geliştirmek için gece gündüz çalışan bilim insanları aşı konusunda açıklamada bulundu. Hayatını kaybedenlerin sayısı 213’e yükselen koronavirüsünün aşısının 20 ay içerisinde tamamlanacağı söylendi. Virüse enfekte olmuş insan sayısı ise 9 bin 809 kişi olduğu açıklandı. Bunun yanı sıra Türk bilim insanları da virüslerle ilgili önemler alınması yönünde açıklamalar yapıyor. Prof. Dr. Oğuz Karabay, virüslerden korunmanın basit yollarının olduğunu söyledi. Yüzyıllardır Anadolu mutfağından eksik olmayan soğan ve sarımsağın yanı sıra bir misafir gelince ikram ettiğimiz kolonyanın da virüsleri önlemek için etkili yol olduğunu vurguladı. Ayrıca Karabay, virüslerin ölümcül olmaları yönünde çıkan haberlerin yanlış olduğunu söyledi. Ünlü doktor ölümcül olmasının tek nedeni bağışıklığı zayıf ve yeteri kadar temizlenmeyen kişiler için geçerli olduğunu da açıkladı. 

C vitamini bakımından zengin olan kara mürver, virüs ve bakterileri temizlemede etkili olduğu kadar bağışıklığı da güçlendirmede oldukça etkili bir besindir. Yüzyıllardır doğanın insan oğluna sunduğu mucizevi bir besin olan kara mürver hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Kara mürver nedir? Kara mürver nasıl tüketilir? Kara mürverin faydaları nelerdir? Tüm soruların yanıtı haberin detayında:

Bilimsel adı Sambucus nigra olan kara mürver, çalı formundaki ağaçlarda yetişir. Siyah yaşlı, Avrupa yaşlı, Avrupa mürver ve Avrupa siyah mürveri olarak da adlandırılır. ısalk ve nemli topraklarda kolayca yetişir. Bazı formları zehirli olan bu besini bilen kişilerin toplamasında fayda var. Beyaz çiçeklerle oluşan meyveler olgunlaştıkça kırmızı, mor ve siyah renkleri vardır. Güçlü bir C vitamini içeren kara mürver, ilaç ve kozmetik sektöründe de ham madde olarak kullanılır. Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika da sıklıkla tüketilen meyve, ülkemizde ise Karadeniz topraklarında yetiştirilir. Çalı şeklinde çıkan meyveler İlkbaharla beraber çiçeklenir. Nisan sonunda da meyveler oluşmaya başlar. İnsanlar genellikle suyunu çıkartıp ya da reçelini yaparak meyveyi tüketirler. Tarih boyunca şifa amaçlı tüketilen meyve kapsül haline getirilerek eczanelerde satılır. Bilinçsiz kullanması konusunda uzmanlar uyarılarda bulunur. Aşırı tüketildiğinde fayda vermez. İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu C vitaminini gün içerisinde kolaylıkla karşılar. Özellikle demir eksikliği olanlar için doğal bir ilaçtır.

KARA MÜRVERİN FAYDALARI NELERDİR?

Mevsim geçişlerinde artan virüs ve bakteriler üst solunum yolları hastalıklarının yaşanmasında artışa neden olur. Önlem alınmadığında ciddi sonuçlar doğurabilecek olan bu hastalıkların önüne geçmek için bağışıklık sisteminin güçlü olması gerekir. Özellikle antikor üretme bakımından direnci olması gereken bağışıklığın suya da ihtiyacı vardır. Kara mürver meyvesi suyu hem C vitamini sayesinde bağışıklığı güçlendirir hem de artan antikorların yüksek ateşe neden olma ihtimalini düşürür.

Güçlü bir iltihap kurutucu olduğundan boğaz ve genizde biriken balgamı kolayca sökülmesini sağlar. İdrar yolunda ya da kan da enfeksiyon birikmesini önler. Vücudu toksinlerden arındırarak hücrelerin yapısını yeniler. Bu özelliği sayesinde yapılan araştırmalarda kanser hastalıklarının da yaşanmasının önüne geçtiği tespit edilmiştir. 

