Şunun için etiket arşivi: SAĞLIK haberleri

Hem tat hem de görüntü olarak tavuk etine benzeyen hinti etinin insan sağlığına faydaları olduğunu biliyor musunuz? Özel kutlamalarda genellikle tercih edilen hindi eti, tam bir protein kaynağıdır. Soğuk iklimlerde tüketilmesi tavsiye edilen hindi eti, hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Peki hindi etinin faydaları nelerdir? Hindi eti hangi hastalıklara iyi gelir? Tüm soruların yanıtı haberin detayında…

Kolesterol ve yağ oranı oldukça düşük olan hindi eti, protein bakımından da bir o kadar zengindir. Tarihte ilk kez 16. yüzyılda İspanyollar tarafından Avrupa’ya getirilen hindi, özel kutlamalarda tercih edildi. Anadolu topraklarında ise yüzyıllardır tüketilen hindi eti, özellikle soğuk kış günlerinde vücut ısısını artırdığından tüketildi. Pişirilmesi zor olan hindi eti günümüzde çok tercih edilmez. Özel günlerden özel günlere pişirilerek tüketilen hindi eti, 100 gramlık bir porsiyonu bile vücudun ihtiyacı olan proteini fazlasıyla karşılar. Diyet yapanların tavuk ve kırmızı etine oranla hindi eti tüketilmesi tavsiye edilir. Çünkü hindi etinin yağ oranı oldukça az ve bağırsakların çalışması için fayda sağlar. Bunların yanı sıra serotonin üretimi konusunda da oldukça etkilidir. Uzmanlar bu yüzden insanların ayda bir kez de olsa hindi eti tüketmelerini öneriyor.

HİNDİ ETİNİN FAYDALARI NELERDİR?

Düşük kolesterol seviyesi içeren hindi eti, kalp ve damar sağlığına olumlu katkı sağlar. Kandaki kötü kolesterol seviyesini düşüren hindi eti, ani damar tıkanmalarını önler.

B vitamini kompleksi bakımından zengin olan hindi eti, vücudun enerji oranını artırır. Aynı zamanda enerji depolayan hindi eti, yoğun iş temposunda stres ve depresyon gibi sorunların yaşanmasını engeller. 

Kandaki hücrelerin sayısını artırarak kansızlığın önüne geçer. Aynı zamanda kan basıncını dengeler. 

Serotonin hormonu bakımından zengin olan hindi eti, özellikle ruhsal hastalıklar yaşayan kişiler için tavsiye edilir. 

Yüksek antioksidan içeren hinti eti, vücuttaki hücrelerin yenilenmesini sağlar. Böylece yaşlanmayı geciktirir. 

HİNDİ ETİNİN ZARARI VAR MIDIR?

Her besinde olduğu gibi hindi eti de alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu yüzden tüketilmeden önce bir uzmana danışılması gerekir. Bunun yanı sıra son günlerde hormonlu besinler listesinde olan hindi eti hakkında bilgili olmadan alınması tavsiye edilmez. Aksi halde yukarıdaki tüm faydaların tam tersi bir etkiye neden olur. 

HİNDİ ETİ NASIL TÜKETİLİR?

Birçok pişirme yöntemi ile tüketilen hindi et konusunda Anadolu mutfağında en lezzetli tarif bulunmaktadır. Hindi eti marine edildikten bir süre sonra bekletilir. Bir gün boyunca hazırlanan sarımsaklı baharatlı sosta bekletilen hindi eti daha sonra yüksek ısında bir fırına verilir. En az 3 en fazla 5 saat sonra fırından çıkartılarak tüketilebilir. Ya da göğüs kısmı ufak ufak kesilerek pilavlı yemek yapılır. 

Yatmadan önce içilince vücudu uykudan yenileyen mucize içecek olan altın sütün ne olduğunu biliyor musunuz? Güçlü bir antioksidan olan altın sütü; süt, zerdeçal, bal ve ceviz gibi besinler karıştırılarak elde edilir. Peki altın sütü faydaları nelerdir? Altın sütü nedir? Altın sütünün içinde neler var? Altın sütü nasıl yapılır? Gece yatmadan önce içerseniz ne olur? İşte tüm soruların yanıtı…

Zerdeçal, karabiber, zeytinyağı ve hindistan cevizi gibi sağlıklı besinleri süte ilave ederek elde edilen altın sütünün saymakla bitmeyen faydaları vardır. Bunun yanı sıra içerisine bal da ilave edilebilir. Bu karışımı gece yatmadan önce tükettiğinizde vücudun uyku esnasında yenilenme hızını artırır. Uzmanlar hemen hemen herkesin düzenli tüketmesini tavsiye ettiği bu karışım yüzyıllardır mutfakların sırrı olarak üretilir. Özellikle kozmetik ürünlerin olmadığı ve alternatif tıpta kullanılan bu karışım Osmanlı’daki kadınlarında güzellik sırrıdır. İçeriğindeki zerdeçal ve karabiber ile hücreleri yenilerken. zeytinyağı ve hindistan cevizi ile de daha parlak ve canlı görünüm sağlar. 

ALTIN SÜTÜNÜN FAYDALARI NELERDİR?

Bu sütün içerisinde birden fazla antioksidan olduğundan bir bardağı bir tüm vücudun serbes radikalli hücrelerde temizlenmesini ağlar. Güçlü bir antioksidan olan bu karışım aynı zamanda bağışıklıkta zararlı virüslere karşı koruma kalkanı oluşturur.

Vücuttaki deforme olmuş hücreleri yenileyerek sadece cildi güzelleştirmez. Aynı zamanda saçların daha parlak görünmesini sağlar. Bunun yanı sıra sinir sistemindeki hücreleri de yenilediğinden stres, depresyon ve yorgunluk gibi rahatsızlıkların riskini azaltır.

