Şunun için etiket arşivi: Sağlık

Çivi batması gibi durumlarda hemen tetanoz aşısı yapılması tavsiye edilir. Peki tetanoz hastalığı ve aşısı nedir? Tetanoz hastalığının belirtileri nelerdir? Doğadan insan kanına karışan bulaşıcı olmayan ancak tehlikeli hastalıkların başında gelir. Sizler için google arama motoruna takılan tetanoz hatsalığı ve aşısına dair her şeyi araştırdık. Merak edilenleri haberin detayında bulabilirsiniz.

Kasılma anlamına gelen tetanoz, clostridium tetani denilen bir bakteriden kaynaklı ortaya çıkan hastalığın adıdır. Sinir sistemine yerleşerek ölümcül hastalıklara da zemin hazırlar. Milattan önce keşfedilen bu hastalığa dair bilgileri Antik Yunan dönemlerine ait yazılarda bulabilirsiniz. Virüs vücuda yerleştikten sonra kuluçka döneminden geçer. Bu da yaklaşık 8 gün sürer. Daha sonra sinirlere yapışarak, omurilik ve beyin köküne kadar ilerleyebilir. İlk belirtileri kişinin bağışıklığına göre değişir. Kimisinde 3 günde kimisinde ise 21 günde ortaya çıkar. Vücuda giren virüs metalloproteaz tetanospazmin adından bakterinin oluşmasına neden olur. Bu sinir sistemini bozarak kasların kasılmalarına sebep olur. Virüs hava yolu ile insan kanına ve sinir sistemine yerleşir. Toprak, iğne, çivi, ağacın insan cildinden içeri girmesi durumlarında yaşanır.

TETANOZ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Yüz bölgesinde sertlik 

Boyunca aşağı doğru vücudu hareket ettirmede zorlanma

Ağız ve çeneyi yemek içme gibi ihtiyaçlar dolayısıyla kullanamama

En hafif ışık ve sese karşı duyarlılığın artması

Nedensiz terleme ve ateşlenme,

Kan basıncında aniden yükselme

Kalp atışlarında dengesizlik

Kas sisteminde bozukluk

TETANOZ HASTALIĞININ TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

TETANOZ AŞISI NEDİR?

Çevresel faktörlerden dolayı cilde temas eden ve yaraya neden olan bölge iyice dezenfekte edilmeli. Bunun için bir uzmana başvurulmalı kendi imkanı ile yeterince temizlenemeyen alan için uzman doktorun mutlaka görmesi gerekir. Kan testi yaparak kana bakterinin girip girmediği tespit edilir. Eğer kanda virüs varsa hemen bölge antioksidan ya da antibiyotik maddelerle temizlenerek tetanoz aşısı yapılır. Böylece virüse karşı kana karşıt bakteriler bırakılır. Geç müdahale de ise kişinin kasılma şiddetini azaltmak için kas gevşetici sürülür. Bununla beraber sinirlerden virüs temizlenmesi için ağız yolu ile alınacak antibiyotikler verilir. 

Tıp literatüründe fasiyel paralizi olarak geçen yüz felcinin neden olduğunu biliyor musunuz? Yüz hatalarının kullanımını kısıtlayan ve fiziksel bozukluğa neden olan yüz felcine dair merak edilenleri sizler için araştırdık. Peki yüz felci nedir? Yüz felcinin belirtileri nelerdir? Yüz felci tedavisi nasıl yapılır? Kişinin durumuna göre sürekliği değişen yüz felci hastalığına dair her şeyi haberin detayında bulabilirsiniz.

Beyne giden uyarıcı sinirlerin yüz kısmındaki olanların deforme olması sonucunda ortaya çıkan yüz felci kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Hareket kaybına sebebiyet veren yüz felci, hem çevresel hem de organlara bağlı nedenlerden dolayı ortaya çıkar. Aniden ortaya çıkabileceği gibi nedensizce de yaşanabilir. Bell paralizisi adı verilen klinik durumlardan ortaya çıkan yüz felci, yüz kaslarındaki sinirleri etkiler. Yüzdeki sinirlerin kaslar arasına sıkışması ile hatların değişmesine neden olur. Bell paralizisite bağlı yaşanan yüz felci hastalarının yüzde 90’ının iyileştiği gözlemlenmiştir. Ancak inme ya da sinirsel deformasyona dair çıkan durumlarda yüz felcinin düzelme olasılığı daha düşüktür. İnme gibi rahatsızlıklarından yüz felcine neden olduğu biliniyor. İnme yüz sinirlerine zarar vermez. Fakat sinirlerin yüz bölümünden beyne aktarılmasını engeller. Bununla beraber oksijen eksikliği ve beyinde dış basınca bağlı kanama meydana gelir.

YÜZ FELCİNİN NEDENLERİ NELERDİR?

