Şunun için etiket arşivi: uzman görüşü

Genital estetik, genital bölgede olan şekil bozukluklarının tedavi edilmesi için gerçekleştirilen cerrahi yöntemidir. Genital bölgede meydana gelen şekil bozuklukları özgüven problemlere ve günlük hayatta olumsuz durumlara neden olmaktadır.

Vajinal cerrahi ve kadın genital estetik cerrahisi olarak da bilinen bu cerrahi operasyonlarda, kişinin kendine olan özgüvenin kazandırılması ve cinsel hayatında partneri ile uyumu amaçlanmaktadır. Estetik genital cerrahi işlemleri, labioplasti, vajinoplasti, kliteroplisti, majoraplasti, klitoral hudoplasti, perine estetiği, monsplasti, büyük dudak yap dolgusu, ve himenoplasti olarak isimlendirilmektedir.

Genital estetiğe ihtiyaç duyulan durumlar?

İdrar kaçırma, doğum sonrasında sarkmaların oluşması, cinsel isteksizlik, cinsel fonksiyon bozukluğu, kalıtsal ve gelişimsel problemlerden dolayı genital estetiğe ihtiyaç duyulabilmektedir. Kadınlar için labioplasti işlemi, vajinanın iç dudakları olarak bilinen labium minör, dış dudak olarak bilinen labium majör ve labial asimetri olarak bilinen asimetril dudak görüntüsünün cerrahi olarak düzeltilmesidir. Kadınlar için himenoplasti işlemi, halk dilinde kızlık zarı olarak bilinen, cinsel ilişki veya alınan fiziksel darbe ile zarar görmüşolan hymen bölgesinin onarılmasıdır. Kadınlar için vajinoplasti işlemi, normal doğum sonrasında, cinsel ilişki sonrasında, yaş faktörü gibi etkenler sonrasında genişleyen vajinanın sıkılaştırılmasıdır.

Genital Estetik Ameliyatı Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler?

Genital estetik ameliyatı öncesinde uzman bir doktor ile görüşmek gereklidir. Vajina estetiği öncesi, doktorunuzun yemek yeme önerisine dikkat ederek belirli bir süre bir şey yememeye özen göstermelisiniz. Vajinoplasti öncesi işlemler arasında ön bir işlem bulunmamaktadır. Cerrahi operasyonlardan önce kişisel bakımınızı yapmanız gereklidir. Genital estetik işlemlerinden önce beklenmeyen bir tedavi ve/ veya yanlış uygulamalardan kaçınmak amacıyla doktor seçimi oldukça önemlidir. Cerrahi operasyon öncesinde düzenli olarak kullanılan bir ilaç veya kronik rahatsızlık varsa önceden doktorunuza bildirmeniz gereklidir.

Genital Estetik Ameliyatı Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler?

Vajina estetiği sonrası dikkat edilmesi gerekenlerin arasında genital bölgenin nemli kalmamasına dikkat edilmelidir. Cinsel ilişkiye dört haftalık bir ara verilmesi gerekir. Dar kıyafetler ve hareket kabiliyetini kısıtlayan giysilerden uzak durmak gereklidir. Spor faaliyetlerine ara vermek sadece hafif bir yürüyüş yapmak faydalı olmaktadır. Kişisel bakımı içeren epilasyon gibi uygulamaları da doktorunuzun tavsiyesine göre uygulamak önemlidir. Yüzme ve bisiklet gibi sportif faaliyetlere de ara vermek gerekli olacaktır. Vajinoplasti öncesi işlemler için doktorunuz önerisine uygun davranmak gereklidir. Vajinal ameliyatlarda ameliyatın türüne göre 1 gün hastanede kalmak önerilebilmektedir. Genital bölgenin temiz turulması da en çok dikkat edilmesi gereken durumlar arasındadır. Ameliyat bölgesinde belli belirsiz bir iz kalabilir. Hastanın düzenli bakımına ve beslenme şekline göre de iyileşme süresi değişkenlik göstermektedir. Vajinal estetik lazer teknolojisi ile gerçekleştiriliyorsa iyileşme süreci çok daha hızlı gerçekleşebilmektedir.