Vücudun ihtiyacı olan günlük enerjinin 5 katını sağlar. Gün içerisinde daha dinç sağlıklı görünmesinizi sağlarken uzun süre tokluk hissi verir. Bu saye de diyet listelerinde ilk sıralarda yerini alır. Mide ve bağırsaklarda gün içerisinde bazı besinlerden dolayı oluşan toksinlenmeyi engelleyerek daha sağlıklı fonksiyon göstermelerini destekler. 

Tüm vücuttaki zararlı hücreleri idrar yolu ile attar. İçerisinde bulunan besinler vücuttaki hormon düzeyini dengelediğinden tiroid gibi hastalıkların oluşumunu önler. 

Baş ağrısı, diş ağrısı ve ağız yaralarına da iyi gelir.

ALTIN SÜTÜ NASIL YAPILIR? 

1 su bardağı yağsız süt

1 çay kaşığı kadar toz zerdeçal

1 çay kaşığı toz tarçın

1 çay kaşığı zencefil

1 çay kaşığı  süzme bal

1 çay kaşığı karabiber tozu

HAZIRLANIŞI

Tüm malzemeleri cezvede kısık ateşten 5 dakika kaynatınız. Daha sonra bir su bardağına alıp ılımasını bekleyiniz. Sonra balı ekleyerek tüketiniz.

Günde sadece bir bardak tüketilmelidir. Ya kahvaltıdan önce ya da uyumadan önce tüketebilirsiniz. 

Rahimin temizlenmesi için kadınların ergenlik döneminden itibaren yaşadıkları adet, zor bir süreçtir. Bu süreçte yaşanılan sancı kadınların yaşam kalitesini de oldukça düşürür. Hormanal bozukluğun yanı sıra ağrılı ve stresli geçen bu süreci sizler için araştırdık. Peki adet öncesi sendrom nedir? Adet sancısı nasıl geçer? Adet sancısına iyi gelen besinler nelerdir? İşte tüm soruların yanıtı…

Regl sürecine birkaç gün kala kadınların geneli susuzluk, iştah değişikliğ, vücutta ödem, yorgunluk ve cilt problemleri gibi sağlık sorunları yaşar. Bunlara ek olarak bağırsak problemleri, mide bulantısı ve baş dönmesi gibi semptomlarda görülür. Bazı kadınlar güçlü bağışıklık ve ağrı eşikleri sayesinde bu durumları çok hafif atlatır. Ancak bazıları ağlama krizleri, öfke nöbetleri ve sosyal topluluklardan uzakta kalmak ister. Bu belirtiler yüksek fonksiyonlarda görülmesine adet öncesi sendrom denir. Adet öncesi sendromu olması için bir kadının en az üç adet sürekli bu semptomları yaşaması gerekir. Çünkü uzun süreli tekrarlayan semptomlar farklı hastalıkların da ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Bu yüzden regl zamanları ve yaşadıklarını not etmek en iyi tanı konulur. Bunun yanı sıra her kadın adet döneminde aşırı ağrı ve stresi olur. Çünkü vücut komplikasyonunda şiddetli değişim meydana gelir. Bu da ruhsal durumu oldukça olumsuz etkiler. Ağrıların şiddetini azaltmak için kadınlar evde bazı doğal yöntemler uygular. Bunlardan en yaygını da sıcak su torbasıdır. 

ADET SANCISI NASIL GEÇER?

Doğada östrojen hormonunu artıran en sağlıklı besin melisa çayıdır. Çünkü adet döneminde bozulan hormonal sistem farklı sağlık sorunlarına neden olur. Bu yüzden östrojen yani kadın hormonunu denge de tutmak oldukça fayda sağlar. 

Bu dönemde birden bire zayıflayan vücut hücreleri kemik ve kas ağrılarına neden olur. Bunun için özellikle uzmanlar bu devirde kemik ve kasları güçlendiren besinler tüketilmesini önerir. Şeker kamışı pekmezi bu bakımından fayda sağlayacak besinlerin başında gelir. 

Stres ve yorgunluk yaşayan kadınlar için ise fesleğen önerilir. Fesleğen aynı zamanda adet dönemindeki sancıların şiddetini de azaltır. Kuru fesleğeni 10 dakika kaynatıp içeriğine bir iki damla limon sıkıp bir bardak tüketebilirsiniz. 

ADET SANCISINA İYİ GELEN BESİNLER…

BİTTER ÇİKOLATA

Değişen hormonlarda en fazla mutluluk hormonunun azalması kadınları olumsuz etkiler. Ancak bu süreçte magnezyum bakımından zengin olan bitter çikolata bol bol tüketilmelidir. Bu besin hem kan oranını düzenler hem de içerdiği serotonin maddesi beyin fonksiyonlarını hareketlendirerek stres ve depresyonu azaltır. 

YOĞURT

Regl öncesi ve sonrası sürekli şişkinlik hisseden kadınların bu süreci atlatmasındaki en doğal besinlerden biride yoğurttur. Özellikle bu süreçte vücut ciddi oranda kalsiyum kaybeder.Yoğurt içerdiği kalsiyum maddesi sayesinde bu olumsuzluğun yaşanmasını önler. Yanı sıra sindirimi kolaylaştırarak vücudun ödem toplamasını ve şişkinlik yaşamasını önler. 

SOĞAN VE SARIMSAK

Sarımsak ve soğan içerdikleri yüksek oranda antioksidan sayesinde vücudun serbest radikallerle çoğalmasını önler. Kadınların adet sancılarını azaltmak için bol bol bu iki besini tüketmesi uzmanlar tarafından önerilir. İdrar yolu ile vücudu temizlediklerinden herhangi bir rahatsızlığın yaşanma oranı azaltılır.

