Şunun için etiket arşivi: SAĞLIK haberleri

İçeriğinde yüksek oranda antioksidan ve anti enflematuvar madde barındıran hint yağı yüzyıllardır alternatif tıpta kullanılır. Güçlü bir iltihap söktürücü olan hint yağı, özellikle son yıllarda saç ve cilt hastalıklarında tercih edilir. Bunun yanı sıra kas ağrıları için de önerilen hint yağı hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Hint yağı nedir ve ne işe yarar? Hint yağının faydaları nelerdir?

Bilimsel adı Ricinus communis olan Hint yağı, Hindistan’da bulunan ve sütleğen ailesine ait olan bir bitkinin tohumlarından elde edilir. Akdeniz ikliminde kültür bitki olarak yetiştirilen bu bitkinin tohumlarından elde edilen Hint yağı yüzyıllardır alternatif tıpta kullanılan en sağlıklı yağlardan biridir. Hazmı hızlandırdığından yemeklere katılmaz. Çünkü yüksek oranda ince bağırsaklar üzerinde müshil etkisine neden olur. Bu yüzden sağlık sektöründe kullanılır. Hint yağı renksiz ve hafif kokuludur. Oldukça zor ısınan bir yağ olduğundan motorlarda da tercih edilir. Bunun yanın sıra sabunu yapılır ve boya yapımındaki maddelerden biridir. Eski çağlarda kandillerin yağlarına eklenirmiş bu da uzun süre yanmasına neden olmuştur. Ayrıca bebekler için hazırlanan pişik önleyici doğal pudraların içine eklenir. 

HİNT YAĞININ FAYDALARI NELERDİR?

– Bağırsakları çalıştırdığından sürekli olarak kabız olanlar için doğal ilaçtır. Ancak uzman kontrolünde tüketilmelidir. Ayrıca direk olarak ağızdan alınmaz. 

– Hücreleri yenileme özelliği olduğundan ayak tabanında oluşan çatlaklıkları yeniler. Bunun yanı sıra diz ve dirseklerde oluşan kuruma ve çatlaklıkları önler. 

– İltihaplı sivilce ve aknelerin kısa sürede azalmasına, düzenli kullanıldığında ise tamamen iyileşmesini sağlar. 

– Dudak ve çevresinde oluşan çatlaklıkları önlemek için de idealdir. 

– Düzenli olarak bacak ve karın bölgesine masajla sürüldüğünde çatlak ve selülit oluşumların yok eder. 

– Son yıllarda sıklıkla cilt mantarının tedavisinde kullanılır.

– Boyun, sırt ve bel de yaşanan ağrılar için de önerilir. Masaj yaparak bu bölgelere uygulanır. Üzerine sıcak havlu koyarak yarım saat bekleyin kısa sürede ağrıların dindiğine ve kasların gevşediğine şahit olacaksınız. 

– Cildin yanı sıra saçlar içinde etkilidir. Saç köklerini besleyerek dökülmeyi önler. Daha gür çıkmasını sağlayarak yıpranmayı azaltır. 

HİNT YAĞININ ZARARI VAR MIDIR?

Bağırsaklara faydasını elde etmek için bir su bardağı suyun içine bir çay kaşığı kadar ekleyip tüketin. Direk olarak tüketilmemesi gereken bir besindir. Kronik rahatsızlığı olanlarda alerjik reaksiyonlara neden olduğundan bir uzmana danışılmadan tüketilmemelidir. Çok sık cilt yüzeyine uygulandığında tahrişe neden olur. 

Doğa da bulunan en güçlü antioksidan maddelerinden biri olan kuersetin ile beraber C vitamini tüketildiğinde koronavirüse karşı etkili bir önleyici ya da koruyucu olur.

Hem yaşamı hem de sağlığı olumsuz etkileyen Kovid-19 virüsü yaklaşık bir yıldır devam etmektedir. Virüsü önlemek için alınan önlemlerin ve aşıların yanı sıra uzmanlar bağışıklığı güçlendirmenin önemini vurgulayan açıklamalarda bulunuyor. Sadece koronavirüs değil aynı zamanda diğer virüsler içinde bağışıklığın güçlü olmasını söyleyen uzmanlar C vitamini ve Kuersetin maddesinin önemini hatırlattı. Milliyet köşe yazarı Dr. Demet Erciyes’te bugün köşesine bu iki maddenin etkisinden bahsetti:

KUERSETİN VE C VİTAMİNİ KORONAVİRÜSE KARŞI!

Bu pandemiyle olan savaşımızda bizi koruyan ve aynı zamanda virüsle karşılaştığımızda da onunla savaşan bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmek adına beslenmemize dikkat etmeli, iyi uyumalı, stresi iyi yönetmeli, sigara içmemeli, D vitaminimizin düşmesine izin vermemeliyiz. Tüm bu tedbirlerin yanında bir de kuersetin (quercetin) adındaki antioksidan ve C vitamininin marifetlerine ayrıca değinmek istiyorum. C vitaminini ve enfeksiyonlara karşı faydalarını hepimiz biliyoruz. Ancak bu adı zor telaffuz edilen antioksidanın pek de bilinmeyen faydalarından ve koronavirüsle olan mücadelemizde madalyayı hak eden üstün hizmetlerinden bahsetmek istiyorum. Bu müthiş ikili el ele verip virüsle olan savaşımıza bize yardım için katıldığında birbirlerinden güç alarak daha da güzel sonuçlar çıkarıyorlar. Bu sinerjik etkiyi Türk bilim insanları fark ederek güzel bir çalışma yapmışlar ve bu çalışmanın sonucunda da başarılı bir ürün ortaya çıkmış.