Antioksidan maddeler içeren kara mürverin, cilt sağlığına da katkısı vardır. Hücreleri yenileme özelliği sadece organların değil aynı zamanda cildin alt tabakası olan dermisi de yenileyerek deforme olmasını önler. Erken yaşlanma gibi durumların önüne de geçer. Uzun süre cildin parlak ve canlı kalmasını sağlar. Eski çağlarda kadınlar kara mürveri havanda dövüp yüzlerine sürermiş. Şimdilerde ise kara mürver özlü özel maskeler var. 

Sindirim sistemi içinde doğal bir ilaç olan kara mürver, bağırsak florasının dengesini korur. Mide duvarını güçlendirerek ülser ya da reflü oluşmasını engeller. Besinlerin enzimlenmesini kolaylaştırır. Lif özelliği sayesinde de bağırsak fonksiyonlarını artırarak kabızlığın önüne geçer. Kolon ve bağırsak kanseri gibi sağlık sorunlarının oluşmasını önler.

Kadınların her ay dönümünde gördüğü adet döngüsünün dengesizliğini engeller. Hormon bezlerinin daha sağlıklı çalışmasını sağlar. Direk olarak kist oluşumunu engellemezse bile kistin oluşmasına neden olacak durumların önüne geçer. Adet sürecinde özellikle kadınların kaybettiği vitamin ve minerallerin eksikliğini ortadan kaldırır.

Kolajen üertimine katkı sağladığından kemik, diş ve kas kayıplarını önler. Daha güçlü olmalarını sağlayan kara mürver, ileri yaşlarda görülme ihtimali olan kemikte su kaybı, romatizmal hastalıkların yaşanmasını geciktirir. Yöre insanları bu özelliği sayesinde kara mürverin yaşam sırrı olduğunu söyler. Ayrıca uzmanlarda çok abartılmadan hamilelik dönemi ve gelişim çağındaki çocukların tüketmesinin bu yüzden faydalı olacağını vurgular. 

Koronavirüsüne yakalanan ancak çok şiddetli geçirmeyen bazı hastalar evde tedavilerine devam ediliyor. Hastanelerdeki yoğunluk ve buraların virüsü kapma bakımından daha tehlikeli olasından dolayı uzmanlar bu hastaların evlerinde daha sağlıklı süreci atlatacaklarının altını çiziyor. Ancak bunun için bazı kuralar var. İşte Sağlık Bakanlığından evde koronavirüs tedavisi görenlere tavsiyeler…

Sağlık Bakanlığı, Koronavirüs Bilim Kurulunun araştırmaları ardından hazırlanan Olası veya Kesin Kovid-19 Vakalarının Evde Bakımının nasıl yapılacağı yönünde oluşturulan kuralları broşür halinde sağlık kuruluşlarına verildi. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi  Prof. Dr. Alpay Azap’ta bu konuda gerekli açıklamayı basına yaptı. Azap, hafif seyirli olan koronavirüs vakalarının en güvenliği tedavi sürecinin evde olduğunu vurguladı.

Dünya genelinde hafif seyirli olan hastalara uygulanan bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı noktalar olduğunu belirtti. Azap açıklamalarına “Hastaların tedavileri kısa sürede düzelen bir seyir izliyor. Bu hastaların hastanede yatırılması o hastalar açısından da doğru değil. Sadece Kovid-19 için değil biz genel olarak bütün diğer hastalıklar için de hastaları gerektiği kadar hastanede tutmak, gerekmeyen durumda evlerinde ayakta izlemek yoluna zaten gidiyoruz. Eve gönderdiğimiz kişilerin ise mutlaka izolasyon altında olması gerekiyor” sözleriyle başladı.