Travma sonrası kafatasının hasar alması

Baş bölgesinde görülen tümörler

Kulak enfeksiyonları sonucu sinirlerin hasar alması 

Kene ısırması ile bulaşan bakteriler

Yüzün şiddetli bir hasar alması

Vasisella bakterisinin vücuda yerleşmesi

Beyin ve omuriliği etkileyen guillain-barre sendromu

Doğum sonrası bebeklerde oluşan yüz hasarları

YÜZ FELCİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Yüzün tek tarafının aşağı yamuk durması

Göz ve yüz hareketlerinde kısıtlanma

Konuşmada bozukluk

Günlük ihtiyaç giderememe

Çene ekleminde tutukluluk

İç kulaktan beyinciğe doğru giden şiddetli ağrı

Etki alan kulağın aşırı duyarlılığı

İnmeye bağlı gelişen bilinç kaybı, zihin bulanıklığı, vücut hareketlerinde dengesizlik, belirsiz görme kaybı

YÜZ FELCİ TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Yüz felci, bell paralizisi, inme ve diğer hastalıklara bağlı ortaya çıktığından tedavi durumu da çeşitlenir. Buna bağlı bel parazilisine ağız yolu ile ilaç verilerek tedavi edilir. Aynı zamanda yüz kaslarını güçlendirici fizik tedavi uygulanır. Uzmanlar göz rahatsızlığını da tetikleyen yüz felci için tedavi boyunca mutlaka gözyaşı damlası kullanımını tavsiye eder. İnmeye bağlı gelişen yüz felcinde ise Pıhtılaşmadan kaynaklı yaşanan bir durum var ise öncelikle damarda ya da beyinden pıhtılaşma önlenir. Beyne giden sinir hücreleri kuvvetlendirilir. Beyninin hasar almaması için ağır bir ilaç tedavisi uygulanır. Ameliyatla yüz sinirleri düzeltilir. Fizik tedavi ile de yüz kaslarının hareket etme noktası artırılır. İstemsiz kas hareketlerinin de olabileceği göz önünde bulundurularak kişinin yaşadığı duruma bağlı tedavi çeşitlendirilir. 

Kış besini olarak geçmesine rağmen uzmanların her mevsim tüketilmesini tavsiye ettiği besinler arasında yer alan barbunya hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Ülkemizin yanı sıra dünya mutfağında da çeşitli yemeklerin ham maddesi olan barbunya doymamış yağ asitleri bakımından zengin bir besindir. Peki barbunyanın faydaları nelerdir? Barbunya hangi hastalıkları önlüyor? Haberin detayında barbunyaya ait her şeyi bulabilirsiniz.

Görünüş olarak fasulyeye benzeyen ancak tat olarak tamamen farklı olan barbunya İtalya, İspanya, Türkiye ve Yunanistan’da çokça tüketilir. İlk kez Antik Yunan’da yetiştirilen ve geliştirilen barbunya Roma fasulyesi olarak da adlandırılır. Lif bakımından zengin olan bu besin diyet uzmanlarının hastalarına hazırladıkları listelerde yer alır. Yağ oranı az, protein bakımından ise zengindir. Bir tabak barbunya vücudun ihtiyacı olan proteinin yüzde 50’sini karşılar. Bu bakımdan et tüketmeyi sevmeyen kişiler için de oldukça ideal bir besindir. Baklagiller ailesinden olan barbunya özellikle kış aylarında sıkla tüketilir. Yapılan araştırmalarda emzirme ve hamilelik dönemlerindeki kadınların sıklıkla tüketmesi gereken besinler arasında yer alır. Meksika gibi dünya mutfağını oluşturan ülkelerde sıklıkla tüketilen barbunya düz mor renkte bulunur. Cranberry olarak geçen bu fasulye ile ülkemizde yetiştirilen barbunya ayı tada ve besin değerlerine sahiptir. Görüntü olarak fasulyeye çok benziyor. Ancak besin değerleri fasulyeden daha yüksektir. 

BARBUNYANIN FAYDALARI NELERDİR?

Yapılan araştırmalarda barbunyanın kanser hücrelerinin oluşumunun engellediği ortaya çıkarılmıştır. Özellikle kolon kanserinde etkili olan barbunyayı uzmanlar ailesinde kanser öyküsü olan kişilerin tüketmesi gerektiğini vurguluyor. 

Kötü kolesterolü düşürerek kalp sağlığını korur. İçerdiği doymamış yağ asitleri sayesinde özellikle damarlardaki iltihaplanmayı sıfıra indirir. Böylece inme ve kalp krizi gibi ciddi problemlerin yaşanma oranını azaltır. 

–  Beyin sağlığı için vücudun günlük en az yüzde 70 B1 vitaminine ihtiyacı var. Bu vitamin beyinin konsantre gücünü artırarak hafızayı güçlendirir. Bu bakımdan hamilelik ve ergenlik dönemlerinde tüketilmesi tavsiye edilen besinlerin ilk sırasında yer alır.

Barbunya hem protein hem de demir bakımından zengin olduğundan et yemeyenler için ideal bir besin kaynağıdır. Doğumu yaklaşan veya adet dönemindeki kadınların da tüketmesi tavsiye edilir. 

Manganez güçlü bir antioksidandır. Bu madde aynı zamanda vücuda enerji verir. Bu iki özelliğe sahip olan barbunya vücudun gün boyu enerjik ve dinç olmasını destekler. Hücrelerin enerji üretmesini de sağlayarak yaşlanma gibi durumları azaltır.