ZENCEFİL

Yapılan bazı araştırmalarda zencefilin kadınların ilk üç gün şiddetli geçen regl sancılarını azaltığı tespit edilmiştir. İçerdiği kurkumin maddesi sayesinde antioksidan etkisi göstererek vücudun temizlenmesini destekler. Beyinde regl öncesi artan sinir sinyallerini düzenler. Sinirlilik ve asabiyet hallerinin yaşanmasını engeller.

YEŞİL SEBZE

Hemen hemen tüm yeşil sebzeler A, C, B6 ve E vitaminleri içerir. Bu özellikleri sayesinde vücudun acı eşiğini yükselterek yaşanan sancılar ağrılar ve ruhsal rahatsızlıkların riski azaltılır. 

ADET ÖNCESİ YAŞANAN SENDROM NASIL ÖNLENİR?

Uzmanlar bu dönemin ağır psikolojik rahatsızlıklara dönmemesi için; düzenli yürüyüş ve spor egzersizlerini öneriyor. Bunun yanı sıra normal yaşam fonksiyonlarını bozmadan her gün aynı saatte uyanmak ve aynı saatte uyumak gerekir. Tüm bu durumlar dışında da regl öncesi ve sırasındaki ağır sancıları azaltmak için belirli besinleri tüketilmelidir. Aynı zamanda yağ, tuz, şeker ve karbonhidratlı besinlerin tüketimi azaltılmalıdır. Özellikle kış aylarında kadınların bol bol yeşil sebze tüketilmesi daha sağlıklı bir süreç yaşanmasına neden olacaktır. 

 

Nadiren ortaya çıkan et yiyen bakteriye yakalananların yüzde 30’u ölümle sonuçlanır. Bilimsel literatürde hastalığa neden olan nekratizan fassit yumuşak dokuların deformasyonuna neden olur. Peki et yiyen bakteri nasıl bulaşır? Et yiyen bakterinin belirtileri nedir ve tedavisi var mıdır? Hızla müdahale edilmesi gereken enfeksiyon vakalarından biridir. Dokuları bozduğundan organların kısa sürede iflasına sebep olur.

Et yiyen bakteriye bilim literatüründe nekrotizan fasiit denir. Kısa zamanda cilt ve kas yüzeyini kaplayan yumuşak dokuları yok eder. Nadiren görülmesine rağmen çok ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet verir. Genellikle bu bakteriye yakalanan her 4 kişiden 1’i ölür. Kesin olarak bilinmese de sağlık örgütleri bu bakterinin, çiğ ya da az pişmiş deniz ürünlerinden bulaştığını vurguluyor. Ayrıca açık bir yaranın tatlı veya tuzlu su ile teması esnasında da bu bakteri vücuda bulaşabilir.

ET YİYEN BAKTERİ NASIL BULAŞIR?

Sürekli denize veya okyanusa açılanlar,

Deniz ürünlerinin bol tüketildiği yerler,

Etin iyi pişirilmediği yerlerde

Bağışıklığı zayıf kişiler,

Kronik rahatsızlığa sahip hastalar,

Açık yaralara sahip olanlar,

Viral enfeksiyon hastaları,

Ameliyattan çıkmış kişiler, et yiyen bakteriye yakalanma riskine sahiptir.

ET YİYEN BAKTERİNİN BELİRTİLERİ?

Bakteri vücuda bulaştıktan 24 saat içerisinde etkisini gösterir. 30 saatti geçtiği durumda ise şiddeti artar. Kızarık, morarma, şişmiş bölgeler, vücut ısısının 5 kat fazla olması, titreme, mide bulantısı, yeşil kusma ve ishal gibi belirtilerle kendini gösterir. Enfeksiyon vücudun her yerine oldukça hızlı yayılır. Bu durum da hastanın şok geçirmesine neden olur. Organ yetmezliğine bağlı ölüm meydana gelebilir.

ET YİYEN BAKTERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Et yiyen bakteri hastalığında erken teşhis çok önemlidir. Tedavi ne kadar erken başlarsa ölüm oranı o kadar azalır. Bulaşıcı olduğundan hasta yoğun bakıma alınarak antibiyotik tedavi süreci başlatılır. Ameliyat ve hiperbarik oksijen tedavisi ise enfeksiyonun vücutta ciddi sorunlar meydana getirmesi sonucunda uygulanır. Fakat bu hastalığın kesin bir tedavi yöntemi bulunamamaktadır. Yapılan araştırmalarda sarımsak ve soğanın bu hastalık için doğal yöntem olarak kullanabileceği uzmanlar tarafından önerilmiştir.

Et yiyen bakteri nadiren görünen bir hastalık olmasına rağmen bu enfeksiyona yakalanan insanların yüzde 30’nun ölümüne neden olur. Peki, et yiyen bakteri nedir ve vücudumuza hangi yolla bulaşır? Sizler için bu soruların yanıtlarını araştırdık. Ölümle sonuçlanan bu rahatsızlığın belirtileri ve nasıl korunması gerektiğine dair her şeyi haberin detayında bulabilirsiniz.

Et yiyen bakteriye bilim literatüründe nekrotizan fasiit denir. Kısa zamanda cilt ve kas yüzeyini kaplayan dokuları yok edebilecek bir etkiye sahiptir. Nadiren görülmesine rağmen çok ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet verir. Genellikle bu bakteriye yakalanan her 4 kişiden 1’i ölür. Kesin olarak bilinmese de sağlık örgütleri bu bakterinin, çiğ ya da az pişmiş deniz ürünlerini yedikten sonra ortaya çıkabileceğini vurguluyor. Ayrıca açık bir yaranın tatlı veya tuzlu su ile teması esnasında da bu bakteri vücuda bulaşabilir.

