Şunun için etiket arşivi: SAĞLIK haberleri

Çekirdek denilince akla ilk yüzdeki sivilceler gelir. Aslında aşırı tüketildiğinde çekirdeğin zararları vardır. Ancak günde bir avuç tüketilen siyah çekirdeğin insan sağlığına inanılmaz faydaları olduğunu biliyor muydunuz? Peki çekirdek çitlemenin faydaları nelerdir? Haberin detayında çekirdek hakkında merak edilenleri bulabilirsiniz. Özellikle ruhsal hastalıklara iyi gelen çekirdeğin diğer faydalarını sizler için araştırdık.

İçerdiği yüksek yağ oranı nedeniyle sivilceye neden olan çekirdeğin aslında günde yeterli miktarda tüketildiğinde vücudumuza inanılmaz faydaları vardır. Uzmanlar çekirdeğin vücudumuzda dolaşan serbest radikallerin sayısını azaltığını vurguluyor. Bu durumda sinir sistemini olumlu etkilediğinden depresyon ve stres gibi rahatsızlıkların riskini azaltır. Ay çekirdekleri tuzsuz tüketildiğinde içerdikleri fitosteroller kötü kolesterol seviyesini düşürerek kalp damar sağlığını destekler. Bilinenin aksine ay çekirdeği az miktarda tuzlu tüketildiğinde cildin ihtiyacı olan E vitaminini sağlar.

ÇEKİRDEK ÇİTLEMENİN FAYDALARI NELERDİR?

Ayçiçeğinden elde edilen çekirdek içerdiği yağ asitleri sayesinde tok tutma özelliğine sahiptir. Kalorisi yüksek olmasına rağmen günde bir avuç tüketildiğinde fayda sağlar. Ara öğün olarak tüketilebilir.

Bir avuç tüketilince vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri sağlayan çekirdek, besin değeri yüksek bir kuruyemiştir. Özellikle E, B1, B5 ve folik asit sayesinde vücudun enerji düzeyini yükseltir.

Ayçiçek beyaz çekirdekler kötü kolesterolü olumsuz etkiler. Ancak büyük siyah çekirdekler kötü kolesterolü düşürme etkisine sahiptir. Günde bir avuç tüketilen siyah çekirdek kalp ve damar sağlığını korur.

Yapılan bazı araştırmalarda siyah çekirdek tüketen kişilerin tüketmeyen kişilere oranla gün boyu daha dinç ve ruhsal olarak daha sağlıklı oldukları tespit edilmiştir. Özellikle depresyon ve panik atak gibi hastalar için oldukça fayda sağlayan çekirdek konusunda uzmanlar günde bir avucun geçilmemesi konusunda uyarıda bulunuyor.

Kandaki şeker oranını düşürmede etkili olan siyah çekirdek şeker hastaları tarafından da tüketilebilir. Vücuttaki en sık yaşanan problemlerden biri protein sentezidir. Özellikle ileri yaşlarda protein sentezinin yaşanma oranı düşer. Ancak çekirdek bu sentezi destekler. 

Tuz mineralleri sayesinde tiroid bezlerinin çalışmasını destekler. Düzenli çalışan tiroid bezleri vücuttaki hormonların daha sağlıklı çalışmasını sağlar. Ayrı zamanda kas ve kemik ağrılarının oranını şaşırtıcı bir şekilde azaltma özelliğine de sahiptir. 

ÇEKİRDEĞİN ZARARLARI NELERDİR?

Yüksek yağ, vitamin ve minerallere sahip olduğundan aşırı tüketildiğinden ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Özellikle karaciğerdeki toksinleri olumsuz etkileyerek ciltte tahribata neden olur. Uzmanlar bu konuda bir avuç çekirdek tüketiminin geçmemesi konusunda uyarıda bulunuyor. Bazı araştırmalarda aşırı tüketimi ağız içi yaralara neden olur. Dudakların kuruması gibi kötü sonuçlara da zemin hazırlar.

Tohum olarak bulunun susam baharat olarak kullanılır. Tahinin ana maddesi olan susamın insan sağlığına birçok faydası olduğunu biliyor muydunuz? Genellikle pasta ve böreklerde kullanılan susam hakkında hiç bilmediklerinizi sizler için derledik. Dişleri beyazlatmada etkili olan kolesterolü düşüren susam ile ilgili bilinmesi gereken her şey haberimizin detayında…

Eski çağlardan beridir mutfakların bir köşesinde yer edinen susamın birçok hastalığa iyi geliyor. İçerdiği zengin vitamin ve mineral bakımından diyabetten tutunda anemi hastalığına kadar iyi gelen susamın mucize faydalarını sizler için derledik. Asya topraklarında yetiştirilen susam tohum olarak kullanılır. Aynı zamanda susamdan hem yağ hem de baharat elde edilir. Susamın dış kabuğu hayvan yeminde kullanılır. Tıpta susamın yağı çözücü olduğundan ilaç yapımında kullanılır. Özellikle saç, kirpik, kaş ve cilt bakımında kullanılır. Susam işlem gördüğünde içeriğindeki asit oranı artığından mide rahatsızlığı olanlar için tüketilmesi tavsiye edilmez. Ancak tahin olarak tüketilebilir. Uzmanlar gelişim çağındaki ve hamile kadınların susam oranı çok olan tahin ve yoğurt karışımının düzenli tüketilmesini tavsiye eder. 

SUSAMIN FAYDALARI NELERDİR?

İçerdiği doymamış yağlar damarları temizleyerek kötü kolesterol seviyesini düşürür. Bu sayede kalbe giden damarların daha sağlıklı olmasını destekler. Arter hastalığına yakalanma ve felç geçirme riskini azaltır.

Siyah susam içeriğinde bol miktarda demir maddesi barındırır. Bu madde kan yapıcı hücreleri artırarak anemi riskini ortadan kaldırarak, yorgunluk ve halsizlik hislerinin düşürülmesinde yardımcı olur.

Susam fitatin maddesi yani anti kanser bileşenleri içerir. Düzenli olarak tüketilen susam kolorektral tümör hücrelerini azaltır.

Lif açısından da oldukça zengin olan bu besin sindirimi kolaylaştırarak bağırsaklardaki toksinleri temizler. Ayrıca kilo vermede yardımcı olur.

Kan damarlarını ve kemikleri güçlendirerek romatoid artrit hastalığının neden olduğu ağrılara iyi gelir. Aynı zamanda ödemlerin oluşumunu önler.

Susamın aynı zamanda ağız ve diş sağlığına da faydası olduğu bilinir. Özellikle yağının dişleri beyazlattığı yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılmıştır.

Susam yağını cildi ve saçları yenilemede ve ölü hücrelerin oranını azaltmada etkilidir.