Yeterli miktarda tüketildiğinde sindirim sistemindeki lif oranını artırarak zayıflamaya yardımcı olur. Bunun yanı sıra mide ve bağırsakların toksin tutmasını önleyerek idrar yolu ile atar. 

Vitamin deposu olan barbunya kemik gelişime katkı sağlar. Özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan kemik hastalıklarının riskini azaltır. Genetik ya da sonradan görülen romatizmaya da iyi gelir. 

Güçlü antioksidan özelliği sadece enerji sağlamaz aynı zamanda böbreklerde oluşan kum ve taş oluşumunu önler. Oluşmuş olan kum taşın ise kısa sürede ağrısız bir şekilde vücuttan atmaya yardımcı olur. 

Yüksek lif sayesinde erken doygunluk hissi verir. Ayrıca kalorisi düşük olduğundan zayıflamak isteyenlerin diyet listelerinin ilk sıralarında yer alır. 

Yaşlanmayı geciktirmenin yanı sıra cilt içinde ideal bir besindir. Hem tüketilerek hem de maskeleri yapılarak kullanılan barbunya dermis tabakasının pürüzsüzleşmesini sağlar.

ZEYTİNYAĞLI BARBUNYA NASIL YAPILIR? işte en basit tarifi ile…

NOT: Aşırı tüketiminde gaz ve şişkinliğe neden olur. Çok iyi pişirilerek tüketilmelidir. 

Hemen hemen her mevsim tüketilen kendine has lezzeti olan bamyanın insan sağlığına faydaları olduğunu biliyor muydunuz? Peki bamyanın faydaları nelerdir? Hangi hastalıklara iyi gelir? Bamya tohumu ne işe yarar? Sizler için alternatif tıpta da sıkça kullanılan içeriğinde yüksek miktara lif barındıran bamya hakkında merak edilen her şeyi haberin detayına ekledik.

Günlük tüketilen 100 gram bamya vücudun ihtiyacı olan folik asit miktarının yüzde 20’sini karşılar. Bamya lif, demir, magnezyum, kalsiyum minerallerinin yanı sıra A ve C vitaminleri bakımından da oldukça zengindir. Yapılan araştırmalarda bamyanın içeriğinde şeker oranı düşük, enerji oranı yüksek maddelerin de bulunduğu ortaya çıkmıştır. Ebegümeci ailesine ait olan bamya ılık iklimlerde yetişir. İçerdiği yüksek lif sayesinde mide ve sindirim hastalıklarına fayda sağlar. Kızartması, salatası ve yemeği yapılan bamya bazı yörelerde kurutularak da tüketilebilir. Yapılan araştırmalarda idrar dökmede etkisi olduğu ortaya çıkan bamyanın çiçekleri ezilerek çay yapılır. Akdeniz iklimine ait olan bu sebze Japonya ve Hindistan’da sıklıkla tüketilir. Ülkemizde Ege ve Marmara’da yetiştiriciliği yapılan bamya kültürel bir sebzedir. Uzmanlar yaz aylarında haftada bir kez tüketilmesini tavsiye ediyor. Zengin mineralleri bakımından hem vücudun sıvı oranını artırıyor hem de vücut için gerekli olan vitamin ve mineralleri sağlıyor. Bu yüzden haftada en az 3 gün tüketilmesi gereken önemli besinler arasında yer alıyor. 

BAMYANIN TOHUMLARI NE İŞE YARAR?

Bamyanın içinde bulunan minik toplara bamya tohumu denir. Bu tohumlar toplanarak kurutulur. İçeriğinde yüksek miktarda çinko ve demir maddeleri barındıran tohumlar eski çağlardan beridir alternatif tıpta tüketilirmiş. Merak edilen sorulardan biride bu tohumlar nasıl tüketilir? Bir su bardağı dolu bamya tohumunu temiz bir tülbente koyun. Bir bardağın arkası ile iyice ezin. Toz haline gelen tohumları bir kaseye alın. İçerisine bir buçuk yemek kaşığı bal ve bir çorba kaşığı zeytin yağı koyup karıştırın. Karışımı bir gece dolapta beklettikten sonra her gün bir kaşık tüketiniz. Bu karışım;

Bağışıklık sitemindeki hücrelerin mutasyona uğramasını önler. Vücuttaki tüm toksinleri atar. 

Kan şekerini dengeleyerek diyabet gibi hastalıkların önüne geçer.

İçerdiği yüksek K vitamini sayesinde kanın pıhtılaşmasını destekler.

Diz ağrısı, kireçlenme ve menüsküs gibi vücutta azalan sıvı kaybıyla ortaya çıkan inanılmaz ağrılara neden olan hastalıklara bitirmeden adeta en etkili doğal ilaçtır.

Ayrıca bamya tohumu düzenli tüketildiğinde reflü ve gastrit gibi mide hastalıkların yaşanmasını da önler. 

Lif oranı yüksek olan bu karışım düzenli her gün tüketildiğinde tokluk hissi vererek kişinin abur cubur ve fazla yemek yeme isteğini azaltır. 

BAMYANIN FAYDALARI NELEDİR? HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİR?

İçerdiği bol miktarda C vitamini sayesinde ciltte deforme olmuş hücrelerin yenilenmesini destekler. Aynı zamanda ciltte bulunan genç hücrelerin oranını artırarak yaşlanmayı yavaşlatır.  

