Şunun için etiket arşivi: Sağlık

Genellikle üst solunum yolları hastalıklarına bağlı görülen ateşlenme, hakkında merak edilenlerin hepsini sizler için araştırdık. Aniden yükselen vücut sıcaklığı kişinin hastalanmasına yol açar. Son günlerde artan corona virüsü nedeniyle uzmanlar hastaların öncelikle ateşlenme seviyesine bakmaları konusunda uyarıyor. Peki Ateşlenmeye neden olan durumlar nelerdir? Evde ateş nasıl düşürülür?Yüksek ateş belirtileri…

Vücut sıcaklığının normal seviyesinden 2 kat daha fazla olmasına yüksek ateş denir. Bu durumun ortaya çıkmasındaki en yaygın durum vücudumuza giren enfeksiyonlu hücrelerle savaşan bağışıklık sisteminin gösterdiği bir tepkimedir. Bağışıklık sistemi vücudun ısısını artırarak enfeksiyonlara savaşmaya çalışır ancak bu durum vücuttaki birçok organa zarar verir. Bu yüzden vücut ısısının hemen dengelenmesi gerekir. Aksi halde ateşlenmeye bağlı sinir hücrelerinin sayısı azalır. Beyne yeterli miktarda gitmeyen sinyal sonucu vücut hareketleri sağlanmaz. Ayrıca beyin sinir hücreleri öldüğünden hastanın havale geçirme olasılığı artar. Ciddi kayıplara neden olan havale özellikle kalıcı zihinsel rahatsızlıklarına neden olur. İnsan vücudunun en normal sıcaklığı 36-37 C arasındadır. Bunun düşüklüğü de yüksekliği de hastalıkların habercisidir. Son günlerde -corona virüsü belirtileri arasında olan ateşlenme konusunda hemen herkes arama yapmaktadır. Ancak diğer hastalıklara nazaran ateşlenme bu süreçte daha fazladır. Aniden çıkan ateş, vücudun genel sağlık sistemini bozar. Direnci azalan vücut, hastalığı atlatmada zorlanır. 

Yüksek ateş seviyeleri;

Kulak ölçümü: 39 C ve 45 C arası

Ağızdan ölçüm: 38,7 C civarında

Koltuk altı ölçümü: 38 C 

ATEŞLENMEYE NEDEN OLAN DURUMLAR NELERDİR?

Üst solunum yolu ile vücuda giren virüsler,

Bazı gıdaların vücuttaki zararlı bakterileri artırması,

Kanın pıhtılaşmasına destekleyen trombosit seviyesinin az ay da fazla olması,

Bağırsak florasanlarının seviyesinin yükselmesi sonucu yaşanan bağırsak iltihabı hastalığı,

Kanser hücrelerinin çoğalması,

Güneş çarpması gibi durumlar yüksek ateşin ortaya çıkmasına neden olur.

YÜKSEK ATEŞ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Yüksek ateşe bağlı vücudun sıvı oranı azalır. Bunun sonucunda da vücutta bazı komplikasyonlara neden olur. Kişinin bünyesine göre değişen bu belirtileri şöyle sıralanmaktadır. Vücudun kızarması, mide kasılmalarına bağlı iştah kaybı, kemik yapısının zayıflamasına bağlı güçsüzlük, halsizlik, bayılma, kalbin hızlı çarpası, tansiyonun yükselmesinin yanı sıra titreme, üşüme ve ürperme gibi durumlarla kendini gösterir.

YÜKSEK ATEŞ NASIL DÜŞÜRÜLÜR?

Belirtiler kendini gösterir göstermez bir doktora görülmelidir. Çünkü ihmal edildikçe ciddi beyin hasarlarına neden olabilir. Uzman doktorlar genellikle ilaçlı serumlarla bağışıklığı güçlendirmeye çalışır. Evde ise yaşanan vücut sıvı kaybını önlemek için çorba, su ya da meyve suyu tüketilmelidir. Hastaya ılık su ile duş aldırılıp oda ısısı normal olan bir yerde istirahata bırakılmalıdır. Soğuk suyun içerisine soda, limon koyup karıştırılmalı bu karışıma da temiz bir tülbenti ya da havlu ıslatılarak hastanın koltuk altı alnı ve ensesine koyulmalıdır.

HANGİ BESİNLER ATEŞİ DÜŞÜRÜR?

Likopen bakımından zengin olan kırmızı ve mor renkli besinler

Omega-3 yağ asitleri içeren kuruyemişler ve balıklar

Vücut vitamin ve minerallerini dengeleyen; roka, tere ve yeşil soğan

Elma ateş düşürmede diğer besinlere oranla en etkilisidir. 

EVDE ATEŞ NASIL DÜŞÜRÜLÜR?

Antibiyotik özelliğe sahip olan bazı besinler aniden çıkan ateşe birebir fayda sağlar. Vücudun direncini artırarak bağışıklığın ateşlenmeye neden olmasını önleyen besinlerden en etkilisi yoğurttur. Ateşi çıkmış kişiye bir çorba kasesi kadar yoğurt yediriniz. Daha sonra bir kabın içerisine 3 su bardağı su 2 su bardağı da elma sirkesi koyup karıştırınız. Bir havluyu suya batırıp hastanın kafasına seriniz. Bir yarım saat sonra bir bardak portakal suyu içiriniz. Bu arada hastanın ince giyinmesi gerekir. Aniden düşen ateş sonrası hemen üzeri örtülüp terlenmesi sağlanır. Çünkü düşen ateş sonrası ter bezlerinin hızlı çalışması ile vücut enfeksiyona karşı harekete geçer. Bu sırada vücudun D vitaminine ihtiyacı var. Bu yüzden portakal suyu içirilmesi önemlidir. 

Kadınlarda erkeklere oranlara daha sık görülen varis, toplardamarların genişlemesi sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Estetik açıdan görünüm bozukluğuna neden olan varisler, uzmanlar nasıl değerlendiriyor ve varislerin giderilmesi için neler yapılmalıdır? En etkili varis gideren yöntemleri sizlerle paylaşıyoruz.