YAKALANMA RİSKİNİ ARTIRAN FAKTÖRLER

Sürekli denize veya okyanusa açılanlar,

Deniz ürünlerinin bol tüketildiği yerler,

Etin iyi pişirilmediği yerlerde

Bağışıklığı zayıf kişiler,

Kronik rahatsızlığa sahip hastalar,

Açık yaralara sahip olanlar,

Viral enfeksiyon hastaları,

Ameliyattan çıkmış kişiler, et yiyen bakteriye yakalanma riskine sahiptir.

ET YİYEN BAKTERİNİN BELİRTİLERİ?

Bakteri vücuda bulaştıktan 24 saat içerisinde etkisini gösterir. 30 saatti geçtiği durumda ise şiddeti artar. Kızarık, morarma, şişmiş bölgeler, vücut ısısının 5 kat fazla olması, titreme, mide bulantısı, yeşil kusma ve ishal gibi belirtilerle kendini gösterir. Enfeksiyon vücudun her yerine oldukça hızlı yayılır. Bu durum da hastanın şok geçirmesine neden olur. Organ yetmezliğine bağlı ölüm meydana gelebilir.

ET YİYEN BAKTERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Et yiyen bakteri hastalığında erken teşhis çok önemlidir. Tedavi ne kadar erken başlarsa ölüm oranı o kadar azalır. Bulaşıcı olduğundan hasta yoğun bakıma alınarak antibiyotik tedavi süreci başlatılır. Ameliyat ve hiperbarik oksijen tedavisi ise enfeksiyonun vücutta ciddi sorunlar meydana getirmesi sonucunda uygulanır. Fakat bu hastalığın kesin bir tedavi yöntemi bulunamamaktadır. Yapılan araştırmalarda sarımsak ve soğanın bu hastalık için doğal yöntem olarak kullanabileceği uzmanlar tarafından önerilmiştir.

Erkeklere göre kadınlarda daha fazla görülen ve hastanın yaşam kalitesini düşüren burun kemiği ağrısı hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Burun kemiği ağrısı bazı hastalıkların habercisi olduğu gibi başlı başına bir sağlık sorunudur. Peki burun kemiği neden ağrır? Burun kemiği ağrısının belirtileri nelerdir? Tedavisi var mıdır? Tüm soruların yanıtı haberin detayında…

Koku alma ve soluma organı olan burun iki delik aracılığıyla yutağa bağlanır. Burnun iç boşluklarında kıl ve kılcal damarlar vardır. Bu kılcal damarlara sinir hücreleri var. Kulaktan sonra vücudun en hassas dış organıdır. Ayrıca burunda kulak gibi ölene kadar gelişim gösterir. Burunu oluşturan kemikler bu yüzden sık sık şekil değiştirir. Solunumun başlangıcını oluşturan burun, sinir hücrelerinin uyarıları ile beyinden sinyaller alır. Ancak bu kadar ciddi bir işlevi olan burun hem hastalıklara neden olur hem de kendisi hastalıklardan etkilenir. Özellikle hassas olan kemiğinde bazı dönemlerde şiddetli ağrılar yaşanır. Çoğu zaman üst solum yolu rahatsızlıkları ile ortaya çıkan burun kemiği ağrısı aslında başka hastalıklarında habercisi olabilir. Özellikle sinüzit burun ve elmacık kemikleri boşluklarının iltihaplanması ile oluşan burun kemiği ağrısına akut viral sünizit denir. Enfeksiyon virüsünün mukusları tıkaması sonucu ortaya çıkar. Bir başka kemik ağrısı ise polen ve toz gibi alerjik olaylardan kaynaklı ortaya çıkar. Bu durum kronik hale gelince iltihaplanma oranı artar. Bu da burun ve yüz şişliğine neden olur. Vücudun hemen hemen her yerinde görülen sivilce burunda ortaya çıkar bu gibi basit durumlarda burun kemiğinin ağrımasına neden olur. Erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görülür. Çünkü kadınlardaki hastalık ve hassaslık evreleri erkeklere göre daha fazladır. Özellikle menopoz ve fibramiyoloji gibi sağlık sorunlarından dolayı burun kemiğinde ağrı oluşur.

BURUN KEMİĞİ NEDEN AĞRIR?

Şiddetli enfeksiyon virüsleri

Üst solunum yolu hastalıkları

Akut sinüzit tıkanmalar

Burun kemiğinin şiddetli darbe alması

Burun kemiğinden geçen sinir hücrelerinin deforme olması

 Kıl köklerinin tıkanması sonucu oluşan iltihaplı sivilce

Vücudun A vitaminini enzimleyememesi ve bu da vücutta aşırı A vitamini kalmasına neden olması

Burun kemiğinde ya da kıkırdağında eğrilik yaşanması

Vücudun herhangi bir yerinde görülme ihtimali olan kıl dönmesinin burada da olma ihtimali

Aftların burunda çıkması

–  Migren ve sinüzit hastalıkları

Kandaki insülin miktarının doğru ayarlanmaması sonucu kan akışının dengesiz olması

Şiddetli baş ağrısı  yada göz ağrısındaki rahatsızlığın göze sıçraması gibi durumlarda burun kemiği ağrısına neden olur.

BURUN KEMİĞİ AĞRISININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Burun kemiğinin ağrıması sağlık sorununun en belirgin belirtisidir. Bunun dışında aniden burun kanaması yaşanması, gözlük kullanımında burunun ağrıması ve burnun ucunda kızarıklık oluşması burun kemiğinden kaynaklı bir rahatsızlık olabileceğini gösterir. Ayrıca burnun ya çok kuru olması ya da aşırı sıvı dolması da belirtiler arasında girer. Bu durumlar kişinin yaşam kalitesini bozduğundan bir Kulak Burun ve Boğaz doktoruna başvurmakta fayda var. Çünkü ihmal edildiği her bir gün ciddi başka sağlık sorunlarına davetiye çıkartabilir. 