Genital Estetik Fiyatları

Vajina estetiği fiyatları ameliyatın türüne ve hastanın durumuna göre belirlenmektedir. Bunun haricinde ek olarak hastanın hangi hastaneyi seçtiği de önemlidir. Ameliyatı gerçekleştiren cerrahın uzmanlığı da ameliyatların fiyatını belirlemek için etkenlerden biridir. Her hasta için standart bir fiyat belirlemek de aynı zamanda mümkün değildir. Uzman bir doktorun muayenesi sonucunda tüm işlemler de göz önünde bulundurularak fiyat belirlenmektedir.

Genital Estetik için Doğru Doktor Nasıl Seçilir?

Genital estetik alanında uzmanlaşmış bir doktor seçilmelidir. Vajina estetiği plastik cerrah seçimi daha sonradan pişmanlık duymamak için oldukça önemlidir. Genital estetik ameliyatlarını jinekolog veya cerrah doktorlar gerçekleştirmektedir. Bu uzmanlıkların haricinde plastik cerrahi alanında da genital estetik bir konudur ve bu alanda seçilen hekimin uzmanlığına da dikkat edilmesi gereklidir.

Ekzema; alerji, stres, kimyasala maruz kalma sonrasında ciltte görülen bir deri hastalığıdır. En temel belirtiler arasında ciltte yoğun kuruluk bulunur. Bunun dışında kaşıntı, pul pul görüntü, kabarcık, kızarıklık, saç derisinde kepek oluşumu gibi belirtiler de oluşabilmektedir. Egzama olarak bilinen cilt hastalıkları şunlardır;

  • Atopik Ekzema
  • Kseroitk Ekzema
  • Kontakt Ekzema
  • Numuler Ekzema
  • Allerjik Ekzema

EKZEMA TEDAVİSİ NASIL UYGULANIR?

Egzamanın oluşumunun nedeni tespit edilerek tedavi uygulanmaktadır. Kimyasallar nedeniyle oluşan ekzema için düzenli kullanılan kimyasallar yerine cilt dostu ve organik ürünlerin kullanılması önerilmektedir. Özellikle sabun, dezenfektan, deterjan gibi kimyasallar cilt bariyerinde hasar oluşturmaktadır. Eğer egzamanın nedeni alerjik ürünlerse bu ürünler tespit edilmelidir. Egzama oluşumunda genetik etkenler de sebep olabilmektedir. Egzamadan korunmak ve etkilerini en aza indirmek için dikkat edilmesi gereken bazı durumlar bulunmaktadır. Bunlar;

  • Ekzemanın olduğu bölgeler kaşınmamalıdır.
  • Mevsime göre mümkünse her gün ılık duş alınmalıdır. Egzamanın olduğu bölgeler tamponlama şekliyle kurulanmalıdır.
  • Stres ve kaygı oluşturan durumlardan kaçınılmalıdır.
  • Temizlik yaparken, kimyasala temas edilmemeli ve eldiven kullanılmalıdır.
  • Egzamanın olduğu bölümde hekim tarafından önerilen kaşıntı veya nemlendirici kremler kullanılmalıdır.
  • Pamuklu giysiler giyilmeli yünlü veya polar kıyafetler doğrudan cilde temas halinde olmamalıdır.
  • Günlük su tüketimine dikkat edilmeli ve minimum su miktarı kadar tüketim yapılmalıdır.
  • Tüm vücudun duş sonrasında nemlendirilmesi gereklidir.
  • Beslenme ve diyet programı uygulanmalı ve alerjik malzemelerden uzak durulmalıdır.
  • El ve saç temizliğinde kullanılan zararlı kimyasal içerikli ürünler yerine doğal ve hekim tarafından önerilen ürünlerin kullanımına özen gösterilmelidir.
  • İçinde bulunulan ortam gün içerisinde oldukça sık havalandırılmalıdır.

