Şunun için etiket arşivi: SAĞLIK haberleri

Hemen hemen toplumda her yaşta her cinste herkes de görülen uçuk hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Genellikle dudak kenarında ya da ucunda çıkan uçuk, yaşamsal faaliyetleri azaltır. Ancak herkes tam olarak uçuğun neden çıktığını bilmez. Bazen bir hastalık akabinde bazen ise kendi kendine gelişen uçuğun kesin bir tedavisi yoktur. Peki Uçuk neden çıkar? Uçuk nasıl geçer? Uçuğu geçirmenin doğal yolları..

Bilim dünyasında yapılan araştırmalara göre herpes simpleks virüsünün neden olduğu ağız dışı yaralara uçuk denir. Aynı zamanda bu enfeksiyon ağız içi ve diş etlerine de zarar verir. Uçuk ise dudak kenarları ya da bazı insanlarda yanak ve burunda da meydana gelir. Virüsün olduğu herhangi bir cilt yüzeyinde yaşanan uçuk, genellikle bebeklerdeki pamukçuk yaraları ile karıştırılır. Çevresel koşullar sonucu kişiye geçen herpes simpleks uçuğu ömür boyu gitmez. Çeşitli faktörlerle yeniden ortaya çıkar. Virüs vücutta mevsim geçişlerinde farklı sağlık sorunlarına da neden olur. Örneğin kas ve kemik ağrılarına yol açar. Virüs viral kaynaklıdır. Cilt enfeksiyonu çeşitlerinden biri olan herpes genital bölgede de görülebilir. İlk yüzeye enfekte olan virüs yüzeysel yaralara uçuğa zemin hazırlar. Ancak ilerledikçe deri altındaki tabakalara yerleşerek sinir dokularının deforme olmasına neden olur. Ortak kullanım eşyalarında ya da öpüşerek kişiden kişiye geçer. 

UÇUK KAÇ AŞAMADA KENDİNİ GÖSTERİR?

İlk aşamada virüs cilde geçer burada çoğalır. Bu sırada ateşlenme ve ağızda yaralara yol açar. Ancak bu aşamaya uçuk denmez. Çoğunlukla asemptomatik enfeksiyon denir. 

Virüs artık vücuttadır. İlerledikçe kas ve sinir dokularına iner. Buralarda hasarlara neden olur. Ancak bu dönem pasif dönemidir. Pasif dönemler de uçuk gözle görülmez.

Yüksek stres veya mevsim geçişleri sırasında zayıflayan bağışıklık sistemiyle beraber virüs yeniden aktifleşir. Yeni yaralara neden olur. 

UÇUK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Çıkacağı yerde kaşınma, yanma, karıncalanma ve ağrılarla kendini gösterir. Bazı kişilerde uçuk çıkmadan önce gribal enfeksiyon tarzında belirtiler yaşanır. Boğaz ağrısı, ateş, yorgunluk, kas ağrıları, baş ağrısı, lenf bezlerinde şişlik ve sinirlilik halleri gibi belirtiler de görülür. Bunun yanı sıra enfeksiyonlara ve hormonal değişimlere yol açar. Ayrıca virüs ağız yoluna geçtiğinde ise diş etlerinde kızarıklık ve şişmelere zemin hazırlar. Diş etlerinde kanama artışı olur. 20’li yaşlardaki kişilerde bademcik şişmesi de görülebilir. Belirtileri tetikleyen bazı durumlar ise ; güneşte fazla kalmak, başka hastalıklar nedeniyle çıkan ateşlenme ve dudak kuruluğu gibi faktörlerdir.

UÇUK NASIL GEÇER? UÇUĞU GEÇİRMENİN DOĞAL YOLLARI NELERDİR?

Uçuğun kesin bir tedavisi yoktur. Ancak uçuğu geçiren güçlü tedavi yöntemleri vardır. Antiviral, antimikrobiyal ve bağışıklık sistemini güçlendiren bileşikler uçuk tedavisinde etkilidir. Fakat her tedavi yöntemi her hastada aynı etkiyi göstermez. Bu durum uçuğun çıktığı bölgeye ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı değişir. Tüm bunların yanı sıra uçuğa iyi gelen doğal besinlerde mevcuttur.

Yoğurt, elma sirkesi ve lahana turşusu gibi besinler probiyotik bakımından zengindir. Probiyotikler bağışıklığı güçlendirdiğinden virüslerin oluşumunu engeller. 

E vitamini vücut ağrılarını hafifleten en etkili maddedir. Ayrıca antioksidan özelliği olan E vitamini badem, ıspanak, patates ve avokadoda bulunur.

Vücut sağlığı için en etkili vitamin ise C’dir. Portakal, kırmızı biber, yeşil biber, lahana, brüksel lahanası ve çilek gibi besinler C vitamini bakımından zengindir. Virüsü önlemek için bu besinlerin düzenli tüketilmesi gerekir. 

Güçlü bir antioksidan olan aloe vera jeli, uçuk sonrası doğal ilaç olarak kullanılabilir. Uçuğun neden olduğu enfeksiyonu engeller. 

Kaşıntı ve kızarıklıkla başlayan ayak mantarı enfeksiyonu havaların ısınmasıyla artar. Yaşam kalitesini düşüren ayak mantarı, bulaşıcı bir deri hastalığıdır. Genellikle erkeklerde görülen bu hastalık zamanında tedavi edilmediğinde her yere yayılır. Peki ayak mantarı nedir? Ayak mantarının belirtileri neler? Ayak mantarının tedavisi var mı? Tüm soruların yanıtları haberin detayında:

Ayak mantarı, ayakta görülen genel mantarlara söylenir. Çünkü ayakta görülen üç farklı mantar hastalığı bulunur. Bunlar arasında en yaygını intertriginözdür. Bu mantar çeşidi parmak arasında görülür. Genellikle küçük parmak arasında görülen intertriginöz, pullanma ve kaşınma gibi belirtilerle görülür. Deri hastalığı olan ayak mantarının bulaşma riski yüksektir. Hiperkerotik olan tür ise yak derisinin genelinde meydana gelir. Tahriş ve kaşınma sonucu deri pullanır. Estetiksel bozukluğun yanı sıra ayağın kullanım fonksiyonunu da olumsuz etkiler. En az görüleni ise vezikülobüllözdür. Kabarcıklı olan bu mantar türü içeriğinde sıvı biriktirir. Aniden görülen kabarcıklara müdahale edilmediğinde ayak tabanlarında çoğalır. Yaygın olan bu cilt hastalığı bulaşıcı olduğundan uzmanlar tedavisi konusunda uyarıda bulunuyor. Aksi halde ortak kullanılan her yerde hızla yayılır. Yaşam kalitesini düşüren bu hastalık ayakların işlevselliğini de olumsuz etkiler. 

AYAK MANTARI NEDENLERİ;

Uzun süre havasız bir ayakkabı kullanma

Yeterli miktarda ayakların temizlenmemesi

Ayak mantarına meyilli olma

Mantar bulunan ortamda bulunma

Aşırı stres altında kaşınmaya bağlı tahribatla derinin kaldırılması ve cildin virüsü kapma olasılığına zemin hazırlar.

AYAK MANTARININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Deri yüzeyinin kızarmasına ve dökülmesine neden olur.

Sürekli kanayana kadar kaşınma isteğine sebebiyet verir. 

Kötü bir koku oluşur. 

Ayakların taban kısımlarında kepeklenme görülür.

İşlev sırasında ayaklarda yanma yaşanır. 