Ayrıca altını çizerek evde tedavisine devam eden hastaların kesinlikle misafir kabul etmemesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Azap, “Aynı evde, aynı ortamda bulunan kişiler ise maskesiz olmayacak. Aynı ortamı paylaşmaları gerekiyorsa mutlaka maske takacaklar. Ev temizliğine ve el temizliğine dikkat edilecek. Bunun dışında evde olası bir bulaş durumunda hastalığın ağır seyredeceği birilerinin de olmaması gerekiyor. Bağışıklığı baskılanmış bir aile bireyi olmamalı. Bu kişiler ileri yaşta biri olmamalı. Bunlara dikkat edilmesi durumunda bu kişileri evde takip etmek mümkündür” sözleriyle de sadece hastanın değil bu süreçte ev halkının da dikkatli olması gerektiğini hatırlattı. 

TEDAVİ SÜRECİNİ ANLATTI!

Azap, virüsün seyri konusunda nasıl bir tedavi izlediklerini de işte şu sözlerle anlattı: 

“Hastanede yatma kriteri olanlar, genellikle riskli olan kişiler. Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler. Ağır pnömonisi olan kişiler. Birtakım başka laboratuvar değerlerine de bakıyoruz. Hastalığın ağır seyrettiğini gösteren laboratuvar değerlerine bakıyoruz. Bunlar varsa hastalar bu koşulda eve gitmez. Dünyada yayımlanmış başka veriler değerlendirilerek ülkelerin uygulamalarına bakılarak belirlendi. O konuda vatandaşların bir endişesi olmasın. Ağır seyretme olasılığı olan hastalar ağır seyrediyor ve hastanede olmaları gerekiyorsa evine zaten gönderilmiyor.”

SAĞLIK BAKANLIĞINDAN EVDE KORONAVİRÜS TEDAVİSİ GÖRENLERE TAVSİYELER…

Eve kesinlikle ziyaretçi kabul edilmeyecek. Hastanın solunum sıkıntısının artması ardından hemen 112 aranacak.

– Hijyenik ortam hem hasta hem de ev halkı için önemli olduğundan hasta da ev halkı da maskeyle dolaşacak. Mümkünse hatsa ayrı bir oda da tek başına 14 gün boyunca kalacak.

– Ortak kullanılan alanlar sürekli çamaşır suyuyla yıkanacak. Hatsanın her kullandığı alan temizlenmeden kullanılması sakıncalı olacak.

– Düzenli beslenme ve egzersiz oldukça önemlidir. Bağışıklığı güçlendiren besinlerle dolu öğünler atlanmadan yapılacak. Balkon, pencere, bahçe ya da teras gibi alanlarda temiz hava alınacak. Ancak sosyal mesafe teması olmadan.

Dünyanın en zengin lif içeriğine sahip olan altın çilek, B vitamini kompleksinin hepsini de içerir. Güçlü bir antioksidan olan altın çilek, vücudu toksinlerden arındırır. Güney Afrika ülkelerinde yetişen altın çilek hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Altın çilek nedir? Altın çileğin faydaları nelerdir? Altın çilek nasıl tüketilir? Tüm soruların yanıtı haberin detayında:

Çileğin sarısı gibi göründüğünden altı çilek denilmiş. Bilimsel adı “Physalis peruviana” olan altın çileğe aynı zamanda İnka eriği olarak da bilinir. Anayurdu Amerika olarak bilinse de aslında dünyaya Güney Afrika ülkelerinden yayıldı. Şimdilerde ise Venezuela, Bolivya, Kolombiya, Ekvador ve Peru gibi ülkeler yetiştiriciliğini yapıp satıyor. Aslında zayıflama amaçlı kullanılan bu besin, Antik çağlarda beri alternatif tıpta da kullanılmıştır. B kompleksi bakımından zengin olduğundan vücudun gün içinde ihtiyacını duyduğu enerjiyi sağlar. Ülkemizde son beş yıldır Akdeniz şehirlerinde yetiştiriciliği arttı. Sarı bir rengi olan meyve tıpkı çilek gibi noktalı tohumlardan oluşur. Büyüme döneminde oldukça fazla su ister. Yapraklarla çevrili olan meyve, böceklerden korunur. Çorak topraklarda daha rahat yetişir. Taze bir şekilde tüketildiğinde sağlığa daha çok faydası olur. Ancak son yıllarda kurutularak satışı sağlanıyor. 