EKZEMA TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Ekzema birçok nedenden kaynaklanabilen bir cilt rahatsızlığıdır. Etkili tedavi yönteminin belirlenebilmesi için temel neden araştırılmalıdır. Kronik bir rahatsızlık olduğundan doğrudan bir tedavisi bulunmamaktadır. Bu durum egzamanın kaynakladığı nedene göre değişebilmektedir. Ekzema tedavi yöntemleri genellikle semptomları azaltmak veya engellemek amacıyla yapılmaktadır. Ciltteki kuruluk olarak karşılaşılan egzamanın tedavisinde alerjik reaksiyon oluşturan maddeler tespit edilmektedir. Ardından kuruluğu önlemek için cildin yapısına uygun nemlendirici kremler kullanılmaktadır. Egzamanın durumuna ve hastanın yapısına uygun olacak şekilde doktor kontrolünde kortikosteroidli ilaçlar ve merhemler önerilebilmektedir. Cildin yüzeyinde daha derin hasarlar oluşturmamak ve semptomların ağırlaşmaması amacıyla kaşıntıyı önleyici merhemler de tavsiye edilmektedir. Bu hastalığa konulan teşhise göre beslenme düzeninde değişiklik yapmak gerekli olabilmektedir.

EKZEMA TEDAVİSİ FİYATLARI 2022

Ekzema tedavisi fiyatları 2022 yılı için belirleme yapmadan, öncelikli olarak ekzema tanısının konulması gereklidir. Alerji veya cildiye uzmanı tarafından bu teşhis konulabilmektedir. Konulan teşhise uygun olacak şekilde tedavi yöntemi belirlenmektedir ve işlem ücretleri ancak bu şekilde belirlenebilmektedir. Uygulanan tedavi yöntemi için sadece merhem uygulaması olacaksa muayene ücreti, gerekliyse test ücreti ve ilaç ücreti tedavi fiyatlarını oluşturmaktadır. Bu kapsamda hizmet alınan doktor ve hastane ücretleri de fiyatlar üzerinde değişiklik oluşturabilmektedir.

EKZEMA TEDAVİSİNDE UZMAN DOKTORUN ÖNEMİ

Ekzema tedavisi için uzman bir hekim ile ilerlenmesi oldukça önemlidir. Cillte meydana gelebilecek derin hasarlardan korunmak ve etkin bir iyileşme için doğru tedaviyi uygulayabilecek uzman seçimine de dikkat edilmesi gereklidir. Cilt yüzeyinde uygulanan tüm işlemler doğrudan göründüğü için bu kapsam dikkatli olmakta fayda bulunmaktadır. Cildin iyileşmesi için gerçekleştirilen her uygulama ciltte uzun süreli yıkımlara da neden olabilmektedir. Alanında uzman Prof. Dr. Evren SARIFAKIOĞLU alanında önde gelen güvenilir hekimler arasındadır. Uzmanlaştığı konular hakkında e detaylı bilgi almak amacıyla dermoankara.com adlı siteyi ziyaret edebilirsiniz.

Bir kişilik bölünmesi olarak tanımlanan bu psikolojik rahatsızlık toplumda oldukça sık görülen bir problemdir. Bu rahatsızlığa sahip olan kişilerde genelde pasif bir birincil karakter ve çevresinde oluşturduğu farklı tiplerde ve karakterde oluşturulmuş kişilikler vardır.

Hastalar kendi kişiliklerini yönetemezler ve ek karakterlere ihtiyaç duyarlar. Çoklu kişilik bozukluğu olan kişilerde yan karakterlerin sayısı değişiklik göstermekle beraber 10’lu sayılara kadar çıkabilmektedir. Çoklu Kişilik Bozukluğu sebeplerini bilmeden önce hastalığı iyice tanımak gerekir.

Çoklu kişilik bozukluğu ciddi bir ruhsal problemdir. Uzun süreli tedavi bir tedavi gerektiren bu hastalıkta, kişi ve çevresindekiler hastalık hakkında yeterince bilgi sahibi olmalı ve hastalar bilinçli bir şekilde tedaviye uymalıdır.

Çoklu Kişilik Bozukluğunun Nedenleri Nelerdir ?

İnsan psikolojisi genetiğin ve çevredekilerin etkisine maruz kalarak kolaylıkla sorunlar ortaya çıkarabilmektedir. Çoklu kişilik bozukluğu hastalığının da genetik ve çevre etkisiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Özellikle erken yaşlarda oluşmaya başlayan bu hastalık genellikle genetik yatkınlık ve kişinin hafızasında yer eden bir olay sonucu oluşmaktadır. İşte çoklu kişilik bozukluğuna neden olan risk faktörleri;

  1. Aile geçmişinde görülen kişilik bozukluğu ve diğer ruhsal problemler
  2. Aile içi şiddet ve duygusal travma
  3. Kişi için değerli olan bir kişinin vefat etmesi
  4. Erken yaşlarda taciz ve istismara maruz kalma,
  5. Normal beyin kimyasında meydana gelen değişimler, hormonal problemlerin çoklu kişilik bozukluğuna neden olduğu uzmanlar tarafından bildirilmiştir.