Geleneksel Çin tıbbında karaciğerdeki toksinleri temizlemede ve gözdeki bozuk hücreleri yenilemede de etkili olduğu bilinir.

DİŞ BEYAZLATAN SUSAM KÜRÜ

MALZEMELER

1 yemek kaşığı susam yağı 

1 yemek kaşığı limon suyu

UYGULANIŞI

İki malzemeyi iyice karıştırınız 5 dakika bekleyiniz. Daha sonra gazlı bez yardımıyla dişlerinize ve diş etlerinize masaj yaparak uygulayınız. 2 dakika bekledikten sonra ağzınızı iyice durulayınız. Hafta da 2 defa bu karışımı dişlerinize uygulayınız.

SUSAM YAĞININ BİLİNMEYEN MUCİZEVİ FAYDALARI

Susamın kendisinden çok yağında doymamış yağ asitleri bulunuyor. Bu yaş asitleri kötü kolesterol seviyesini düşürüyor. Ayrıca bazı besinlerden dolayı tıkanan damarların temizlenmesini sağlayan susam yağı, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Yapılan bazı araştırmalarda susam yağını kaynamış papatya çayının içine damlatılıp tükletildiğinde akciğerlerin temizlenmesi sağlar. Aynı zamanda astım gibi hastalıklara iyi gelir.

Cilt ve saç sağlığı için E vitamini önemlidir. Özellikle hücre yenilenmesini sağlayan E vitamini kuruma çatlama yıpranma gibi saç ve ciltte görülen belirtilerin şiddetinin artması vücutta E vitamini eksikliğinin olduğunu gösterir. E vitamini eksikliğini gidermede en etkili besin susam yağıdır. Susam yağını saçınıza sürüp yarım saat bekledikten sonra durulayınız ve şampuan yerine organik sabun kullanınız. Cilt içinde hem tüketebilir hem de direk olarak yüzünüze maske olarak uygulayabilirsiniz. Banyoda son durulma suyuna ekleyebilirsiniz. 

Sinir hücrelerinin deformasyona uğraması baş ağrısı ve yorgunluk gibi rahatsızlıklara neden olur. Bu rahatsızlıkların akabinde genellikle uykusuzluk gibi problemlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verir. Ancak susam yağının sinir hücrelerini yatıştırıcı özelliği bulunmaktadır. Uyku problemi yaşayan kişiler için uzmanların önerdiği susam yağı, konsantre eksikliği ve unutkanlık gibi rahatsızlıklara da iyi gelir.

Yapılan bir çalışmada susam yağı kullanan kişilerin hücrelerinin dış etkilerden etkilenme oranlarının kullanmayanlara göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu sayede düzenli tüketenlerin kansere yakalanma riskinin hemen hemen hiç olmadığı ortaya çıkarılmıştır. 

Karaciğeri toksinlerde arındırdığı ve damar sertliğini önlediğinden susam yağı özellikle Asya ülkelerinde mucize besin olarak çokça kullanılır. 

Modern yaşam tarzında en çok yaşanan hastalıklar arasında birinci sırada migren yer alıyor. Peki migren nedir ve belirtileri nelerdir? Migreni tetikleyen besinler hangileridir? Sizler için yaşam kalitesini düşüren kişinin şiddetli baş ağrısı çekmesine sebebiyet veren migren hakkında merak edilenleri araştırdık. Haberin detayında migrene dair merak edilenleri bulabilirsiniz.

Nörolojik rahatsızlıkların başında gelen migren hormonların en aktif olduğu genç yaştaki kadınlarda görülme olasılığı daha fazladır. Başın orta bölgesinde görülen ve zonklayıcı bir ağrı ile başa baskı varmış hissi verir. Günümüzde uzmanlara başvurulan en sık hastalıklardan biridir. Kişinin hayatını bir gün boyunca kabusa çeviren bu şiddetli ağrılar ayda bir iki defa nükseder. Ancak bazılarında bu sürekli kısa kısa süren ağrılar olabilir. Migren tanısı bir kaç belirti teşhis edilecek bir hastalık değildir. Bunun için bir uzmana danışmakta fayda var. Günlük yaşamı zora sokan ve sürekli uyuma isteğine neden olan migrenin ortaya çıkmasında genetik faktörler büyük rol oynar. Aile öyküsünde migren olan kişinin bu hastalığa yakalanma oranı yüzde 45’tir. Bunun yanı sıra migreni tetikleyen en etkili faktör ise hormon değişikliğidir. 

MİGRENİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Baş bölgesinde değişen şiddetli ağrılar

Baş hareketleri esnasında zonklama

Sese ve ışığa karşı aşığı duyarlı olma

Konuşma ve harekette güçlük çekme

İştahta artış özellikle tatlı yemeğe isteği

Kabızlık ya da ishal gibi sindirim problemleri

Sürekli uyuma ve gözleri bağlama 

Dikkat eksikliği ve düşünmede zorlanma gibi belirtilerle kendini gösterir.

MİGRENİ NELER TETİKLER?

Yeterli miktarda su tüketilmemesi

Uyku ve beslenmesinde düzensizlik

Rüzgarlı ve soğuk havalar

Sürekli yolculuk yapanlar

Ruhsal bunalımlar

İklim değişikliği

Hormonların değiştiği adet, hamilelik ve ergenlik dönemleri ayrıca en fazla tetikleyici durum çikolata ve peynir olduğu söylenir. Migreni tetikleyen etkenler kişiden kişiye değişir.

MİGRENİN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Belirtiler ardından uzmana başvuran hastanın beyin tomografisi çekilir. Çünkü migreni taklit eden bazı hastalıklarda mevcuttur. Detaylı uygulamalardan sonra migren tanısı konulan hasta için uygun tedavi yöntemleri seçilir. Özellikle migreni tetikleyen bazı hususlar ortadan kaldırılır. Daha sonra ilaç tedavisi ile migren şiddeti azaltılır. Migreni olan kişilere uzmanlar genellikle günlük yapmaları gereken bir kaç tüyo verirler. Bunlar arasında stresten uzak durma, düzenli beslenme ve kafein içeren besinler tüketmemeye dikkat etmedir. 

MİGRENİ TETİKLEYEN BESİNLER HANGİLERİDİR?

Besinlerin içerisinde yer alan tiramin, histamin ve feniletilamin gibi aminler, monosodyum glutamat, nitrat, nitrit, alkollü maddeler migrenin şiddetini artırır. 

TİRAMİN MADDESİ; peynir, kurutulmuş etler, soya sosu, narenciye, konserve, fıstık, olgunlaşmış meyvelerde yüksek miktarda bulunur. Kan basıncının artmasına neden olan bu madde ağrı eşiğinin azalmasına neden olur. Artan kan basıncı ve azalan ağır eşi migren ataklarının daha sık yaşanmasını sebebiyet verir.