Varis, kalıtsal faktörlerden dolayı ortaya çıkan ciddi olmayan fakat görüntü bozukluğuna neden olan bir rahatsızlıktır. Mavi renkte, genişlemiş ve kıvrımlar yapmış olarak görülen varis, başlangıçta damarların genişlemesiyle de kendini gösterebilir. Çoğunlukla görüntü rahatsızlığı verse de daha sonra ağrıya yol açabilir. Varisin oluşmasına “gebelik, şişmanlık, uzun süre ayakta kalmak, bazı meslekler, kadın olmak, doğum kontrol hapları ve hormon tedavileri, dar giysiler giymek, kabızlık, yaşlılık ve genetik faktörler” neden olmaktadır. Gündelik yaşantıyı olumsuz şekilde etkileyen bu rahatsızlık kılcal damar varisleri, retiküler varisler ve büyük toplardamar varisleri olarak üçe ayrılır. Kılcal damar varisleri, gebelik ve hormon kullanan genç kadınlarda sıkça görülür. Telenjiektazi olarak da adlandırılan varis, görüntü olarak örümcek ağına benzerler. Retiküler varisler, diz arkası ve ayak bileği çevresinde görülen ciltten hafif kabarık ve mavi renklidir. Büyük toplardamar varisleri ise bacaktaki safen ven denilen büyük toplardamarın yetmezliği sonucunda oluşur. Ciltten oldukça kabarık ve yeşilimsi olurlar. Özellikle bacaklarda görülen bu rahatsızlığın riskini azaltmak için uzmanlar bazı önerilerde bulunur.  

VARİSİN EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR;

– Bacaklarda  mavi mor şişlikler
– Ağrı
– Bacaklarda ağırlık hissi
– Bacaklarda şişlik
– Bacaklarda uyuşukluk

VARİS RİSKİNİ AZALTAN ÖNERİLER NELERDİR?

Sıcak su, hamam sauna ve bitkisel sıcak sular varis riskini artırır. Bunun için soğuk kompres uygulamak varis şişkinliklerini indirir.

Varis en çok masa başı çalışanlarında görülür. Bu yüzde 30 dakikada bir kalkıp bacak egzersizleri yapılmalıdır. Aksi halde hareketsiz bacaklarda oluşan kan basıncı birden damarlara akınca damarların genişleme ihtimali yükselir. 

Hareketsiz insanın yanı sıra kilolu insanında bu rahatsızlığa yakalanma oranı yüksektir. Öğünlerinizde bol lifli besinler tüketmeye özen gösteriniz. Biriken zararlı mikroplardan kurtulmak içinde gün içerisinde bol miktarda su tüketiniz.

Yüksek topuklar yerine yüksek tabanlı ayakkabılar tercih ediniz. Dar kıyafetler yerine de bir beden büyük kıyafetler giyiniz. Uzmanların sizin için önerdiği varis çoraplarını da giymeyi ihmal etmeyiniz. 

VARİS GEÇİREN EN ETKİLİ YÖNTEMLER

Üzüm güçlü bir antioksidan olduğundan vücudun ödem birikmesine izin vermez. Ayrıca kan akışını da dengelediğinden varis gibi rahatsızlıkların riskini azaltır.

MAYDANOZ SUYU İLE VARİS GİDERME

Maydanoz çayı sıvı tutulması ve iltihaplanmayla ilişkili problemler için iyi bilinen bir tedavidir. Bir yemek kaşığı taze maydanozu bir bardak kaynar suya ekleyin ve 15 dakika bekletin. Karışımı süzün ve servis yapın. Sabahları aç karna ve isteğe göre öğleden sonra bir bardak daha için.

ADAÇAYI İLE VARİS GİDERME

Adaçayı, damarlarda meydana gelen iltihaplanmaları azaltarak dolaşımı artıran idrar atıcı özelliklere sahiptir.Bir bardak su kaynatın ve üzerine adaçayı yapraklarını ekleyin. Bu karışımı 2 dakika daha kaynatın ve servis etmeden önce uygun bir sıcaklığa ulaşana kadar bekleyin. Haftada 3 kere 2 bardak için.

AT KESTANESİ İLE VARİS GİDERME

At kestanesi yakıcı maddeler içeren bir besin olduğundan kan toplanmasını engelleyerek ödemi azaltır.

İŞTE AT KESTANE YAĞININ YAPIMI;

Tropikal meyveler arasında en fazla tüketilen muzun insan sağlığına inanılmaz faydaları vardır. Özellikle kemik ve kalp hastalıklarını önleyen muz hakkında merak edilen her şeyi sizler için derledik. Birden fazla çeşide sahip olan muz doğada bulunan en güçlü liftir. Ayrıca potasyum bakımından da zengin olan muz, değerli besinler listesinde ilk beşte yer alır. Peki Muzun faydaları nelerdir? Kaç çeşit muz vardır?

Güneydoğu Asya’da yetişen yeşil, kırmızı ve sarı olmak üzer üç çeşidi bulunan muzun içeriğinde bol miktarda vitamin ve mineral bulunur. Doğada bulunun en besleyici besin olan muz rotein, mineral ve aminoasiti bakımından oldukça zengindir. Sindirimi yavaş olan kişilerin muz tüketilmesi tavsiye edilmez. Çünkü muz içerdiği bazı maddeler nedeniyle kabızlığa sebep olabilir. Aynı zamanda muz B1, B2, C, A ve E vitaminlerini içeren muz, potasyum, demir, kalsiyum, fosfor, sodyum ve iyot gibi minerallerde bol miktarda bulunduruyor. Potasyum bakımından en güçlü besin olan muz, terlemeyi artırarak kas ve kemiklerin daha hızlı çalışmasını sağlar. Sinirleri yatıştırmada etkili olan muzu gece yatmadan bir saat önce tüketildiğinde daha rahat bir uykuya neden olur. Tropikal olmasına rağmen, botanik olarak hemen her yerde yetiştirilebilir. Bazı ülkelerde yemek olarak tüketilen muz, ilk kez Papua Yeni Gine’de evcilleştirildi. Dalından koparıldıktan sonra daha hızlı olgunlaşan muz, olgunlaşmamış halde tüketildiğinde ishale, çok olgunlaşmışı ise kabızlığa yol açar. Türkiye’ye ilk kez 1750 yılında getirildiği biliniyor. Süs bitkisi olarak yetiştirilen muz, ileri ki yıllarda tüketim amaçlı üretilmeye başlandı.

KAÇ ÇEŞİT MUZ VARDIR?