Saçların kabarmasını önlemek için bamyadan faydalanabilirsiniz. 100 gram bamyayı kaynatıp suyunu soğumaya bırakın. Daha sonra bu suyu kullandığınız şampuana  ekleyiniz. Bamya içerdiği zengin mineraller sayesinde saçınızın kabarmasını engelleyerek, hacmini ve parlaklığını arttıracaktır.

Böbrek hastalığı olan kişilerin sıvı oranı yüksek besinler tüketmeleri gerekir. Bu yüzden böbrek hastalarının su oranı yüksek bamya sebzesini düzenli tüketmelerinde fayda vardır.

Üst solunum yolları hastalığına yakalanmamak içinde bamya, tüketilmesi gereken besinlerden biridir. Zararlı hücrelere karşı bağışıklığı güçlendirerek kansere yakalanma riskini azaltır. 200 gram bamyayı 30 dakika boyunca kaynatın. Elde ettiğiniz bamya suyuna bir diş sarımsak ve iki yemek kaşığı limon suyu ekleyerek 15 dakika dinlenmeye bırakınız. Hafta da bu sudan bir bardak içebilirsiniz.

Güçlü antioksidan özelliği de vücutta oluşan ödemleri idrar yoluyla kolayca atmaya yardımcı olur.

Yüksek lif içeriği sayesinde sindirimi kolaylaştıran bamya, vücuttaki atık yiyeceklerin kalıcı hasarlar vermeden kolayca vücuttan atılmasını sağlar. Ayrıca uzun süreli tokluk sağlayarak vücuda gerekli enerji desteği verir.

Bazı yiyecekler midedeki asit oranının dengesini bozar. Bamya suyu bu oranı dengeleyerek oluşma ihtimali olan ülser rahatsızlığını önler.

Modern yaşam tarzında en çok yaşanan hastalıklar arasında birinci sırada migren yer alıyor. Peki migren nedir ve belirtileri nelerdir? Migreni tetikleyen besinler hangileridir? Sizler için yaşam kalitesini düşüren kişinin şiddetli baş ağrısı çekmesine sebebiyet veren migren hakkında merak edilenleri araştırdık. Haberin detayında migrene dair merak edilenleri bulabilirsiniz.

Nörolojik rahatsızlıkların başında gelen migren hormonların en aktif olduğu genç yaştaki kadınlarda görülme olasılığı daha fazladır. Başın orta bölgesinde görülen ve zonklayıcı bir ağrı ile başa baskı varmış hissi verir. Günümüzde uzmanlara başvurulan en sık hastalıklardan biridir. Kişinin hayatını bir gün boyunca kabusa çeviren bu şiddetli ağrılar ayda bir iki defa nükseder. Ancak bazılarında bu sürekli kısa kısa süren ağrılar olabilir. Migren tanısı bir kaç belirti teşhis edilecek bir hastalık değildir. Bunun için bir uzmana danışmakta fayda var. Günlük yaşamı zora sokan ve sürekli uyuma isteğine neden olan migrenin ortaya çıkmasında genetik faktörler büyük rol oynar. Aile öyküsünde migren olan kişinin bu hastalığa yakalanma oranı yüzde 45’tir. Bunun yanı sıra migreni tetikleyen en etkili faktör ise hormon değişikliğidir. 

MİGRENİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Baş bölgesinde değişen şiddetli ağrılar

Baş hareketleri esnasında zonklama

Sese ve ışığa karşı aşığı duyarlı olma

Konuşma ve harekette güçlük çekme

İştahta artış özellikle tatlı yemeğe isteği

Kabızlık ya da ishal gibi sindirim problemleri

Sürekli uyuma ve gözleri bağlama 

Dikkat eksikliği ve düşünmede zorlanma gibi belirtilerle kendini gösterir.

MİGRENİ NELER TETİKLER?

Yeterli miktarda su tüketilmemesi

Uyku ve beslenmesinde düzensizlik

Rüzgarlı ve soğuk havalar

Sürekli yolculuk yapanlar

Ruhsal bunalımlar

İklim değişikliği

Hormonların değiştiği adet, hamilelik ve ergenlik dönemleri ayrıca en fazla tetikleyici durum çikolata ve peynir olduğu söylenir. Migreni tetikleyen etkenler kişiden kişiye değişir.

MİGRENİN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Belirtiler ardından uzmana başvuran hastanın beyin tomografisi çekilir. Çünkü migreni taklit eden bazı hastalıklarda mevcuttur. Detaylı uygulamalardan sonra migren tanısı konulan hasta için uygun tedavi yöntemleri seçilir. Özellikle migreni tetikleyen bazı hususlar ortadan kaldırılır. Daha sonra ilaç tedavisi ile migren şiddeti azaltılır. Migreni olan kişilere uzmanlar genellikle günlük yapmaları gereken bir kaç tüyo verirler. Bunlar arasında stresten uzak durma, düzenli beslenme ve kafein içeren besinler tüketmemeye dikkat etmedir. 

MİGRENİ TETİKLEYEN BESİNLER HANGİLERİDİR?