FENİLETİLAMİN; kakao besininde bulunan bu madde seratonin maddesini artırır. Ancak çikolataya dönüştürülmek için işlemden geçen kakaodaki bu madde baş ağrısında neden olabilecek kadar güçlü nörepinefrin salınımı ve serebral gibi maddeleri artırır. 

MONOSODYUM GLUTAMAT; hazır gıdaların uzun süreli tüketilmesi için kullanılan bu maddeler beyindeki sinir hücrelerinin hasar görmesine neden olur. Hasara uğramış sinir hücreleri migren ataklarını artırır. 

KAFEİN: kahve, çay ve çikolatanın içerdiği bu maddenin nörolojik etkileri yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır. Ancak migreni olan kişiler için masum olmayan bu besin beyin ve damarlardaki uyarıcıları tetikleyerek ağrıya neden olur. Özellikle migreni olan kişiler tükettiklerinde ciddi sonuçlara neden olabilir. Uzmanlar migren hastası olan kişilerin kafein tüketmemesi gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.

Doğada bilinen en güçlü lif kaynağı olan kayısının insan sağlığına birçok faydası bulunmaktadır. Peki kayısının faydaları nelerdir? Yapılan araştırmalarda kayısı çekirdeğinde bulunan B17 vitamini içerdiği ve bu vitaminin kanser hücrelerini yok ettiği ortaya çıkarıldı. Sizler için kayısı meyvesine dair merak edilen her şeyi araştırdık. Haberin detayında kayısı ve kayısı çekirdeği hakkında her şeyi bulabilirsiniz.

Küçük bir ağaç olan kayısı ağacı öncelikle çiçek açarak meyve oluşumuna başlar. Kendine has kokusu olan kayısı ilkbaharla beraber çiçek açmaya başlar. İlkbaharın ilk güneş ışınları ile meyve veren ağaçta mevsim bitmeden meyveler toplanır. Orta Asya topraklarından tüm dünyaya yayılan kayısı ilk keşif zamanlarında sindirimi rahatlattığı için tıbbı ilaç olarak kullanılmıştır. Özellikle kabuklarının insan sağlığına inanılmaz faydaları olduğu tespit edilmiştir. Meyvenin ilk hali ekşimsi bir tada sahipken daha sonra tatlı bir hal alır. Bu da içeriğindeki vitamin ve minerallerin artmasını sağlar. Tatlısı, reçeli hoşafı yapılan kayısı yörelere göre farklı şekillerde tüketilir. Dış posası ve iç çekirdeği ayrılarak iki farklı kuruyemiş elde edilen nadir meyvelerdendir. Diyetisyenlerin hastalarına önerdikleri diyet listelerinin ilk sırasında yer alan kayısı hakkında bazı uzmanlar aşırı tüketilmemesi konusunda uyarıda bulunur. Çünkü kayısı bağırsak florasalarının fonksiyonlarını artırarak aşırı ishale neden olabilir. Bu da vücudun istemeden hızla sıvı tüketmesini sağlar. 

KAYISININ FAYDALARI NELERDİR?

İçerdiği potasyum sayesinde kalp damarlarının tıkanmasını engelleyerek kanın vücuda daha iyi pompalanmasını sağlar. Bunun yanı sıra kalp kaslarını güçlendirerek kalp ritim bozukluğu gibi hastalıkların yaşanmasını engeller. 

Beta- karoten maddeleri kan basıncını dengeleyerek yüksek tansiyon riskini azaltır. Ayrıca beta karoten maddesi göz sağlığı içinde fayda sağlayan bir maddedir. Göz içerisindeki vitamin ve minerallerin dengesini sağlayarak katarak ve retina bozukluğu gibi hastalıkların yaşanma ihtimalini azaltır.

Fosfor ve kalsiyum güçlü kemiklerin olmazsa olmaz maddeleridir. Bu vitaminler bakımından zengin olan kayısında kemiklerin güçlenmesini destekler. Gelişim çağındaki çocukların ve hamile kadınların günde en az 3 tane tüketmesi gerekir. 

Düşük potasyum oranı şiddetli baş ağrısına neden olur. Uzun günlere denk gelen Ramazan ayında günlük potasyum oranı yeterli miktarda alınmadığından oruç süresinde şiddetli baş ağrısına sebebiyet verir. Uzmanlar iftar sonrası ya da sahurda tüketilen 3 adet kayısının günlük potasyum oranını karşılayacağını vurguluyor.

Ağız içinde yaşanan yara ve aftların oluşumunu da engelleyen kayısı aynı zamanda mideden kaynaklı oluşan ağız kokusunu da engeller. Bunun yanı sıra bağışıklık sistemini de güçlendirerek kanserli hücrelere karşı vücudu korur.

Beta karoten maddesi kan basıncını dengelemesinin yanı sıra vücuttaki yaşlanmaya meyilli hücreleri de engelleyerek, yaşlanmayı geciktirir. Aynı zamanda kayısı içerdiği A vitamini sayesinde karaciğerde ve ciltte yağ bezelerinin oluşumunu engeller.

Vücudun elektrik seviyesini dengeleyerek sinirlerin daha akışkan olmasını sağlayarak beyin sağlığını korur. Unutkanlık ve konsantre eksikliği gibi hastalıkların ileri yaşlarda ortaya çıkmasının önüne geçer. 

KAYISI ÇEKİRDEĞİNİN BİLİMSEL FAYDASI

Kayısının posası kadar çekirdeğinin de insan sağlığına faydalarının olup olmadığı konusunda uzmanlar araştırma yapmıştır. Nadiren bulunan B17 vitamini yani amigdalin gibi maddeler içeren kayısı çekirdeğinin vücutta çeşitli nedenlerden ötürü mutasyona uğrayarak kansere zemin hazırlayan hücrelerin sağlığını koruduğu ortaya çıkarılmıştır.

KANSERİ ÖNLEYEN MUCİZE!

7 yıl süren bir araştırmanın sonunda kayısı çekirdeğinin kanser hastalıklarını önlediği kanıtlanmıştır. Ayrıca aynı çalışmada kayısı çekirdeğinin hücreleri yenilediği yaşlanmayı geciktirdiği tespit edilmişti. Uzmanlar kayısı çekirdeğinin insan vücudunun günlük ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri fazlasıyla karşıladığının altını da çiziyor.

İnsan vücudunun ihtiyacı olan birçok vitamin ve minerali içeren kırmızı et, uzmanların şiddetle tüketmesini tavsiye ettiği besinler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Ancak kırmızı etinde kendine göre çeşitleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları faydaları bazılarının zararları vardır. Özellikle kronik hastalıkları olan kişilerin kırmızı et tüketirken dikkat etmesi gereken bazı hususlar bulunuyor. Peki kırmızı etin faydaları nelerdir? Haftada kaç gün kırmızı et tüketilmelidir? Haberin detayında bu soruların yanıtlarını bulabilirsiniz.