Çoğunlukla sarı renklisi bilinen muzun aslında çeşitleri vardır. Kısa, orta ve uzun gibi çeşitlere sahiptir. Kısa boylu türüne dwarf cavendish denir. Orta boylu çeşitlerine ise granf nain olarak adlandırılır. Şimşek de denilen bu türün tüketimi fazladır. Williams ve azman ise uzun boyu olan muz türüdür. Muz çeşitliliği kokusuna, renklerine ve şeklinde göre değişir. Tohumlu, tüylü, bulanık ve pembe muz çeşitleridir. 

MUZUN FAYDALARI NELEDİR?

Muzun içeriğinde hem çözünür hem de çözünmez lif bulunur. Bu lif çeşitleri sindirimi yavaşlatarak uzun süreli tok kalmaya neden olur. Kilo vermek isteyenler için gün içerisinde tüketilmesi tavsiye edilen meyvelerin başında gelir. Ancak muzu diyet listenize eklemeden bir uzmana başvurunuz.

Lif sadece sindirim için değil aynı zamanda vücuttaki kötü kolesterolü düşürmede de etkilidir. Kolesterolün düşmesi kalp ve damar sağlığına oldukça iyidir. Özellikle damar tıkanıklığını önler.

Tatlı ve ekşi tada sahip olan muz, yemek borusundan itibaren mide ve bağırsak sağlığı içinde fayda sağlar. Vücuttaki sıvı oranını artırarak böbrek üstü bezlerin daha rahat çalışmasına zemin hazırlar. 

Yüksek potasyum içeren muz kan basıncını dengeliyor. Bu sayede beynin sağlığını koruyarak, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklar önler.

Kan basıncının aynı sıra kan hücrelerini dengeler. Kırmızı kan hücrelerini artırarak demir emilimini artırır. Böylece kansızlığın yaşanma riski azalır. 

MUZ KABUĞUNUN BİLİNMEYEN KULLANIM ALANLARI…

Muz güçlü bir antiseptik özelliğe sahip olduğundan makyaj temizlemede kabuğunu kullanılabilir.

Kabuğundaki sıvıyı tuvalet kağıdına damlatarak tuvalletinizin güzel kokmasını sağlayabilirsiniz.

Muz kabuğunu tüm vücudunuza sürerek hem ter kokusunu önlemiş olursunuz hem de vücuttaki yağ oranını dengelersiniz.

Şiddetli baş ağrısı gibi durumlarda bir muz kabuğunu bir saate yakın alnınıza koyarak kısa sürede ağrının şiddetini azaltabilirsiniz.

Cilt yanıkları esnasında muz kabuğunu vücudunuza sürdüğünüzde bu durumun şiddetini azaltmada yardımcı olur. 

– Antibakteriyel etkisi sayesinde diş fırçası niyetine dişlerinize sürebilir. Buradaki enfeksiyonlu hücreleri azaltmanın yanı sıra dişlerin beyazlamasına yardımcı olabilirsiniz.

Çocukluk ve ergenlik çağında görüldüğü gibi yetişkinlikte de ortaya çıkan cilt hastalıkları arasında en yaygın olan siğiller hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Cilt yüzeyinde küçük kabarcıklar olarak ortaya çıkan siğiller bulaşıcıdır. Siğillere neden olan virüs başka birine temas ettiğinde artmasına neden olur. Peki siğil neden olur? Siğiller bulaşıcı mıdır? Siğil geçiren doğal kürler nelerdir?

Cildin üst tabakasında ortaya çıkan iyi huylu tümöre siğil denir. Siğil çoğu zaman zararsız estetik görüntüyü bozan bir rahatsızlıktır. Ancak siğilin tehlikeli olduğu tek durum çabuk çoğalması ve bulaşmasıdır. Yayılmaya meyilli bu virüsler en çok el ve ayaklarda da görülür. Siğillere neden olan 100’e aşkın virüs vardır. Papilloma virüsleri olarak bilinen bu virüsler anal ya da genital bölgelerde de görülür. Küçük şişkinlikler halinde görülen siğiller çıktığı bölgedeki pH dengesini bozar. Bu da kurumaya zemin hazırlar. Çocuk yaştan itibaren oluşan siğillerin nüksetme oranı olduğu gibi bulaşma riski de fazladır. Uzmanlar bu konuda çok ciddi uyarıda bulunur. Özellikle ellerde çıktığında acil bir müdahale edilmesi konusunda uyarıda bulunan uzmanlar, en sık aktiviteye sahip organımız ellerdir. Siğilli ellerin göze teması esnasında ciddi hastalıkların yaşanma olasılığı artar. Cilt enfeksiyonu olarak geçen siğillerin ortaya çıkma nedenini birçok uzman bağışıklık sistemine bağlıyor. Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde virüsler aktif olarak yaygınlık gösterir. İki çeşit siğil türü ise farklı nedenlerden dolayı yaşanır. Bunlar bulaşıcı değildir. Biri göbekli denilen molluskum kanagiosum poxvirüsüdür. Diğeri ise seboreik etkenli virüslerdir. 

SİĞİLLER BULAŞICI MIDIR?

Bulaşma konusunda en etken olan siğiller, doğrudan ya da dolayılı yollarla kişinin vücudunda farklı yerlere olduğu gibi kişiden kişiye de bulaşır. Bu yüzden siğili olan kişilerin eşyaları kesinlikle kullanılmamalıdır. Ayrıca siğili olan kişinin de vücudunda başka yerlere temastan kaçınması gerekir. Virüs vücuda geçtikten yaklaşık dört hafta içinde etkilerini gösterir. Siğili olan kişilerin havlusu, terliği, kaşığı, çatalı ve bardağı gibi eşyaları kesinlikle yüksek ısıda yıkanmadıkça kullanılmamalı. Bunun yanı sıra hamam, havuz ve spor alanları da siğilerin bulaşma riskleri altındadır. 

KAÇ TİP SİĞİL VARDIR?

Vücudun her yerinde görülen siğil tipi verruca vulgaristir. Ancak en sık el ve ayaklarda rastlanır. Tırnak kenarlarına yerleşip sürekli kendini nükseden bu siğil tipi tırnak kaybına neden olur. Kaşıntı ve ağrıya neden olmaz. 

Özel bir şekli olan verruca filiformis uzun ipliklere benzer. Özellikle ileri yaşta görülür. Göz kapaklarında, dudak kenarlarında ve burunda mevcuttur. Yıkama ve kurutma esnasında tahriş olur. 

Ortak alanlarda yaygın bir şekilde bulaşan siğil türüne ise verruca plantaris denir. Bu siğiller ağrılı ve enfeksiyonlu geçer. Tedavisinde asidik özelikli ilaçlar kullanılır.