PROF. ÖNAL’IN ÇALIŞMASI 

S.B.Ü. Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Önal tarafından yürütülen çalışmaya 113 kişi dahil edilmiş. Bu çalışmada karşılaştırmalı iki farklı grup oluşturulmuş. Yüksek COVID-19 riski olan bölgelerde çalışan 71 sağlık çalışanına günde 2 bölünmüş dozda 500 mg kuersetin, 500 mg C vitamini (QC) verilerek oluşturulan birinci grup koruma grubu olarak, bu takviyenin uygulanmadığı 42 kişi ise kontrol grubu olarak belirlenmiş. Çalışma grubu 113 ila 118 gün izlenmiş ve QC grubunda 1 sağlık çalışanında ve kontrol grubundaki
42 kişiden 9’unda izlem sürecinde COVID-19 geliştiği saptanmış. Peki Covid-19 açısından risk taşıyan ortamlarda bulunsak bile bizi koruyan bu ikiliden pek tanımadığımız kuersetin ne yapıyor da bizi koronavirüsten böyle koruyor ve başka ne marifetleri var gelin bir göz atalım.

VİRÜSLERE KARŞI ETKİSİ 

Kuersetin koronavirüslerin ACE reseptörlerine bağlanmasını ve insan hücresine girişini önler. Böylece hastalığın bulaşmasına doğrudan engel olur. Ayrıca tedavide de yeri olan bu değerli antioksidan vücutta virüsün replikasyonunu yani çoğalmasını da önler. Bu sayede koronavirüs tedavisine de büyük katkısı olur. Semptomları yani hastalık belirtilerini hafifletir. İyileşmeyi çabuklaştırır ve kolaylaştırır.

BAŞIKLIĞI DENGELER

Koronavirüs enfeksiyonunda işler kötüye giderken çok duyduğumuz o sitokin fırtınası var ya, hani bağışıklık sistemimizin koronavirüsü yok edeceğim derken sapıtıp sağlam hücrelere de saldırması ve hastaların yoğun bakımda ağırlaşmasına sebep olması. Kuersetin bağışıklık sistemini dengeleyerek sitokin fırtınasının ortaya çıkmasına da engel olur.

YANGIYI AZALTIR

Bağışıklık cevabını dengeleyerek birçok kronik iltihabi hastalıklarda ve otoimmün sistem hastalıklarında gördüğümüz kronik yangıyı azaltır.

ROMATOİD ARTRİTİ AZALTIR

Yangıyı azaltması sayesinde kronik eklem iltihabı olarak da bilinen romatoid artride karşı da faydalıdır. Örneğin 2017 yılında yapılan bir çalışmada kuersetin, romatoid artritli 50 kadına günde 500 mg verilerek 8 hafta sonra hastalığın klinik belirtilerinde önemli iyileşmeler sağlandığı gösterilmiştir.

Covid-19 kaynaklı akut böbrek hasarının iyileşmesine yardım eder

Böbrekte Covid-19 nedeniyle oluşan hasarın tedavisinde ve yüksek kreatinin seviyesinin düşmesinde etkili olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir.

KALP VE DAMAR SAĞLIĞI İÇİN FAYDALI 

Kuersetin kalp damar sağlığı için de çok faydalıdır. Kuersetinin kan damarlarını onarıcı, koruyucu ve genişletici etkisi vardır. Böylece hipertansiyon tedavisine yardımcı olur. Damar iç yüzeyini korur, plak oluşumunu azaltır. Aynı zamanda trombositlerin toplanıp pıhtı oluşturarak damarları tıkamasını önlemede de yardımcı olur.

ALERJİNİN TEDAVİSİNDE VE ÖNLENMESİNDE ETKİLİ

Kuersetin, kanda IgE alerjik yanıtının güçlü bir bastırıcısıdır. Bu nedenle, IgE aracılı gıda alerjilerinin tedavisinde faydalıdır.

ALERJİK ASTIMDA FAYDALI

Allerjik reaksiyonların önlenmesinde özellikle alerjik astım ataklarının engellenmesinde faydalı.

BEYİN İÇİN FAYDALI 

Kuersetin güçlü bir antioksidan olarak beyin hücrelerini oksidatif stres dediğimiz paslanmaktan koruduğu için Parkinson, bunama gibi beyin hastalıklarına karşı güçlü koruyucu etkisi var.

KANSER HÜCRELERİNİN ÇOĞALMASINI BASKILAMADA YARDIMCI 

Lösemi, prostat kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanserinin tedavisinde tümörün küçülmesine yardımcı olduğunu gösteren çalışmalar mevcut.

GUT TEDAVİSİNDE FAYDALI

Kuersetin gut hastalığında yüksek olan ürik asit seviyesinin düşmesinde ve beraberindeki antienflamatuvar etkisiyle bu hastalığın belirtilerinin hafiflemesinde faydalıdır.

GÖZ İÇİN FAYDALI 

Kataraktın önlenmesinde, şeker hastalığının göze verdiği zararlardan korunmada faydalıdır.

Kuersetin C vitamini ile beraber alındığında emilimi daha da artar. Ayrıca C vitamininin de yararlarını eklersek bu müthiş ikiliyle sonuçta daha güçlü ve faydalı bir etkinin ortaya çıktığını görürüz.

KUERSETİN NELERDE VAR? 