Çoklu Kişilik Bozukluğunda Hastalarda Görülen Belirtiler Nelerdir ?

Çoklu kişilik bozukluğu yaşayan hastalar belirtilerini gizleyemezler. Belirgin olan bu belirtiler hastanın çevresindekiler tarafından rahatlıkla fark edilirken hasta orta çıkan bu belirtilerin farkında değildir. Çoklu kişilik bozukluğu olan hastalarda uzmandoktorlar tarafından yapılan araştırmaya göre ek karakter sayısı genellikle 10 kadardır. Bunlardan 2 veya 3 tanesi sürekli kullanılan diğer kişilikler ise nadiren başvurulan karakterlerdir.

Hastaların yarattığı her bir karakter farklı bir kişiliğe ve öyküye sahiptir. Çoklu kişilik bozukluğu tanısı konan hastalar her ortamda bu karakterlerden birine başvurur ve olmadığı bir kişi gibi ön plana çıkar.

Çoklu kişilik bozukluğu yaşayan kişiler kendi içerisinde iç çatışmalara girebilir ve kendi yarattığı karakterler ile sorun yaşayabilirler. Aynı zamanda hastalar anksiyete, depresyon, pasiflik ve suçluluk gibi ruhsal problemler de yaşayabilmektedir. Bu kişiler çevresindekilere karşı farklı kişiler yaratarak davrandığı için davranış bozukluğu görülebilir. Ailesine ve çevresindekilere şiddet uygulamaya meyilli hale gelen hastalar kısa süre içerisinde çevresindeki insanları kaybetmeye başlarlar.

Çoklu Kişilik Bozukluğu Tedavisi Nasıldır ?

Çoklu kişilik bozukluğu ciddi bir sağlık problemidir ve üzerine düşülmelidir. Çoklu kişilik bozukluğunda tedaviye başlamadan önce hastanın bu durumu kabul etmesi gerekmektedir. Hasta ve ailesiyle işbirliği içerisinde planlanacak tedavi yöntemleri uzun soluklu bir tedavi olacaktır.

Öncelikle hastanın kendisinde bir problem olduğunu kabul etmesi gerekir. Tedavide kullanılacak yöntemler hastalığın ilerleme durumuna ve gösterdiği belirtilere göre değişiklik göstermektedir. Tedavinin asıl amacı kişinin yarattığı kişiliklere son vermesi ve tek bir karakter çevresinde toplanmasının sağlanmasıdır. Çoklu kişilik bozukluğunda başvurulan tedavi yöntemleri şu şekildedir;

Bilişsel-Davranışçı Terapi: Bilişsel davranışçı tedavi birçok ruh sağlığı hastalarında kullanıldığı gibi çoklu kişilik bozukluğu hastalarında da başvurulan bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi yöntemi hastaların duygularını ve düşüncelerini değiştirmeye yönelik yapılan yapılandırılmış bir terapi yöntemidir.

İlaç Tedavisi: İlaç tedavisi hastalığı tamamen ortadan kaldırmada etkili olmamaktadır ancak ilerlemiş vakalarda hastanın ortaya çıkardığı şiddetli belirtileri hafifletmek için destek amaçlı psikiyatri doktorları Antalya tarafından reçete edilebilmektedir. Bu destekleyici ilaç tedavisinde antianksiyete ilaçları ve antidepresanlar kullanılabilmektedir

Bunların yanı sıra günümüzde hipnoz tedavisi ve meditasyon uygulamaları da çoklu kişilik bozukluğu tedavisinde başvurulan yöntemlerdendir.

Dünyada yeni tip koronavirüs tehlikesinin günden güne arttığı gözlemlenirken uzmanlar, hastalık için korunma önlemlerine dikkat edilmesinin yanı sıra bağışıklık sisteminin de güçlendirilmesinin önemini vurguluyor.