SİĞİL TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Gözle görülür bir hastalık olduğundan uzman doktor hemen tanısını koyar. Ancak farklı boyutta oluşulan siğiller için uzmanlar testte ihtiyaç duyar. Virüsün etkinliği tespit edildikten sonra tedaviye geçilir. Siğillerden doku alınarak teste tabi tutulur. Türüne göre tedavi uygulanır. Kozmetik ve benzeri siğilleri olumsuz etkileyecek faktörlerden uzak tutulur. Siğillerin uzman kontrolünde temizlenmesinde fayda var. Aksi halde hassas cildi olanlar örneğin; atopik dermatit ya da yağ bezesi oluşturmaya meyilli ciltler için tedavi yöntemleri farklılaşır. Virüs tedavi edilirken cilt yüzeyinin hasarı önlenmeye çalışılır. 

SİĞİL GEÇİREN DOĞAL KÜRLER NELERDİR?

Antibakteriyel özelliğe sahip sarımsak siğili geçirmede birebir etkilidir. 2 diş sarımsağı ezip siğilin üzerinde 10 dakika bekletiniz bu uygulamayı günde 5 defa yapabilirsiniz.

Bir kaba sıcak su doldurun içerisine 2 yemek kaşığı karbonat koyup ellerinizi ya da ayaklarınızı bu su da yarım saat bekletiniz. Daha sonra kendisiniz yakmadan sıcak su ile durulayınız. Bu uygulamayı günde 2 defa yapmakta fayda var.

Hint yağında bulunan çözücü maddelerde siğilleri geçirmede etkilidir. Hint yağını ve toz mayayı karıştırın. Macun kıvamına gelen karışımı siğillere sürün ve bir saat sonra sıcak su ile yıkayınız. 

3 tane havucu blendırdan geçiriniz. Ve siğillerin olduğu yerlere sürünüz. 

Kaşıntı ve kızarıklıkla başlayan ayak mantarı enfeksiyonu havaların ısınmasıyla artar. Yaşam kalitesini düşüren ayak mantarı, bulaşıcı bir deri hastalığıdır. Genellikle erkeklerde görülen bu hastalık zamanında tedavi edilmediğinde her yere yayılır. Peki ayak mantarı nedir? Ayak mantarının belirtileri neler? Ayak mantarının tedavisi var mı? Tüm soruların yanıtları haberin detayında:

Ayak mantarı, ayakta görülen genel mantarlara söylenir. Çünkü ayakta görülen üç farklı mantar hastalığı bulunur. Bunlar arasında en yaygını intertriginözdür. Bu mantar çeşidi parmak arasında görülür. Genellikle küçük parmak arasında görülen intertriginöz, pullanma ve kaşınma gibi belirtilerle görülür. Deri hastalığı olan ayak mantarının bulaşma riski yüksektir. Hiperkerotik olan tür ise yak derisinin genelinde meydana gelir. Tahriş ve kaşınma sonucu deri pullanır. Estetiksel bozukluğun yanı sıra ayağın kullanım fonksiyonunu da olumsuz etkiler. En az görüleni ise vezikülobüllözdür. Kabarcıklı olan bu mantar türü içeriğinde sıvı biriktirir. Aniden görülen kabarcıklara müdahale edilmediğinde ayak tabanlarında çoğalır. Yaygın olan bu cilt hastalığı bulaşıcı olduğundan uzmanlar tedavisi konusunda uyarıda bulunuyor. Aksi halde ortak kullanılan her yerde hızla yayılır. Yaşam kalitesini düşüren bu hastalık ayakların işlevselliğini de olumsuz etkiler. 

AYAK MANTARI NEDENLERİ;

Uzun süre havasız bir ayakkabı kullanma

Yeterli miktarda ayakların temizlenmemesi

Ayak mantarına meyilli olma

Mantar bulunan ortamda bulunma

Aşırı stres altında kaşınmaya bağlı tahribatla derinin kaldırılması ve cildin virüsü kapma olasılığına zemin hazırlar.

AYAK MANTARININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Deri yüzeyinin kızarmasına ve dökülmesine neden olur.

Sürekli kanayana kadar kaşınma isteğine sebebiyet verir. 

Kötü bir koku oluşur. 

Ayakların taban kısımlarında kepeklenme görülür.

İşlev sırasında ayaklarda yanma yaşanır. 

Ayak mantarı zamanında müdahale edilmediğinde tırnaklara sıçrama olasılığı vardır. Bu da tırnak kaybına yol açar. Bunun aynı sıra mantar cilt bozukluğuna yol açar. Akabinde cilt enfeksiyonu ve lenf damarı enfeksiyonu gibi daha şiddetli ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlar. 

AYAK MANTARININ TEDAVİSİ VAR MI? 

Fiziksel muayenede hemen tespit edilebilir. Farklı tedavi yöntemleri vardır. Bazı uzmanlar enfeksiyonu ciltten tamamen atmak için kazıntı işlemi yapar. Kazıma işlemiyle tüm deri soyulur. Oldukça inatçı bir hastalık olduğundan tekrar etme olasılığı yüksektir. İçsel mantar enfeksiyonlarda ilaçla kurtulma ihtimali vardır. Ancak yüzeysel enfeksiyonlardaki krem tedavisi çok işe yaramaz. Kronik hale bile gelebilir. Tırnağa sıçrayan mantarın tedavisi ciltekinden daha uzun sürer. Bir yıla kadar devam tedaviler de bazen olumlu sonuçlanmaz. Uzmanlar tedavi sürecinde hijyenin önemini vurgular. Bunun içinde;

Günlük ayak bakımına önem verilmedir.

Yaz aylarında açık ayakkabı tercih edilmedir. Kış aylarında ise hava alan ayakkabılar giyilmeli.

Ortak alanlarda örneğin banyo, spor salonları ve hamam ıslak yerlere çıplak ayakla basmayın.

Islaklık sonrası ayaklar temiz ve tek kullanımlık havlularla kurulanmalı.

Çoraplar günlük değiştirilip yıkanmalı.

– Ayak mantarını önleyen doğal yollar ise sarımsak ve sirkedir.

Elma sirkesi suyunda ayaklar yarım bekletilip ılık suyla yıkanıp iyice kurutulmalıdır.

Sarımsak ve zeytin yağını karıştırıp krem şeklinde ayaklara sürüldüğünde mantar enfeksiyonunu azaltır. 