BURUM KEMİĞİ AĞRISI NASIL GEÇER?

Kronik olan burun ağrıları için müdahale edilmeden doktora başvurulmalıdır. Ancak tıkanmaya bağlı gelişen burun ağrısın için mandalina kabukları ya da evde varsa kuru papatyaları kaynarken buharını solumak. Bu uygulama yarım saatte bir yapılabilir. Kemik ağrısına bağlı gelişiyorsa soğuk ya da sıcak kompres yapılabilir. Ancak bu uygulamalar yapılırken burna çok baskı yapılmamalıdır. 

En çok görülen rahatsızlıklardan biri olan gastrit, kişinin yaşam kalitesini düşürür. Sindirim problemlerinden en acı verici olan gastrit mide iltihaplanması olarak da biliniyor. Peki gastrit nedir? Gastritin belirtileri nelerdir ve tedavisi var mıdır? Sizler için midenin işleyişini bozan gastrit hakkında merak edilenleri araştırdık. Tüm sorular haberin detayında…

Mide içerdiği asidik su ve duvarındaki mukozla beraber alınan besinleri ayrıştırır. Mide duvarındaki bezlerin ürettiği mukozlar, sindirim için yiyecekleri parçalarken midenin duvarını da korur. Ancak vücudunun her yerinde olduğu gibi mide de çeşitli nedenlerden ötürü hücreler mutasyona uğrar. Hücrelerin bozulmasıyla mide fonksiyonlarında da bozukluk meydana gelir. 20 yaşlardan sonra görülen sindirim rahatsızlıklarının en yaygını olan gastrit sağlıksız beslenme ile ortaya çıkar. Mide iltihaplanması olarak da geçen gastrite ayrıca virüs ya da enfeksiyon da neden olabilir. Erken evrede teşhis edilmediğinde mide kanserine bile sebebiyet verebilir. Yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kişinin yemek sonrası karın şikayetleri yaşamasına neden olan gastrit toplumda en yaygın görülen mide rahatsızlığıdır. Öncelikle virüs ya da enfeksiyonun yanı sıra sağlıksız beslenme ile ortaya çıkan gastrit uzun süreli ilaç kullanımına sebebiyet verir. Gastrit kelimesi mide zarının iltihaplanması anlamına gelir. “Helikobakter pilori” bakterisi enfeksiyonu bu rahatsızlığın en temel faktörüdür. Sık sık kusma gibi durumlarla kendini belli eden gastrit ardından iştahsızlık ve ağızda kötü koku gibi faktörleri de beraberinde getirir. Çok ciddi bir rahatsızlık değildir fakat zamanında tedavi edilmesi gerekir.

GASTRİTİN NEDENLERİ NELERDİR?

Düzensiz, yağlı, baharatlı beslenme

Ağız yolu ile mideye bulaşan bakteri ve virüsler

Aşırı sigara ve kafein tüketmek

Besinlere karşı fark edilmeyen alerjik reaksiyonlar

Bazı ilaçların yan etkileri

Kronik bazı hastalıkların sebebi

Yoğun stres ve depresyona maruz kalmak gibi durumlar gastrite neden olur.

GASTRİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

En temel belirti kusmadır. Ancak kusma 2 haftada uzun süre yaşanıyorsa bir uzmana görünmekte fayda var.

Bazı besinlere ve yiyeceklere karşı isteksizlik

– Mide ekşimesine bağlı ortaya çıkan geğirme

Karın üstü şişkinlik ve ağrı

Ağız içerisinde tatsız bir durum ve sürekli bir kokunun olması

Şiddetli mide ağrısı ve akabinde gelişen bulantı gibi durumlar gastritin en yaygın belirtileridir.

GASTRİT TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE NE OLUR?

Erken teşhis edilip tedavi edilmeyen gastrit ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirir. Özellikle mide ülseri ya da mide kanamasına kadar giden bu durum kronikleştiğinde ise kansere bile yol açabilir. Midenin DNA yapısını bozmada etkili olan bu rahatsızlık tedavi edilip ve tedaviye cevap verilmediğinde yeniden bir uzmana başvurmak gerekir. 

GASTRİTİ TETİKLEYEN VE TETİKLEMEYEN BESİNLER NELERDİR?

Asidik oranları düşük olan ve mide duvarındaki mukozların işleyişini artıran bazı besinler vardır. Bunlardan en önemlisi ev yapımı yoğurttur. Çünkü ev yapımı yoğurdun içinde probiyotik fazladır. Bu da hücrelerin hızla yenilenmesini ve herhangi bir zarar görmeden işlevlerine devam etmelerini sağlar. Bunun yanı sıra kırmızı elma, brokoli, havuç ve fasulye gibi yüksek miktarda lif içeren besinlerin de mide sağlığına katkısı vardır. Aşırı tüketilmediği taktirde tahıllı yiyecekler de tüketilebilir.

Domates, erik ve kahve gibi besinler ise mide gastritini tetikler. Çünkü bu besinlerin içinde aşırı derecede asit bulunmaktadır. Ancak aslında bu besinlerin vücuda faydaları da var. Bu yüzden uzmanlar bu besinlerin tüketime miktarı olarak doktorlarına başvurmalarında fayda olduğunu vurguluyor. Bunun dışında her türlü işlenmiş gıda ve yapay renklendiriciler de mideye zarar verir. 