ALTIN ÇİLEK NASIL TÜKETİLİR?

Tatlı bir tadı olduğundan pastacılık sektöründe sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra reçeli de yapılabilir. İçerdiği yüksek lif sayesinde zayıflamak isteyenler için ideal bir besin haline gelen altın çilek, kurutularak yoğurtla beraber tüketilir. Aroma ya da özü de kozmetik firmaları tarafından kullanılır. Altın çilek üzerinde halen araştırmalar yapılmaktadır. Son yıllarda kurusundan ya da yapraklarından çayda elde edilir. Karoten içerdiğinden hücrelerin mutasyona uğramasını önler. 

ALTIN ÇİLEĞİN FAYDALARI NELERDİR?

Sindirim sisteminin daha sağlıklı çalışması için lifli besinlere ihtiyaç duyar. Bu besinler sindirim sitemindeki organların işlevselliğini artırdığı gibi buradaki hücrelerin yapısını da korur. Bu sayede vücudun yağ bağlamasını önler. Uzmanlar bu yüzden lif bakımından zengin olan besinlerin gün içerisinde tüketilmesi gerektiğini vurguluyor. Altın çilekte bu özelliği karşılamada etkili bir besindir. Dünya da en lif bakımından en zengin besinle arasında yer alır. Kolon kanseri ya da bağırsak düğümlenmesi gibi hastalıkların oluşumunu da önler. 

Gün içerisinde tempolu yaşam en çok kan basıncını olumsuz etkiler. Kan basıncı düştüğünde vücut kendini sağlıksız ve yorgun hisseder. Bu zamanında tedavi edilmediğinde hem fizyolojik hem de psikolojik hastalıklara yol açar. Ancak altın çilek içeriğindeki B kompleksi sayesinde hem kan basıncını dengeler hem de bu tarz hastalıklara zemin hazırlayacak durumları ortadan kaldırır. Yapılan bazı araştırmalarda altın çileğin şeker hastalığına da fayda sağladığı tespit edilmiştir.

Güçlü antioksidan içeriğine sahip olan altın çilek hücreleri yeniler bu sayede de yaşlanmanın önüne geçer. Bunun yanı sıra kanserli hücre oluşumunu önler. Özellikle üreme organlarında herhangi bir deformasyona neden olabilecek serbest radikalli hücreleri vücuttan atar. Mineral ve vitamin bakımından zengin olan altın çilek, vücudun günlük ihtiyacını kolaylıkla karşılar. Bu özelliği sayesinde ileri yaş hastalıklarını önler. Kemik gelişimine katkı sağlar.

Erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülen idrar yolları enfeksiyonu, vücutta aniden artan mantar ve virüsten kaynaklı yaşanır. Sağlığı olumsuz etkilemenin yanı sıra yaşam kalitesini de düşürür. Altın çilek bu hastalığa da adeta doğal ilaçtır. Vücut içinde asit ve virüslerin atılmasında yardımcı olur. İdrar yollarını temizler. Böbreklerde de bu sayede taş ve kum oluşumunu engeller.

ALTIN ÇİLEĞİN ZARARI VAR MIDIR?

Kan basıncını düşürdüğünden yüksek tansiyonu olanlara her ne kadar fayda sağlasa da düşük tansiyonu olanlara sakıncalıdır. Kan sulandırıcı özelliği olduğundan bu tarz ilaçlar tüketen kişilerin tüketmemesi gerekir. Çok aşırı tüketildiğinde ishale neden olabilir.