Mantar bakterisini önleyen spreyler kullanılmalıdır. 

Vücuttaki serbest radikallerin seviyesini azaltarak organların işlevselliğini artıran glutatyon maddesini vücut doğal yolla üretir. Ancak yaş ilerledikçe bu maddenin üretimi azalır. Bu yüzden vücuda farklı yollarla madde alınır. Vücut performansını artıran glutatyon maddesi hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki glutatyon maddesinin vücuda etkileri nelerdir? Glutatyon maddesi hangi besinlerde bulunur?

Vücudun kollajen gibi doğal yolla ürettiği maddelerden biri olan glutatyon zamanla üretimi azalır. Bu da çevresel faktörlerinde etkisi ile toksinlerin artıp glutatyonun tamamen azalmasına neden olur. Glutatyon azaldıkça vücuttaki bazı mekanizmalarda bulunan serbest radikalli maddeler çoğalmaya başlar. Bu maddelerde zamanla diğer organlara zarar verir ve ciddi hastalıkların yaşanmasına sebep olur. En ciddi boyutu ise kansere neden olabilir. Güçlü bir antioksidan maddesi olan glutatyon, hücrelerin yenilenmesini destekler. Adeta vücudu koruma görevi olan glutatyon maddesi, demir emiliminin vücutta doğru bir şekilde dağılmasını da sağlar. Zamanla çeşitli sebeplerden dolayı ölen ya da ciddi deforme olan hücrelerin birikmesini önler. Hücre yenilenme döngüsünün hızlanmasına zemin hazırlar. Hücrelerin DNA sentezini ve gelişimini destekleyerek vücut içindeki hücrelerin asit oranlarının döngüsünü korur. Doğadaki bütün canlıların olmazsa olmazı olan glutatyon maddesi aynı zamanda insan sağlığı açısından büyük bir önem taşır. Uzmanlar glutatyon maddesinin bazı besinlerle alınması gerektiğini vurguluyor.

GLUTATYON MADDESİNİN VÜCUDA ETKİLERİ NELEDİR?

Glutatyon maddesi strese neden olan maddelerin vücutta yok olmasını destekler.

Ayrıca karaciğerin vücuttan atması gereken yağ oranının vücutta depolanmasını önleyerek enerjiye çevirir.

Vücudun bağışıklığının gücünü artırarak kanserli hücrelerin azalmasını sağlar.

Aynı zamanda bazı besinlerle vücuda giren toksinleri idrar ya da dışkılama kanallarına göndererek, bunların zarar oranlarını azaltır. 

Özellikle kemoterapi gören hastaların vücudunda bulunması gereken glutatyon maddesi bu tedavi sırasında vücuda giren ışınların hasar oranlarını sıfıra indirir.

Kandaki şeker oranını düzenleyerek hem böbrek hem de şeker hastalıklarını önler.

Damarların tıkanmasını ve daralmasını önleyen etkili maddelerin başında gelir. Böylece kalp hastalıklarının yaşanma riskini azaltır.

GLUTATYON MADDESİ HANGİ BESİNLERDE BULUNUR ?

Sık sık yaşanan hastalıkların yanı sıra kronik yaşanan hastalıkların nedenlerini azaltmada etkili olan bu madde adeta vücudun olmazsa olmazıdır. Bu yüzden bu besinlerden yeteri miktarda tüketerek vücudun direncini artırmak gerekir. 

Doğada bulunan glutatyon maddesi bakımından en zengin besin deve dikenidir. Özellikle vücuttaki glutayon seviyesini artıran devedikeni tüm toksinlerin kolayca atılmasını da destekler. Bozuk fonksiyonların düzenlenmesini sağlar. 

Peynirde yüksek oranda bulunan whey proteini de glutatyon maddesinin artmasında etkili olur. Ayrıca bu madde bağışıklığı güçlendirerek vücudu hastalıklı hücrelere karşı daha dirençli hale getirir.

İnsan vücudu en az sülfür amino asidi maddesini almada yetersizdir. Bu da insanların hastalanma oranını artırmıştır. Özellikle son yıllarda artan kanserin nedenini de uzmanlar bu eksikliğe bağlar. Çünkü vücutta sülfür amino asidin azalması glutatyon maddesininde düşmesine sebep olur. Uzmanlar bu yüzden günlük beslenme de mutlaka yeşil sebzelerin tüketilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü Roka, brokoli, lahana, lahana, hardal otu ve şalgan gibi besinlerin temel taşı sülfür amino asit doğal olarak da glutatyon oluşturur.

Selenyum da ilerleyen yaşlarda azalan maddeler arasında yer alır. Bunun akabinde glutatyon maddesinin oranında da düşme yaşanır. Bu yüzden uzmanlar hindi eti, yumurta, mantar ve tavuk eti gibi besinlerde bulunan selenyumdan alınması için bu besinlerin düzenli tüketilmesi gerektiğini öneriyor.

Ayrıca A, E ve C, vitaminleri bakımından zengin olan besinlerin yanı sıra dana ciğeri gibi besinlerinde tüketilmesinde fayda var. 

Son Cemre düştü ve havalar iyiden iyiye ısınmaya başladı. Ağaçların çiçeklenmesi ve tarlalardaki otların bitmeye başlamasıyla etrafa yayılan polenler burun yoluyla sinüs yoluna girer. Burada biriken polenler kılcal damarların genişlemesine yol açar. Beraberinde hastalıklara neden olur. Peki Bahar alerjisi nedir? Bahar alerjisinin belirtileri nelerdir ve tedavisi var mıdır? İşte soruların yanıtları:

Bahar alerjisi Mart ayında başlayarak Haziran’a kadar devam eder. Genellikle polenlerden kaynaklı çıkan alerjik durum aynı zamanda, değişen hava basıncı ve güneşe karşı olan hassasiyete karşıda görülür. Bu gibi durumlara karşı hassas olan kişilerde bağışıklık sistemi harekete geçer. Vücudun tehlike altında olduğunu fark eden bağışıklık sisteminin gösterdiği tepkime sonucu gözlerde, burun bezlerinde ve solunum yolunda hastalıklara neden olur. Nefes darlığı, göz yaşarması, uyku hali, sürekli hapşırma ve iştahsızlık gibi belirtilerle kendini gösteren bahar alerjisi birçok kişi tarafından önemsenmez. Ancak tedavi gerektiren bir rahatsızlık olan bahar alerjisi sürekli nükseder. Bahar alerjisi çevresel faktörlerin etkisiyle göz ve burundaki kılcal damarların genişlemesiyle meydana gelir. Halk arasında buna saman nezlesi ya da polen alerjisi de denilir. Bahar alerjisi ilerlediğinde gözlerde konjoktivitte, üst solunum yollarında alerjik rinitte, akciğerlerde astım, ciltte ise egzama gibi hastalıklara yol açar.