Demir, kreatin, çinko, fosfor ve B vitamini kompleksi bakımından zengin olan kırmızı et, ayrıca çok güçlü bir lipolik asit kaynağıdır. Kırmızı et üzerinde yapılan araştırmalarda etin insan sağlığına hem yararı hem zararlı olduğu gözlenmiştir. Uzmanlar bu konuda özellikle işlenmiş etin yağ oranının artığını bu yüzden damar tıkanıklığı, kötü kolesterol düzeyinin artığına neden olduğunu belirtirken diğer bir yandan işlenmemiş saf etin kanser hücrelerini azaltığını ve hücre yapısını güçlendirdiği vurgulanıyor. Ülkemizde kırmızı et tüketimi oldukça fazladır. Özellikle Doğu Anadolu’da salamurası yapılan kırmızı et, Dünya ülkelerinde de en az tüketime sahip olanlar ise Asya ülkeleridir. Kırımız et üzerinde birçok çalışma halen devam etmektedir. Gelişme çağındaki çocukların ihtiyacı olan proteinleri tek seferde karşılayan kırmızı et, vücudun enerji oranını da yükseltir. Kırmızı etler arasında yağ oranı en az olan dana eti uzmanların tüketimi tavsiye edilen çeşididir. Aksi halde koyun etinin içerdiği hayvansal yağ oldukça fazla olduğundan ciddi hastalıklara davetiye çıkarır. Tüm bunların yanı sıra tüketilmesi her ne kadar tavsiye edilse de belli aralıklarla tüketilmesinin daha uygun olduğunu hemen hemen her uzman vurgular. Hafta da ortalama 3 gün 100 gram tüketilmesi vücut sağlığının ihtiyacı olanı karşılayacaktır.

100 GRAM KIRMIZI ETİN BESİN DEĞERLERİ;

Protein / 27 gram

Yağ / 8 gram

Kolesterol / 86 miligram

Potasyum / 220 miligram

Sodyum / 60 miligram

Kalsiyum / 20 miligram

Demir / 3 miligram

KIRMIZI ETİN FAYDALARI NELERDİR?

Kırmızı et herhangi bir besinle beraber tüketilmediğinde vücudun ihtiyacı olan demirin yüzde 35’ini sağlar. Vücudun demir emilimini sağlamasının en etkili yolu ise kırmızı etin içerdiği yağın çok az olması gerekir. Demir oranı düşük olan kişilerin haftada en fazla 3 gün aralıklı kırmızı et tüketerek bu oranı dengeleyebileceklerini vurguluyor.

Gelişim çağındaki çocukların daha sağlıklı büyümesi için ihtiyaçları olan kalsiyum ve çinko bakımından oldukça zengindir. Düzenli olarak tüketildiğinde kaslarda bulunan keratin seviyesini dengeler. 

İçerdiği yağ nedeniyle kalp damar hastalıklarını kötü etkilediği bilinir. Ancak uzmanlar yağ oranı az ve doğru koşullarda pişirilen etin kalp ve damar rahatsızlıklarını engellediğini hatta kan seviyesini dengelediğinden kalbin daha sağlıklı çalışmasına yardımcı olduğunun söylüyor.

Sinir sistemi vücudumuzda bağışıklık sisteminden sonra en çok hasara uğrayan bölgedir. Kırmızı et içerdiği zengin kalsiyum maddesi sayesinde bu hücrelerin sağlığını korur. Alzheimer gibi ileri yaşlarda görülen hastalıkların da ortaya çıkmasını engellediği gözlemlenen kırmızı eti uzmanlar özellikle hafıza için tüketilmesi gerektiğini vurgular.

Keratin saçın ihtiyacı olan en önemli maddelerden biridir. Bazı koşullarda vücudumuzda azalan keratin saç dökülmesine yıpranmasına neden olur. Uzmanlar bu durumun engellemenin en sağlıklı yolunun ise kırımız et tüketimini artırmaktan geçtiğini vurguluyor.

B vitamini kompleksi bakımından en zengin besin olan kırmızı et, bağışıklığı güçlendirerek hastalıklara karşı vücudun direncini artırdığı söyleniyor. B vitamini kompleksi bağışıklığın yanı sıra sindirim sistemindeki organların fonksiyonlarını da iyileştirerek, sindirim hastalıklarına zemin hazırlayan durumları azaltır. 

Sindirimi düzenlendiğinde diyet listelerine rahatlıkla eklenebilir. Ancak yağsız olan ve yanında yeşillik tüketilmesi tavsiye edilir. Aksi halde kırmızı et aşırı derecede karbonhidrat ve protein içerdiğinden et bir besinle beraber bu özelliklerini yitirir. Bu yüzden uzmanlar etin tek başına tüketilmesinin daha fazla fayda sağlayacağınız vurguluyor.

AŞIRI TÜKETİLEN KIRMIZI ETİN ETİLERİ VE KOYUN ETİNİN ZARARLARI NEDİR?

Dana etine oranla koyun etinin yağ oranı fazladır. Bu yüzden aşırı tüketildiğinde kötü kolesterol düzeyini artırır.

Damarların duvarlarında yağ birikmesine neden olur. Hem damar tıkanıklığı ham damar sertleşmesi gibi hastalıklara davetiye çıkarır.  Bu da kalp hastalıklarının yaşanma riskini artırır.

Sindirime faydası olduğu kadar fazla tüketildiğinde sindirim organlarındaki hücrelerin mutasyonları ile oynayarak kanserli hücrelere ya da bu organların fonksiyonlarının zayıflamasına neden olur.

Aşırı tüketilen koyun eti kan basıncının seviyesini artırarak yüksek tansiyona davetiye çıkarır. 

İleri yaş hastalıklarından biri olan parkinson hastalığı, geç keşfedilmiştir. Önceleri titreme hastalığı olarak bilinen bu hastalığın aslında beynin hareket normlarında ortaya çıkan ve yaşan kalitesini aniden düşen ciddi bir hastalık tespit edilmiştir. Peki parkinson nedir? Parkinsonun belirtileri nelerdir? Parkinson nasıl tedavi edilir? Sizler için kadınlara oranla erkeklerde daha sık görülen parkinson hakkında merak edilenleri araştırdık.