Ayak mantarı zamanında müdahale edilmediğinde tırnaklara sıçrama olasılığı vardır. Bu da tırnak kaybına yol açar. Bunun aynı sıra mantar cilt bozukluğuna yol açar. Akabinde cilt enfeksiyonu ve lenf damarı enfeksiyonu gibi daha şiddetli ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlar. 

AYAK MANTARININ TEDAVİSİ VAR MI? 

Fiziksel muayenede hemen tespit edilebilir. Farklı tedavi yöntemleri vardır. Bazı uzmanlar enfeksiyonu ciltten tamamen atmak için kazıntı işlemi yapar. Kazıma işlemiyle tüm deri soyulur. Oldukça inatçı bir hastalık olduğundan tekrar etme olasılığı yüksektir. İçsel mantar enfeksiyonlarda ilaçla kurtulma ihtimali vardır. Ancak yüzeysel enfeksiyonlardaki krem tedavisi çok işe yaramaz. Kronik hale bile gelebilir. Tırnağa sıçrayan mantarın tedavisi ciltekinden daha uzun sürer. Bir yıla kadar devam tedaviler de bazen olumlu sonuçlanmaz. Uzmanlar tedavi sürecinde hijyenin önemini vurgular. Bunun içinde;

Günlük ayak bakımına önem verilmedir.

Yaz aylarında açık ayakkabı tercih edilmedir. Kış aylarında ise hava alan ayakkabılar giyilmeli.

Ortak alanlarda örneğin banyo, spor salonları ve hamam ıslak yerlere çıplak ayakla basmayın.

Islaklık sonrası ayaklar temiz ve tek kullanımlık havlularla kurulanmalı.

Çoraplar günlük değiştirilip yıkanmalı.

– Ayak mantarını önleyen doğal yollar ise sarımsak ve sirkedir.

Elma sirkesi suyunda ayaklar yarım bekletilip ılık suyla yıkanıp iyice kurutulmalıdır.

Sarımsak ve zeytin yağını karıştırıp krem şeklinde ayaklara sürüldüğünde mantar enfeksiyonunu azaltır. 

Mantar bakterisini önleyen spreyler kullanılmalıdır. 

Doğada bulunan en etkili antibiyotik olan sarımsak, çok ağır koku bıraktığından dolayı çoğu kişi tarafından tüketilmez. Ancak uzmanlar ilaçlardan bin kat daha faydalı olan sarımsağın gün içerisinde en az bir kez tüketilmesini tavsiye ediyor. Peki sarımsağın faydaları nelerdir? Sarımsak tozu ne işe yarar? Bir tane çiğ sarımsak yutarsanız ne olur? Haberin detayında merak edilen soruların yanıtları:

Sarımsak yüzyıllar öncesinde keşfedilmiş en sağlıklı besindir. Asya kıtasında yetiştirilen öncelerde tıbbı tedavilerde kullanılan sarımsak diğer kıtalara yayıldıkça kullanım alanı da genişlemiştir. Ülkemizde Kastamonu’da yetiştirilen sarımsağın birçok hastalığa faydası var. Dünya Sağlık Örgütü tarafından açıklanan raporda her insanın günlük tüketmesi gerek besin listesinin ilk sırasında alan sarımsağı çoğu insan kokusundan dolayı tüketmez. İçeriğinde selenyum, germanyum, kükürt, aminosit gibi minerallerin yanı sıra A, B1 ve C vitaminleri bulunmaktadır. Çok güçlü antioksidan özelliği olan sarımsak vücudun adeta yenilenmesini desteklerken hastalık ve kansere karşı vücudu koruyan etkili bir besindir. Bölünmeden çiğ bir şekilde yutulduğunda koku yapmaz. Ancak sarımsak içeriğinde asit barındırdığı için tüketmeden bir dahiliye doktorunda görünmekte fayda var. Çiğ ve pişmişinin yanı sıra toz halinde de tüketilir. Taze sarımsağı kurutup havanda dövdükten sonra elde edilir. Toz haline getirildiğinde içerisindeki yağı çıkan sarımsağın faydası iki kat artar. Ancak marketlerde hazır yapılan sarımsaklar ile evde yağılan sarımsakların faydası aynı değil. Bu yüzden alternatif tıp uzmanları evde yapılan sarımsak tozunu öneriyor. 

SARIMSAĞIN FAYDALARI NELERDİR?

Güçlü bir antiseptik özelliğe sahip olan sarımsak, vücut içindeki bütün toksinleri temizler. Bu yüzden uzmanlar özellikle bu zamanlarda artan virüslere karşı en etkili besinlerden biri olduğunu söyler. Bağışıklık sistemini güçlendirerek vücuda girmiş ya da vücutta olan virüsleri etkisiz hale getirir. Yapılan araştırmalarda düzenli sarımsak tüketildiğinde kanser oluşumunu bile engellediği tespit edilmiştir. C ve E vitamini bakımından da zengin olan sarımsağın metalle kesilmesi uygun değildir. 

Kan şekerini dengelemekte adinopketin hormonunun düzenler. Bu sayede tip 2 diyabet hastalığını önler. Diyabet hastalarındaki glukoz seviyesini korur. Ayrıca kan seviyesini düzenleyerek damarlardaki akışını sağlar. Damarların duvarını güçlendirerek daralma ya da incelmesini engeller. Bu özellikleri sayesinde kalp ve damar hastalıklarının önüne geçer.

Yüksek enerjiye sahip olduğundan kronik yorgunluğa da fayda sağlar. Özellikle günümüzde artan hava kirliliği, sağlıksız beslenme ve yoğun iş temposu nedeniyle yaşanan yorgunluk aynı zamanda aşırı kilo alma gibi sağlık sorunlarına da yol açar. Ancak yemeklere eklenen sarımsak, bu sağlık sorunlarını engeller. Fakat uzmanlar aç karna sarımsağın tüketilmesini uygun görmez. Mide asidini olumsuz etkileyebilir. Bu da faydalı olan sarımsağın sağlık sorunlarına yol açmasına zemin hazırlar. 

E vitamini saç ve cilt için gereklidir. Sarımsak bu vitamin bakımından oldukça zengindir. Özellikle mevsim geçişlerinde artan saç dökülmeleri ve cilt yıpranmalarına fayda sağlar. Haftada iki defa dövülmüş sarımsağı zeytinyağıyla karıştırıp saç diplerine sürün. Bu karışım saç köklerini güçlendirir.

SARIMSAK TOZUNUN NE İŞE YARAR?

HDL kolesterol yükselince damar yolları tıkanır bu da kalp hastalıklarına zemin hazırlar. Sarımsak tozu bu seviyenin dengelenmesini sağlayarak hastalıkların artmasını engeller.

Kan akışı çeşitli sebeplerden ötürü hızlanır. Bu da yüksek tansiyon, inme ve felce neden olur. Ancak sarımsak içerdiği anti-mikrobiyal sayesinde kan basıncını düzenleyerek bu gibi sağlık sorunlarının yaşanmasının önüne geçer. 

Çok güçlü bir iltihap söktürücü olan sarımsak, vücutta besin atıklarından ve mevsimsel virüslerden kaynaklı artan iltihabı atar. Bu işlemi yaparken idrar yollarını da temizler. 

Sülfür maddesi içeren sarımsak, bağışıklık sisteminin direncini artırır. Vücudunda yeteri miktarda vitamin ve mineral bulunmayan kişilerde bağışıklık sistemi çabuk çöker ve hastalıklara davetiye çıkarır. Bu yüzden uzmanlar sağlıklı bir kişinin bile antibiyotikten bile etkili olan sarımsak tozunu gün içerisinde tüketilmesini tavsiye eder.

Serbest radikaller metabolizmayı kötü etkiler. Yavaşlayan metabolizma vücuttaki enzimleri gerçekleştiremediğinden yağlanmaya sebep olur. Ancak sarımsak tozu bu sağlık sorununun oluşmasını engelleyecek güçlü bir doğal ilaçtır.