BAHAR ALERJİSİNİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLAR

Burun tıkanıklığı ve burun bezlerinin büyümesi bahar alerjisinde en sık görülen rahatsızlıklardır. Burun kanallarından giren ve bezlere yerleşen tozlar polenler tıkanmaya neden olur. Tıkanma sürekli hapşırmayı tetikler. Hapşırmanın sıklığı ise kan akışını ve kalp atışını olumsuz etkilediğinden ufak gibi görünen rahatsızlık ciddi hasarlar bırakır.

Rüzgarla beraber toz ve polenlerin yayılması ile akciğerlerde birikir. Akciğerlerin zamanla iltihaplanması ile astım ortaya çıkar. Bronşların zamanla tıkanması ile de nefes darlığı uyku sırasında aniden uyanma gibi durumlar yaşanır.

Burun ve akciğerleri etkileyen alerji aynı zamanda göz kanalarını da etkiler. Alerjik konjonktivit olarak adlandırılan göz hastalığı erken tedavi edilmediğinde görme kaybına neden olacak kadar ileri gidebilir. Uykudan uyanırken gözlerin şiş olması, sürekli sulanması ve kaşınması gibi belirtilerle kendini gösterir.

Yaygın olan durumlardan biri de sinüzit ve migren hastalıklarının belirtilerine benzeyen baş ağrısının yaşanmasıdır. Ancak alerjik sürecinde yaşanan baş ağrısının temeli vücut basıncının değişen hava durumuna ayak uyduramamasından kaynaklanıyor. Bu sadece baş ağrısı değil aynı zamanda kulak ağrısına neden olur. Ağrıların yaşanmasının sebebi vücut ısınının değişen hava sıcaklığına karşı hazırlıklı olmaması sonucunda iç ve dış oksijen farkının solunum kanallarına baskı yapması ile yaşanır.

BAHAR ALERJİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göz içi kızarması kaşınması ve sulanması

Işığa karşı hassaslaşan gözler ve ses karşı hassaslaşan kulaklar

Vücutta ısı farkının olması

İştahsızlık ve sürekli yorgun hissetme

Tek seferde 5’ten fazla hapşırma 

Göğüs ve kalp ağrılarının artması

Kulak çınlaması

Burun akıntısı ve sürekli öksürme

SAMAN NEZLESİ NEDİR?

Alerjik rinit olarak adlandırılan saman nezlesi sinüs kanalarını tıkayarak burundan nefes alınmasını engeller. Soğuk algınlığı belirtilerine benzer semptomlar görülür. Saman nezlesi herhangi bir virüsün neden olduğu rahatsızlık olmadığından bağışıklık sistemini direk etkilemez. Ancak dolaylı yolda vücuda hasar verir. Çünkü tıkanan burun kanalları yeteri miktarda hava alınmadığından vücut yeterli oksijeni sağlayamaz ve biriken havayı da vücuttan atamaz. Bu da baş ağrısına yorgunluğa ateşlenmeye burun akıntısına yüz ağrısına neden olur. 

BAHAR ALERJİSİNDEN NASIL KORUNUR?

Bu aylar içerisinde sıklıkla A, C, E ve D vitaminleri içeren meyve tüketilmelidir.

Kapalı alanlar sürekli havalandırılmalı, kapalı ortamda çalışanların sıklıkla hava alması lazım.

Klimalarda polen filtresi kullanılmalıdır.

Polenlerin çok olduğu öğlen ve akşam üstü saatlerinde kıyafetler dışarıda kurutulmamalı ya da toplandığında iyice çırpılmalıdır.

Su tüketimi bu mevsimlerde 3 litreye kadar çıkılmalıdır.

El yüz temizliğine dikkat edilmelidir.

Vücudumuzda bulunan bir hormon çeşidi olan kortizon vücutta iltihap birikmesini önler. Bu yüzden ilaçlara da katılan kortizon bazen vücuda fazla gelebilir. Bu da ciddi hastalıklara yol açar. Güçlü bir bileşen olan kortizon hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki kortizon nedir? Kortizon neden kullanılır? Kortizon hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır? Kortizonun faydaları ve yan etkileri nelerdir?

Böbrek üstü bezlerin kabuk kısmında salgılanan Kortizon hormonu vücudun iltihaplanmasını önler. Bazı insanlarda bu hormon az olunca iltihaplanma artar. Fazla olunca da ciddi hastalıklara neden olabilir. İlk kez 1937 yılında E. Kendal ve Wintersteiner tarafından keşfedildi. 1938 yılında ise Reichstein tarafından sentezlenmesi bulundu. Romatizmal eklem hastalıklarını önlemek için geliştirilen kortizon, kan aracılığıyla vücuda yayılır. Ulaşması gereken yerlere geçerek görevini yerine getirir. Geliştirilen kortizon anti-inflamatuvar etkisi sayesinde akut ve kronik bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldı. İlaçların genelinde kullanılan kortizon kullanıldığı bölgedeki deformeyi hızla iyileştirir. Ancak uzman kontrolünde yapılmadığında ciddi hasarlara zemin hazırlar. Ayrıca uzmanlar kortizon alanlarında beslenmelerine dikkat etmelerini tavsiye eder. Çünkü bazı besinlerde de kortizon bulunur. Bu da aniden artışına neden olur. Kortikosteroid sınıfında yer alan kortizonun vücuttaki en önemli görevi Yağ ve karbonhidrat metabolizmasını dengeler. Gün içinde farklı saatlerde vücut bunu salgılar. Nasıl salgılanacağı ise kan basıncı ve vücut ısısına göre şekillenir. İnsan vücudunda doğumdan 3 hafta sonra başlar. Anti alerjik etkisi olduğundan bağışıklığı baskılayan zararlı hücreleri azaltır. 

KAÇ ÇEŞİT KORTİZON VARDIR?