Beyinde bulunan ve dopamin üreten hücreler bulunmaktadır. Bu hücreler sayesinde vücut hareket etme ve kontrol kabiliyetine sahip olur. Substabsiya nigra adı verilen bölümde toplanan hücreler yoğunlaşarak tek alanda birleşir. Dopamin substabsiya nigra sinir hücreleri aracılığı ile akıcı bir vücut hareketi sağlar. Henüz nedeni tam olarak bilinmese de bu hücrelerin mutasyona uğrayıp azalma yaşar. Bu durum genellikle ileri yaşlarda gözlemlenir. Nadiren de olsa 20’li yaşlarda ortaya çıkar. Parkşnson olarak adlandıran bu duruma beyin hücrelerinde kayıp olarak geçer. Bu durum öncelikli olarak koku alma ve vücut hareketlerinde yavaşlama ya da hızlanma gibi belirtilerle kendini gösterir. İlerledikçe motor hareketlerini zayıflatarak, sindirim, sinir, bağışıklık, gibi temel tüm sistemleri olumsuz etkiler. Yavaşlayan bağırsak hareketleri nedeniyle kabızlık, sinir akışındaki azalma nedeniyle sürekli uyuşuk hislere neden olur. Kişinin yaşamını olumsuz etkileyen hastalığı kontrol altına almak için ciddi araştırmalar yapıldı. Son gelinen nokta ise hastanın beynine pil takılarak beyindeki dopamin hücrelerinin çalışmasını sağlamak. 

PARKİNSONUN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Vücudun bazı bölgelerinde yaşanan istemsizce titremeler bu hastalığın belirgin belirtilerindendir. Kaslardaki sinirlerin seyrek hareketlenmelerine bağlı beynin kontrol yetisi kaybolur.

Yutma, çiğneme, esneme, gülme gibi yüz kaslarında zorlanma.

Konuşma sırasında kısıklık ve donuk ifadeli konuşmalar.

Kaslardaki sinir sinyalleri kayboldukça hastanın vücut hareketleri yavaşlar.

Yazı yazmanın değişmesi ve harflerin karışık halde yazılması da nedenler arasındadır. Ancak bu başka hastalık belirtisi de olabilir.

Yüz kaslarını hareket ettirmede zorlanmaya bağlı konuşma bozukluğu gelişir. Tereddüt ederek konuşmanın yanı sıra jest ve mimiklerde donukluk yaşanması.

Vücudun genel duruşunun bozulması ve bunun giderek ciddileşmesi de belirtilerden biridir.

Duygu durumunu yansıtmada, ağlama ve gülme yetilerinde azalmanın yanı sıra bağırsak hareketleri de yavaşlar.

İdrara çıkamama ya da idrar tutmada zorlanma.

PARKİNSON NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Önceleri ortaya çıkan bulguları azaltmaya yönelik yapılan çalışmalar gelişen teknoloji ile beraber daha iyileştirici bir hal aldı. Dopamin hücrelerin neyden kaynaklı azaldığı tam olarak anlaşılmasa da hücreleri yeniden hareketlendirecek vücudun motor komutlarını eskisi gibi kullanabilecek duruma getirecek tedavi yöntemleri geliştirildi. Öncelikle ilaç tedavisi ile başlanan uygulamalara cevap alınmadığında bilim insanları tarafından geliştirilmiş bazı cihazları beyne takarak hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır. Beyindeki titremeyi artıracak cihazların ameliyatla beyne yerleştirilmesi sağlanır. Uzun süren bu ameliyatlarda hasta genellikle uyanık olur. İlaç tedavisi ile de desteklenen uygulamaya aynı zamanda yetiştirilmiş uzmanlar kontrolünde bazı hastalara fiziki tedavi de uygulanır. Parkinson hastalığında derin beyin stimülatörlerinin etkisi zaman içinde azlama gösterir. Ayrıca beyin stimülasyonunun etkinliğindeki azalmadan çok hastalığın zaman içinde ilerlemesi ve bazı belirtilerin artar. Bu gibi durumlarda pil olarak adlandırılan bu cihazın süresi uzatılmaya çalışılır. En temelinde piller titreme şiddetini azaltırken motor kontrol gücünü kuvvetlendirir.

Yazın ideal meyveleri arasında yer alan ananasın insan sağlığına inanılmaz faydaları vardır. Peki Ananas ve ananas suyunun faydaları nelerdir? Düzenli bir bardak ananas suyu içerseniz?Uzmanlar yaz sıcaklığının neden olabileceği vücut deformasyonlarını önlemek için tüketilmesi tavsiye edilen ananas suyu hem sindirimi rahatlatır hemde vücut ısısını korur. Sizler için ananas ve ananas suyu hakkında merak edilenleri araştırdık. Haberin detayında ananasa dair her şeyi bulabilirsiniz.

Tropik meyveler arasında yer alan ananas sıcak ülkelerde yetişen güzel kokulu, dışı kabuklu içi bol etli bir meyvedir. İlk kez Brezilya’da keşfedilen ve tüketilebilir olduğu fark edilen ananasın meyve olana kadar 200 çiçek türüne ihtiyaç duyar. Genel olarak tatlı bir tadı olan ananasın yetiştiği toprağa göre bazı yerlerde ekşi de olabiliyor. Dondurma, meyveli yoğurt ve salata yapımlarında tüketiliyor. Süper marketlerde ya suyu çıkarılmış ya da dilimlenmiş şekilde hemen tüketilmeye hazır sunuluyor. Özellikle sıcak havalarda satışı artan ananasın insan sağlığına faydaları vardır. İçeriğinde bol miktarda bromelain maddesi barındırmaktadır. Bu madde kanserli hücrelerin oluşumunu engelleyerek, vücudun direncini artırır. Aynı zamanda yüksek lif ve C vitamini içeren ananas kilo vermek isteyenler için ideal bir besindir. Güçlü antioksidan özelliği sayesinde vücudun hastalıklara karşı direncini artırır. 

100 GRAM ANANAS GÜNLÜK SAĞLADIĞI KALORİ

7 gram protein
8 gram şeker
4 gram besin lifi yüzde 6
A vitamini yüzde 1
C vitamini yüzde 80
K vitamini yüzde 1
B1 vitamini yüzde 5
B3 vitamini yüzde 2
B6 vitamini yüzde 6
Folat yüzde 5
Kalsiyum yüzde 1 
Demir yüzde 2
Magnezyum yüzde 3
Fosfor yüzde 1
Potasyum yüzde 3
Çinko yüzde 1
Bakır yüzde 6
Manganez yüzde 46

ANANAS VE ANANAS SUYUNUN FAYDALARI NELERDİR?

İçerdiği C vitamini sayesinde vücuttaki serbest radikalleri atar. Zengin bir antioksidan olan ananas bu sayede kalp ve damar hastalıklarının önüne geçer. Vücuttaki hücreleri yeniler. 

Üst solunum yolları hastalıkları ile vücuda yerleşen enfeksiyonlu hücrelere karşı vücudun direncini artırır. Özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek doğal ilaç görevi görür.