İnsülin direncinde ortaya çıkan dengesizlik şeker ve gizli şeker adında ciddi hastalıklara davetiye çıkarır. Sarımsak tozu buna da iyi gelir.

BİR TANE ÇİĞ SARIMSAK YUTARSANIZ NE OLUR?

Çiğ halde tüketildiğinde enfeksiyonlu hücrelerle daha etkili baş eder. Özellikle sindirimdeki serbest radikalli hücreleri temizlemede etkili olan sarımsak, mide ve bağırsak hastalıklarının yaşanma riskini azaltır.

Bazı besinler damar içerisinde yağ birikimine neden olur bu da zamanla damarların tıkanmasına sebebiyet verir ve kalp hastalıkları riskini artırır. Ancak sarımsak içerdiği trombositler sayesinde birikin bu yağların temizleyerek kalp damar sağlığını korur.

Kan hücrelerini dengeleyen sarımsak şeker, tansiyon ve kolesterol seviyesini dengeler. Yapılan araştırmalarda sarımsak çiğ halde tüketildiğinde vücuda karışma oranı daha hızlıdır. Bu yüzden veriği faydaları kısa zamanda gösterir.

Solunum yollarında sıklıkla yaşanan hastalıkları önlemenin en etkili yolu da sarımsaktır. Sarımsak bağışıklık sistemini güçlendirerek stres, yorgunluk, grip ve üst solunum yolu hastalıkları önler. 

Bir kaşık bal ile beraber tüketilen çiğ sarımsak mide asidini dengeler. Ayrıca ağız kokusunu önler. Bu bilgi çok az kişi tarafından bilinir. Ağız kokusuna genellikle yemek borusu, tükürük ve mide de biriken enfeksiyonlar neden olur. Bal sarımsağın kokusunun bastırarak yemek borusu, tükürük ve mide de biriken enfeksiyonlu hücrelerin sayısını azaltır. 

Vücudun genelindeki hücrelerin DNA yapısını koruyarak tümör oluşumu önler. Böylece kanser olma ihtimalini aza indirir. Bu özelli özellikle meme kanseri, akciğer ve bağırsak kanserlerinde etkilidir. Uzmanlar aile öyküsünde kanser olan kişilerin bol bol sarımsak tüketmesini öneriyor.

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid 19 kod adı verilen coronavirüsü milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Neredeyse tüm dünyaya yayılan bu ölümcül virüs her yayıldığı yerde mutasyona uğradığı için etkileri farklılaşıyor. Dünya Sağlık Örgütü gerekti tedbirlerin alınması konusunda uyardı. Peki Corona virüsü (Koronavirüsü) nasıl bulaşır? Corona virüsünün belirtileri nelerdir?

2003 yılında ortaya çıkan ve birçok kişinin aniden ölümüne yol açan Sars virüsü şüphesi uluslararası uçuşları etkiledi. Uçakları karantinaya alan uzmanlar ölümlere neden olan virüsün Sars olmadığı daha tehlikeli başka bir virüs olduğunu tespit etti. Çin’de başlayıp ABD’ye sıçrayan virüs tıpkı Sars ve zatürre gibi belirtilerle ilerleyen Koronavirüsü (Corona) adlı virüs, Aralık ayından bu yana yaygınlaşmaktadır. Aniden ortaya çıkan Korona virüsü tüm dünya devletlerini hareketlendirdi. Ölüme yol açan Corona virüsü akciğeri iflas ettiriyor. Dünya Sağlık Örgütünü de harekete geçiren virüs hakkında detaylı çalışmalar başladı.1960 yıllarında ilk kez tespit edilen Korona virüsü burun boşluklarından akciğere iniyor. Buradaki tüm hücrelerde ciddi deformasyona yol açıyor. Ancak hastada ilk önce  hafif burun tıkanıklığı ve öksürme belirtileri gösterdiğinden kişi korona virüsüne yakalandığının farkına varmıyor. Bu da virüsün hızla vücutta ilerlemesini sağlayan sürece yol açıyor. Sars virüsü gibi solunum yolu enfeksiyonuna zemin hazırlarken yavaş yavaş akciğerin fonksiyonlarının yitiriyor. Bu virüsler hayvanlardan insanlara nasıl geçtiği henüz bilinmezse de insanlarda ölümlere yol açtığı görüldü. Şimdilerde tüm dünyaya yayılan virüs mutasyona uğradığı söyleniyor. Bu yüzden şiddeti her yerde farklılık gösterir. Dünya Sağlık Örgütü bu virüsün hafif bir şekilde atlatıldığını açıkladı. 

“KARATAY: CORONAVİRÜSÜNE KARŞI AŞI YAPAMAZSINIZ…”

Virüse dair ilginç bir açıklamaya imza atan Prof. Dr. Canan Karatay, aşının virüs için çok geç olacağını söyledi. Karatay, “Koronavirüs salgınına karşı aşı yapamazsınız. Sağlık bir hücrede kapılar kale kapısı gibi sağlam açılmaz ve hastalanmayız. Ben onu söylüyorum onun için doğal besleneceğiz. Virüs ve griplerin her sene yenisi çıkar bunun aşısı olmaz. Bunun tek aşısı tek yolu kendi hücrelerimizin güçlü ve sağlık kılmaktır” açıklamalarını yaptığı esnada bir dinleyicinin aşı sorusuna ise “Ben çocuk doktoru değilim, ben grip aşısına karşıyım. Bakın koronavirüs çıktı. Bu sene kullanılan grip aşırısı 2016 yılının virüslerine karşı yapılmış. 3 tane krofinya virüsünde üretmişler bu sene yapıyorlar. Görüyorsunuz kardeşim koronavirüs salgınına karşı aşı yapamazsınız. 18 ay 24 ay sonra çıkacak dediler zaten o zaman korunavirüs kalmıyor. 7 tür koronavirüs var şimdi. Diğer virüslerden farkı yok mangalda kül bırakmıyorlar. Virüs demek canlı vücudun içinde hayvanda olabilir, bitkide olabilir yaşar büyür kuru yerde yaşamaz. Sağlık bir hücrede kapılar kale kapısı gibi sağlam açılmaz ve hastalanmayız. Ben onu söylüyorum onun için doğal besleneceğiz. Virüs ve griplerin her sene yenisi çıkar bunun aşısı olmaz. Bunun tek aşısı tek yolu kendi hücrelerimizin güçlü ve sağlık kılmaktır” sözleriyle cevap verdi. 

KORONAVİRÜSÜNDEN KORUNMANIN EN DOĞAL YOLU KELLE PAÇA!

Aynı zamanda Karatay, virüsten korunmanın yolları hakkında da konuştu. Ünlü doktor virüsten korunmanın en sağlıklı yönü bağışıklık sistemini güçlendirmek olduğunu söyledi. Bağışıklığı güçlendirmenin en doğal yolunun ise kelle paçadan geçtiğini vurguladı. Ayrıca  Karatay, “Lahana, turp, kereviz, sarımsak, soğan, pancar bunlar çok önemli. Bunların hepsi toprağın içinde. Doğa zaten size yol gösteriyor, kışın bunları yiyin diyor. Gelecek sene karşımıza çıkacak virüslerin ne olduğunu bilmiyoruz. Grip virüsleri her zaman kılıf değiştiriyor” ifadelerini de kullandı. 

“BU VİRÜS TÜRKİYE’DE DE VAR ANCAK…”

Henüz yeni yaygınlaşmasına rağmen ölümlere neden olan corona virüsünün kesin bir tedavisi yoktur. Medipol Mega Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bahadır Ceylan korona virüsüne dair merak edilenleri cevapladı:

 CORONAVİRÜSÜ TÜRKİYE’DE VAR MI?