İyi haber; bu faydalı antioksidan birçok meyve ve sebzede bulunuyor. En fazla miktarda kırmızı soğanda var. Bunun yanı sıra elma, yaban mersini, yeşil çay, kapari, kıvırcık lahana, pırasa, brokoli en zengin kaynakları arasında sayılıyor.

Önce İngiltere’de, sonra da Güney Afrika ve Brezilya’da tespit edilen virüs mutasyonları haklı olarak Mutasyon tehdidinin ciddiyetini iyi bilen bilim insanlarını ciddi ölçüde korkuttu. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu koronavirüs mutasyonunun aşıya etkisini değerlendirdi.

Hürriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, bugünkü köşe yazısında  koronavirüs mutasyonunun aşıya etkisini ele aldı. İngiltere’de, sonra da Güney Afrika ve Brezilya’da tespit edilen virüs mutasyonlarının vatandaşı korkuttuğunu dile getiren Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, “Mutasyonlar her zaman virüslerin lehine de işlemiyor. Bir mutasyon virüsü güçlendireceği, daha zararlı ve daha yayılımcı hale getireceği yerde, onu daha güçsüz de yapabiliyor. “ diyerek bilim insanlarından gelecek uyarıların beklenmesi gerektiğini belirtti.

Haklı olarak “Virüste oluşan bu yapısal değişimler -mutasyonlar- acaba onu daha bulaşıcı, daha güçlü, ilaçlar ve aşılara daha dayanıklı yapabilir mi?” gibi sorular aklımıza geldi. Konunun uzmanı değilim. Ama ne var ki tecrübeli bir hekim olarak “MUTASYON BASKISI”nın ne olduğunu ve önemini az çok bilirim. Ayrıca “MUTASYON MESELESİ”nin özellikle virüsler için vazgeçilmez davranış kalıplarından biri olduğunu da asla unutmam. Zaten böyle olduğu için değil mi ki her yıl yaptırdığımız grip aşılarının yapısını sık sık değiştirmek zorunda kalıyoruz? Biliyoruz ki influenza virüsleri her yıl sadece kılık kıyafetlerini değil, iç yapılarını bile değiştirebildikleri için bizi her sene daha farklı bir aşı üretmeye zorluyorlar.

NE YAPMALI
MUTASYON MESELESİNİ BİLİM İNSANLARI İZLEMELİ VE İNCELEMELİ

ŞU nokta çok önemli: Mutasyonlar her zaman virüslerin lehine de işlemiyor. Bir mutasyon virüsü güçlendireceği, daha zararlı ve daha yayılımcı hale getireceği yerde, onu daha güçsüz de yapabiliyor. Gelin, zaten “kaygının tavan yaptığı” şu tatsız günlerde mutasyon meselesini bir numaralı gündemimiz olmaktan çıkaralım. Konuyu işin uzmanlarına, bilim insanlarına bırakalım. Biz, bize verilen görevleri harfiyen yerine getirerek korunma tedbirlerini eksiksiz uygulayalım. Kısacası, mutasyon meselesini bence fazla büyütmeye gerek yok. Ve gerek olduğunda da zaten gereğini ve ihtiyacımız olan uyarıları “sosyal medya cambazları” veya “sonradan doktor-yazarlar” değil, bilim insanları mutlaka yapacaklardır.

LÜTFEN BİRAZ DAHA SABIR

Kaygılarımız düşündüğümüzden de büyük boyutlara ulaştı. Özetle “Sabrımız taştı”. Ama bilelim ki bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz iki üç ilaçtan biri de yine o mucize doğal yeteneğimiz: sabrımız! Özellikle bugünlerde hepimizin ne yapıp edip hiç olmazsa önümüzdeki birkaç ay için sabır kapılarımızı kapatmamamız, açık tutup sakin kalmamız ve o ünlü sufi düşünürün dediği gibi, “güzel beklentiler” içine girip “dikende gülü, gecede gündüzü görebilmemiz” gerekiyor.

‘U VİTAMİNİ’NİN İKİ MARİFETİ

Bana göre uyku da vazgeçilmez bir vitamindir. Konuşmalarımda çoğu kez ondan “U vitamini” olarak bahsederim. Kaliteli ve yeterli uykunun önemi ve sağlık üzerindeki olumlu etkileri, işte bu nedenle bu köşenin değişmez gündemlerinden biri olmuştur. Son günlerde yapılan iki önemli bilimsel çalışma, uykunun neden değişmez bir sağlık destekçisi vitamin gibi işlev gördüğünü yeniden gösterdi.

BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİREN 10 MUTFAK SIRRI

Yoğurt

Kefir

Prebiyotikler (muz, pırasa, bamya, yerelması vs.)

Boza

– Turşular

Şalgam

– Tarhana

Antioksidan zengini sebzeler

Turunçgiller

Omega 3 zengini balık

Migren türlerinden biri olan göz migreni son günlerde artan bilgisayar kullanımıyla sıklıkla rastlanır oldu. Aslına nadiren görülen bir rahatsızlık olan göz migreni genellikle tek taraflı yaşanır. Göz kapağında artan ağrıyla beraber gözlerin görme kalitesini düşüren bu hastalık hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Göz migreni nedir? Göz migreni belirtileri nelerdir? Göz migreni nasıl geçer?