Ağız ve diş sağlığını olumsuz etkileyen durumlar ise diş minesindeki zayıflıktır. Diş minesi zayıfladıkça ağız içi koku, dişlerin çürümesi ve diş etinin enfeksiyon kapmasına neden olur. Bu yüzden diş minesini bazı ek takviyelerle güçlendirmek gerekir. Ananas bu bakımdan en güçlü besindir. Diş aralarındaki enfeksiyonları temizler ayrıca tükürükteki bakterilerin sayısını da azaltır.

Sarı nokta hastalığı ciddi bir göz problemidir. İleri yaşlarda ve sağlıksız beslenme ile ortaya çıkar. Sarı nokta hastalığının yaşanmaması için göz içerisinde beta karoten maddesi gereklidir. Doğada beta karoten bakımından güçlü olan meyve ananastır.

Anti-inflamatuar maddesi bakımından zengin olan ananas akciğerlerin temizlenmesini sağlar. Bu sayede astım ve bronşit hastalığının yaşanmasını engeller. Ayrıca boğaz iltihaplanmasını önler.

Potasyum kan basıncını dengeleyerek yüksek tansiyonu engeller. Aksi halde yüksek tansiyon felç ve inme gibi riskli sağlık sorunlarına zemin hazırlayabilir.

Çocuklarda daha sık görülen bağırsak kurtları şiddetli karın ağrısına, iştah kaybına ve ishale neden olur. Bağırsak kurtlarından doğal yolla kurtulmanın en doğal yolu ananastır. İçerdiği bromelain maddesi kurtları dökmede yardımcı olurken mesane de taş ve kum oluşumunu da engeller.

Günlük tüketilen 150 gram ananas cilt sağlığı için inanılmaz fayda sağlar. Dermis tabakasındaki hücreleri yenileyerek kırışıklık ve yaşlanmayı önler. Cildin bebeksi dokusuna kavuşmasını sağlayarak çatlaklık ve kuruma gibi sağlık sorunlarının ortaya çıkmamasını sağlar. 

DÜZENLİ BİR BARDAK ANANAS SUYU İÇERSENİZ?

Uzmanlar ananasın suyunun vücut ısısını kontrol ettiklerini vurguluyor. Özellikle sıcak havalarda gece gündüz arasındaki sıcaklık farkının vücutta bir takım komplikasyonlara neden olabileceğinden günde bir bardak ananas suyu bu durumun farkını azaltır. Ayrıca gün içerisinde vücuda alınan toksinleri temizler. Sindirimin hızla çalışmasını sağlar. Doğal iltihap sökücü özelliği sayesinde hastalıkları önler. Vücudun pH değerini yükseltir. Cildi yeniler. Kemik ve kaslardaki ödemi engellediğinden ağrı oluşumunu önler. 

Yaz aylarında serinlemek için sıkça tercih edilen havuz ve denizler toplu kullanım alanları olduklarından dolayı hastalık kapma riski yüksektir. Bu yüzden uzmanlar bu alanları kullanmadan önce hijyenik olup olmadıklarına dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Havuz ve denizden bulaşma riski olan bakteriler ciddi hastalıklara zemin hazırlar. Peki havuz ve denizden bulabilecek hastalıklar nelerdir? Havuz sonrası vücut temizliği nasıl yapılmalı? izler için bu soruların yanıtlarını araştırdık.

Havuz ve denizden bulaşan bakteriler sonrası yaşanan sağlık sorununun genel tabiri Rekresyonel su hastalıklarıdır. Mikrop ya da kimyasal sulardan çeşitli yollarda insan vücuduna girer. Sıcakların artması ile serinlemek için tercih edilen havuz ve denizler insan sağlığını olumsuz etkileyebilir. Özellikle temizlenmeyen havuz sularından enfekte kapma olasılığı yüksektir. Bu bakteriler deri, kulak, göz, sindirim, solunum ve baş hastalıklarına sebebiyet verir. RSH yani rekresyonel su hastalıkları kronik hastalıklara zemin hazırlayabilir. Uzmanlar kullanılan havuzun temizliğine dikkat edilmesi gerektiğini çalışanların hastalıklı kişilerin bu alanlarda yüzmelerine izin vermemesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca denizde gel git olmasına rağmen yüzeyde birikme ihtimali olan bakterilerle doludur. İyi bir eğitim almamış kişilerin idrar ve dışkılamalarını bıraktıkları bu yer ciddi sindirim hastalıklarına neden olur. Ağız kulak yolu ile vücuda geçen bu bakteriler bağırsaklarda yaşam alanı bularak vücudu içten hastalandırır.

HAVUZ VE DENİZDEN BULAŞABİLECEK HASTALIKLAR NELERDİR?

İSHAL

En yaygın hastalık ishaldir. Giardia ve shigella gibi bakterilerin bağırsaklara yerleşmesi ile meydana gelen ishal, sıklıkla çocuklarda görülür. Bu bakterilerin dışkılama ya da idrar ile suya karışması ağza su kaçarak da bir başkasına bulaşması ise meydana gelir. Erken tedavi edilmediğinde vücut aşırı sıvı kaybından fonksiyonlarını yitirir. 

DIŞ KULAK YOLU İLTİHAPLANMASI

İshalden sonra görülen diğer en yaygın hastalıktır. Kirli suyun kulağa kaçması ile oluşan hastalık, iç kulaktan başlayıp dış alana kadar iltihaplanmasına neden olur. Kulak zarına ulaştığında işitme kaybına neden olabilecek kadar güçlü olan enfeksiyonlu hücrelerden korunmanın en basit yolu kulak tıkayıcı kullanmaktır.

GÖZ ALERJİSİ

Temizlenmeyen sularda kendiliğinden oluşan adenovirüsler su yolu ile göze kaçtığında, gözün içerisinde bulunan sıvının içine yerleşir. Gözün iltihaplanmasına ve kızarmasına neden olur. Erken tedavi edilmediğinde görme kaybına yol açabilir. Şiddetli göz ağrıları ve gözün kızarması gibi belirtilerle kendini belli eder.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONU

Genital bölgeye yerleşen mantarlı bakteriler burada idrar yolu enfeksiyonuna zemin hazırlar. İdrar yaparken yanma, kaşınma ve kan gelmesi gibi belirtilerle kendini gösterir. Enfeksiyonlu hücreler yüzeyde kalmaz vücudun içerisine de geçer. İdrar yollunda iltihaplanmaya yol açar.

MOLLUSKUM KONTAGİOSUM BAKTERİSİ

Bu bakteri siğillere neden olur. Cilt yolu hastalıklarından en yaygınıdır. Bakteri hem su hem temas esnasında bulaşır. Yayılma ihtimali olduğundan sadece değdiği yere değil diğer bölgelere de hızla yayılır. 