GASTRİT NASIL TEŞHİS EDİLİR? TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Belirtilerle bir uzmana başvuran hastaya nefes, kan, dışkı testleri yapılır. Daha sonra mide ve bağırsak röntgeni ile endoskopi yapılır. Normal seyreden bir gastrit rahatsızlığı geçici ama ağrıyı azaltıcı ilaçlar verilir. Tedavi süresince hastanın sigara, yağlı ve karbonhidratlı yiyeceklerden uzak durması gerekir. Aynı zamanda kafein ve asitli içeceklerin tüketilmemesi iyileşme sürecini hızlandırır. Çünkü ne kadar ilaç kullanılırsa kullanılsın mide iltihabını kontrol etmek için beslenmeye de dikkat edilmelidir. A, C, K vitaminler, folatdemir ve kalsiyum bakımından da zengin olan besinlerden sıklıkla tüketilmelidir. Mide böylece iyileşme sürecini hızlandırmada destek sağlar. 

GASTRİT NASIL GEÇER?

En faydalı bilinen besin yoğurttur. Yoğur artan asit oranını ve enfeksiyonlu hücreleri azaltmada etkilidir. Aynı zamanda mide astarını bakterilere karşı korur. Hazımsızlık, şişkinlik, bulantı gibi durumları azaltır.

Nane içerdiği anti inflamatuar, antibakteriyel ve antispazmodik gibi maddeler sayesinde artan asit ve enfeksiyonu yatıştırır. Adeta bir ağrı kesici görevi ile mide zarını hem korur hem de hasar almış yerlerini yeniler.

İltihaplanmayı azaltmada etkili olan bir diğer besin ise zencefildir. Zencefil midedeki defromasyonu azaltır. Ayrıca sindirim sistemini yenileyen zencefil bağırsaklar içinde etkilidir.

Uzmanların sürekli olarak önerdiği yeşil çayda bu rahatsızlığın şiddetini azaltmada etkilidir. Sindirim sistemi için etkili olan yeşil çay yemek borusundan bağırsaklara kadar her bölümü temizler. 

Kullanımı eski uygarlıklara dayanan haşhaşın insan sağlığına faydaları olduğunu biliyor muydunuz? Doğada bulunan en kuvvetli ağrı kesici olan haşhaş hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Özellikle kronik uykusuzluğa şifa olan haşhaş vücudun enerjisini yükseltir. Peki haşhaşın faydaları nelerdir? Haşhaş hangi hastalıklara iyi gelir? Haberin detayında haşhaşa dair her şeyi bulabilirsiniz.

Asya kökenli olan haşhaş tohumu eski uygarlıklar tarafından keşfedilen ve tıbbı tedavilerde kullanılan doğal ağrı kesicidir. Bilim literatüründe “Papaver somniferum” adlandırılan haşhaş, ülkemizde Afyon ve Kütahya ilçelerinde yetiştirilir. Gelincikler ailesine mensup olan haşhaş tohumu, uyku için oldukça etkili bir bitkidir. Yaş kış üretilebilen haşhaş güneşte bekledikçe kahve rengimsi olur. Tatlı ve salatalarda kullanılan haşhaş aynı zamanda bazı yörelerde yemeklerin içerisine baharat olarak da eklenirmiş. İçeriğinde morfin, kodein, tebain, papaverin ve narkotin gibi yatıştırıcı maddeler bulunur. Ay başında kadınların yaşadığı şiddetli adet sancılarını azaltma da ve kronik uykusuzluk çekenler için haşhaş tohumu çayı uzmanlar tarafından önerilir. Ancak içerdiği güçlü yatıştırıcılar nedeniyle haftada en fazla üç kez tüketilmesi önerilir. Sindirimi temizlemede etkili olan haşhaş tohumu, kozmetik ve gıda sanayisinde kullanılır.

HAŞHAŞIN FAYDALARI NELERDİR? HAŞHAŞ HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİR? 

Vücuda besinler aracılığı ile giren bazı enfeksiyonlu hücreler ve maddeler sindirim sistemini deforme eder. Bu da mesane iltihabına veya kabızlığa neden olur. Haşhaş içerdiği maddeler sayesinde vücuttaki bu birikimi idrar ve dışkılama yolu ile atar. 

Beyin sağlığı için en etkili mineral omega – 3’tür. Bu mineral bakımından en zengin besin balıktır. Ancak balık tüketmeyenler için diğer en ideal besin haşhaş olabilir. Haşhaşın içerdiği özede omega -3 yağ asidi bulunur. Asit sinir hücrelerinin daha sağlıklı işlemesini destekleyerek unutkanlık ve alzehimer gibi hastalıkların ortaya çıkmasını önler. Ayrıca omega-3 yağ asidi kötü kolesterol seviyesini düşürerek kalp ve damar sağlığını korur.

Yüksek enfeksiyona bağlı diş etlerinde iltihaplanma, dişte çürüme ve ağız içerisinde bunlara bağlı koku meydana gelir. Bu durumu engellemenin en doğal yolu haşhaştır. Haşhaş tohumlarını bir bardak sıcak suya atıp demleyin. Daha sonra su ile gargara yapınız. Enfeksiyon geçene kadar bu yöntemi tekrar edebilirsiniz.

İçeriğinde demir ve çinko barındıran haşhaş kandaki hücrelerin oranlarını dengeler. Böylece demir eksikliği gibi ciddi hastalıklara davetiye hazırlayan rahatsızlığın oluşumunu engeller. 

Haşhaş tohumu sinir hücreleri sakinleştirir. Vücutta stres ve depresyona bağlı gelişen olumsuzlukları gidererek kişinin rahat bir uyku çekmesini sağlar. Uykudan bir iki saat önce bir su bardağı su ve bir tatlı kaşığı haşhaş tohumunu 5 dakika kaynatın ve tüketin. Ancak bu uygulamayı iki günde bir aralıklı yapınız. 