Sinir sisteminin hasar almasıyla ortaya çıkan ve yaşam kalitesini düşüren migren çeşitlerinden biri de göz migrenidir. Bu rahatsızlık genellikle ergenlik itibariyle kadınlarda yaşanan hormonal bozukluk sonrası ortaya çıkar. genişlemiş damarlarda akan kan akışı nedeniyle yaşanan zonklama denilen durum aynı zamanda vücudun otonom sistemini çökertir. Bununla beraber sindirim sistemi bile yavaş yavaş hasar alır. Migren normalde de şakak kısmında ortaya çıktığından gözleri çabuk etkiler. Bu yüzden bazılarında migren baş yerinde gözlerin hasar almasına neden olur. Göz hassasiyetine yol açan göz migreni genellikle tek tarafta yaşanır. Bilim literatüründe göz migreni diye başlı başına bir hastalık yoktur. Ancak o bölgede yoğunlaştığından göz migreni denilmiştir. Sinir sistemindeki bozukluk sonrası damarların şişmesi ve iltihap oranının artmasıyla ödem oluşur. Bu da zamanda ağırlara sebebiyet verir. Göz migrenini optik sinir bozuklukları ve göz tansiyonu olumsuz etkiler. 

GÖZ MİGRENİ ÇEŞİTLERİ VE BELİRTİLERİ NELERDİR?

– Kadınlarda ergenlikten itibaren yaşadıkları adet dönemlerindeki hassaslıklarından dolayı geçici olarak göz migreni yaşarlar. Bunun yanı sıra erkeklerde ise genellikle yirmi yaş dışı çıkartıkları dönemlerde görülür. Göz kapaklarını açmada bile zorlanacak kadar acı çekilir. Bunun beraberinde mide bulantısı ve baş ağrısı da yaşanır.

– Mevsimsel değişikliklerde bağışıklık sisteminin düşmesiyle tek taraflı yaşanan küme baş ağrısıyla beraber göz migreni görülür. Şakak ve gözlerde ortaya çıkan ağrıları kızarıklık ve yaşarma takip eder. Daha sonra burun akması ya da tıkanıklığı görülür.

– Kronikleşmiş migren ataklarıyla beraber göz migreni de yaşanır. Bu kişinin hastaneye yatırılmasına bile yol açacak kadar şiddetlidir.

– Gözün görme kaybına yol açan auralı migrendir. Işıkların şekilli çıkması ve görme sırasında yaşanan bulanıklık yaklaşık 15 – 20 dakika sürer. Bu durumda bazen baş ağrısı olmaz ancak gözde yaşanan ışık hassasiyeti farklı göz hastalıklarına davetiye çıkartabilir. 

GÖZ MİGRENİ NASIL GEÇER?

Şiddeti fazlaysa mutlaka bir doktora muayene olunmalı. 

– Soğuk su torbası 

– Karanlık ve sessiz ortam

– Bir kaç gün bilgisayar, televizyon ve cep telefonu ekranına bakılmamalı

– Bir havluya nane yağı ve limon sıkılarak göz üstüne konulmalı

– Aşırı soğuk buz torbasını enseye koyup uzanmak

– Kan akışını hızlandırmak için ayak tabanı ve el içine masaj yapmak

– Papatya, yasemin, nane, rezene ya da ada çayı içmek  şiddeti azaltır.

İleri yaşlarda daha sıklıkla görülen kireçlenme günlük yaşam rutinini bozan hastalıklardan biridir. Ağrı ve şişlik gibi belirtilerle kendini gösteren kireçlenme diz, bel ve boyunda görülür. Hareket mekanizmasını olumsuz etkileyen kireçlenme hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki Kireçlenme neden olur? Kaç çeşit kireçlenme vardır? Kireçlenmeye ne iyi gelir?

Kıkırdak kaybı problemi olan bu rahatsızlık genellikle 40 yaş ve üzeri kişilerde rastlanır. İki kemik yüzeyinin birleştiği noktadaki kıkırdak yapısı zayıfladıkça hareket etme olasılığı düşer bunun yanı sıra hareket sırasında şiddetli ağrılar yaşanır. Genetiksel olarak ortaya çıkan bu rahatsızlık, 20’li yaşlarda kendini gösterir. Bu durumun başlıca nedeni ise protein eksikliğine bağlı kollajen üretiminin vücutta azalması ile yaşanır. Kollajen kemik, kas ve doku için olmazsa olmaz bir maddedir. Bu madde vücudun uzun süre genç kalmasını sağlar. Ancak azaldıkça işte böyle ciddi sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Bilim literatüründe osteoartrit olarak adlandırılan kireçlenme, hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve akabinde hastalıklara da yol açan bir rahatsızlıktır. Erkeklere oranla kadınlarda daha sıklıkla yaşanır. Özellikle de bu durum dizlerde ortaya çıkar. Bunun nedeni ise kadınların erkeklere oranla daha hareketli olmasıdır.

BEL KİREÇLENMESİ YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR!

Kireçlenme çeşitlerinden biri olan bel kireçlenmesi en çok hareket etmeyi engelliyor. Eklemlerin fazla aşınması sonucu yaşanan bel kireçlenmesi şiddetli ağrılara ve şişliklere neden olur. Hareket esnasında sürekli belden ses gelir. Ayak bileklerinde şişlik görülür. Obezite ve hassas uyluğa sahip olanların yanı sıra erkeklere oranla kadınlarda daha çok ortaya çıkar. Avrasya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Şenay Şıldır, bel kireçlenmesi hakkında “Eklemlerde kemiğin her ucunu kaplayan oldukça sağlam olan bir materyal bulunur. Kıkırdak olarak adlandırılan bu materyal, eklem hareketi için kaygan ve yumuşak bir ortam ve zemin yaratır. Bir nevi kemikler arası yastık görevi görür. Kireçlenmenin olduğu durumlarda ise kıkırdak dokusu aşırı aşındığından bozulur. Aşınma yıpranmaya, yıpranma ise ağrılara yol açar. Bu durum zamanla eklemlerde şişmeye, hareketlerde zorlanmaya, kemiklerin parçalanmasına ve eklem faresi olarak bilinen eklem içinde kemik parçası birikmesine neden olur. Kemik parçaları küçüldükçe birikmeye başlar ve vücutta iltihap meydana gelebilir. Bu durum kireçlenme sürecini daha da zorlaştırır” şeklinde konuştu aynı zamanda Şıldır, bel kireçlenmesinin tedavisinin ağrıların şiddetini en aza indirmek için yapıldığını vurguladı. İlk aşama da kişilere fizik tedavi uygulandığının altını çizdi. 