Nişantaşı Hastanesi’nden Diyetisyen M. Berrin Ak, koronavirüse karşı bağışıklık güçlendirici besin önerilerinde bulunurken immünolojik reçine tarifini paylaştı.

Koronavirüs salgını her geçen gün tüm dünyada etkisini artırırken, salgın hastalıklar kadar, bu hastalıklarla ilgili yanlış bilgiler de çok hızlı yayılıyor. Koronavirüs hastalığını iyileştirebilecek veya virüsün bulaşmasını tek başına engelleyebilecek bir gıdanın bulunmadığını söyleyen Diyetisyen M. Berrin Ak, hastalık derecesi ve ölüm riski, bağışıklık sistemindeki zayıflamayla ilişkilendirildiğinden, bu süreçte bağışıklığının güçlü tutulmasının önemli olduğuna dikkat çekti. Vitaminler, mineraller ve antioksidanlarla zenginleştirilmiş bir beslenmenin enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riskini düşürdüğünü söyledi.

Hangi besinler virüsten koruyor?

Virüslere karşı başta zencefil, kekik, adaçayı, fesleğen gibi bitkilerin etkili olduğunu belirten M. Berrin Ak, vücut direncine ve bağışıklık sistemine iyi gelecek besinleri sıraladı:

Antiviral Otlar: Zencefil, ekinezya, adaçayı, fesleğen, kekik, ginseng, yeşil çay

Probiyotikler: Kefir, ev turşusu, tarhana, probiyotik yoğurt, şalgam suyu

Prebiyotikler: Soğan, sarımsak, pırasa, muz

Omega-3: Balık, keten tohumu, ceviz, chia tohumu

Baharatlar: Zerdeçal, karabiber, siyah susam, kimyon, pul biber, safran, sumak

C vitamini: Turunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler

Koronavirüs salgınında uzak durulması gereken besinler

Rafine şeker içerenler: Bisküvi, pasta, çikolata, hazır meyve suları, asitli içecekler vb.

Gluten içerenler: Buğday unu, ekmek, pide, lavaş, pasta, kek, bulgur, kraker

Trans yağ içerenler: Hazır pasta, kek, kurabiye, margarin, kızartılmış besinler, fast food

İşlenmiş, paketli besinler: Hazır kek, çikolata, gofret, cips gibi paketli atıştırmalıklar

İşlenmiş etler: Sucuk, salam, sosis, pastırma, jambon, füme

Bağışıklık Güçlendirici, İmmünolojik Reçine

Bir kibrit kutusu kadar rendelenmiş zencefilin üzerine bir yemek kaşığı kadar taze limon sıkın.

Ardından 1 çay kaşığı zerdeçal, yarım çay kaşığı toz karabiber ve 1.5 çay kaşığı bal ekleyip iyice karıştırın.

Hazırladığınız reçinenin üzerini sıcak su ile tamamlayıp sabahları tok karna tüketin.

*** Alerjisi olan ve düzenli ilaç kullananlarda reçine ve otlar uzmana danıştıktan sonra tüketilmelidir.

Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, dünyayı etkileyen ve ülkemizde de vaka tespit edilen Corona virüsü özelinde görüş ve önerilerini paylaşıyor.

“Bu virüse karşı kişisel hijyen ve bağışıklık sistemi en önemli iki konu. Bağışıklık sisteminiz kuvvetli olursa ve hijyene dikkat ederseniz, korkmanıza gerek yok. En etkili maske, kendi bağışıklık sisteminizdir” dedi.

Maalesef Corona Virüs her yere yayıldı ve ülkemizde de görüldü. Çoğunluk panik halinde. Öncelikle sakin olunması gerekir diyen Dr. Ümit Aktaş, “Corona virüsü bağışıklık sisteminiz güçlüyse sizi öldürecek bir virüs değildir. Herkes maske peşinde, maskeler karaborsaya düşmüş durumda. Unutmayın, bu virüse karşı en korucu maske, sizin kendi bağışıklık sisteminiz. Daha koruyucu bir maske yok. Metro istasyonlarında satılan kâğıt maskeler sizi korumaz. Bağışıklık sisteminizi güçlendirmeniz en önemlisi” dedi.

Dr. Ümit Aktaş, Corona virüsünden korunmak için bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin yollarını sıraladı.