CORONA VİRÜSÜ NASIL BULAŞIR?

Hava ve temas yoluyla insandan insana geçer. Özellikle toplu alanlarda hızla yayılır. Ancak hayvandan insana nasıl bulaştığı henüz belli değil. Corona virüsü hava ile temas ettikten bir saat sonraya kadarda yaşayabildiğinden ortaya çıktığı ortamlardan uzak durmak gerekir. Bu yüzden Çin havalimanında karantina bölgesinde ciddi bir dezenfekte yapıldı. Ancak uzmanlar gerekmedikçe uçuşların iptal olmasının daha faydalı olacağı yönünde açıklamalarda bulundu. İnsan vücudunda sinüs yollarına yerleşerek devam ediyor. Sars virüsüyle örtüşmesine rağmen ilk günlerde ateşlenmeye neden olmuyor. Vücudun korona virüsü fark ettiği andan itibaren ateşlenme görülür. 

CORONA VİRÜSÜNÜN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Normal grip gibi başlıyor. Ancak 3 gün sonrasında şiddetli öksürük göğüs ağrısıyla devam eder. Kuluçka dönemini tamamladığından vücudun direncini hızla düşürür. Gün geçtikçe ateşlenme,terleme, ağız kuruluğu, balgamlı öksürük, sinüs yollarında tıkanıklık, nefes almakta zorlanma gibi belirtiler yaşanır. Belirtiler gün gün şiddetini artırır. Bağışıklık sistemi antikor üretmesine rağmen bu tamamen vücudun fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Aşırı ateşlenmeye maruz kalan kemiklerde ağrılarda görülür. Bazı uzmanlar Sars kadar ciddi bir virüs olmadığını ancak hemen tespit edilmediğinde ölüme yol açacağını vurguluyor.

CORONAVİRÜSÜNÜN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Virüsün etkileri hastanın bağışıklık sistemine göre değişir. Uzmanlar bazı kişilerde şiddetli belirti yaşanmadan hafif atlatılır. Bunun içinde ilaç tedavisi sağlandığını belirtiyor. Ancak bağışıklığı zayıf olan özellikle C ve D vitamini eksikliği olan kişilerde şiddetli ilerler. Bunun için tedavinin başlangıcında sıvı desteği sağlanır. Çünkü korona virüsü hızla vücutta sıvı kaybına yol açar. Ateş düşürülür. Aynı zamanda ağrılar içinde yüksek dozda ağrı kesiciler verilir. Uzmanlar istirahatın oldukça önemli olduğunu söylüyor. Ayrıca virüsün yaygın olduğu alanlardan uzak durmanın daha sağlıklı olduğu belirtiliyor. 

KORONAVİRÜSÜNÜN AŞISI VAR MIDIR?

Tüm dünyayı korkutan koronavirüsü bilim insanlarını harekete geçirdi. Özel aşı geliştirmek için gece gündüz çalışan bilim insanları aşı konusunda açıklamada bulundu. Hayatını kaybedenlerin sayısı 213’e yükselen koronavirüsünün aşısının 20 ay içerisinde tamamlanacağı söylendi. Virüse enfekte olmuş insan sayısı ise 9 bin 809 kişi olduğu açıklandı. Bunun yanı sıra Türk bilim insanları da virüslerle ilgili önemler alınması yönünde açıklamalar yapıyor. Prof. Dr. Oğuz Karabay, virüslerden korunmanın basit yollarının olduğunu söyledi. Yüzyıllardır Anadolu mutfağından eksik olmayan soğan ve sarımsağın yanı sıra bir misafir gelince ikram ettiğimiz kolonyanın da virüsleri önlemek için etkili yol olduğunu vurguladı. Ayrıca Karabay, virüslerin ölümcül olmaları yönünde çıkan haberlerin yanlış olduğunu söyledi. Ünlü doktor ölümcül olmasının tek nedeni bağışıklığı zayıf ve yeteri kadar temizlenmeyen kişiler için geçerli olduğunu da açıkladı. 

Mevsim geçişlerinde ve özellikle kış aylarında artan virüs ya da bakterilerden dolayı zayıflayan bağışıklık sistemi birçok hastalığa davetiye çıkarır. Vücudun temel taşı olan bağışıklığa dair merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki bağışıklığın zayıf olduğunu gösteren işaretler nelerdir? Bağışıklık sistemini güçlendiren besinler hangileridir? Tüm bu soruların cevapları haberin detayında…

Bağışıklık sistemi vücudun koruma kapısına benzetilir. Bu sistem vücuda giren tüm bakteri, parazit ve hücreleri kontrol eder. Zararlı olanlara karşı harekete geçerek vücudun deforme olmasına izin vermez. Alerjik reaksiyonlara karşı oldukça hassas olan bu sistem vücudun koruma kalkanı olduğundan yeterli miktarda vitamin ve mineral depo etmelidir. Çünkü bağışıklık sistemi zayıfladığı an vücudun hastalıklı hücrelere karşı gardı düşer. Çok kısa sürede hastalanmaya başlar. Hatta kanser hastalıklarına bile zemin hazırlar. Ancak bağışıklığın zayıflaması gözle görülen bir durum değildir. Farklı belirtilerle ortaya çıkan bağışıklık sisteminin zayıflığı bazı hastalıklarında belirtileri ile aynıdır. Bu yüzden belirtiler kendini gösterir göstermez bir uzmana başvurmakta fayda var. Aksi halde bağışıklık sistemi zayıflığı sanıldığı kadar normal bir sağlık durumu değildir. 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ZAYIF OLDUĞUNU GÖSTEREN İŞARETLER NELERDİR?

Sık sık tekrarlanan üst solunum yolu hastalıkları,

Mantar enfeksiyonun cilt yüzeyinde yaygınlaşması ayrıca cilt yüzeyinin hassas olması,

Kronik sendrom haline gelen yorgunluğun giderek artması,

El ve ayak soğukluğu,

Vücut organlarındaki fonksiyonlarının komplikasyonlarının azalması,

Düzenli beslenilmesine rağmen alınan vitamin ve minerallerin yeterli miktarda vücuda dağılmaması,

Ağız içerisinde artan enfeksiyon ve bakteri sağlıklı hücrelerin mutasyona uğrayarak tümöre yol açar. En hafif belirtisi aft ve uçuklar olmasına rağmen en ağırı ise kanserdir.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NASIL GÜÇLENDİRİLİR?

Vücut yeterli miktarda dinlenmediğinde stres hormonları yüksek derecede çalışır. Bu da kişinin agresif ve yorgun olmasına neden olur. Akabinde ise bağışıklığın zayıflamasına ve hastalıklara karşı direnç azalır. Uzmanlar bunun için düzenli uykunun şart olduğunu vurguluyor. 

Yapılan araştırmalarda günlük 30 dakikalık egzersiz bağışıklığın güçlenmesinde etkili olduğu ortaya çıkarıldı. Aynı zamanda bu egzersizler iyi bir uyku ortamı için hormonların salgılanmasını da destekler.

Ruhsal hastalıklardan en tehlikelisi depresyondur. Çünkü depresyon kişinin kendini huzursuz hissetmesi ve bunun sonucunda da düzenli yaşan kalitesini olumsuz etkiler. 