HEPATİT A

Nadiren görülen bu virüs karaciğeri etkileyen viral bir enfeksiyondur. Karın ağrısı, sarılık, yorgunluk ve mide bulantısı gibi belirtilerle kendini gösterir. 

VÜCUT TEMİZLİĞİ NASIL YAPILMALIDIR?

KULAK TEMİZLİĞİ

Havuz ve deniz sonrası en sık yaşanan rahatsızlıklardan biri kulak iltihaplanmasıdır. Dış kulak yolunda biriken su, iç kulakta enfeksiyona neden olur. Bu sorunun yaşanmaması için içten dışa doğru kulak, temiz bir çubuk ya da bez yardımıyla temizlenmelidir. Aynı zamanda iltihap kurutucu damla ya da zeytin yağı damlatılarak da temizleme işlemi yapılabilir.

BURUN TEMİZLİĞİ

Burun mikroplardan arındırılmadığın da hava borularından sinüs kanallarının enfeksiyon kapmasına ve tıkanmasına neden olur. Böylece şiddetli baş ağrılarının yanı sıra sinüzit ve migren gibi rahatsızlıklar meydana gelir. Bu durumun yaşanmaması için deniz ve havuz sonrası bir su bardağı ılık suyun içerisine bir çay kaşığı tuz atıp iyice karıştırın. Daha sonra bu suyu burnunuzla nazikçe çekip tekrar atın.

GÖZ TEMİZLİĞİ

Gözün enfeksiyon kapmaması için havuz ve deniz sonrası temizlenmelidir. Banyo ile genel bir vücut temizliği sonrası gözünüze ılık çay poşetleri koyun ve 15 dakika dinlendirin.

ÖZEL BÖLGE TEMİZLİĞİ

Bikini bölgesi olarak da bilinen genital bölge, havuz ve deniz sonrası enfeksiyon kapmaya en müsait yerlerdir. Deniz ve havuzdan çıkar çıkmaz güneşlenmek istemiyorsanız ıslak mayolarla uzun süre dolaşmayın. Ilık bir duş sonrası genital bölge iyice kurutulduktan sonra kıyafetlerinizi giyiniz.

AĞIZ, DİŞ, MİDE VE BAĞIRSAK

Ortak kullanılan havuz veya deniz ağız ve diş sağlığını da oldukça olumsuz etkilemektedir. Yüzme esnasında yutulan su ile vücudumuza milyonlarca zararlı bakteri girer. Bu bakteriler ağızdan bağırsaklara kadar pek çok yeri olumsuz etkilemektedir. Dişte ki yara veya çürüklerin enfeksiyon kapma riskini artırır. Ağız kokusuna neden olur. Ayrıca midedeki asit oranını artırarak yemek borusunun hasar uğramasına sebebiyet verir. Bağırsaklara kadar inen bu bakteriler ishale neden olur. Bu sorunların yaşanmaması için havuz ve deniz sonrası ağza tuzlu suyla gargara yapılmalıdır. Mide ve bağırsak için ise limonlu soda tüketilmelidir.

Sabah kahvaltılarında özellikle kaymak ile beraber tüketilen ve insan sağlığına bin bir faydası olan bal hakkında bilinmeyenleri sizler için araştırdık. Peki balın faydaları nelerdir? Her gün ballı su içerseniz ne olur? Ceviz ve bal karışımı ne işe yarar? Kanserini önlemede etkili olan bal hakkında merak edilen her şeyi sizler için araştırdık. Tüm bu soruların yanıtlarını haberimizin detayında bulabilirsiniz.

Arılar çiçeklerden topladıkları tomurcukları midelerinde invertaz enzimi sayesinde bala dönüştürürler. Yaptıkları kovanların içerisine bıraktıkları balın tadı rengi kokusu topladıkların çiçeklerin tomurcuklarına göre değişir. 1 kilo bal için bir gün boyunca 900 bin arı çalışır. Nem, güneş ışığı, kaynatma gibi sıra dışı bir etkiye maruz kalmadıkça bozulmayan bal zamandan etkilenmez. Yapılan araştırmalarda  amilaz, nikotin, invertaz, katalaz, oksidaz, fosfataz enzimleri bulunur. Aynı zamanda tiamin, riboflavin, askorbik asit, piridoksin, pantotenik asit, niasin ve az miktarda biotin, folik asit bulunur.Enzim ve vitaminlerin yanı sıra potasyum, klor, kükürt, kalsiyum, sodyum, fosfor, magnezyum, silisyum, demir, mangan ve bakır bakımından zengin ola bal bu sayede insan sağlığına oldukça fayda sağlar. Baldaki şeker kana karışmada uzun bir süreç yaşadığı için bazı uzmanlar her gün bir kaşık balı yarım bardak su ile karıştırarak tüketilmesini öneriyor.

ÇAYI BALLA İÇERSENİZ…

Tatlı bir tadı olmasına rağmen kandaki şekeri çok fazla etkilemeyen ballı bazı uzmanlar tüketilen besinlere eklenerek tüketilebileceğini vurguluyor. Özellikle çay ile beraber tüketilen balın sindirimi de rahatlattığı belirtiliyor. Ayrıca yemeklerden sonra tüketildiğinde yaşanan hazımsızlık ve şişkinlik gibi durumlara da iyi gelir. Ancak bir çay bardağına yarım çay kaşığı konulması öneriliyor. Ballı çay bağırsakların fonksiyonlarını da düzenleyerek sindirime de destek veriyor. Hemen hemen her yolla enfeksiyon kapan boğaz ve sinüs yollarını temizlemede de etkilidir. 

BALIN BESİN DEĞERİ NEDİR? KANSER TEDAVİSİNDE ETKİLİ MİDİR?

100 gram bal, yaklaşık 16 gramı su, 81 gram karbonhidrat ve 0.4 gram da proteinden oluşur. Bal temeli şekerden ziyade karbonhidrattan oluşur. Bu da günlük vücudun ihtiyacı olan enerjiyi karşılar. Doğal şeker olan bal, yiyecek ve içeceklere konulduğunda işlem görmüş şeker gibi kandaki şeker oranını artırmaz ayrıca kiloya neden olmaz. Özellikle sigara ve alkol gibi maddelerden dolayı ağır tahrip olan akciğerlerin temizlenmesinde etkili olan ballı su aynı zamanda vücudu zararlı hücrelerden arındırarak kanser hastalıklara zemin hazırlayan sağlık sorunlarını ortadan kaldırır. 