İlk olarak zararlı besinleri hayatınızdan çıkarın. Beslenme son derece önemli. Beslenmeyi düzenlemek için hayatınızdan işlenmiş gıdaları çıkarın. Karbonhidratı beslenmenizden çıkarın, her türlü pakete girmiş gıdadan uzaklaşın.

Ardından panik olmayın ve sakin olun. Stresli ve üzüntülü insanların bağışıklık sistemi zayıflar. Yaşam seviniciniz, enerjiniz yüksek olsun. Yaşam sevinciniz yüksek olmadan korunamazsınız.

Üçüncü önemli konu; sigara gibi alkol gibi zararlıların hiç birine yaklaşmayın, bunlar bağışıklık sisteminizi zayıflatan en önemli faktörlerdir.

Bağışıklığınızı güçlendirmek için fermente gıdalarından faydalanın diyen Dr. Ümit Aktaş, “Ev yoğurdu, ev sirkesi ev turşusu, şalgam suyu bol bol tüketin. Bunlar hem antiviraldir hem de bağışıklık sisteminin ilk savunma duvarı olan probiyotikleri bol bol içerir.

Etiniz kuzu eti, tavuğunuz köy tavuğu, balığınız deniz balığı olsun. Sebzelerin hepsini mevsiminde yiyin ve bol bol sakatat tüketin. Sakatatların hepsi, paça çorbası kemik suyu, bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Sizi destekler. Unutmayın virüsten korunmak istiyorsanız ‘En güçlü maskeniz, kendi bağışıklık sisteminiz” dedi.

60 yaş üstündeyseniz mecbur kalmadıkça evden çıkmayın ve toplu taşıma kullanmaktan kaçının, toplu etkinliklere gitmeyin diye öneride bulunan Dr. Aktaş, “Kişisel hijyeninize çok önem gösterin. Ellerinizi sık sık beyaz sabunla etkili bir şekilde yıkayın. Sıvı sabunlar sizi korumaz. Ellerinizi içerden ve dışardan parmak aralarınıza girerek en az 20 saniye günde 10-15 kere yıkayın.

“Bağışıklık sistemini zayıflatan en önemli hastalık diyabettir. Şeker hastalığınız varsa bağışıklığınız zayıftır. Bağışıklık sistemi kürlerini bol bol uygulamanız gerekir. Şeker hastalarının hepsinin karbonhidrattan, şekerden, tahıldan uzak durmaları gerekir. Aynı şekilde kalp damar hastaları, kanser hastaları bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullandıkları için zayıf bir bağışıklığa sahiplerdir. Bu hastaların kendilerini topluluktan tecrit etmesi gerekir. En önemli korunma yöntemi budur” dedi.

Fermente gıdaların yanı sıra sofranızda bol bol çiğ soğan ve sarımsak bulunsun diyen Dr. Aktaş, “Kuşburnu bağışıklığınızı destekleyen en önemli meyvelerimizden biridir ve C vitamini deposudur. Ceviz, bağışıklığınızı destekleyen virüslere karşı koruyan en önemli gıdalardan biridir. Zerdeçal ve zencefil aynı şekilde antiviral besinlerdir. Brokolide bağışıklığı destekleyen besinler arasındadır. Fakat brokoliyi çiğ tüketmek gerekir. Yanınızda mutlaka karanfil taşıyın. Karanfil antibakteriyeldir” dedi.

Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu, kadınlarda sıkça rastlanan rahim ağzı kanseri hakkında uzman görüşü paylaşıyor. HPV aşısı hakkında merak edilenleri açıklıyor.

Aktif cinsel yaşama başlamadan önce yaptırılacak HPV aşısı, 21 yaşından sonra ise düzenli rahim ağzı muayenesi, pap-smear testleri ve HPV tiplemesi kansere karşı kadınların bir adım önde olmasını sağlıyor.

HPV enfeksiyonu taşıyan kadınların da aşı yaptırmasında bir sakınca olmadığını söyleyen Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu; “Koruyuculuğu büyük oranda etkili olan HPV aşıları, 9 yaşından itibaren uygulanabilir. Oldukça güvenli olan bu aşılar için ideal zaman cinsel yaşam başlamadan önceki yıllardır. Kişinin öncesinde abnormal PAP Smear, siğil ve HPV enfeksiyonlarını taşıması aşılama için engel değildir ancak bu durumda aşının koruyuculuğu daha düşük olacaktır” dedi.