Besinlerin içerisinde yer alan tiramin, histamin ve feniletilamin gibi aminler, monosodyum glutamat, nitrat, nitrit, alkollü maddeler migrenin şiddetini artırır. 

TİRAMİN MADDESİ; peynir, kurutulmuş etler, soya sosu, narenciye, konserve, fıstık, olgunlaşmış meyvelerde yüksek miktarda bulunur. Kan basıncının artmasına neden olan bu madde ağrı eşiğinin azalmasına neden olur. Artan kan basıncı ve azalan ağır eşi migren ataklarının daha sık yaşanmasını sebebiyet verir.

FENİLETİLAMİN; kakao besininde bulunan bu madde seratonin maddesini artırır. Ancak çikolataya dönüştürülmek için işlemden geçen kakaodaki bu madde baş ağrısında neden olabilecek kadar güçlü nörepinefrin salınımı ve serebral gibi maddeleri artırır. 

MONOSODYUM GLUTAMAT; hazır gıdaların uzun süreli tüketilmesi için kullanılan bu maddeler beyindeki sinir hücrelerinin hasar görmesine neden olur. Hasara uğramış sinir hücreleri migren ataklarını artırır. 

KAFEİN: kahve, çay ve çikolatanın içerdiği bu maddenin nörolojik etkileri yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır. Ancak migreni olan kişiler için masum olmayan bu besin beyin ve damarlardaki uyarıcıları tetikleyerek ağrıya neden olur. Özellikle migreni olan kişiler tükettiklerinde ciddi sonuçlara neden olabilir. Uzmanlar migren hastası olan kişilerin kafein tüketmemesi gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.

Doğada bilinen en güçlü lif kaynağı olan kayısının insan sağlığına birçok faydası bulunmaktadır. Peki kayısının faydaları nelerdir? Yapılan araştırmalarda kayısı çekirdeğinde bulunan B17 vitamini içerdiği ve bu vitaminin kanser hücrelerini yok ettiği ortaya çıkarıldı. Sizler için kayısı meyvesine dair merak edilen her şeyi araştırdık. Haberin detayında kayısı ve kayısı çekirdeği hakkında her şeyi bulabilirsiniz.

Küçük bir ağaç olan kayısı ağacı öncelikle çiçek açarak meyve oluşumuna başlar. Kendine has kokusu olan kayısı ilkbaharla beraber çiçek açmaya başlar. İlkbaharın ilk güneş ışınları ile meyve veren ağaçta mevsim bitmeden meyveler toplanır. Orta Asya topraklarından tüm dünyaya yayılan kayısı ilk keşif zamanlarında sindirimi rahatlattığı için tıbbı ilaç olarak kullanılmıştır. Özellikle kabuklarının insan sağlığına inanılmaz faydaları olduğu tespit edilmiştir. Meyvenin ilk hali ekşimsi bir tada sahipken daha sonra tatlı bir hal alır. Bu da içeriğindeki vitamin ve minerallerin artmasını sağlar. Tatlısı, reçeli hoşafı yapılan kayısı yörelere göre farklı şekillerde tüketilir. Dış posası ve iç çekirdeği ayrılarak iki farklı kuruyemiş elde edilen nadir meyvelerdendir. Diyetisyenlerin hastalarına önerdikleri diyet listelerinin ilk sırasında yer alan kayısı hakkında bazı uzmanlar aşırı tüketilmemesi konusunda uyarıda bulunur. Çünkü kayısı bağırsak florasalarının fonksiyonlarını artırarak aşırı ishale neden olabilir. Bu da vücudun istemeden hızla sıvı tüketmesini sağlar. 

KAYISININ FAYDALARI NELERDİR?

İçerdiği potasyum sayesinde kalp damarlarının tıkanmasını engelleyerek kanın vücuda daha iyi pompalanmasını sağlar. Bunun yanı sıra kalp kaslarını güçlendirerek kalp ritim bozukluğu gibi hastalıkların yaşanmasını engeller. 

Beta- karoten maddeleri kan basıncını dengeleyerek yüksek tansiyon riskini azaltır. Ayrıca beta karoten maddesi göz sağlığı içinde fayda sağlayan bir maddedir. Göz içerisindeki vitamin ve minerallerin dengesini sağlayarak katarak ve retina bozukluğu gibi hastalıkların yaşanma ihtimalini azaltır.

Fosfor ve kalsiyum güçlü kemiklerin olmazsa olmaz maddeleridir. Bu vitaminler bakımından zengin olan kayısında kemiklerin güçlenmesini destekler. Gelişim çağındaki çocukların ve hamile kadınların günde en az 3 tane tüketmesi gerekir. 

Düşük potasyum oranı şiddetli baş ağrısına neden olur. Uzun günlere denk gelen Ramazan ayında günlük potasyum oranı yeterli miktarda alınmadığından oruç süresinde şiddetli baş ağrısına sebebiyet verir. Uzmanlar iftar sonrası ya da sahurda tüketilen 3 adet kayısının günlük potasyum oranını karşılayacağını vurguluyor.

Ağız içinde yaşanan yara ve aftların oluşumunu da engelleyen kayısı aynı zamanda mideden kaynaklı oluşan ağız kokusunu da engeller. Bunun yanı sıra bağışıklık sistemini de güçlendirerek kanserli hücrelere karşı vücudu korur.