Gül ailesine ait olan taflan Karadeniz’de yetişir. Yapraklarından özüne kadar inanılmaz faydalara sahip olan taflanın çekirdek kısmı zehirlidir. İlkbahar aylarında yeşeren ve toplanıp kurutularak kullanılır. Yüzyıllardır doğal ilaç olarak kullanılan taflan antioksidan özelliğine sahiptir. Ayrıca kalsiyum bakımından da zengindir. Peki Taflan nedir? Taflanın faydaları nelerdir? Taflan nasıl tüketilir? İşte cevaplar:

Çalı biçimli ağaçlarda orman altlarında kendiliğinden yetişen ve yıl boyu yeşil kalabilen taflan bir diğer adıyla karayemiş, yüzyıllardır halk tarafından şifa amaçlı tüketilir. Gül ailesine ait olan taflanın bilimsel adı Prunus laurocerasus’tur. Ülkemizde farklı yörelerde farklı adlarla isimlendirilir. La üzümü, laz kirazı, laz yemişi ve tanal olarak adlandırılır. Karadeniz yöresinde hemen hemen her yerde olmasına rağmen Ordu’da yetiştiriciliği daha fazladır. Aşırı tüketildiğinde zehirlenmeye neden olur. Ancak taflan kendisi olduğu kadar yaprakları da fayda sağlar. Yapraklarından yapılan çay ilaç olarak tüketilir. Ayrıca gıda sektöründe kokusu kullanılır. İçeriğinde likopen maddesinin yan maddelerini barındırdığından antioksidan dolayısıyla C vitamini bakımından zengindir. Bağışıklığı güçlendiren taflan, taze ve kuru şeklinde tüketilir. Kek ve pastalara hep renk hem de tat vermek için eklenir. 

TAFLAN NASIL TÜKETİLİR?

Görünüş olarak kirazın küçük haline benzeyen taflan, meyve olarak tüketmek isteyenler için olgunlaşmış siyah ve mor halleri önerilir. Alternatif tıp araştırmacıları yapraklarından yapılan çayın kandaki insüln direncini dengelediğini ve böylece şeker hastalarına şifa sağladığını belirtir. Ayrıca bu çay şiddetli öksürmeyi anında keser. Boğazı iltihap ve virüslerden arındırır. Ancak çekirdeği ve yaprakları zehirli toksinler barındırdığından kurutularak tüketilmesi tavsiye edilir. Bazı araştırmacılar taflan yapraklarından yapılan çaya gençlik iksiri der. Bunun nedeni ise yapılan çay antioksidan bakımından zengindir. Karadeniz yöresinde sıklıkla yetiştiğinde yöre halkı oldukça bol çeşitli kullanmıştır. Taflan tazeyken toplanıp turşusu yapılır. Kışın ise bu turşudan kavurma yapılarak tüketilir. Her damak zevkine hitap etmez. 

TAFLANIN FAYDALARI NELERDİR?

Yüksek oranda antioksidan ve C vitamini içerdiğinden bağışıklık sistemini güçlendirmede etkili olan besinlerin başında gelir. Vücudu zararlı toksin ve hücrelerden arındırır. Bu işlem sırasında mide bağırsak ve böbrekleri temizleyen taflan, hastalık oluşma riskini azaltır. İşlevselliğini artırdığından vücut direncini virüs ve bakterilere karşı güçlendirir.

Kısırlığın tedavisinde doğal bir ilaçtır. Üreme organlarının işlevselliğini artırarak özellikle kadınlarda oluşan kist gibi hastalıkların geçmesini sağlar. Böylece hormonları da dengler. Lenf ve troid bezlerinin sağlıklı çalışmasın sağlar. 

İçerdiği lif sayesinde uzun süre tokluk hissi verir. Bu da diyet yapanlar için ideal bir meyve haline getirir. Günde bir öğünde tüketilmesi tavsiye edilir. Aşırı tüketildiğinde ishale neden olur. Ancak yeterli miktarda alındığında karın şişkinliği, kabızlık yani sindirim hastalıklarını önler.

Yapılan araştırmalarda şeker hastalarına fayda sağlığı tespit edilmiştir. Ancak uzmanlar bununla beraber hastaların beslenme alışkanlıklarına dikkat etmelerini aksi halde ters bir duruma neden olabileceğinin de altını çiziyor. 