Oleik asit meme kanserine neden olan hücrelerin mutasyona uğramasını önlemede etkilidir. Yapılan araştırmalarda düzenli haşhaş tohumu tüketen kadınların tüketmeyen diğer kadınlara oranla daha sağlıklı olduğu tespit edilmiştir.

Yüksek lif sayesinde uzun süreli tok tutmayı sağlar. Diyet yapanlar için ideal bir tohumdur. 

HAŞHAŞ TOHUMU NASIL TÜKETİLİR?

Tohumlar ezilerek tahin ya da bal ile karıştırılarak kahvaltıda tüketilebilir. Ayrıca tohumlar keke yapımında da kullanılabilir. Diyet yapanlar gün boyu enerjilerinin yüksek olması için yoğurtla karıştırarak bir kase yiyebilir. Yemek ve salatalara da eklenebilir. Bunun yanı dışında cilde de faydası olduğundan kozmetik sanayide de ham madde olarak kullanılır. 

HAŞHAŞIN ZARAR VAR MIDIR?

Her besinde olduğu gibi haşhaş da alerjiye neden olabilir. Bu yüzden alerji testi yapılmasında fayda var. Aksi halde kaşıntı, kusma ve cilt yüzeyinde kabarmalara neden olabilir. Ayrıca fazla tüketildiğinde sindirim sistemini bozar. Aşırı ishale neden olur. Bu da hızla vücudun sıvı kaybetmesine yol açar. 

NOT: Haşhaş tohumunu kullanmadan önce mutlaka bir uzmana başvurunuz. Uyuşturucu madde olarak kullanılan haşhaş ise işlem görmüş maddedir. Yukarıda belirtilen yazıdaki haşhaş tohumudur. 

Ani yaşanan kalp krizi sonrası hastaya yapılan anjiyo arama motoruna en çok takılan kelimedir. Günümüzde orta yaş sonrası her 4 kişiden 2’sinine yapılan anjiyo hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Anjiyo nedir? Anjiyo kimlere neden yapılır? Anjiyo ameliyat mı? Anjiyo olanlar nasıl beslenmeli? Haberin detayında tüm bu soruların yanıtını bulabilirsiniz.

Kalp krizi ya da damar tıkanıklığı gibi sağlık sorunları sonrası yapılan müdahaleye anjiyo denir. Anjiyo damarların içerisine ince borular yerleştirilme işlemidir. Anjiyo hem damar tıkanıklığı sonrası ya da öncesi yapılarak ciddi bir sağlık sorununun önüne geçilir. Kasık, el bileği ya da kolda bulunana atardamarlardan birinden giriş yapılarak müdahale edilir. Anjiyo hakkında yanlış bilinen durumlardan biri de ameliyat olarak anılmasıdır. Ancak anjiyo küçük bir cerrahi operasyondur. Şüpheli olan damara girilerek buraya tüp yerleştirilir. Hasta ertesi gün taburcu edilir. Anjiyo kalbin damarların yanı sıra beyinde de her hangi bir sağlık sorunun olup olmadığına bakılır.

ANJİYO KİMLERE NEDEN YAPILIR?

Anjiyo yapılmadan önce hasta genellikle göğüs ya da sol kol uyuşması gibi belirtilerle uzmana başvurur. Bunun akabinde uzman anjiyografiden damarları kontrol eder. Kalbin ve beynin beslendiği atar damarlardaki herhangi bir kan akışında aksaklık tespit edildiğinde buraya uygulama yapılır. Anjiyo sayesinde damarlar açılır. Kan akışı eski düzeni sağlanmaya çalışılır. Uzmanlar anjiyoyu kalp krizi riski gördükleri kişilere genellikle yaparlar. Bunun dışında damar tıkanıklığı yaşamış ya da yaşamak üzere olan kişilerde uygulanabilir. Ancak bir kere dışarıdan müdahale edilen damar tembelleştiğinden uzmanlar, kişinin beslenmesine dikkat etmesi gerektiğini söyler. Anjiyo genellikle aşırı karbonhidratlı ve trans yağ içeren besinleri tüketen kişilere ve alkol ya da sigara tüketen kişilere yapılır. Ancak bunun dışında omega-3 eksikliği olan ve beslenmesinde antioksidan içeren besinler tüketmeyenlere de yapılır. Anjiyo ile ani kalp krizi önlenmeye çalışılır. 

HANGİ DURUMLARDA ANJİYO YAPILIR?

Kalp krizi geçiyormuş gibi göğüs ve sol kol ağrısı 

Yapılan eko testinde kalp atışlarındaki düzensizlik

40 yaşı üzeri ameliyat olacak kişilere

Kronik hastalığı olan kişilerin geçirecekleri ameliyat öncesi

Daha önceden BY pass olanlara

Kan testlerinde ortaya çıkan düzensiz değerler anjiyo yapılmasına davetiye çıkartır. 

ANJİYO OLMUŞ KİŞİLER NASIL BESLENMELİ?

Anjiyo olan kişilerin kan akışını düzenleyen ve damar tıkanıklığını önleyen besinler tüketmesi gerekir. Uzmanlar ayrıca anjiyo olmuş kişilerin kafein ve trans yağdan uzak durması gerektiğini söyler. Antioksidan bakımından doğada en güçlü besin domates, sarımsak ve soğandır. Bu yüzden uzmanlar anjiyo olan kişilerin besinlenmelerine bu besinleri koymaları gerektiğini vurguluyor. Bunun yanı sıra nar kan pıhtılaşmasını önler. Ayrıca damarların sertleşmesini engeller. Kandaki kötü kolesterol seviyesini de düşürerek damarların tıkanmasının önüne geçer. 