Beta karoten maddesi kan basıncını dengelemesinin yanı sıra vücuttaki yaşlanmaya meyilli hücreleri de engelleyerek, yaşlanmayı geciktirir. Aynı zamanda kayısı içerdiği A vitamini sayesinde karaciğerde ve ciltte yağ bezelerinin oluşumunu engeller.

Vücudun elektrik seviyesini dengeleyerek sinirlerin daha akışkan olmasını sağlayarak beyin sağlığını korur. Unutkanlık ve konsantre eksikliği gibi hastalıkların ileri yaşlarda ortaya çıkmasının önüne geçer. 

KAYISI ÇEKİRDEĞİNİN BİLİMSEL FAYDASI

Kayısının posası kadar çekirdeğinin de insan sağlığına faydalarının olup olmadığı konusunda uzmanlar araştırma yapmıştır. Nadiren bulunan B17 vitamini yani amigdalin gibi maddeler içeren kayısı çekirdeğinin vücutta çeşitli nedenlerden ötürü mutasyona uğrayarak kansere zemin hazırlayan hücrelerin sağlığını koruduğu ortaya çıkarılmıştır.

KANSERİ ÖNLEYEN MUCİZE!

7 yıl süren bir araştırmanın sonunda kayısı çekirdeğinin kanser hastalıklarını önlediği kanıtlanmıştır. Ayrıca aynı çalışmada kayısı çekirdeğinin hücreleri yenilediği yaşlanmayı geciktirdiği tespit edilmişti. Uzmanlar kayısı çekirdeğinin insan vücudunun günlük ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri fazlasıyla karşıladığının altını da çiziyor.

İleri yaş hastalıklarından biri olan parkinson hastalığı, geç keşfedilmiştir. Önceleri titreme hastalığı olarak bilinen bu hastalığın aslında beynin hareket normlarında ortaya çıkan ve yaşan kalitesini aniden düşen ciddi bir hastalık tespit edilmiştir. Peki parkinson nedir? Parkinsonun belirtileri nelerdir? Parkinson nasıl tedavi edilir? Sizler için kadınlara oranla erkeklerde daha sık görülen parkinson hakkında merak edilenleri araştırdık.

Beyinde bulunan ve dopamin üreten hücreler bulunmaktadır. Bu hücreler sayesinde vücut hareket etme ve kontrol kabiliyetine sahip olur. Substabsiya nigra adı verilen bölümde toplanan hücreler yoğunlaşarak tek alanda birleşir. Dopamin substabsiya nigra sinir hücreleri aracılığı ile akıcı bir vücut hareketi sağlar. Henüz nedeni tam olarak bilinmese de bu hücrelerin mutasyona uğrayıp azalma yaşar. Bu durum genellikle ileri yaşlarda gözlemlenir. Nadiren de olsa 20’li yaşlarda ortaya çıkar. Parkşnson olarak adlandıran bu duruma beyin hücrelerinde kayıp olarak geçer. Bu durum öncelikli olarak koku alma ve vücut hareketlerinde yavaşlama ya da hızlanma gibi belirtilerle kendini gösterir. İlerledikçe motor hareketlerini zayıflatarak, sindirim, sinir, bağışıklık, gibi temel tüm sistemleri olumsuz etkiler. Yavaşlayan bağırsak hareketleri nedeniyle kabızlık, sinir akışındaki azalma nedeniyle sürekli uyuşuk hislere neden olur. Kişinin yaşamını olumsuz etkileyen hastalığı kontrol altına almak için ciddi araştırmalar yapıldı. Son gelinen nokta ise hastanın beynine pil takılarak beyindeki dopamin hücrelerinin çalışmasını sağlamak. 

PARKİNSONUN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Vücudun bazı bölgelerinde yaşanan istemsizce titremeler bu hastalığın belirgin belirtilerindendir. Kaslardaki sinirlerin seyrek hareketlenmelerine bağlı beynin kontrol yetisi kaybolur.

Yutma, çiğneme, esneme, gülme gibi yüz kaslarında zorlanma.

Konuşma sırasında kısıklık ve donuk ifadeli konuşmalar.

Kaslardaki sinir sinyalleri kayboldukça hastanın vücut hareketleri yavaşlar.

Yazı yazmanın değişmesi ve harflerin karışık halde yazılması da nedenler arasındadır. Ancak bu başka hastalık belirtisi de olabilir.

Yüz kaslarını hareket ettirmede zorlanmaya bağlı konuşma bozukluğu gelişir. Tereddüt ederek konuşmanın yanı sıra jest ve mimiklerde donukluk yaşanması.

Vücudun genel duruşunun bozulması ve bunun giderek ciddileşmesi de belirtilerden biridir.

Duygu durumunu yansıtmada, ağlama ve gülme yetilerinde azalmanın yanı sıra bağırsak hareketleri de yavaşlar.

İdrara çıkamama ya da idrar tutmada zorlanma.