Kalsiyum bakımından zengin olan taflan, kemik ve kas gelişimine katkı sağlar. İleri yaşlarda görülme ihtimali olan kemik erimesi ya da romatizmal hastalıkları önler. Ergenlik ve menopoz döneminde sıklıkla tüketilmesi tavsiye edilir.

Sinirleri yatıştırarak depresyon ya da stres gibi durumların oluşmasını önler. Kronik uykusuzluk çekenler için ideal bir besindir.

Çağlar boyunca çeşitli salgınlar toplu ölümlere neden oldu. Bunlardan biri de kolera salgını oldu. Kolera ilk kez Japonya’da görüldü. Fark edilmeden tüm dünyaya yayıldı. Günümüzde de halen bazı ülkelerde görülen kolera hastalığı hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Kolera salgını nedir? Kolera salgını ne zaman başladı? Kolera salgını belirtileri nelerdir? İşte soruların yanıtı:

Vibrio cholerae adlı bir bakterinin bağırsaklara yerleşmesiyle yaşanan hastalığa kolera denir. Akut ve şiddetli ishale neden olan hastalık ilk kez 117 yılında Japonya’da görüldü. Daha sonra 1826 yılında Moskova ve akabinda da 1831’de Berlin ve Paris’te devam etti. Virüs hızlı bulaşır ancak o zamanlarda ulaşım sıkıntısı olduğundan yıllar yıllar sonra diğer ülkelere sıçradı. Büyük kentlerde görülen hastalık tedavi bulunana kadar ciddi derece de ölümlere neden oldu. Topraklarımıza Osmanlı Devleti zamanında geldi. Balkan Savaşlarında yaşanan salgın çok sayıda askerin ölmesine yol açtı. Dışkının suya karışması ve suların arındırılmamasından dolayı yayılan kolera virüsü, bağırsaklara yerleşerek organlarda çoğalarak işlevselliklerini yitirir. 

KOLERA HASTALIĞININ NEDENLERİ NELERDİR?

Kirli sularda yetiştirilmiş sebze ve meyvelerin yeterince yıkanmamasından kaynaklı virüsün ağız yoluyla bulaşmasına neden olur. Ayrıca bu tarz kirli sularda yetişen deniz ürünlerinin yeterince pişirilmeden tüketilmesi de sebep olabilir. Kirli suların tarlalara ulaşması ve hasatlara virüs bulaşır. Bu tarlalarda yetişen besinlerde salgına yol açar. Nadiren de olsa insandan insana dışkı yoluşla bulaşır. Ya da ortak kullanılan eşyalarda bulaşa zemin hazırlayabilir.

KOLERA HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

1 ya da 2 gün içerisinde kuluçka döneminde olan virüs daha sonra harekete geçer. İlk olarak normal olarak ishale yol açar. Daha sonra ishalin şiddeti artar. Vücut neredeyse susuz kalır. Bunun akabinde vücut ağrıları, ağız da kuruluk, iştahsızlık, şiddetli karın ağrısı, ani düşen tansiyon, susama hissine bağlı yükselip azalan nabız, gözlerde morarma, ten renginde sarılık, ses tellerinde ağrı, ciltte su kaybına bağlı kırışma ve son olarak hasta şoka girer. Erken tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanabilir. O yıllarda ilacı henüz bulunmadığından çok sayıda can kaybına yol açtı.

KOLERA HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MI?

İlk ortaya çıktığı yıllarda kesin bir tedavisi yoktu. Ancak günümüzde çok basit bir tedavi yöntemi vardır. Öncelikle ishalin durdurulması için ilaç yöntemine başvurulur. Vücut aşırı su kaybettiğinden dolayı sıvı takviyesi sağlanır . Bu süreçte vücut sıvıyla beraber potasyum, tuz kaybı da yaşadığından bu maddeler bakımından zengin besinler tüketilir. Hastalığın aşısı bulunmakta ancak Dünya Sağlık Örgütü, aşıyı önermemektedir. Çünkü aşı virüs için önleyici olsa bile ilerlemesini durdurmaz.