Ayrıca uzmanlar günlük bazı besinlerin tüketilmesi gerektiğini ve bu besinleri alışkanlık haline getirilmesi gerektiğini belirtiyor. 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİREN BESİNLER 

ZEYTİN

Bağışıklığı güçlendirmede en etkili besin zeytindir. Uzmanlar içerdiği vitamin ve mineraller sayesinde zeytinin kolesterolden kan basıncına kadar hemen hemen tüm komplikasyonlara iyi geldiğini belirtiyor. Ayrıca demir oranı yükse olan zeytin bağışıklık sitemindeki zararlı bakterilerle savaşan hücreleri 3 kat daha güçlendirir. 

BADEM

İçerdiği alkali maddesi bağışıklık için oldukça önemlidir. Bu madde vücutta E vitamini etkisi yapar bu yüzden bağışıklığın güçlendirmenin yanı sıra hastalıklara savaşmasına yardımcı olur. Ara öğünde 10 tane tüketerek günün kalan kısmını daha dinç geçirmeye yardımcı olur.

YUMURTA

Alerji etkisi dışında yumurta vücudun ihtiyacı olan proteinin yüzde yüzünü karşılar. Kas ve kemik güçlendirmesinden beyin sağlığına kadar etkili olan yumurtayı uzmanlar düzenli tüketilmesi gerektiğini vurguluyor. Amino asit bakımından zengin olan yumurta bağışıklık sistemini için vazgeçilmez besinler arasındadır.

YER FISTIĞI

Polifenol doğada bulunan en güçlü antioksidandır. Yer fıstığı bu madde bakımından oldukça zengin olduğundan uzmanların düzenli ama yeteri miktarda tüketilmesi gerektiğini belirtiyor. Alerji testi yapıldıktan sonra her hafta bir avuç tüketebilirsiniz.

YOĞURT ZENCEFİL

Güçlü bir antioksidan olan zencefil, hücrelerin yapısını koruyarak bakteri ve virüslere karşı mutasyona uğramalarını engeller. Bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudun direncini artırır. Enfeksiyonları önlemek için ideal besin olan zencefil, yoğurtla beraber tüketildiğinde etkisi daha da artar. Bir parça zencefili soyun yıkayın bir küçük kase yoğurtla beraber blendrdan geçirin. Bu karışımı günde bir kez tüketin.

Modern çağ hastalıklarının başında gelen kötü kolesterol hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Kanda yükselen kötü kolesterol çeşitli hastalıklara neden olur. Özellikle damar ve kalp hastalıklarına zemin hazırlar. Peki kolesterol nedir? Kolesterol neden yükselir? Kolesterol belirtileri nelerdir? Hemen her yaş grubunu etkileyen kolesterole dair her şey haberin detayında:

Kan hücrelerinde ve hayvan zarlarına bulunan kolesterol, vücutta çeşitli görevleri olan yağ seviyesidir. Hem insan vücudunda bulunan hem de hayvanlar besinler aracılığı ile vücuda giren karaciğer, akciğer, ince bağırsak, böbrek üstü bezleri ve üreme organları gibi birçok organın oluşumunu sağlar. Ayrıca bu organların işlevselliğini artırır. Kısacası kolesterol vücudun olmazsa olmazlarındandır. Organların dokularında hücrelerle sentezlenerek enerjisini artırır. Gereğinden fazla olunca ise buralardaki yağ oranının çoğalmasına ve kana karışarak damarların tıkanmasında yol açar. Safra taşlarının oluşumundaki temel etkende kolesterol seviyesinin yükselmesinden kaynaklanır. Kolesterolün iki çeşidi vardır. Biri iyi olarak adlandırılan HDL’dir. Diğeri ise özellikle modern çağdaki düzensiz beslenme ve çevresel etkilerle artan kötü kolesterol yani LDL’dir. Kolesterolü taşıyan adıl madde lipoproteindir. Lipoprotein seviyesi hücrelerin enerji oranı ile eş değerdir. Kolesterol içerisinde lipoprotein oranı yüksek ise bu iyiye düşük ise kötüye işarettir. Lipoproteinin az olduğu yerlerde kolesterol tam bir yağ birikimi olur. Bu da vücuttaki yağlanmanın oranını artırır. Çeşitli ciddi hastalıklara davetiye çıkarır. 

KOLESTEROL ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Kanda en büyük hacme sahip olan kolesterol çeşidi Şilomikronlardır. Şilomikronlar, lipoprotein grubunda yer alır. Kolesterol ve lipidlerin kolayca karaciğer ve bağırsaklara tanışmasını sağlar.

Hücrelerin içindeki yağ depolarına Trigliseridler, denir. Bunlar hücrelerin kendilerini yenilemelerini sağlar. Ancak aşırı olduğunda bölgesel yağlanmalara neden olabilir.

Karaciğerde bulunan ve vücut hücrelerinin kendilerini yenilemelerini destekleyip toksinlerin arındırılmasına yardımcı olan VLDL yani çok düşük yoğunluklu lipoproteinlerdir. Aynı zamanda yağların kaslarda depolanmasını da sağlayarak gelişimlerini destekler.

Lipid kolesterolünün oluşması için oksijene ihtiyaç duyar. Oksijenle tepkimeye giren lipidler kan akışını kolaylaştırır. Bunun seviyesinin düşük olması kısa süreli hızlı ya da yavaş kalp atışlarına yol açar. 

KOLESTEROL NEDEN YÜKSELİR?

Kolesterol organların zar hücrelerinin yanı sıra kanda da bulunur. Lipoprotein miktarı hayvansal kolesterolünde azdır. Bu da çok fazla hayvansal yağ tüketildiğinde kötü kolesterol seviyesinin artmasına neden  olur. Hayvansal kolesterol özellikle dondurulmuş, hazır gıda ve trans yağ oranı fazla olanlarda bulunur. Bu besinler aracılığı ile hayvansal kolesterol direk olarak kana karışır. Kan akışını yavaşlatır. Damarlardaki yağ birikimini artırır. Karaciğerin toksinleri atmasını yavaşlatarak cilt altında yağ bezleri oluşturur. Vücut bu yağları yakamaz ya da her hangi bir yolla da atmadığından çeşitli hastalıkların artmasına zemin oluşturur. Kolesterolün yükselmesine neden olan bir diğer sorun ise vücuttaki endojen üretiminin artmasıdır. Endojenin artmasının nedeni ise diyabet ve genetik bozukluktur. Sağlıklı bir insanda kötü kolesterol seviyesinin yükselmesinin nedeni de endojenindir. 

KOLESTEROL BELİRTİLERİ NELERDİR?

Karaciğerin yağlanmasından kaynaklı yüz bölgesinde özellikle de göz çevresinde sarı renkli yağ bezelerinde artış yaşanır. 

Sürekli olarak yorgunluk ve halsizlik hissinin olması

Nedensiz baş dönmesinin yaşanması

Yaraların erkenden iyileşememesi

Cildin solgun görünümünde artış

Sebepsizce vücudun bazı bölgelerinde morarmaların görülmesi

Kol bacak ve ayakta uyuşmalarda artışın olması kolesterolün yüksek olduğuna işarettir.

KOLESTEROL NASIL DÜŞÜRÜLÜR?

Kötü kolesterolün yükselmesi damar sertliği, damar tıkanıklığı ve kalp krizi gibi sağlık sorunlarına neden olur. Bu yüzden kolesterol seviyesinin düşürülmesi için erken müdahale edilmelidir. Uzman kontrolünde verilen ilaçlarla kandaki ve organ zarlarındaki kolesterol oranları  düşürülür. Bunun dışında genetiksel yükselen kolesterol için ayrı bir ilaç tedavisi uygulanır. Kandaki kolesterol seviyesinin azalmasını sağlamak için ise diyet uygulanır. Sağlıklı bir kişi de LDL düzeyi 130 mg/dL’nin altında olmalıdır. HDL düzeyi kadınlarda 40 mg/dL, erkeklerde ise 50 mg/dL’nin üzerinde olmalıdır.