Rahim ağzındaki hücrelerin yüksek riskli HPV tipleri enfeksiyonu ile ortaya çıkan rahim ağzı (serviks) kanseri, kadınlarda sık görülen kanser türleri arasında yer alıyor. Gelişmiş ülkelerde daha çok görülmesine karşın son 30 yılda uygulanan HPV aşılarının ve tarama testlerinin yaygınlaşması, kanser oranlarının azalmasına yardımcı oluyor.

Tarama programları ile hastalığı erken evrede hatta öncül kanser kondisyonları seviyesinde iken tespit etmenin mümkün olduğunu belirten Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu, öncül kanser kondisyonlarının teşhis ve doğru tedavisi ile serviks (rahim ağzı) kanserinin neden olabileceği ölümlerin ciddi şekilde azaldığını dile getirdi. Rahim ağzı kanser taraması için 21 yaş üstü ya da aktif cinsel hayatı olan kadınların mutlaka düzenli doktor muayenesinden geçmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu; “Tarama programları ile rahim ağzı kanseri taramaları, rahim ağzının sitolojik tetkiki(PAP Smear), HPV tiplemesi, sebat eden anormal olgularda yapılacak kolposkopik gözlem ve gerektiğinde uygulanacak biyopsiler ile öncül kanser kondisyonların tanı ve tedavisi gerçekleştirilir” diye konuştu.

Human Papilloma Virus (HPV) isimli virüs, rahim ağzı kanserinin oluşmasında büyük rol oynuyor. Özellikle cinsel yolla bulaşan bu hastalık, sigara kullanımı, mevcut Chlamydia ve Herpes infeksiyonlarında sinerjik etki ile artış gösteriyor. Rahim ağzının sitolojik tetkiki, PAP Smear ve HPV tiplemesinin yapılması ile rahim ağzı kanserinin öncül kondisyonlarının tanısının konulduğunu söyleyen Doç. Dr. Ömer Nicat Çobanoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; “Rahim Ağzı Hücre İçi Lezyonu adını verdiğimiz CIN rahim ağzı kanserinin öncül kondisyonudur. Tanı sonrasında kadınların CIN derecelendirmesi yapılır. Negatif sonuçlara sahip kadınlar ile risk ve yüksek risk grubundaki kadınlara yaklaşım bireyselleştirerek, kontrol ve takip protokolü düzenlenir” dedi.

HPV ve CIN değeri bakımından yüksek risk tipleri (16,18,31,33,45,52,58) tüm rahim ağzı kanserlerinin %90’ından fazlasında sorumlu etkendir. Rahim ağzı kanserine karşı HPV aşıları gündeme gelir. Koruyuculuğu büyük oranda etkili olan HPV aşıları, 9 yaşından itibaren uygulanabilir. Oldukça güvenli olan bu aşılar, 15 yaşından genç olgularda 2 doz, 15 yaşından büyük olgularda 3 doz şeklinde yapılır.

İdeal aşı zamanı cinsel yaşam başlamadan önceki yıllardır. 27 yaşından büyük kişilerde aşılama, kişiye göre bireyselleştirilir ve 45 yaşına kadar uygulama yapılabilir. Kişinin öncesinde abnormal PAP Smear, siğil ve HPV enfeksiyonlarını taşıması aşılama için engel değildir ancak aşının koruyuculuğu daha düşük olacaktır. Ve buna ek olarak, HPV aşı uygulaması mevcut HPV enfeksiyonunu ortadan kaldırmaz.

Sabah aç karnına içilen limonlu su zayıflatır mı yoksa bir efsane mi? Gelin, konuyu uzmanından öğrenelim: Diyetisyen Mine Bilge, limon suyun faydaları ve zayıflamaya etkisini anlatıyor.

Diyetisyen Mine Bilge limonlu suyun faydalarını anlatıyor.

Özel haberimizin sonunda kilo verme sürecini destekleyen meyveli detoks suyu tarifine ulaşabilirsiniz. Üstelik, ekonomik ve pratiktir.