KİREÇLENMENİN NEDENLERİ NELERDİR?

Vücuda giren enfeksiyonlu hücrelere karşı bağışıklığın zayıflaması bu hücrelerin kemiklere kadar yerleşmesi,

İki kemik arasındaki dokuların genetik veya bağışıklık bozukluğu sırasında kayba uğraması,

Kemiklere yerleşen iltihabın kalıcı olması,

Kalsiyum oranının kemiklerden çok kanda fazlalaşması gibi nedenler zamanla kıkırdak dokusunu azaltır. 

KİREÇLENME BELİRTİLERİ NELERDİR?

En dikkat çeken belirtisi şiddetli eklem ağrılarıdır. Eklem ağrılarına bağlı gelişen hareket kısıtlılığı

Eklemden tıkırtı ya da çıtırdı gibi seslerin gelmesi

Diz ve dirsek kısımlarında şişme gibi belirtilerle kendini gösterir.

Sabah uyandığınızda vücudunuzun belirli bölgelerinde yaşanan ağrıya bağlı hareket etme de güçlü çekmek.

Kaslarda esneme de zorlanma ve kalınlaştığını fark etmek.

Bacak bacak üstüne atmakta zorlanma.

Merdiven çıkarken, spor yaparken veya da namaz kılarken diz, dirsek ve beli hareket ettirirken çıkan sesler ve devamında yaşanan ağrılar kireçlenmeye işaret eder.

PROF. DR. İBRAHİM SARAÇOĞLU’NDAN KİREÇLENMEYİ ÖNLEYEN KÜR

Bir su bardağı sıcak suyun içerisine yarım yemek kaşığı çınar yaprağı ekleyiniz. 2 dakika kısık ateşte kaynatıp ocaktan alınız. Ilık bir şekilde akşam yemeklerinden önce ve gece yatmadan önce tüketiniz. 3 saat ara ile tüketmeye dikkat ediniz. Bu karışım her defasında taze hazırlanmalıdır. Çünkü çınar yaprağı bekledikçe işlevini kaybeder. Ayrıca yüksek tansiyon hastaları tüketmemelidir. 

Son zamanlarda artan şikayetler dolayısıyla gündeme gelen böbrek ağrısı uzmanların dikkatini çekti. Peki böbreklerdeki yoğun ağrı neyin habercisi? İşte sorunun yanıtı:

Normal şartlarda bir insanda bulunan börek sayısı ikidir ve bu börekler birbirinden ayrı olarak sağ ve solda konumlanır. Ancak kesin nedeni bilinmese de bazı durumlar anne karnındayken bebeğin böreklerinin birleşmesine yol açar. Şekil olarak at nalına benzeyen bu duruma at nalı böbrek hastalığı denir.  Avrasya Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Arman Çitçi, at nalı böbrek hastalığı hakkında bilinmesi gerekenleri anlatıyor.

At nalı böbrek hastalığı, doğuştan gelen bir rahatsızlıktır

Böbrekler anne karnındayken omuriliğin iki tarafında olacak şekilde oluşmaya başlar. Bebeğin rahimde oluşması sırasında aşamalı olarak ilk oluşan organların başında böbrekler gelir. Normal bir süreçte böbrekler ayrı olarak bebek büyüdükçe gelişimini sürdürür ve doğru noktada pozisyon alır. Ancak anormal olan bazı şartlar bu süreçte bazı kusurlara yol açar ve böbrekler birleşir. Hamileliğin 7. ve 9. haftaları arasında ortaya çıkan bu durum çok sık görülmemekle birlikte hayati bir tehlikeye yol açmaz. Ancak yapılan araştırmalar at nalı böbrek hastalığı olan kişilerin çok daha kolay böbrek taşı hastalıklarına yakalandığını ortaya koymaktadır.

Bazı durumlarda hiç belirti vermeyen at nalı böbrek hastalığının en sık görülen belirtileri şu şekildedir:

Böbreklerde ağrı,
Bulanık idrar,
İdrar sırasında acı ve yanma,
İdrarda görülen kan,
Halsizlik ve yorgunluk,
Yüksek ateş,
Mide bulantısı,
Kusma şikayetleri,

Bazı hastalıklara sahip olanlar risk grubu altında

 At nalı böbrek hastalığı her ne kadar hayati bir tehlikeye yol açmasa da kişileri bazı hastalıklara karşı daha savunmasız bırakır.  Beraberinde;

Böbrek taşları,
Böbrek kanseri,
Wilms tümörü,
İdrar birikmesi sonucu oluşan böbrek şişliği,
Beyinde ekstra sıvı birikmesi,
Ayrık omurga,
İskelet problemleri
Polikistik böbrek hastalıkları görülebilir.