KOLESTEROL DÜŞÜREN BESİNLER NELERDİR?

Kötü kolesterolü düzeltmede etkili çaylardan biri alıçtır. Alıç kötü kolesterolün içerdiği yağın etkisini azaltır. İdrar yolu ile vücuttan atar.

Omega-3 yağ asidi bakımından zengin olan balık ve cevizde kolesterol seviyesini düşürerek kan akışını düzenler. Uzmanlar balık tüketirken fırında pişirilmesini tavsiye eder. Düzenli olarak haftada iki defa balık üç defa da bir avuç ceviz tüketilmesini öneriyor.

İçerdiği yüksek lif sayesinde biberde kolesterol seviyesine iyi gelir. C vitamini bakımından zengin olan biber damarlarda yağ birikmesine böylece kolesterolün yükselmesini engeller.

Kötü kolesterolü düşürmede en etkili doğal besinlerden biri de çekirdekli kırmızı üzümdür. Günde bir salkım kırmızı üzüm kolesterolü düşürmede etkilidir.

Bunlar dışında maydanoz, elma sirkesi, enginar, brokoli, domates ve greyfurt gibi besinler de kolesterolü düzenler.

Suyu çıkartılarak fermantasyon yolu ile üretilen elma sirkesi asidik güçlü bir sıvıdır. Bu sıvı yüzyıllar önce alternatif tıp uzmanları tarafından keşfedilmiş ve ilaç yapımlarında kullanılmıştır. Peki elma sirkesi suyunun faydaları nelerdir? Güçlü bir toksin atıcı özelliğe sahip olan elma sirkesi hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Haberin detayında elma sirkesi suyuna ait her şeyi bulabilirsiniz.

İçeriğinde fosfor, kalsiyum, magnezyum, potasyum,pektin, A, B1, B2, B6, C ve E vitaminlerini içeren sirkeli su pirinç, elma, üzüm ve arpa gibi besinlerin ham suyu çıkartılarak elde edilir. Sirke Doğu tıbbında keşfedilen ve yaraları temizlemede kullanılan en büyük buluşlardan biridir. İçerdiği asidik sayesinde enfeksiyonu önleyen sirke zamanla yemek yapımlarında temizlikte ve diğer hastalıklarda doğal ilaç olarak kullanılmıştır. Osmanlı devrinde saraydaki kadınlar güzellik bakımlarının listesinde sirkede varmış. Özellikle cilt temizliğinde fayda sağlayan sirke leke ve aknelerin çıkması engellenirmiş. Sıfır şeker barındıran sirke aynı zamanda kandaki hücreleri dengeler. Aralarında en güçlü olan elma sirkesinin suyu ciltten saça kadar birçok faydası vardır. Çok kuvvetli bir virüs öldürücüsü olan elma sirkesi suyu, zayıflamada da oldukça etkilidir. Fermente yöntemi ile elmanın direk kendi asidinin çıkarılması elde edilir. Uzmanlar direk tüketildiğinde günde en fazla 2 defa bununda bir akşam bir gündüz olması gerektiğini vurguluyor. 

DUŞ SUYUNUZA ELMA SİRKESİ EKLERSENİZ NE OLUR?

Faydaları saymakla bitmeyen elma sirkesinin suyuna dair uzmanlar oldukça ilginç açıklamalarda bulundu. Vücutta özellikle değişen mevsim geçişlerinden kaynaklı pH seviyesindeki dengesizlik bazı sağlık sorunlarına yol açar. Ayrıca yağlanma oranı oldukça yüksek olan ciltlerde sıcaklığın artmasıyla ter bezleri hızla çalışır aşırı tere ve kokuya neden olur. Saç derisini kaldıran ve kepeklenmeye yol açar. Uzmanlar tüm bu sorunların önüne geçmek için elma sirkesi suyunu öneriyor. Duş alırken suya elma sirkesi ekleyerek son yıkanma yapılması tavsiye edilir. Böylece cildin pH dengesi korunmuş olur. Ter bezleri dengelenir. 

ELMA SİRKESİ SUYUNUN FAYDALARI NELERDİR?

Japonya’da yapılan bir araştırmada obezite olan kişilerin vücutlarında yağ yakma asit oranının azaldığından dolayı hızla kilo aldıkları gözetlenmiştir. Ancak araştırmada sirke tüketen kişilerin hızla kilo verdikleri görülmüştür. Bir bardak suya bir kaşık elma sirkesi katıp günde iki defa tüketebilirsiniz.

İlerleyen yaşlarda ve kemik hastalıklarının etkisi ile yaşanan kramp ağrıları azaltmada da sirke oldukça etkilidir. Bir ılık su bardağının içerisine bir tatlı kaşığı bal katıp günde bir defa içerek ağrıları azaltabilirsiniz.

Sirke özellikle mevsim geçişlerinde yaşanan grip, kuru öksürük ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların yaşanmasını da önler. Haftada iki defa ılık bir bardak suyun içerisine bir tatlı kaşığı elma sirkesi ve su katıp karıştırınız. Karışıma dilerseniz zencefil de ekleyerek daha kuvvetli bir doğal ilaç elde etmiş olursunuz.

Bazı bağışıklıklar enfeksiyonlu hücrelere karşı oldukça zayıftır. Özellikle mantarlı hücrelerin çoğalmasına meyilli olan vücuda sahip kişilerin gece yatmadan ılık bir suyun içerisine bir tatlı kaşığı elma sirkesi ekleyerek tüketmesi tavsiye edilir. Bu uygulama vajina mantarı ve mesane enfeksiyonları için birebir fayda sağlar.

2006 yılında yapılan bir araştırmada sirke içerdiği asit sayesinde vücuttaki tümörlü hücrelerin oluşumunu önler. Ayrıca diğer vücut hücrelerinin DNA’sını koruyarak mutasyona uğramalarını engeller.

Kandaki insilün direnci bozulduğunda kişilerde şeker hastalığı ortaya çıkar. Uzmanlar bir tatlı kaşığı elma sirkesini bir bardak suya ekleyerek tüketildiğinde bu riskin azaldığını vurguluyor. Aynı zamanda kandaki diğer hücreleri de dengede tutarak yüksek tansiyon gibi durumların yaşamasını önlediği tespit edilmiştir.

Bazı güzellik uzmanları cildin elastikiyetini artırmanın en sağlıklı yolunun elmalı sirke olduğunu öneriyor. Cilt yüzeyinde yaşanan deformasyonları önleyerek kırışmasını ve yaşlanmasını önler. Tonik olarak kullanılan elma sirkesi aynı zamanda gözeneklerin temizlenip sıkılaşmasını sağlar. 

Banyoda son durulama da elma sirkesi kullanıldığında saçların hücrelerini yeniler. Parlaklığını artırarak dökülmeyi engeller. Saç diplerindeki pH değerini artırarak da saç köklerini kuvvetlendirir.

Gün boyu çalışanların en büyük problemlerinden biri vücutta artan toksin ve ayak kokusudur. Ancak eve geldikten sonra sirkeli ılık suda bir saat bekletilen ayaklardan hem vücuttaki tüm toksinler çıkar. Hem de ayak kokusu giderilir. Bunun aynı sıra ayak derisi kendini yeniler mantar ya da her hangi bir cilt hastalığının yaşanması engellenir. Ayrıca tırnaklarda yenilenerek hasar almaz.

Yemeklerden sonra yaşanan hazımsızlık ve karın şişkinliği gibi mide sorunları için etkili olan elma sirkesi ayrıca mideyi de temizler. 1 çorba kaşığı elma sirkesi ve bir bardak su karışımı ile yaşanan karın şişkinliği kısa bir sürede giderilmiş olur. 