PARKİNSON NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Önceleri ortaya çıkan bulguları azaltmaya yönelik yapılan çalışmalar gelişen teknoloji ile beraber daha iyileştirici bir hal aldı. Dopamin hücrelerin neyden kaynaklı azaldığı tam olarak anlaşılmasa da hücreleri yeniden hareketlendirecek vücudun motor komutlarını eskisi gibi kullanabilecek duruma getirecek tedavi yöntemleri geliştirildi. Öncelikle ilaç tedavisi ile başlanan uygulamalara cevap alınmadığında bilim insanları tarafından geliştirilmiş bazı cihazları beyne takarak hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır. Beyindeki titremeyi artıracak cihazların ameliyatla beyne yerleştirilmesi sağlanır. Uzun süren bu ameliyatlarda hasta genellikle uyanık olur. İlaç tedavisi ile de desteklenen uygulamaya aynı zamanda yetiştirilmiş uzmanlar kontrolünde bazı hastalara fiziki tedavi de uygulanır. Parkinson hastalığında derin beyin stimülatörlerinin etkisi zaman içinde azlama gösterir. Ayrıca beyin stimülasyonunun etkinliğindeki azalmadan çok hastalığın zaman içinde ilerlemesi ve bazı belirtilerin artar. Bu gibi durumlarda pil olarak adlandırılan bu cihazın süresi uzatılmaya çalışılır. En temelinde piller titreme şiddetini azaltırken motor kontrol gücünü kuvvetlendirir.

Su bitkisi olan nilüfer çiçeği, sakin sularda, göllerde, su kenarlarında görülür. Kökü suya bağlı olan bu çiçeğin insan sağlığına faydaları olduğunu biliyor muydunuz? Anavatanı Asya olan nilüfer çiçeğinin birçok çeşidi bulunmaktadır. Peki nilüferi çiçeğinin faydaları nelerdir? Nilüfer çiçeği çayı ne işe yarar? Ruhsal hastalıklara iyi gelen nilüfer çiçeği ve çayı hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Haberin detayında nilüfer çiçeğine ait her şeyi bulabilirsiniz.

Kuzey Amerika, Avupa ve Asya’da yaygın olarak yetiştirilen nilüfer çiçeğinin  Nymphaea ve Nuphar cinsleri tüketilir. Akışı olmayan göl ve göletlerde yetişen nilüfer çiçeğinin kökü su altında bulunur. Yaprak ve çiçekleri suyun üstüne çıkar. Beyaz, sarı ve pembe renkleri olan nilüfer çiçeği, eski çağlardan beri çay olarak tüketilir. Lotus çiçeği olarak da bilinen nilüfer çiçeği, aroması ve hoş kokusu ile sinirleri yatıştırmada çok güçlü bir etkiye sahiptir. İçeriğinde ayrıca E ve C vitamini barındıran lotus ya da nilüfer çiçeği hem cilde hemde bağışıklık sistemine inanılmaz faydalar sağlar. Bu çiçeğin tüketim şekli yöreden yöreye değişir. Kimi yerde haşlanan nilüfer çiçeği, kimi yerde ise kurutulup kızartılarak tüketilir. Çiçek güneş doğmadan toplanır. İçerdiği aroma böylece daha fazla olur. Aroması fazla olan nilüfer çiçeğinden çay elde edilir. Ant,k çağlarda Kraliyet ailesi ve ona mensuplar dışında kimsenin tüketmesine izin verilmezmiş. Hemen hemen bütün vücudu temizleyen ve fonksiyonlarını güçlendiren nilüfer çiçeği aynı zamanda B1 vitamin eksikliğini gidermede etkilidir.

NİLÜFER ÇİÇEĞİNİN FAYDALARI NELERDİR? NİLÜFER ÇİÇEĞİ ÇAYI NE İŞE YARAR?

– Nilüfer çiçeği sıkılarak elde edilen yağı kozmetik fabrikalarında krem yapımında kullanılır. Bu yağ vücudun esnekleşmiş yapılarını sertleştirerek kırışmasını önler. Ayırca hücreleri yenileyerek daha parlak ve diri olmasını sağlar. 

– Nilüfer çayı düzenli tüketildiğinde bağırsak florasını dengeler. Sindirim hastalıklarının önüne geçer. Güçlü bir iltihap söktürücü olan nilüfer çiçeği, kan damarlarını temizleyerek tıkanıklığı engeller. Böylece kalp hastalıklarının yaşanmamasını sağlar. Bunun yanı sıra toksinlerden arındırdığı için bağışıklık sistemini yeniler. Hücrelerin mutasyonunun önün geçer. Hastalıklarda yükselen ateşlenmeyi engeller.

– B vitamini kompleksi bakımından zengin olan nilüfer çiçeği, güçlü bir idrar söktürücü özelliğine sahiptir. Kas ve kemiklerde birikmeye meyilli olan asidi bu yolla atar. Böylece vücut fonksiyonlarını ve hareketlerini güçlendirir. 

– Nilüfer çayı en çok ruhsal problemlere fayda sağlar. Stres ve uykusuzluğa bağlı gelişen, sinirsel yorgunluğun yaşanmasının önüne geçer. Çünkü sinir hücrelerini yatıştırır. Düzensiz olan kan akışını da düzenleyerek panik atak ve kalp ritim bozukluklarına da iyi gelir. 