ULTRASON İLE TEŞHİS MÜMKÜN!

At nalı böbrek hastalığı genel olarak hamilelik döneminde bebek anne karnındayken ortaya çıkar. Rutin kontroller için yapılan ultrason görüntülerinde bebekteki bu durum ortaya çıkabilir. Bunun yanı sıra teşhis için kullanılan diğer yöntem ise böbrek ultrasonudur.

TEDAVİ İLE AĞRI EN AZA İNDİRİLEBİLİR

At nalı böbrek hastalığının herhangi bir tedavisi yoktur. Ancak bu durumun yol açtığı hastalıklar tedavi edilerek hastanın şikayetleri önlenebilir. Ayrıca bu durumun yaratacağı etkileri en aza indirmek için çeşitli önlemler alınabilir. Bunlar;

Böbreklerin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için en önemli yaşam kaynağı olan su bol bol tüketilmelidir.
Böbrek için faydalı gıdalarla beslenmeye özen gösterilmelidir.
Tam tahıllı gıdalar beslenme listesinde mutlaka yer almalıdır.
Alkol ve sigara kişinin hayatından tamamen çıkmalıdır.
Hareketsiz yaşama dur denmeli ve fiziksel aktivite oranı arttırılmalıdır. Bunun için günde en az yarın saat tempolu yürüyüş yapılmalıdır.
Periyodik ultrason kontrolleri ile at nalı böbreğin durumunun takibi yapılmalıdır.

Aşotu olarak da bilinen kişniş tohumunun içeriğinde sineol ve linoleik asitler bulunur. Bu iki asit sayesinde kişniş tohumu güçlü bir bakteri temizleyici görevi görür. Yemek ve salatalarda sıklıkla kullanılan kişniş hakkında uzmanlar özellikle ağız gargarası yaparak virüslerin boğaz ve akciğere indiğini söyler. Peki Kişniş tohumunun faydaları nelerdir? Ağız içi yaraları için kişniş yağı işe yarar mı?

Kişniş, çoğu ülkede baharat olarak kullanılırken, taze yapraklarıyla diyet salatalarında ve köküyle de mutfaklar da tüketiliyor. Kişniş insan sağlığına faydası saymakla bitmiyor. Maydanoz ailesine ait olan kişniş, aş otu olarak da bilinir. Tohumlar bitkiye dönünce görüntü olarak maydanoza çok benzer ancak yapraklarındaki girinti çıkıntı maydanozunkinden fazladır. Akdeniz bitki örtüsüne uygun olarak yetişir. Anavatanı tam olarak bilinmese de Orta Doğu, Latin Amerika ve Çin gibi ülkelerden tüm dünyaya yayılmıştır. Güneşi bol seven bir bitkidir. Bilimsel adı Coriandrum sativum’dır. 20-60 santimetre yüksekliğinde, tüysüz, bir yıllık ve otsu bir görüntüye sahiptir. Doğu mutfaklarında genellikle et yemeklerinde ve turşu yapımında kullanılır. Kişniş yüzyıllardır alternatif tıpta kullanılmasının yanı sıra kozmetik sanayisinde de ham maddedir. Tohumu ve bitkisinin yanı sıra tohumlar öğütülerek içeriğindeki yağda çıkartılarak kullanılır. 

AĞIZ İÇİ YARARLI İÇİN KİŞNİŞ YAĞI!

İçeriğinde kuarsetin ve apigenin gibi flavonoidler maddeleri barındıran kişniş bu sayede güçlü antioksidan özelliğine sahiptir. Özellikle iltihabı temizlemede inanılmaz faydaları olan kişniş, alternatif tıpta sıkça kullanılmıştır. Bunun yanı sıra kişniş yağı mide rahatsızlıklarına da fayda sağlar. Ülser ve reflü gibi hastalıklara doğal ilaçtır. Ağız içi yaraları için ılık suyuna bir kaç damla damlatıp karıştırın gargara olarak kullanabilirsiniz. Kandaki iyi kolesterol seviyesini yükselterek kalk ve damar hastalıklarına iyi gelir. Yapılan araştırmalarda kişniş yağının hiperglisemiyi kontrol altında tutar.

KİŞNİŞ TOHUMUNUN FAYDALARI NELERDİR?

– Göz sağlığına oldukça faydalıdır. İçerdiği A vitamini ile görme sorunlarının önüne geçmektedir.

– Kişniş içerdiği B vitamini ile sinir sistemine destek sağlamaktadır. Uykusuzluk, yorgunluk ve stres gibi sorunları azaltmada yardımcı olmaktadır.

– Kalp krizi ve felç gibi riskli hastalıkların oluşmasını aza indirmede yardımcıdır. Aynı zamanda kolesterol seviyesini de dengelemektedir.

– Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kişniş, içerdiği antibakteriyel özellik sayesinde vücudu enfeksiyonlara karşı korumaktadır.

– Ağız kokusunu gidermekte ve ağızda oluşan yaraların enfeksiyona yakalanmalarını engellemektedir. 

– Kalsiyum açısından zengin olan kişniş, kemiklerin uzun yıllar boyunca sağlıklı ve güçlü kalmasını sağlamaktadır.

– İçerisinde bulunan uçucu yağ asidi sayesinde cilt problemlerinin daha hızlı iyileşmesini sağlamaktadır. 

KİŞNİŞİN YAN ETKİLERİ VAR MI?