BALIN FAYDALARI NELERDİR? HER GÜN BALLI SU İÇERSENİZ…

İçerisindeki şeker su ile yumuşatılıp tüketildiğinde kana çabuk karışır. Uzmanlar özellikle demir eksikliği olan kişilerin tüketmesini önerir. Bal bu karışımla kana daha çabuk karıştığından kandaki hücrelerin oranını artırır. Bu sayede kişiye gün boyu enerji sağlar. Kansızlığı önlemenin yanı sıra stres, depresyon ve yorgunluğa da iyi gelir. 

Sindirim için bir mucize olan ballı su mideyi temizlerken bağırsaklarda toksin birikimini de önler. Bu sayede kabız ya da ishal gibi rahatsızlıkların yaşanmasını önler. Böbrekleri ve bezleri çalıştırarak vücutta sıvı dengesizliğinin yaşanmasını engeller. 

Sabahları tüketilen ballı su gün boyu abur cubur tüketmek isteğinizi azaltır. Tok tutma süresini artırarak kilo vermek isteyenler için fayda sağlar. Ballı su aynı zamanda beyindeki şeker sinyallerini de kontrol eder.

Yapılan araştırmalarda ballı suyun eklem ve kemiklerdeki kireçlenme ya da iltihaplanma gibi sağlık sorunlarının yaşanmasını önler. Bunun yanı sıra yaşanan ağrılarında şiddetini azaltır.

Kötü kolesterolü düşürmede etkili olan ballı su, damarların tıkanıklığını önleyerek kalp hastalıklarını ve kan dolaşım problemlerini engeller. Uzmanlar bu karışımın düzenli tüketilmesi gerektiğini tavsiye eder. 

Antibakteriyel ve antibiyotik özelliğe sahip olan bal, su ile şekeri hafifletildiğinde bağışıklık sistemindeki kötü serbest radikalleri temizleyerek bağışıklık sistemini güçlendirir.

Vücudun günlük ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri yüzde 40 oranda sağlar. Bu sayede direnci artırarak cilt sağlığını da korur. Vücudun maruz kaldığı deformeleri kısa sürede yeniler. Erkenden yıpranmasını önleyerek ciltteki sinirlerin daha sağlıklı çalışmasını sağlar.

Solunumda yaşanan bronşit, astım ve kuru öksürük gibi rahatsızlıkların önüne geçer. Antibiyotik etkisi ile burada biriken iltihapları idrar yolu ile atar. 

CEVİZ VE BAL KARIŞIMI NE İŞE YARAR?

Bir kavanoz balın içerisine öğütülmüş 3 avuç içi kadar dolu ceviz koyup iki gün bekletin. Omega-3 yağ asidi bakımından zengin olan ceviz sinir ve bağışıklık sisteminin fonksiyonlarının sağlıklı çalışması için fayda sağlayan bir besindir. Unutkanlık, uykusuzluk, alzheimer ve konsantre için gerekli olan omega-3 yağ asidinin balla birleşimi etkiyi 3 katına çıkarıyor. Ayrıca bu karışım kas ve kemik sistemini de güçlendirir. Ayrıca mide asidini düzenler. Bağırsak florasalarının doğru çalışmasını sağlar. 

Su bitkisi olan nilüfer çiçeği, sakin sularda, göllerde, su kenarlarında görülür. Kökü suya bağlı olan bu çiçeğin insan sağlığına faydaları olduğunu biliyor muydunuz? Anavatanı Asya olan nilüfer çiçeğinin birçok çeşidi bulunmaktadır. Peki nilüferi çiçeğinin faydaları nelerdir? Nilüfer çiçeği çayı ne işe yarar? Ruhsal hastalıklara iyi gelen nilüfer çiçeği ve çayı hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Haberin detayında nilüfer çiçeğine ait her şeyi bulabilirsiniz.

Kuzey Amerika, Avupa ve Asya’da yaygın olarak yetiştirilen nilüfer çiçeğinin  Nymphaea ve Nuphar cinsleri tüketilir. Akışı olmayan göl ve göletlerde yetişen nilüfer çiçeğinin kökü su altında bulunur. Yaprak ve çiçekleri suyun üstüne çıkar. Beyaz, sarı ve pembe renkleri olan nilüfer çiçeği, eski çağlardan beri çay olarak tüketilir. Lotus çiçeği olarak da bilinen nilüfer çiçeği, aroması ve hoş kokusu ile sinirleri yatıştırmada çok güçlü bir etkiye sahiptir. İçeriğinde ayrıca E ve C vitamini barındıran lotus ya da nilüfer çiçeği hem cilde hemde bağışıklık sistemine inanılmaz faydalar sağlar. Bu çiçeğin tüketim şekli yöreden yöreye değişir. Kimi yerde haşlanan nilüfer çiçeği, kimi yerde ise kurutulup kızartılarak tüketilir. Çiçek güneş doğmadan toplanır. İçerdiği aroma böylece daha fazla olur. Aroması fazla olan nilüfer çiçeğinden çay elde edilir. Ant,k çağlarda Kraliyet ailesi ve ona mensuplar dışında kimsenin tüketmesine izin verilmezmiş. Hemen hemen bütün vücudu temizleyen ve fonksiyonlarını güçlendiren nilüfer çiçeği aynı zamanda B1 vitamin eksikliğini gidermede etkilidir.

NİLÜFER ÇİÇEĞİNİN FAYDALARI NELERDİR? NİLÜFER ÇİÇEĞİ ÇAYI NE İŞE YARAR?

– Nilüfer çiçeği sıkılarak elde edilen yağı kozmetik fabrikalarında krem yapımında kullanılır. Bu yağ vücudun esnekleşmiş yapılarını sertleştirerek kırışmasını önler. Ayırca hücreleri yenileyerek daha parlak ve diri olmasını sağlar. 

– Nilüfer çayı düzenli tüketildiğinde bağırsak florasını dengeler. Sindirim hastalıklarının önüne geçer. Güçlü bir iltihap söktürücü olan nilüfer çiçeği, kan damarlarını temizleyerek tıkanıklığı engeller. Böylece kalp hastalıklarının yaşanmamasını sağlar. Bunun yanı sıra toksinlerden arındırdığı için bağışıklık sistemini yeniler. Hücrelerin mutasyonunun önün geçer. Hastalıklarda yükselen ateşlenmeyi engeller.

– B vitamini kompleksi bakımından zengin olan nilüfer çiçeği, güçlü bir idrar söktürücü özelliğine sahiptir. Kas ve kemiklerde birikmeye meyilli olan asidi bu yolla atar. Böylece vücut fonksiyonlarını ve hareketlerini güçlendirir. 

– Nilüfer çayı en çok ruhsal problemlere fayda sağlar. Stres ve uykusuzluğa bağlı gelişen, sinirsel yorgunluğun yaşanmasının önüne geçer. Çünkü sinir hücrelerini yatıştırır. Düzensiz olan kan akışını da düzenleyerek panik atak ve kalp ritim bozukluklarına da iyi gelir.