Vücudun kendi kendine ürettiği kortizon doğal olandır. İnsan vücudunda kan basıncını dengeler. Kanın içine doğru oranda yağ ve şeker ekler. Vücudun hastalıklara karşı direncini artırır. Enfeksiyonlara karşı bağışıklık sistemini güçlendirir. Yeterli miktarda bulunmadığında yorgunluk, halsizlik ve zayıf bağışıklığa yol açar.

Kortizon iğnesi bir diğer kortizon çeşididir. İğne ile vücuda enjekte edilen kortizon; gut ve eklem iltihaplanması gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır. Uygulandığı bölgede birkaç gün kızarıklık ve şişliğe neden olur.

Romatoid artrit hastalıkların vücuda olan etkilerini azaltmak için ağız yoluyla kortizon alınır. Bu da kortizon hapıdır. Çoğu uzmanlar bu tedavi yöntemlerini tercih eder. Bu haplar uzmana danışılmadan alınmamalı ve bırakılmamalıdır. Çünkü vücudun dengesini bozabilirler. 

Cilt hastalıkları ve böcek ısırlıklarında kullanılan kortizonlu kremlerhızla iyileşmeyi sağlar. Krem tropikal bazı maddelerde içerir. Fazla kullanıldığında ciltte bölgesel hormonal bozukluğa yol açar. 

KORTİZON HANGİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE KULLANILIR?

Uzman doktorların tetkikleri sonucu uygun görülürse ek takviye olarak verdikleri kortizon ilaçları; alerjik, sinir sistemi, tümör, göz, romatizmal, damar, kalp, cilt, böbrek ve idrar yolu gibi hastalıklarda verilir. Ancak bu hormon vücuda fazla alındığında da bir takım hastalıklara ve hormon bozukluklarına yol açar. Vücudun ihtiyacı olan kortizon birden zararlı bir hal alabilir. Bu yüzden uzman kontrolü ve kan testi şarttır. 

KORTİZON ALANLAR NELERE DİKKAT ETMELİ?

Kafein ve nikotin olan her şeyden uzak durmakta fayda var.

Proteini beslenme alışkanlığında bol tutmak gerekir. Çünkü kortizon kas ve kemik kaybına yol açabilir.

Doymuş yağ oranı fazla olan besinler tüketilmemeli.

Karbonhidrat açısından az olan besinler tercih edilmeli.

Düzenli spor yapılarak metobolizma hızlandırılır.

Kan içindeki kötü kolesterol seviyesini yükselten besinler içilmemeli.

Aniden tansiyon yükselmesine karşı tuzsuz beslenilmeli. 

KORTİZONUN YAN ETKİLERİ NELERDİR?

– Aşırı tüketildiğinde kandaki şeker oranını yükseltir. Bu da kötü kolesterolün yükselmesine yol açar. Böylece metabolizma bozulur.

Kortizon kullanımı beraberinde potasyum eksikliği yaşanabilir. Bu da hipertansiyon ve kalp yetmezliğine neden olur.

Bazı hastalarda mide ve bağırsak işlevselliğinde bozukluklar yaşandığı görülmüştür. Bu yüzden hem tok karna hem de bol su tüketilmeli.

Vücuttaki tüm serbest radikalleri hızla temizlediğinden beraberinde bazı hücrelerde temizlenir. Bu da vücuttaki asit oranını artırır. Beraberinde de kas ve kemik hastalıklarına yol açar.

Cilt hastalıkları sırasında kullanılan kortizonlu kremler aşırı kullanıldığında kullanmaya ve deri deformasyonuna yol açar. 

KORTİZON TEDAVİSİ GÖREN KİŞİLER NASIL BESLENMELİ?

İlk dikkat edilmesi gereken nokta tuz alımıdır. Çünkü tuz kortizonla beraber böbrek üstü bezlerin dengesiz çalışmasına yol açar. Bu yüzden beslenme de tuzdan uzak durumalı.

Kalsiyum yönünde zengin olan yoğurt, süt, baklagiller ve koyu yeşil sebzeler tüketilmeldir.

Bol bol turunçgiller tüketerek C ve D vitamini eksikliği önlenmeli. 

Şeker oranı vücutta arttığından dengesiz kiloya neden olur. Bu yüzden hazır gıdalarda uzak durulmalı. Tatlı isteği sırasında kuru meyveler tercih edilmeli.

Beslenme alışkanlığında beyaz un, patates, pirinç çıkartılmalı.

Uzak doğu ülkelerinde yemeklere tat verilmesi için kullanılan çemen otu hakkında bilinmeyenlerini sizler için araştırdık. Yüzyıllardır alternatif tıpta kullanılan çemen otu, bağırsak sorunlarını ortadan kaldırır. Bunun yanı sıra solunum ve aniden ateşlenme gibi sağlık sorunlarına da iyi gelir. Peki çemen otu nedir? Çemenin faydaları nelerdir? Çemen otu çayı nasıl yapılır? İşte tüm bu soruların yanıtları…

Hem çemen otu hem de çemen tohumu olarak kullanılır. Birçok hastalığa fayda sağlar. Yüzyıllar boyunca bitkisel tedavi yönteminde kullanılan bu ot hakkında bilinmesi gerekenleri derledik. Yapılan bilimsel araştırmalarda da bu otun inanılmaz faydaları ortaya çıkarılmış ve kanıtlanmıştır. Buyotu olarak da adlandırılan çemen otu, Yozgat ve Kayseri yörelerinde çaman denir. Bilimsel olarak Trigonella Foenum graecum bilinir. Çin’den Akdeniz’e kadar yaygın olan çemen otunun kullanımı yüzyıllara dayanmaktadır. Yaprakları ıspanak gibi tüketilir. İçeriğindeki yağı oldukça çeşitlidir. Orta Doğu ve Hint mutfağında fazla tercih edilir. Toz haline getirilerek salça ile karıştırılıp kahvaltıda da kullanılır. 

ÇEMEN OTUNUN FAYDALARI NELERDİR?

İçerdiği antioksidan sayesinde vücudu toksinlerden arındırır.

Kötü kolesterolü düşürecek bazı bileşenler içeren çemen tohumu kandaki kolesterolü düzenleyerek kan akışını dengeler.

Kandaki yağın yanı sıra karaciğerdeki toksinleri de temizleyerek cilt hastalıklarına yakalanma oranını düşürür. 

Yapılan bazı testlerde çemen otunun vücuttaki iltihabı kuruttuğu hatta kanserli hücreleri azaltığı ortaya çıkmıştır. Çemen otu yağın vücut yüzeyinde meydana gelen enfeksiyonları azalttığından doğal tedavi de kullanılır. 