 

Vücuttaki serbest radikallerin seviyesini azaltarak organların işlevselliğini artıran glutatyon maddesini vücut doğal yolla üretir. Ancak yaş ilerledikçe bu maddenin üretimi azalır. Bu yüzden vücuda farklı yollarla madde alınır. Vücut performansını artıran glutatyon maddesi hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki glutatyon maddesinin vücuda etkileri nelerdir? Glutatyon maddesi hangi besinlerde bulunur?

Vücudun kollajen gibi doğal yolla ürettiği maddelerden biri olan glutatyon zamanla üretimi azalır. Bu da çevresel faktörlerinde etkisi ile toksinlerin artıp glutatyonun tamamen azalmasına neden olur. Glutatyon azaldıkça vücuttaki bazı mekanizmalarda bulunan serbest radikalli maddeler çoğalmaya başlar. Bu maddelerde zamanla diğer organlara zarar verir ve ciddi hastalıkların yaşanmasına sebep olur. En ciddi boyutu ise kansere neden olabilir. Güçlü bir antioksidan maddesi olan glutatyon, hücrelerin yenilenmesini destekler. Adeta vücudu koruma görevi olan glutatyon maddesi, demir emiliminin vücutta doğru bir şekilde dağılmasını da sağlar. Zamanla çeşitli sebeplerden dolayı ölen ya da ciddi deforme olan hücrelerin birikmesini önler. Hücre yenilenme döngüsünün hızlanmasına zemin hazırlar. Hücrelerin DNA sentezini ve gelişimini destekleyerek vücut içindeki hücrelerin asit oranlarının döngüsünü korur. Doğadaki bütün canlıların olmazsa olmazı olan glutatyon maddesi aynı zamanda insan sağlığı açısından büyük bir önem taşır. Uzmanlar glutatyon maddesinin bazı besinlerle alınması gerektiğini vurguluyor.

GLUTATYON MADDESİNİN VÜCUDA ETKİLERİ NELEDİR?

Glutatyon maddesi strese neden olan maddelerin vücutta yok olmasını destekler.

Ayrıca karaciğerin vücuttan atması gereken yağ oranının vücutta depolanmasını önleyerek enerjiye çevirir.

Vücudun bağışıklığının gücünü artırarak kanserli hücrelerin azalmasını sağlar.

Aynı zamanda bazı besinlerle vücuda giren toksinleri idrar ya da dışkılama kanallarına göndererek, bunların zarar oranlarını azaltır. 

Özellikle kemoterapi gören hastaların vücudunda bulunması gereken glutatyon maddesi bu tedavi sırasında vücuda giren ışınların hasar oranlarını sıfıra indirir.

Kandaki şeker oranını düzenleyerek hem böbrek hem de şeker hastalıklarını önler.

Damarların tıkanmasını ve daralmasını önleyen etkili maddelerin başında gelir. Böylece kalp hastalıklarının yaşanma riskini azaltır.

GLUTATYON MADDESİ HANGİ BESİNLERDE BULUNUR ?

Sık sık yaşanan hastalıkların yanı sıra kronik yaşanan hastalıkların nedenlerini azaltmada etkili olan bu madde adeta vücudun olmazsa olmazıdır. Bu yüzden bu besinlerden yeteri miktarda tüketerek vücudun direncini artırmak gerekir. 

Doğada bulunan glutatyon maddesi bakımından en zengin besin deve dikenidir. Özellikle vücuttaki glutayon seviyesini artıran devedikeni tüm toksinlerin kolayca atılmasını da destekler. Bozuk fonksiyonların düzenlenmesini sağlar. 

Peynirde yüksek oranda bulunan whey proteini de glutatyon maddesinin artmasında etkili olur. Ayrıca bu madde bağışıklığı güçlendirerek vücudu hastalıklı hücrelere karşı daha dirençli hale getirir.

İnsan vücudu en az sülfür amino asidi maddesini almada yetersizdir. Bu da insanların hastalanma oranını artırmıştır. Özellikle son yıllarda artan kanserin nedenini de uzmanlar bu eksikliğe bağlar. Çünkü vücutta sülfür amino asidin azalması glutatyon maddesininde düşmesine sebep olur. Uzmanlar bu yüzden günlük beslenme de mutlaka yeşil sebzelerin tüketilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü Roka, brokoli, lahana, lahana, hardal otu ve şalgan gibi besinlerin temel taşı sülfür amino asit doğal olarak da glutatyon oluşturur.

Selenyum da ilerleyen yaşlarda azalan maddeler arasında yer alır. Bunun akabinde glutatyon maddesinin oranında da düşme yaşanır. Bu yüzden uzmanlar hindi eti, yumurta, mantar ve tavuk eti gibi besinlerde bulunan selenyumdan alınması için bu besinlerin düzenli tüketilmesi gerektiğini öneriyor.

Ayrıca A, E ve C, vitaminleri bakımından zengin olan besinlerin yanı sıra dana ciğeri gibi besinlerinde tüketilmesinde fayda var. 

Son Cemre düştü ve havalar iyiden iyiye ısınmaya başladı. Ağaçların çiçeklenmesi ve tarlalardaki otların bitmeye başlamasıyla etrafa yayılan polenler burun yoluyla sinüs yoluna girer. Burada biriken polenler kılcal damarların genişlemesine yol açar. Beraberinde hastalıklara neden olur. Peki Bahar alerjisi nedir? Bahar alerjisinin belirtileri nelerdir ve tedavisi var mıdır? İşte soruların yanıtları:

Bahar alerjisi Mart ayında başlayarak Haziran’a kadar devam eder. Genellikle polenlerden kaynaklı çıkan alerjik durum aynı zamanda, değişen hava basıncı ve güneşe karşı olan hassasiyete karşıda görülür. Bu gibi durumlara karşı hassas olan kişilerde bağışıklık sistemi harekete geçer. Vücudun tehlike altında olduğunu fark eden bağışıklık sisteminin gösterdiği tepkime sonucu gözlerde, burun bezlerinde ve solunum yolunda hastalıklara neden olur. Nefes darlığı, göz yaşarması, uyku hali, sürekli hapşırma ve iştahsızlık gibi belirtilerle kendini gösteren bahar alerjisi birçok kişi tarafından önemsenmez. Ancak tedavi gerektiren bir rahatsızlık olan bahar alerjisi sürekli nükseder. Bahar alerjisi çevresel faktörlerin etkisiyle göz ve burundaki kılcal damarların genişlemesiyle meydana gelir. Halk arasında buna saman nezlesi ya da polen alerjisi de denilir. Bahar alerjisi ilerlediğinde gözlerde konjoktivitte, üst solunum yollarında alerjik rinitte, akciğerlerde astım, ciltte ise egzama gibi hastalıklara yol açar.

BAHAR ALERJİSİNİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLAR

Burun tıkanıklığı ve burun bezlerinin büyümesi bahar alerjisinde en sık görülen rahatsızlıklardır. Burun kanallarından giren ve bezlere yerleşen tozlar polenler tıkanmaya neden olur. Tıkanma sürekli hapşırmayı tetikler. Hapşırmanın sıklığı ise kan akışını ve kalp atışını olumsuz etkilediğinden ufak gibi görünen rahatsızlık ciddi hasarlar bırakır.

Rüzgarla beraber toz ve polenlerin yayılması ile akciğerlerde birikir. Akciğerlerin zamanla iltihaplanması ile astım ortaya çıkar. Bronşların zamanla tıkanması ile de nefes darlığı uyku sırasında aniden uyanma gibi durumlar yaşanır.