Eskiler “afakanlar” bastı diye kullandıkları tabir Osmanlıda “hafakanlar” adından bir hastalıktır. Özellikle genç kadınlarda görülen rahatsızlık kalp ritminin bozulması, ateş yükselmesi ve ani terleme gibi belirtilerle kendini gösterir. Günümüzdeki kırık kalp sendromuna benzer özellikleri vardır. Peki hafakanlar bastı nedir? Hafakanın belirtileri nelerdir? Hafakanın tedavisi var mıdır? Sizler için yıllarca söylenen Hafakanlar bastı rahatsızlığının bilinmeyenlerini araştırdık.

Hafakan kelime kökü itibariyle Arapça’dan gelir. “Kalp çarpıntısı, hızı ya da kalp titremesi” anlamına geliyor. Yıllardır “afakan” diye kullandığımız bu tabir aslında Osmanlıca tıp kitaplarında “hafakan” diye geçmektedir. Osmanlı yazmalarında rastlanan bu rahatsızlık kalp hastalıklarının genelini kapsamaktadır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülen kalp çarpıntısı yani hafakan hastalığı, aşırı sinirli ve kansız kişilerde korku, heyecan, çok fazla kahve ve çay tüketimine bağlı olarak ortaya çıkar Osmanlı’da ruhsal hastalıklar olarak kabul edilen bu rahatsızlığın çeşitli tedavi yöntemleri vardır. Özellikle doğal ilaçlar hazırlanarak hastalığın belirtileri azaltılmaya çalışılırdı. Günümüzde yaygın olarak görülen kırık kalp sendromunun eski çağlardaki adı olan hafakanlar bastı rahatsızlığı yürek zayıflığı gibi duygusal sorunlardan sonra görülür. Hastalık çay, kahve ve alkollü tüketimi sırasında artar. 

HAFAKAN HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göğüs ağrıları

Vücut ısısının aniden değişmesi

Nefes darlığı 

Baş dönmesi

Sinir krizi geçirme

Aşırı terleme 

Eklem ağrıları gibi belirtilerle kendini gösterir.

HAFAKANIN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Bu hastalığın tedavisinde Osmanlı zamanında reyhan bitkisinin kullanıldığı biliniyor. Reyhan ve limon karıştırılarak hazırlanan içecekle hasta rahatlatılmaya çalışılırmış. Bir diğer kullanılan bitki ise naneymiş. Nane de içerdiği çözücü ve rahatlatıcı madde sayesinde kan düzeyini dengeleyerek kalp çarpıntısını önlemiş olur.

HAFAKANA İYİ GELEN BESİNLER NELERDİR?

ELMA

İçeriğinde sakinleştirici madde bulunduran elma, düzenli tüketildiğinde sinir hücrelerini kontrol eder. Bu sayede gergin sinirleri yatıştırarak kan basıncını dengeler. Uzmanlar günde en az bir tane tüketilmesini tavsiye ediyor.

NİLÜFER

Göllerde yetişen bu bitki içeriğinde lotus doymuş yağ barındırır. Bu yağ vücuttaki tüm toksinleri atar. Ayrıca içeriğinde B vitamini kompleksi barındıran nilüfer, hücrelerin mutasyona uğramasını önler. Bağışıklığı güçlendirir. Hafta da bir bardak nilüfer çayı içerek bu faydasından yararlanılabilinir. 

Eskiler “afakanlar” bastı diye kullandıkları tabir Osmanlıda “hafakanlar” adından bir hastalık olduğunu biliyor muydunuz? Peki, “Hafakanlar bastı” nedir? Sizler için hafakanlar kelimesine dair bilinmeyenleri araştırdık. İşte hafakanlara dair bilinmesi gerekenler…

Hafakan kelime kökü itibariyle Arapça’dan gelir. “Kalp çarpıntısı, hızı ya da kalp titremesi” anlamına geliyor. Yıllardır “afakan” diye kullandığımız bu tabir aslında Osmanlıca tıp kitaplarında “hafakan” diye geçmektedir. Osmanlı yazmalarında rastlanan bu rahatsızlık kalp hastalıklarının genelini kapsamaktadır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülen kalp çarpıntısı yani hafakan hastalığı, aşırı sinirli ve kansız kişilerde korku, heyecan, çok fazla kahve ve çay tüketimine bağlı olarak ortaya çıkar. 

Osmanlı’da ruhsal hastalıklar olarak kabul edilen bu rahatsızlığın çeşitli tedavi yöntemleri vardır. 

HAFAKAN HASTALIĞININ BELİRTİLERİ

Göğüs ağrıları

Vücut ısısının aniden değişmesi

Nefes darlığı 

Baş dönmesi

Sinir krizi geçirme

Aşırı terleme 

Eklem ağrıları gibi belirtilerle kendini gösterir.

HAFAKANLAR BASTI TEDAVİSİ

Bu hastalığın tedavisinde Osmanlı zamanında reyhan bitkisinin kullanıldığı biliniyor. Reyhan ve limon karıştırılarak hazırlanan içecekle hasta rahatlatılmaya çalışılırmış. Bir diğer kullanılan bitki ise naneymiş. Nane de içerdiği çözücü ve rahatlatıcı madde sayesinde kan düzeyini dengeleyerek kalp çarpıntısını önlemiş olur.