  1. Limonlu su içmek gerçekten faydalı mı?

Sağlığınıza faydalı limonu mutfağınızda bulundurun

Limon, içerdiği zengin besin öğeleri açısından sağlığımız için yararlıdır. Bir su bardağı limonlu su içmek, sindirim sisteminin harekete geçmesine yardımcı olabilir. Sabah uyandığınızda dişlerinizi fırçaladıktan sonra bir bardak limonlu su içebilirsiniz. Bu sayede bağırsak hareketlerinizin düzenlenmesine yardımcı olur.

Ayrıca, çeşitli bilimsel araştırmalar limonun yağ yakmaya yardımcı ve karaciğerden toksin temizleyici özellikleri olduğunu gösteriyor. Özetle, limonlu su zayıflamanıza destek olabilir.

  1. Limonlu su tarifi nedir, nasıl yapılır?

Limonlu suyu hazırlamak gerçekten kolaydır

Esasında çok kolay bir tarif ama dikkat edilmesi gereken noktalar var. Mutlaka, taze sıkılmış gerçek limon suyu kullanmalısınız. Bir su bardağı oda sıcaklığında suyun içine yarım limonun suyunu ekleyip karıştırın.

Yudum yudum ve şifa niyetine suyunuzu için. Ardından sağlıklı ve besleyici kahvaltınızı yapın.

  1. Yağ yakmaya yardımcı olur mu?

Diyet ve sporla beraber kilo vermeyi destekler

Limonda C vitamini vardır. C vitamininin vücuttaki yağın metabolize edilmesinde rol oynadığını düşündürecek bazı araştırmalar vardır. “Amerikan Klinik Beslenme” Dergisi’nde yayınlanan bir araştırma, yeterli miktarda C vitamini alan katılımcıların egzersiz sırasında yağ yakımını artırdığını belirtmektedir.

Araştırmacılar yeterli miktarda C vitamini alanlarda daha düşük beden kitle indeksi seviyesi görülebildiğini söylemektedir. C vitamini tek başına zayıflatıcı etkide değildir ancak egzersiz sırasında yeterli C vitamini tüketenlerin yağ yakımı daha iyi olduğundan kiloları da daha azdır.

  1. Limonlu su detoks etkisi gösterir mi?

Karaciğer temizliğine yardımcı olabilir

İçeriğindeki sitrik asit nedeniyle enzim aktivitesini artırıp karaciğeri temizler dolayısıyla toksit maddelerin atımını hızlandırır. Toksit maddelerin vücutta birikimi cildinizde elastikiyet kaybına neden olur, kırışıklıkları artırır. Limonlu suyun yaşlanmaya karşı etkisi büyüktür.

  1. Limonlu detoks suyu tarifi nedir?

Detoks suyuna limon eklenebilir.

Gün boyunca içmek üzere limonlu detoks suyu hazırlayabilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim faydalı özellikleriyle hem sağlığınız hem kilo kaybınız için yararlı olabilir.

Malzemeler,

  • Bir litre oda sıcaklığında su
  • Bir adet limon
  • Bir adet salatalık
  • Bir adet tarçın

Hazırlanışı,

Limon ve salatalığı bol suyla yıkadıktan sonra dilimleyin.

Sürahiye bir litre su, limon, salatalık ve çubuk tarçını alın.

Üç saat kadar bekletin ve limonlu detoks suyu hazır olur.

  1. Limonlu su ne zaman içilmelidir?

Limonlu su afiyet ve şifa olsun

Yukarıda tarifini verdiğim limonlu detoks suyunu özellikle öğünlerden önce bir büyük bardak içebilirsiniz. Kalan kısmını ise gün içerisinde aralıklarla tüketebilirsiniz.

Pratik bilgi: Araştırmalarla kanıtlanan kan şekeri kontrolüne yardımcı olan tarçın iştahınızı kontrol altına alırken zayıflamanıza da yardımcı olacaktır.

Limonlu su içerek kendinizi ödüllendirin

Belirtmekte gerek görüyorum: Tek başına limonlu su içmek zayıflatmaz. Beraberinde mutlaka egzersiz ve dengeli beslenme programı olmalıdır.

Diyetisyen Mine Bilge’ye limonlu su hakkında paylaştığı kıymetli bilgiler için “Yüksek Topuklar” kadın portalı olarak teşekkür ederiz.