100 gram çemen otu gün içerisinde vücudun ihtiyacı olan demiri karşıladığından anemi gibi rahatsızlıklara yakalanma oranını düşürür.

Yüksek lif içeren bu besin gün boyu tokluk hissi verir. Ayrıca yapılan araştırmalarda içerisinde diyet lifi konsantrasyonlarından biri bulunmuştur.

Antioksidan sayesinde vücudu temizlerken yaşlı hücreleri de yok eder. Genç hücrelerin ise sayısını artırır. 

– Hasara uğramış hücreleri yenilediğinden vücudun tüm sistemlerini dezenfekte eder. Özellikle sinir sistemini temizleyen bu ot, stres, depresyon ve yorgunluk gibi rahatsızlıkların riskini azaltır.

Çemen otu kan şekerini dengelediği yapılan diğer araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Ayrıca diyabet hastalığının da ilerlemesini engeller.

2016-2017 yıllarında yapılan araştırmalarda bu otun zihinsel gücü artırdığı unutkanlık düzeyini azaltığı keşfedilmiştir. 

Çemen otunun mide mukozasını koruyarak, ülser ve reflü gibi rahatsızlıklara yakalanma oranını azaltır.

Düzenli antreman ile beraber alınan çemen otu tozu kas kütlesini kuvvetlendirerek ve direncini artırır.

Regl dönemindeki kadınların şiddetli sancı ve kas ağrılarını azaltır. Yeni doğum yapan anneler ise düzenli bir şekilde günde 600 mg çemen otu tozunu tüketerek süt oranlarını artırabilir.

ÇEMEN OTU ÇAYI NASIL YAPILIR?

Çemen otunu toz haline getiriniz. Bir kaba koyunuz ve üzerine sıcak su ekleyip demlenmesini bekleyiniz. Daha sonra süzgeç yardı ile süzünüz. Tatlandırmak için bir kaşık bal ekleyerek tüketebilirsiniz.

Günümüzde özellikle cilt hastalıklarında popüler olan çay ağacı yağının sağlığa birçok faydası olduğunu biliyor muydunuz? Çay ağacı yağı tarihte tıbbı tedavide kullanılır. Özellikle yaraları temizlemede ve iyileştirmelerde faydası olan çay ağacı yağı hakkında bilinmeyenleri sizler için araştırdık. Peki çay ağacı yağı nedir? Çay ağacı yağının faydaları nelerdir?

Yeni Zellandalı gemiciler tarafından keşfedilen çay ağacı yağının birçok hastalığa iyi geldiği biliniyor. Çay ağıcı yağı antibakteriyel etkisi sayesinde enfeksiyonu bitirmede etkilidir. Günümüzde popüler hale gelen çağ ağacı yağı doğada bulunan ve yaraları temizleyen en saf ilaçtır. Kimi yerde çay ağacının dalları kurutarak elde edilen çay vücuttaki tüm toksinleri temizlediği akciğer ve karaciğeri yeniler. Yüzyıllar önce denizciler sefer sırasında yanlarına bol miktarda çay ağacı kabukları ve yağı alırlarmış. Kanayan dişler, bağırsak rahatsızlıkları, kas ve kemik ağrılarında tıbbı malzeme olarak kullanılır. Şimdilerde özellikle çatlaklık ve selülit tedavilerinde en çok tercih edilenler arasında yer alır. Bilim literatüründe “Melaleuca alternifolia” olarak bilinen çay ağacı, çok sık yan yana olan ormanlık alanlarda yetişir. Yaprakları bazen beyazımsı olan çay ağacı içeriğinde yüksek miktarda yağ barındırır. 

ÇAY AĞACI YAĞININ FAYDALARI NELERDİR?

Su ile seyriltilip tonik olarak kullanıldığında sivilceleri ve sivilce izlerinin kısa sürede geçmesini sağlar. Cildin dermis tabakasının hücrelerini yeniler. Akne ve sivilce tedavisinin yanı sıra kırışıklığa da iyi gelir. Cildi ferahlatır ve rahatlatır.

Dudak, burun kenarı ve genital bölgelerde çıkan uçuk yani herpes virüsünün neden olduğu yaraları da geçirmede etkilidir. Herpes virüsünün olduğu bölgeye ince bir taba halinde sürüldüğünde bölgeyi enfeksiyonlu hücrelerden arındırır.

Birçok cilt problemine iyi geldiği gibi çıbanları bitirmede de etkilidir. İnce bir tabaka halinde çıbana sürüldüğünde kısa sürede etkisini gösterir.

Banyo sırasında kullandığınız suyuna bir miktar ekleyerek hem vücutta bulunan tüm gözenekleri açar. Vücudun terlemesini dengeler. Böylece toksinleri bu yollarda atmayı sağlar. Buhar ile beraber karışan yağın mentollü kokusu bronşların temizlenmesinde etkili olur.

Böcek ve sinek sokmalarından sonra kullanıldığında ortaya çıkan etkili azaltır. Hatta bazı uzmanlar bir bardak su ile bir yemek kaşığı çay yağını bir spresy kabında birleştirerek özellikle yaz aylarında sık sık vücuda sıkılmasını tavsiye eder.

Çay ağacının yağı vajina ve koltuk altına sürerek buradalar oluşma ihtimali olan kötü kokuyu engeller. Ayrıca çevreye karşı doğal bir kokunuzun olmasını sağlar.

Yüksek ateş ve düzensiz beslenme ile ağız içerisinde artan iltihaplı yaralar içinde çay ağacı yağı oldukça etkilidir. Diş etinin deformasyoan uğramasını önler. Diş aralarındaki yemek kalıntılarını temizler. Tükürük içerisindeki bakterileri azaltarak ağız kokusunu önler. Diş taşı oluşumunu engelleyerek beyazlanması destekler.

Şiddetli kulak ağrıları sırasında bir damla kulak içine damlatılarak bekleyiniz. İçerisinde biriken iltihabı kısa sürede atmasına yardımcı olur. 

Sürekli tırnak kırılma ya da uzamama gibi problemler yaşıyorsanız çay ağacı sizin için tam bir şifa kaynağı olabilir. Düzenli bir şekilde tırnaklarınıza masaj yaparak uyguladığınızda tırnaklarınızın daha rahat uzamasını sağlar.