Rahim kaslarını gevşettiği için gebe kadınlar için tehlikelidir.  Ayrıca güçlü bir toksin atıcı olduğundan emziren annelerin tüketmeden önce uzmana başvurması gerekir. Maydanoza alerjisi olan insanlarında tüketmesi sakıncalıdır. Ciltte kaşıntı ve döküntüye neden olur. Aşırıya kaçıldığı ishale yol açar.

KİŞNİŞİN KULLANIMI…

Yemeklerin yanı sıra çay olarak da tüketimi tercih edilir. Yeşil yapraklarından tohumlarına kadar yemeklere lezzet katmak için tercih edilen kişniş özellikle Doğu mutfağında tercih edilir. Nohutlar haşlanıp yoğurtla beraber tüketilmesini genellikle diyet yapanlar tercih eder. Güçlü bir toksin atıcı olan bu şekli aynı zamanda uzun süreli toklukta sağlar. Bağırsakları çalıştıran kişnişi ezip bitki çayı yapılır. 

Akdeniz mutfağının en lezzetli yemeklerinin başında gelen enginar içerdiği vitamin ve mineraller bakımından besleyici bir besindir. Vücudun günlük potasyum ihtiyacını karşılar. Ayrıca içeriğinde hem A hem de C vitamini barındırdığından karaciğeri temizler. Uzmanlar haftada iki defa tüketilmesini önerir. Peki Enginarın faydaları nelerdir? Enginar nasıl tüketilir?

Papatya ailesine ait olan enginar mavi, mor çiçekler açar. Ana vatanı Güney Avrupa ve Akdeniz çevresi olan enginar, gövdesinde sert kalın yapraklar bulunurken boyunda oluklu bir kısım mevcuttur. Çiçekleri üstten çıkan enginarın tabaklı olan kısmı genellikle tüketilir. Cynarin maddesi içeren enginar, karaciğer, akciğer, bronşlar ve safra kesesinde biriken nikotini vücuttan atar. Uzmanlar bu yüzden sigara bırakan kişilerin vücut temizliği için ideal besinlerden birinin de enginar olduğunu vurguluyor. Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde tohumla yetiştirilen enginar ülkemiz başta olmak üzere diğer ülkelerde vegetatif yöntemiyle yetiştirilir. Akdeniz ve Ege bölgesinde Ekim ve Kasım aylarında üretilirken, Marmara Bölgesinde ise Nisan ayında yapılır. Ülkemizde enginar üretiminde meşhur olan yer  Bursa Doğan ve Keramet köyüdür. Sağlıklı besin listesine giren enginarın yağ oranı neredeyse sıfırken yüksek bir kaloriye sahiptir. Ayrıca içeriğinde; sodyum, kolesterol, potasyum, karbonhidrat, protein, kalsiyum, D ve A vitamini bulunur. Bol vitamin ve mineral içeren bu besin bağışıklığı güçlendirerek vücut direncini de artırır. 

ENGİNARIN FAYDALARI NELERDİR? ENGİNAR HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİR?

– Güçlü bir lif içeriğine sahip olan enginar, kilo vermede yardımcı olur. Sindirimi rahatlatarak kabızlığı önler. Dışkılama fonksiyonunu artırır.

– Dolaşım sistemi için ideal bir besindir. Özellikle kötü kolesterolü düşürerek iyi olanı dengeler. Yüksek tansiyon, felç, kalp krizi ve damar tıkanıklığı gibi riskli hastalıkların yaşanmasının önüne geçer.

– Zeytin yağıyla beraber tüketildiğinde ağız içinden mideye kadar ki kısımda bulunan hücrelerin yapısını korur. Kanser riskini azaltır. Mide içindeki asidi dengeler. Mide duvarını korur. Tükürük bezlerinde enfeksiyonlu hücreleri azaltır. Böylece ağız kokusunu önler.

– Potasyum bakımından zengin olduğundan iç organların işlevselliğini artırır. Ayrıca bakır sayesinde da kırmızı kan hücrelerinin üretimini çoğaltır.

– Vücut içindeki oksijen miktarını dolaşım sitemini dengeleyerek rahatlıkla sağlar. Bu bakımında hafızayı güçlendirir. Konsantre gücünü artırır.

– Karaciğeri yenileyen besinlerin başında gelir. İşlevselliğini artırarak vücutta toksin birikimini engeller. Bu sayede cilde de fayda sağlar. Çünkü cilt hastalıklarının çoğu karaciğerin fonksiyonları azaldığında yaşanır. Cilt dokularında zararlı toksinlerin birikmesinin önüne geçer.

– Yüzde 30 oranda K vitamini içerir. Bu özelliği sayesinde kemik ve kas gelişimini destekler. 

– Kanser hastalıklarına yakalanma riskini azaltır. İçerdiği potasyum bakımından hücrelerin hızla yenilenmesini sağlar. 

KARACİĞERİ TEMİZLEYEN ENGİNAR KÜRÜ

Bir bütün enginarı bölüp yarım litre suda kaynatın. Suyu süzüp içine yarım bardak limon suyu, yarım çay kaşığı, zerdeçal, karahindiba ve bal ekleyin. Bir hafta boyunca sabah akşam aç karna tüketin. 

Tirodi bezlerinin çok çalışması ya da az çalışması durumunda görülen erken müdahale edilmediğinde kötü tümör oluşumuna neden olabilir. Boğazın orta kısmından dışarı doğru şişkinlikle kendini belli eder.