Burun ve akciğerleri etkileyen alerji aynı zamanda göz kanalarını da etkiler. Alerjik konjonktivit olarak adlandırılan göz hastalığı erken tedavi edilmediğinde görme kaybına neden olacak kadar ileri gidebilir. Uykudan uyanırken gözlerin şiş olması, sürekli sulanması ve kaşınması gibi belirtilerle kendini gösterir.

Yaygın olan durumlardan biri de sinüzit ve migren hastalıklarının belirtilerine benzeyen baş ağrısının yaşanmasıdır. Ancak alerjik sürecinde yaşanan baş ağrısının temeli vücut basıncının değişen hava durumuna ayak uyduramamasından kaynaklanıyor. Bu sadece baş ağrısı değil aynı zamanda kulak ağrısına neden olur. Ağrıların yaşanmasının sebebi vücut ısınının değişen hava sıcaklığına karşı hazırlıklı olmaması sonucunda iç ve dış oksijen farkının solunum kanallarına baskı yapması ile yaşanır.

BAHAR ALERJİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göz içi kızarması kaşınması ve sulanması

Işığa karşı hassaslaşan gözler ve ses karşı hassaslaşan kulaklar

Vücutta ısı farkının olması

İştahsızlık ve sürekli yorgun hissetme

Tek seferde 5’ten fazla hapşırma 

Göğüs ve kalp ağrılarının artması

Kulak çınlaması

Burun akıntısı ve sürekli öksürme

SAMAN NEZLESİ NEDİR?

Alerjik rinit olarak adlandırılan saman nezlesi sinüs kanalarını tıkayarak burundan nefes alınmasını engeller. Soğuk algınlığı belirtilerine benzer semptomlar görülür. Saman nezlesi herhangi bir virüsün neden olduğu rahatsızlık olmadığından bağışıklık sistemini direk etkilemez. Ancak dolaylı yolda vücuda hasar verir. Çünkü tıkanan burun kanalları yeteri miktarda hava alınmadığından vücut yeterli oksijeni sağlayamaz ve biriken havayı da vücuttan atamaz. Bu da baş ağrısına yorgunluğa ateşlenmeye burun akıntısına yüz ağrısına neden olur. 

BAHAR ALERJİSİNDEN NASIL KORUNUR?

Bu aylar içerisinde sıklıkla A, C, E ve D vitaminleri içeren meyve tüketilmelidir.

Kapalı alanlar sürekli havalandırılmalı, kapalı ortamda çalışanların sıklıkla hava alması lazım.

Klimalarda polen filtresi kullanılmalıdır.

Polenlerin çok olduğu öğlen ve akşam üstü saatlerinde kıyafetler dışarıda kurutulmamalı ya da toplandığında iyice çırpılmalıdır.

Su tüketimi bu mevsimlerde 3 litreye kadar çıkılmalıdır.

El yüz temizliğine dikkat edilmelidir.

Bodrum’da geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Barış Akarsu’nun kız kardeşi Nesrin Akarsu zatürreden dolayı yoğun bakıma kaldırıldı. Aynı belirtilerle ilerleyen ve zamanında müdahale edilmediğinde ölümlere yol açan zatürre hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Zatürre neden olur? Zatürre belirtileri nelerdir? Zatürreye ne iyi gelir? Tüm soruların cevabı haberin detayında…

Genç şarkıcı Barış Akarsu, doğum gününde Bodrum’da trafik kazası geçirdi. 5 güne yakın yoğun bakımda kalan Akarsu yaşam savaşını kaybetti. Ardından gözü yaşlı ailesini ve hayranlarını bıraktı. Üzerinden yıllar geçti ancak hayranları ailesini yalnız bırakmadı. Alınan yeni bilgilere göre; Akarsu’nun kız kardeşi Nesrin Akarsu, Bartın Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Genç kızın ilerlemiş zatürreden dolayı yoğun bakımda tutulacağı öğrenildi.

ZATÜRRE NEDEN OLUR?

Korona virüsleri 200 çeşitten fazla bulunur. Bazıları hayvandan insana geçer. Bazıları ise doğadan insana bulaşır. Bunlar arasında Sars ve Mers bulunmaktadır. Sars oldukça tehlikeli bir virüstür. Ölümle sonuçlanabilir. Ancak diğer virüsler erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir. Sars, corona ve Mers Asya ülkelerinde 2003 yılından beridir görülür. Ülkemizde ise bu virüslere benzer olan pnömonidir. Pnömoni virüsü zatürre hastalığına neden olur. Zatürre genellikle soğuk algınlığı rahatsızlığı ile karıştırılır. Ancak bu hastalık soğuk algınlığı belirtileri ile benzer özelliklerle başlasa bile aslında altta yatan ciddi bir hastalıktır. Pnömoni virüsü akciğerlere yerleşerek enfeksiyonlara neden olur. Kısa sürede fonksiyonlarını yitiren akciğer sonrası vücutta virüse karşı savunmasızlık başlar. Virüsün bulaşıcı riski vardır. Akciğer dokularında iltihaplanmalara neden olan virüs ağız, boğaz veya sindirim yollarıyla vücuda girer. Viral solunum yolu enfeksiyonları hastalıklarından biri olan zatürre erken müdahale edilmediğinde ölümcül olabilir. Hapşırma, öksürme gibi aktivileteler sonrası bardak, mendil, çatal ve bıçağa bulaşabilir. 

ZATÜRRENİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Vücut ısısının 39’un üzerine çıkması

Sürekli ve balgamlı öksürük

Yeme bozukluğu, halsizlik

Sık sık yorgun uyanma 

Nefes almada zorluk çekmenin yanı sıra nefes alırken göğsün ağrıması

Karın bölgesinin soğuması ve şiddetli kramplı ağrılar

İltihaplı dudak uçukları  gibi belirtilerle kendini gösterir.

ZATÜRREDE RİSK ALTINDA OLANLAR

Sağlıksız beslenen kişilerde

Kirli ortam

Kalabalık mekanlar

Havasız yerler

Sigara dumanına fazla maruz kalma

Kronik rahatsızlığı olan kişilerin bu hastalığa yakalanma oranları daha fazladır.

ZATÜRRE TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Erken müdahale edilmediğinde akciğerlerde ciddi hasar oluşabilir. Bu rahatsızlık çok sık nüksetmez fakat tedavi sonuna kadar tamamlanmalıdır. Ağır olan hastalarda akciğerdeki enfeksiyon tüple alınır. Tedavi süreci şiddetine göre 1 ve 4 hafta arası değişebilir. Antibiyotik, bronş genişletici solutma, ağızdan veya damardan sıvı ve beslenme desteği gibi tedaviler uygulanır. 

ZATÜRREYE NE İYİ GELİR?

SARIMSAK

Güçlü bir antibiyotik olan sarımsak vücuttaki tüm bakteri ve virüsleri temizler. Uzmanlar sarımsağı tek başına yemektense yemeklere ilave edilerek tüketilmesini tavsiye eder. Sindirim yoluyla vücuda giren sarımsak özellikle viral enfeksiyonlarla vücuda yerleşen virüsü atar. Ayrıca zeytin yağı ile kavurulan sarımsağın kokusu da akciğerlerdeki iltihabın temizlenmesini sağlar. 

HAVUÇ

Vücudun direncini artıran besinlerin başında havuç gelir. Havuç bağışıklık sistemindeki hücreleri yenileyerek hastalıklara karşı korur. Özellikle zatürre esnasında hasar gören akciğerleri yenilemeyi hızlandıran havucun tüm faydasından yararlanmak için çiğ bir şekilde tüketilmesi uzmanlar tarafından tavsiye edilir.