Son günlerde artan domuz gribine genç oyuncu Tuvana Türkay’da yakalandı. Geçtiğimiz haftalarda ise Sertap Erener, Nilüfer ve Didem Soydan’da domuz gribi olduklarını duyurmuşlardı. Yüksek ateşe neden olan hastalık normal gribin iki katı ağır geçiyor. Sonbahar ev kış aylarında yaygın olan Domuz gribi hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Domuz gribi nedir ve belirtileri nelerdir? Tedavisi var mıdır?

Son olarak artan grip hastalıkları ile halk arasında en merak edilen virüsü H1N1 oldu. Bu virüse halk arasında domuz gribi denir. Viral bir hastalık olan domuz gribi ilk olarak Meksika ve Amerika’da görülmüştü. Tüm dünyaya daha sonra yayılan virüs bağışıklık sistemini oldukça olumsuz etkilemektedir. Hava yolu ile bulaşma ihtimali olan virüs mevsimsel griplerle aynı süreçte ve aynı döngüde başlar. Ancak diğer griplere nazaran daha ciddi olan domuz gribi bağışıklığı tamamen güçsüz hale getirerek vücudun direncini kırar. Erken müdahale edilmediğinde hastada ciddi sağlık komplikasyonlarına yol açar. En belirgin belirtisi ise yüksek ateştir. Geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabında domuz gribi olduğunu duyuran Sertap Erener 6 gün hastalıkla boğuştuğu anları anlattı.Yoğun bir konser temposunda hastalığa yakalanan şarkıcı önceleri faranjit yaşadığını sandığını ancak geçmeyince bir uzmana görülerek domuz gribi olduğunu öğrendi. Ayrıca Erener, toplu taşıma alanları ve araçlarının hastalıklarla dolu olduğu bu yüzden bol bol dezenfekte ve C vitamini önerdi. Bunun yanı sıra Nilüfer ve Didem Soydan’ın da domuz gribine yakalandıkları ortaya çıktı. Ünlü isimlerin yaklaşık bir haftadır gripten dolayı tedavi oldukları öğrenildi. Nilüfer’in domuz gribi olması hem yakınlarını hem hayranlarını korkuttu. Daha önce kanserle savaşan ünlü şarkıcının bağışıklık sisteminin hastalığı kaldıracak kadar güçlü olmadığı bu yüzden özel bir hastanede tedavi gördüğü bildirildi. Somuncu Baba filmiyle hafızalara kazınan Tuvana Türkay’da domuz gribi nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Yüksek ateşle hastaneye giden ünlü oyuncunun domuz gribi olduğu kesinleşti. Bir kaç gün hastanede tedavi gören oyuncu daha sonra evine geçti. 

DOMUZ GRİBİNİN NEDENLERİ NELERDİR?

Hastalık insanlarda gerginliğe neden olduğundan domuz gribi olarak adlandırılmıştır. Hastalığa neden olan H1N1 virüsü bağışıklığı tamamen ele geçirir. Virüs domuzlarda görülen bir hastalıktır. Daha sonra mutasyona uğrayan virüs diğer hayvanlara son olarak da insanlara bulaşmaya başladı. İlk olarak 2009 yılında Meksika’da görülen domuz gribi, hızla yayıldı. Virüs domuz eti tüketenlerde sıklıkla görülse de yaygınlaşması solunum yoluyla medyana gelir. İslam ülkelerinde domuz eti tüketilmemesi ancak hastalığın yaygınlaşmasının nedeni de bundan kaynaklıdır. Özellikle kıtalar arası yolculuk yapan bireyler tehlike altındadır. Ülkemizde 2019 yılının Kasım ayında başlayan vakalar da geçtiğimiz günlerde ciddi bir artış yaşandı. Uzmanlar toplu alanlar konusunda uyarıda bulundu. Ayrıca Sağlık Bakanlığı maske ile dolaşılmasını tavsiye ediyor. 

DOMUZ GRİBİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göğüs ağrısına bağlı nefes darlığı

En yaygın belirtisi yüksek ateş

Tüm vücutta ağrı ve halsizlik

Baş ağrısı akabinde gelişen bilinç kaybı

Şiddetli boğaz iltihabı ve koyu renkte burun akıntısı

İltihaba bağlı gelişen kuru öksürük

Vücut ısısında ani değişimler ve yorgunluk gibi belirtilerle kendini gösterir.

Bağışıklığı hastalıklara karşı daha önceden zayıf olan kişilere yerleşen virüs daha ciddi sonuçlara neden olabilir. Yakın zamanda yoğun bakımına alınan şarkıcı Serdar Ortaç’ın kardeşinde görüldüğü gibi ciddi boyutlara yol açar. 

DOMUZ GRİBİNDEN NASIL KORUNUR?

İlk olarak Sağlık Bakanlığının da önerdiği domuz gribi aşısından yapılmalıdır. Toplu alanlarda sıklık eller dezenfekte edilmelidir. Gün içerisinde sürekli vitamin tüketilerek bol bol dinlenmeli ayrıca güzel bir uyku çekilmelidir. Bulunan alanlar havalandırılmalı ya da hava alınmaya çıkılmalıdır. Gribin belirtileri ile beraber hemen bir uzmana görünmelidir. 

DOMUZ GRİBİ TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Virüs oldukça tehlikelidir. Çünkü vücuttaki tüm hücre ve DNA’ların genleriyle oynayarak bozulmalarına neden olur. Bu yüzden hafif belirtilerde bile bir uzamana danışılması gerekir. En belirgin belirtisi ateşlenme olan hastalık, burundaki mukuzdan örnek alınarak tespit edilir. Bağışıklığı ele geçirdiğinden tekrardan nüksetme olasılığı yüksek olan virüsü önlemek için ilaç tedavisine başlanır. Ancak uzmanlar bununla beraber hastaların kesinlikle C vitamini takviyesine başlanması gerektiğini vurguluyor.