Boyunun adem elması denilen kısımda kelebek çeklinde olan triodi bezinin çok fazla çalışması ya da çok az çalışmasına bağlı ortaya çıkan yanlış salgılanma guatra yol açar. Vücudun çok fazla antikor üretmesi de bu bezlerin işleyişini olumsuz etkiler. Özellikle hormonlardaki artan dengesiz salgılanma nedeniyle guatr tetiklenir. Ailesinde triodi olanlar, kansızlığı olanlar, şeker hastaları, yüksek kolesterolü olanlar ve aşırı sigara içenler risk altındadır. Trioid bezleri çok çalıştığında iştahın olmasına rağmen yaşanan kilo kayıpları ve sık sık idrara çıkma isteği ile kendini gösterir. Bezlerin az çalışması ise adet düzenini bozar, kabızlığı artırır ve soğuğa karşı direnci azaltır. 

Avrasya Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Sedat Işık, erken tanının hastalığın ilerlemesinde önemli nokta olduğunu işte şu sözlerle açıkladı:

“Guatrın tanısı ve tedavisi, büyümeye neden olan hastalıklara göre değişiklik gösterir. Neden olan hastalık belirlendikten sonra tedavi için doktor ve hastanın belirleyeceği bir yöntem seçilir. Bu yöntemler; ilaç tedavisi, cerrahi müdahale ve radyoaktif iyot tedavisidir.

Hormon yetersizliği olan guatr hastalarına bu hormon ilaç şeklinde verilir. Hormon fazlalığı olan hastalara hormon yapımını engelleyecek ilaçlar verilir. Hormon seviyesi normale gelince ameliyat veya radyoaktif iyot ile tedavi yapılır. Hormon dengesizliğinin olmadığı ama tiroit bezinde nodüllerin olduğu durumlarda ise cerrahi müdahale uygulanır.”

Erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görüldüğünü söyleyen Işık, doğru beslenmenin hastalığın gidişatı için fayda sağladığının altını çizdi. Ayrıca omega-3 yağ asitlerinin besinleri daha sağlıklı çalıştırdığını ifade etti. 

Bazı kişilerde Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı tarihten daha uzun süren koronavirüs için uzmanlardan uyarı geldi. Devam eden sırt ağrısı, halsizlik ve özellikle konsantre eksikliği belirtileri durumunda hastalığı tekrar geçirdiği riskinin olabileceğini söyledi. Düşük bir olasılık olsa bile bu durumlarda maske, hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uygun olmasını gerektiğinin altını çizdi.

PCR testi pozitif olan hastaların ortalama 1 hafta ya da 14 gün içerisinde hastalığı atlatacağı Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilir. Ancak son günlerde koronavirüsüe yakalanmış atlatmasına rağmen belirtileri yaşadığını söyleyen hastaların sayısı çoğalmasıyla beraber Medipol Mega Üniversite Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uzm. Dr. Betül Mercan açıklamada bulundu. Enfeksiyonun neden olduğu sırt ağrısı ve terleme gibi durumların devam edebileceğini söyleyen Mercan, “Bazı hastalarımızda bu şikayetlere rastlıyoruz ‘Uzamış Covid’ deniyor. Özellikle halsizlik ve performans kaybı belirgin olabiliyor. Enfeksiyon dönemindeki sitokin salınımına bağlı etkiler olup hastalar arasında değişkenlik gösterebiliyor” şeklinde konuştu.

Diğer ağır belirtiler olan halsizlik, boğaz ağrısı, öksürük ve konsantre eksikliği yaşanmasının ise düşük bir ihtimal bile olsa virüsün tekrar etme olasılığını şu sözlerle açıkladı:

“Hastalığı tekrar geçirme riski var ancak çok düşük bir ihtimal. Çünkü COVID-19 geçirenlerde oluşan bağışıklık yanıtının, birkaç ay ağır hastalıktan koruyacağı düşünülüyor. Ayrıca şu an gündemde şok etkisi yaratan virüs mutasyonu da göz önünde bulundurulursa bu tedbirlerin önemini tekrar vurgulamak istiyorum. Her zaman korunmak ve tedbirli olmakta yarar var. Özellikle covid-19 geçirenler “bir daha olmam” fikriyle bunun rehavetine kapılarak kuralları esnetmemeliler. Maske, mesafe ve hijyen kuralları herkes için geçerliliğini koruyor. Ayrıca ilk aylarda ağır spor yapmaktan kaçınılması gerekiyor. Ağır performans gerektiren işlerde de çalışılmaması iyi olacaktır.”

KORONAVİRÜS İLACI KALP KRİZİNE NEDEN OLMAZ!

En çok merak edilen ve birçok kişinin sosyal medyada ilaçların kalp krizine neden olduğuna yönelik çıkartılan söylentilerle ilgili ise “ilk gün 8 artı 8 devamında 3 artı 3 şeklinde uygulanır. Sadece karaciğer enzimlerini ve üreyi bir miktar yükseltebilir ki bu geçici bir etki. Kalp krizine neden olmaz. Sağlıklı ve düzenli besleniyorsanız vitamin takviyelerine gerek yok. Sadece bu mevsimlerde D vitamini eksikliği olabilir. D vitamini eksikliğinin COVİD de hastalığı ağırlaştırdığına dair yayınlar olduğundan D vitamini desteği alınabilir. Ancak D vitaminini de doktorunuza danışarak alabilirsiniz” dedi. 

Bunun yanı sıra virüsü atlatmaya rağmen kişilerin stresten uzak durması ve bağışıklıklarını güçlendirmesi gerektiğini belirtti. Düzenli su tüketiminin önemli olduğunu vurguladı. Ayrıca beslenme ve uyku düzeninin de altını çizdi.